Doğu Akdenizde Güçler Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı

1702
Yazarlık Başvurusu

1878 Kıbrıs Sözleşmesi

Kıbrıs Doğu Akdeniz’in ortasında uzanan oldukça stratejik bir adadır. Strateji uzmanlarının dile getirdiği gibi; Kıbrıs’a hükmeden, tüm Ortadoğu’ya hükmeder. Böylesine önemli bir yer olan Kıbrıs, tarih boyunca birçok medeniyet tarafından istilaya uğramış, birçok savaşa tanıklık etmiştir.

Kıbrıs’ın konumu

1877 yılında Rusya, Osmanlı topraklarına doğrudan saldırıya geçmiş (93 Harbi),  Osmanlı Ordusu Kafkaslarda ağır bir yenilgi almıştır. Bunun neticesinde Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti Balkanlardaki hâkimiyetini yitirmiş, Kars, Ardahan, Batum ve Bayezid’in Rusya’ya bırakılmasıyla da Anadolu,  Rus saldırılarına açık hale gelmişti.

Yapılan bu anlaşma Avrupa devletlerini özellikle de İngiltere’yi telaşlandırmıştı. Rusya’nın Anadolu topraklarına tamamen ele geçirme korkusu ortaya çıkmış ve İngiltere Osmanlı’nın yanında yer alarak bunu engelleyeceğini düşünmüştür. İngilizler, Hindistan sömürgelerine giden yolların güvenliğinin Osmanlı topraklarından geçmesi nedeni ile böyle bir destek vermiştir.

İngiltere, Ayastefanos Antlaşması’nın Balkanlarda ve Anadolu’da dengeyi bozduğunu ileri sürerek antlaşmaya karşı çıkmış ve Berlin’de yeni bir antlaşma yapılması fikrini Rusya’ya kabul ettirmiştir. İngilizler her zamanki kurnazlığı ile Osmanlı Devleti’ne Ayastefanos Antlaşmasını geçersiz kıldırarak verdiği bu destek karşılığında bazı şartlar öne sürmüştü. 4 Haziran 1878 tarihinde Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında 50 yıl sürecek gizli bir kiralama anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre; Rusya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya kıtasında kalan topraklarını ele geçirmeye kalkması durumunda Birleşik Krallık silahlı olarak Osmanlı’ya yardımcı olacaktı. Ayrıca Kıbrıs’ı Osmanlı Padişahı adına yönetecekti ve Osmanlı İmparatorluğu ada üzerinde din, eğitim ve adalet kurumlarından yine sorumlu olacaktı. Yapılan bu anlaşmada görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’ne ölümü gösterip sıtmaya razı etmişlerdi.  Her zaman ki gibi uzun vadeli planlar yapan İngilizler boş durmayıp, Yunanistan’dan Rumları getirip adaya yerleştirerek, Türkiye ile Yunanistan arasında günümüzde de süren anlaşmazlıkların da zeminini hazırlıyorlardı.

Kıbrıs’a Bayrak Çeken İngiliz Askerleri

1 Dünya Savaşı’na gelindiğinde Osmanlı Devleti, İngiltere’nin karşısında savaşa girmesi ile İngiltere adayı ilhak ettiğini duyurmuştu. Türkiye, 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 21. maddesi gereğince, İngiltere’ye adanın ilhakını tanıdı.  1925 yılında Kıbrıs Crown Colony olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandı.

Zürih ve Londra Antlaşmaları

Kıbrıs’ta olaylar 1920 yılından itibaren 50 yıllık kiralamanın dolmasına az bir zaman kala başladı. Adada yaşayan Rumların, İngiltere’nin onayı olmaksızın Yunanistan’a bağlamayı planlayan prebisit yapmak istemesi ve İngilizlerin buna karşı çıkmaları ile ilk olaylar da başlamış oldu. Rumların bağımsızlık hareketi ve İngilizleri adadan çıkarma çalışmaları 1950’lerin sonuna kadar devam etti.

11 Şubat 1959 tarihinde Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında Zürih antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, adada yaşayan hakların durumu belirleyen ve Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasını onaylayan antlaşmadır. Rum tarafını Başpiskopos Makarios, Türk tarafını ise Fazıl Küçük temsil etmiştir. Bunu takip eden 19 Şubat 1959 tarihli Londra Antlaşması ile Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin bağımsız bir devlet olarak 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulması sağlanmış oldu. Bu antlaşma ile iki tarafında haklarının korunması talep ediliyordu.  Bu kurulan yeni devletin ömrü fazla uzun sürmeyecekti. Çünkü Rumlar adanın tamamını istiyor, Türkler ise adada istenmiyorlardı.

1963-1964 Kıbrıs Olayları ( Kanlı Noel )

Zürih’te yapılan anlaşma ile Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık arasında yapılan görüşmelerde 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak kuruldu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk başkanı olarak seçilen III. Makarios, 1961 yılında mevcut anayasa ile Kıbrıs’ın yönetilemeyeceğini iddia etmeye başlamış ve Kasım 1963’te anayasada on üç maddelik bir değişiklik yapılmasını önermişti.

Kıbrıs Türk Cemaatinin bu değişiklikleri kabul etmesi için Kıbrıs Rum’u fanatikler adadaki Türk nüfusunu yönetimde zayıflatmak amacıyla Akritas Planı’nı devreye soktular. Bu planın amacı adayı tümüyle Yunanistan’a bağlamaktır.

20 Aralık 1963 gecesi, Lefkoşa’nın Tahtakale semtinde otomobillere açılan ateş sonucunda Zeki Halil ve Cemaliye Emirali öldürülmüş, bir grup Türk de açılan ateş sonucunda yaralanmıştır. 21 Aralık günü bu saldırıyı kınamak için Lefkoşa Türk Lisesi bahçesinde toplanan Türk öğrencileri, EOKA çetesi mensupları tarafından kurşunlanmıştır. Devam eden olaylar neticesinde Kıbrıs’ın çeşitli yerlerinde artan saldırılar sonucunda 364 Kıbrıs Türkü ile 174 Kıbrıs Rum’un hayatını kaybetmesine, 8.667 Kıbrıs Türkü yaşadığı yerleri terk etmesine neden olmuştur.

20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı

Kasım 1973 yılında Yunanistan’da Albaylar Cuntası yönetime el koymuştu. Kıbrıs istihbaratı Yunanistan’daki cuntanın EOKA-B’ye (Türkleri adadan atmaya çalışan topluluk) finansal ve idari yardım yaptığını tespit etmiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı III. Makarios’a bilgi verilmesinin ardından tüm EOKA-B yasa dışı ilan edilir ve 2000’e yakın üyesi tutuklanır.

III. Makarios Temmuz 1974’te Yunanistan Cumhurbaşkanından adadaki Yunan askerlerini çekmesini ister. Bu açıklamasının ardından adada asker ve polis arasında çatışmalar başlamış ve Lefkoşa’daki başkanlık sarayının basılmasından kıl payı kurtulan III. Makarios Londra’ya kaçmıştır.

III. Makarios, 16-17 Temmuz tarihlerinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde “Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altına olduğunu” belirtir. Bu arada Kıbrıs’ta yönetimi Nikos Sampson ele geçirmiş ve Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir.

Kıbrıs’ta yapılan darbe sonrası garantör ülke Türkiye, , 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Garanti Antlaşması’nda kendisine verilen müdahale kullanmadan önce diğer garantör ülke olan İngiltere ile ortak hareket etme konusunda görüşmek istemiştir. İngiltere’nin kabul etmeme ihtimaline karşı TSK’ya gerekli hazırlıkların yapılması konusunda emir de verilmiştir.

Türk heyeti, İngiltere Başbakanı Harold Wilson, İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan ve Kıbrıs meselesini görüşmek üzere Londra’ya gelen ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Joseph Sisco ile ayrı ayrı görüşmeler yapmış fakat bir neticeye varamamıştır.

19 Temmuz 1974 saat 02.00 da Ankara’ya inen Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanlığı’nda komutanlarla toplantılar yapmıştır. Toplantılar sonucunda Bakanlar Kurulu kararı ile adaya müdahale kararı alınmıştır.

20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusunun adaya müdahalesi başlamıştır. Harekât devam ederken Türkiye üzerinde artan dış baskı nedeniyle 22 Temmuz 1974 saat 17.00’den itibaren ateşkes ilan edilir. Harekât sırasında Türkiye’ye ağır ambargolar uygulanmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu müdahalesinin ardında Yunanistan’daki askeri cunta ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Nikos Sampson Hükûmeti görevini bırakmıştır. Yunanistan’da da askerî hükümet idareyi sivillere devretme kararı aldı ve yedi yıldır Fransa’da sürgünde bulunan Konstantin Karamanlis’i hükümeti kurması için Yunanistan’a çağrıldı.

Müdahalenin ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uyularak Birinci Cenevre Konferansı 25 Temmuz 1974’te toplandı ve 6 gün sürdü; 30 Temmuz’da imzalanan Cenevre Antlaşması ile sona erdi. Türk, Rum ve İngiliz tarafları arasına, Kıbrıs’ta iki otonom idarenin varlığı kabul edilip, bundan çıkacak sorunlar için tekrar görüşülmesi hususunda anlaşma yapılmıştır.

  1. Cenevre Konferansı için tarih 8 Ağustos 1974 tarihi belirlenmişti. Bu tarihe kadar Yunan ve Rum askerlerinin Türk bölgelerinden çekilmesi gerekmekteydi. Tabi bu gerçekleşmemiş ve ayrıca Türk bölgelerinde Yunan saldırıları devam etmiştir.
  2. Cenevre Konferansı 8 Ağustos 1974 yılında başladı. Türk Heyeti adada federe bir devlet kurulması hususunda teklif yapsa da Rum tarafından kabul görmemiştir. Bir yandan görüşmeler devam ederken, diğer yandan adada Türk katliamı devam etmekteydi. Rumların görüşmelerdeki tutumu harekât sonrası zaman kazanmaya yönelik olduğu Türk heyetince biliniyordu.

Adada artan Türk katliamı sonrası Türkiye hükümeti Dış İşleri Bakanı Turan Güneş’in  “Ayşe tatile çıksın” mesajıyla adaya ikinci müdahale kararı almıştır. 4 Ağustos 1974 saat 02.00 da Cenevre Konferansında bir sonuç alınamayıp dağılmasıyla saat 04.30 da Türk ordusunun ikinci müdahalesi başlamıştır. Barış harekâtının üçüncü günü sonunda adanın % 38’lik kısmı Türk ordusunun kontrolüne geçmiştir. Rum askerleri geri çekilirken ardında binlerce ölü ve yaralı yakılmış Türk köyleri bırakmıştır.

Yunan Temyiz Mahkemesi cuntacılar hakkındaki dava sonunda 21 Mart 1979 günü 2558/79 sayılı şu kararı vermiştir:

Zürih ve Londra antlaşmalarına göre Kıbrıs’a yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan garantör devletlerden biridir. Esas suçlular darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan subaylarıdır.

Kıbrıs Barış Harekâtı sonunda tarafların kayıpları şöyleydi:

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve 1.200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türk tarafı ise, 70 mücahit ölü, 270 sivil ölü, 1,000 yaralı. Kıbrıs Türkleri genel olarak 1672 şehit ve binlerce yaralı vermiştir. Rumlar ve Yunanlar ise 4 bin ölü, 12.000 yaralı vermiştir.

Birleşmiş Milletlere göre Kıbrıs Cumhuriyeti adanın tek hâkimidir ve Güvenlik Konseyi’nin yayınladığı 550 sayılı kararla KKTC’nin Birleşmiş Milletler üyesi devletlerce tanınmamasını istemiştir. Birleşmiş Milletlere göre Türk askeri adada işgalcidir ve buraları uluslararası herhangi bir anlaşmaya bağlı olmaksızın işgal etmiştir. Alınan bu karar neticesinde KKTC, Türkiye dışında hiçbir Birleşmiş Milletler ülkesi tarafından tanınmamıştır.

Bugün bile Kıbrıs’ta sorunlar devam etmektedir. Adayı tamamen Türkiye’den kopartmak için var güçleri çalışmaktadırlar. Gerek Türkiye, gerekse KKTC haklı olduğu davada dik durmaya devam etmektedir.

 

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

9 YORUMLAR

  1. o kadar saçma bi yorum gördümki yukarılarda o mantıkla gidecek olursak milletlerin kavimler göçü öncesi konularında olmaları gerekir ne saçmalık bu

  2. Türk ordusu günlerce türklere yapılan ve albay cuntasıyla pekişen zulümlere karşı kıbrısın sahipsiz olmadığını tüm dünyaya göstererek tüm güçleriyle adaya balyoz gibi inmiştir. Bunu sadece avrupalılar değil içimizdeki ayrılıkçılar da böyle bilmeli. Bunun ardından ambargolar, ab ye alınmama ve bağımsızlığını kabul etmeme gibi kararlar Avrupa nın acizliğinden başka birşey değildir.
    Kan döktüğümüz heryer vatan toprağıdır. Kıbrısta türkiye her zaman gözlemci konumunda olacaktır. Ancak adadaki türklere herhangi bir şekilde baskı olursa da askeri ya da siyasi müdahalelerde bulunması olağanüstü karşılanmamalıdır. Madem kıbrısta türkiye müdahalesi istemiyorlardı o zaman KKTC ye bağımsızlık vermelilerdi. Avrupa bu karaları verirken bunları göze almalıydı

  3. Aynı şeyi başkalarının söylemesine tahammülümüz olmadığı kesinlikle doğru değil düşünceni elbette açıklayabilirsin ‘objektif’ rum . Fakat dün Yunanistan başbakanlığı , darbecilerin iade edilmemesi konusunda verilen mahkeme kararına bizim ülkede yargı bağımsızdır saygı duyulur diye açıklama yaptı . 21 Mart 1979’da Yunan temyiz mahkemesinin aldığı kararda Kıbrıs’a Türk müdahalesinin de yasal olduğunu açıklamakta yazıda belirtildiği gibi . Neden bu mahkeme kararına saygılı olunmuyor ? Neden bunu kabul etmekten bu kadar çekiniyorsunuz ? Önce gerçek objektif olmanızı tavsiye ederim senin gibilere . Aksi takdirde, İzmir körfezinin soğuk suyunun tadına bakmak zorunda kalıyorsunuz.

  4. tabi işinize gelmeyince yorum yapılmasınıda istemezsiniz başkalarına buralarda sizden önce biz vardık dersiniz ama sonra aynı şeyi başkalarının söylemesine tahammül yok oh ne ala

  5. Ateist boş yorum yapıp burada polemik yaratacaksan sana tarihi gerçekleri anlatırım, Tarsus’ta insan içine çıkamazsın. Sen önce okuduğunu idrak edecek kadar zekanı geliştir. Türkler dediğin gibi istilacı olsa vatikan’da 5 vakit ezan okunuyor olurdu. Asırlarca barış içinde yaşayan Kıbrıs’ı nasıl zehirlediğinizi çok iyi biliyoruz. Türkler can verir, toprak vermez.
    Bunu da böyle bil

  6. sinsi sinsi rumların yerleştiği mi? yahu siz orta asyadayken kıbrıs bizimdi. hatta siz ortaasyadayken anadoluda biz yaşıyorduk şimdi kendinizinmiş gibi sahipleniyorsunuz. işte bu yüzden dünya sizi sevmiyor dağdan gelip bağdakini kovuyorsunuz. dindaşlarınız bile sizi sevmiyor.
    kıbrısta ki türk varlığı osmanlının sinsiliğiyle oldu bikere

  7. pekçok ülke kıbrıs işgaline karşı olmasına rağmen hiçbirşey yapmadı.
    ırak kuveyti işgal ettinde herkes toplanıp ırakı darma duman etti ama türkiyeye bişey yapan olmadı.
    bu işgalden türkiye olduğu kadar seyirci kalanlarda sorumlu.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz