Dünyada düzen yüzyıllar boyu oturtulmaya çalışılmış fakat hiç bir zaman düzen tutmamıştır. Yavaş yavaş günümüze geldiğinde ise sömürge ile düzen iyice bozulmuştur. Dünyada adil bir düzen oluşabilmesi için her devletin her anlamda hür ve bağımsız olması gereklidir.
19. yüzyıla baktığımız zaman dünyanın %60’ı hemen hemen sömürge durumunda idi. Sömürgelerin büyük bölümü Avrupalılara aitti. 2. Dünya Savaşı sonrasında uzun uğraşlar sonucu sömürgeler bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Peki bu ülkeler ekonomik ve siyasal anlamda bağımsızlık kazandılar ise hala nasıl oluyor da insanların %15’i dünya gelirinin %80’nine sahip oluyor ?
İşte burada devreye emperyalizm giriyor.
Emperyalizm bir devletin başka devletler üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmasıdır. Yani o devleti başka yollar ile sömürmesi, bir nevi bağımsızlıklarını ellerinden almasıdır. İşte bu adaletsizliğin sebebi sömürgelerin hala bitmemiş olmasıdır.
Bu devletlerin karar verme mekanizmaları uyuşturulmuş hatta emperyal güçlerin eline geçmiştir. Aynı şekilde ekonomik bağımsızlıklarını da yitirmişlerdir.
Gelelim Ortadoğu’ya.
Ortadoğu’da ki devletlerin hepsi zaman içerisinde birer birer çökmüş, bölgeye emperyal güçlerin besleyip büyüttüğü devlet dışı otoriteler hakim olmuştur. Bunu fırsat bilen emperyal güçler ise zaman zaman çöken ve yıkılan devletlere askeri müdahalelerde bulunmuşlardır.
Yer altı ve üstü kaynaklarını sömürmüşlerdir…
Emperyal devletlerin başında gelen Amerikanın Ortadoğu’ya girişinin iki sebebi vardır. Amerikanın petrol sevdası ve bölgedeki hükümetlerin Amerika bağımlılığıdır.
Dünya petrol rezervinin %65’i körfez ülkelerindedir. ABD petrol ihtiyacının %68’ini bu bölgeden sağlamaktadır. Ekonomisi petrol sanayisine dayalı Amerika için Ortadoğu bir cennettir ve çeşitli nedenlerle müdahalelerde bulunduğu bu devletleri sanki kendi topraklarıymış gibi kullanabilmektedir.
Amerikanın bu konuda Ortadoğu ile ilk ciddi münasebeti 1933’te Suudi krallığı ile temas kurarak başlamıştır. 1947 Martından itibaren Truman Doktrini çerçevesinde bu ülkeye cömertce silah, malzeme ve para yardımı yapılmıştır. ABD’nin burada yapmak istediği bu yardımlarla bölgedeki ülkeleri kendine çekmeyi ve olası bir Sovyet saldırısına karşı korumaya almaktı. Sovyetlere karşı bir set oluşturmak gerekliydi ve bu set için 3 ülke belirlendi;
Yunanistan, Türkiye ve İran.
Bu 3 ülkeye ABD yine cömert bir şekilde silah, para ve malzeme yardımı yaptı. Sovyetleri petrol bölgesinden uzak tutmayı kafasına koyan Abd ardından Suudilerle anlaşma yaparak askeri üslerini bölgede kurmaya başladı. Aynı yöntem set olan 3 ülkede de uygulandı.
ABD bu doymak bilmeyen açgözlülüğü ile Orta Asya’da ki petrol yataklarına da göz dikti ve aynı taktiklerle Afganistan, Özbekistan ve Kırgızistan’da üs kurup oralarda da asker bulundurmaya başladı. ABD buralardaki çıkarlarını korumak için anlaşma yaptığı devletler ve çevresindeki devletlerin iç işleri, siyasi, dini ve kültürel yapılarına bile müdahele etme hakkını kendinde buluyordu. Neredeyse ordusunu dünya petrolü muhafızları ilan edecek duruma geldi.
ABD bu bölgelerde var oldukça hem ekonomisini rahatlatacak, hemde kendini büyük bir düşmandan korumuş ve yarattığı küçük düşmanları yenerek de gururunu okşamış olacak.
Anlaşılan ABD çıkarlarını korumak için bu bölgelerde daha uzun süre varlığını sürdürecek gibi görünüyor. Onu buradan vazgeçirecek şey ise belki yeni bir enerji kaynağı, belki de uzun soluklu bir savaş olur…
Ali Köse
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.