1763’de James Watt, İskoçya’da buharla çalışan makineyi yaparak ilk saçınayi devrimini başlatıyordu. Birinci sanayi devrimi, 18. yüzyılın ikinci ve 19. yüzyılın ilk yarısında yeni buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan makinelerin makineleşmiş endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin de Avrupa’daki sermaye birikimini arttırmasını kapsayan genel süreçtir.
Bu devrimle birlikte artık küçük atölyelerin yerini büyük fabrikalar oluşturacak, hatta fabrika sahiplerinden oluşan yeni bir toplumsal sınıf ortaya çıkacaktı. Bununla birlikte endüstrileşmenin hızlanmasıyla kırsal kesimden şehirlere inanılmaz bir göç akını meydana gelecek ve böylece kültürel yozlaşmalarda şehir hayatıyla birlikte artacaktı. Ayrıca fakir işçi sınıfının yoğun biçimde sıkışık alanlarda yaşamasına paralel olarak gelişen barınma sorunu, küçük odalarla dolu binaları meydana getirecek ve bu apartman kültürünü doğuracaktı.
İngiltere’den başlayan bu süreç daha sonra diğer batı ve orta Avrupa ülkelerine ulaşacak daha sonra ABD ve Japonya’ya yayılacaktı. Bu ülkeler bunu ilk yakalayanlar olarak uluslararası arenadaki rakiplerine karşı inanılmaz bir üstünlük elde ediyordu ve uçurum giderek artıyordu. Ayrıca hammadde ihtiyacı ve kapitalizmin açgözlülüğünün getirdiği daha fazla kar elde etme dürtüsünün bir sonucu olarak 1870 ve 1914 yılları arasında Afrika talanı meydana gelecekti.
İkinci sanayi devrimi ise ABD’de Henry Ford’un üretim bandı tasarımı ve elektriğin seri üretimde kullanılmaya başlanması ile başlar. Bu sürece çelik üretim yöntemlerinin geliştirilmesi, elektrik, içten patlamalı motorlar, Atlantik-ötesi telgraf, radyo vs. gibi buluşların ortaya çıkması da eklenebiliyor. Bu dönem Afrika talanına denk gelen bir dönem.
Henry Ford’un bant sistemi sayesinde, artık seri üretim gerçekleşiyor ve bu sisteme entegre olanlar, olmayanlarla arasındaki üretim farkını iyice açıyordu. Artık işçiler tek tek ürünü hazırlamak yerine bir bant üzerinde hareket eden ürüne çeşitli materyalleri monte ederek işi ve üretimi hızlandırıyordu. Bu dönem yaşananlar ülkeler arası uçurumu daha da arttırıyordu ne yazık ki!
Ayrıca ikinci sanayi devriminde en hızlı atak yapan ülkelerden olan Almanya(o zamanki adıyla Prusya) ve Japonya kısa sürede dünya çapında aktörler haline gelecek ve 1945 yılına kadar her iki dünya savaşı da dahil olmak üzere birlikte dünyayı inleteceklerdir.
Üçüncü sanayi devrimi ise 1970’lerde üretimde mekanik ve elektronik teknolojilerin yerini, dijital teknolojiye bırakmasına sebep olan programlanabilir makinelerin kullanılmasıyla başladı. Bu esnada hızlı bir şekilde kol gücüne olan talepte düşüyordu. Zaten bu devrimle beraber dünya genelinde işsizlik patlaması başlayacak ve bugün dahi devam eden bir bunalımla işsizlik bir türlü tek haneli oranlara gerilemeyecektir.
Üçüncü sanayi devriminin her ne kadar işsizliği sıçratan bir yönü olsa da, kaynakları yetersiz ve bu konuda dışa bağımlı pek çok ülkenin derdine deva olmuştur. Çünkü bu ülkeler dijitalleşmeyle beraber artık kaynaklara bağımlılıktan kurtulacak ve böylece hem kendi cari açıklarını dengelemenin hem de dünya genelinde doğanın daha az tahrip edilmesi için bir yöntem geliştirmiş olacaklardır. Bunun en büyük getirisini petrol krizinin (1973) etkilerinin çabuk atlatılmasıyla da görmek mümkün.
Bu devrimleri devrim yapan şey, üretim artışında oransal olarak inanılmaz bir sıçrama meydana getirmesi. Bütün sanayi devrimlerinde bu sıçramayı sağlayanda devrimin başlangıcında gerçekleşen icat ve buluşlardı.
Günümüz dünyası ise başlamak üzere olan dördüncü sanayi devrimini konuşuyor. Amacı Bilişim Teknolojileri ile Endüstriyi bir araya getirmek. Bunun iki temel bileşeni var.
Biri Yeni Nesil Yazılım ve Donanım, yani bugünün klâsik donanımlarından farklı olarak düşük maliyetli, az yer kaplayan, az enerji harcayan, az ısı üreten, ancak bir o kadar da yüksek güvenilirlikte çalışan donanımlar ve bu donanımları çalıştıracak işletim ve yazılım sistemlerinin kaynak ve bellek kullanımı açısından tutumlu olması hedefidir.
İkinci ve bana göre en can alıcı bileşeni ise Cihaz Tabanlı İnternet, yeryüzündeki tüm cihazların birbiriyle bilgi ve veri alışverişi için kullanıldığı, her türlü araç gerece entegre edilmiş, sensör ve işleticilerle donatılmış, İnternet bağlantılı akıllı elektronik sistem. Yani Siber-Fiziksel Sistemler. Üretim sürecinde fabrikalardaki makinelerde siber-fiziksel sistemlerin kullanılması demek insanlardan neredeyse bağımsız olarak kendi kendilerini koordine ve optimize ederek üretim yapabilecek ‘akıllı fabrikalar’ demektir. Bu devrimle beraber üretim süresi, maliyetler, üretim için ihtiyaç duyulan enerji miktarı ve insan gücü azalacak, üretim miktarı ve kalitesi artacak.
Benim siber-fiziksel sistemler için can alıcı dememin sebebi şu ki; internet hayatımıza ne kadar girerse o kadar yaşamımız kolaylaşıyor. Fakat bir şey kolaylaştıkça daha az insana ihtiyaç duyuyor ve bu durum işsizliğin artışına sebep oluyor. En basitinden bir örnek verirsek, dünya genelinde gazete tirajları hep düşüşte ve halen pek çok kurum iflas ediyor, kapanıyor. İnsanlar internetten kolayca habere ulaşabiliyorken neden markete kadar gidipte gazeteye para versin ki zaten. Veyahut internetten alışveriş yapıp sipariş verirken, büyük mağazalardaki patronlar neden satış elemanlarına maaş ödesin ki? Veyahut ATM’lerden banka işlemlerimizi yapıyorken, bankalar neden çalışanlarına para versin? Zaten şuan bütün bankalar müşterilerini ATM’lerden işlem yapmaya teşvik etmiyor mu?
Şuan ki 3 boyutlu yazıcıların daha da geliştirildiğini ve bu teknolojinin binalar yapmak için kullanıldığını bir düşünsenize. Bu yöntemi ilk kullanacak inşaat şirketleri diğer rakiplerini yıkıp geçmez mi? Üstelik inşaat işçiliği literatürden kalkmaz mı? Bence kalkar ve insanlar en büyük iş kaynaklarından birini daha kaybetmiş olur.
Siber dünyanın hizmet sektöründen sanayi ve tarım sektörüne sıçrama yaptığı zaman dünyanın hali ne olur? Hele birde bu gelişmeler yaşanırken dünya nüfusunun git gide artıyor oluşu tam bir facia. Bu sıçrama bence büyük buhran sırasında dünya genelindeki işsizlik oranlarını(%25) bile özletir hale getirir günümüz ülkelerini.
Her sanayi devrimi, ülkeler arasında muazzam farklılıkların oluşmasına sebep oldu. Bu değişimlere ayak uyduramayan pek çok ülke tarih sahnesinden silindi. Örneğin, Doğu Avrupa ülkeleri dijitalleşmeyi gerçekleştiremediklerinden batı Avrupa ülkelerine karşı üretim ve refah olarak zayıf kaldılar ve halklarına komünizmin daha iyi olduğunu anlatmakta zorlandılar. Sonrada pek çoğu düştü ve parçalandı. Herkes sorunun kaynağını komünizmde gördü ama sorun aslında teknik geri kalmışlıktaydı. Aynı şekilde 19. ve 20. yüzyıllarda sanayi devrimini tamamlamış ülkeler tamamlamamış ülkeleri çok daha kolay bastırıp sömürebildiler. İkinci devrim sırasında devrim ülkelerinin dünya genelindeki talanına kim karşı koyabildi ki?
Ufacık Hollanda’nın binlerce mil uzaklıktaki koskoca Endonezya’yı neredeyse 300’dan fazla yönetmesini, ufacık Belçika’nın Afrika’nın derinliklerindeki koskoca Kongo havzasında terör estirebilmesini, Almanya’nın 40 yılda İngiltere’ye kafa tutar hale gelmesini, Japonya’nın tüm uzakdoğu’nun en güçlü ülkesi haline gelmesini ve bütün Amerika kıtası ülkeleri arasında sadece ABD’nin dünya üzerinde söz sahibi olmasını sağlayan gücün kaynağı işte bu sanayi devrimleridir.
Biz Türkiye olarak bütün bu sıçramaları hep geriden takip ettik ve sonuçları çok acı oldu. Maalesef ülke olarak üçüncü sanayi devriminin temel bileşeni olan dijitalleşme endeksimizi bile şuan tamamlamış durumda değiliz. İşin daha da kötüsü ülkece ekonomik açıdan övündüğümüz şeyler inşaatla ilgili mevzular. İnşa etmek, monte etmek veya paketlemek üzerine kurulu bir iş yaratma modeli teknoloji karşısında bizi nereye kadar götürebilir ki? Bunlar günü kurtaracak adımlar, yarınlara yönelik değil.
Bizimkisi şuna benziyor, bir sürü okul inşa ediyorsun ama eğitim sistemin kötü veya bir sürü hastane inşa ediyorsun ama sağlık personeli yetersiz veya bir sürü iş merkezi kuruyorsun ama çoğu ofis boş kalıyor veya bir sürü otel inşa ediyorsun ama turistler gelmiyor. Bizimkisi de işte buna benziyor. Nasıl bir yerden tanıdık geldi mi?
Büyük ihtimal dördüncü devrimi gerçekleştiren ülkelerin şirketleri kendi ülkesi dışındaki coğrafyalara daha az veya sıfır bağımlı olacak ve böylece şirketler kurulduğu ülkenin dışına gitmeye ihtiyaç hissetmeyecek. Bu durum marka üretememiş ve büyük oranda dışarıdan gelen firmaların yatırımları sayesinde vatandaşları iş bulan ülkeleri bunalıma sürükleyebilir. Çin, Vietnam, Filipinler, Endonezya, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş gibi kalabalık ve yoğun nüfuslu ülkeler şuan bu durumdalar. Bu ülkelerden Çin ve Hindistan gibileri ise bu bağımlılığa alternatif olarak kendi sistem ve altyapılarını “ne olur ne olmaz” diyerek oluşturmaya çalışıyorlar.
Durum çok ciddi ve çok az zamanımız kalmış olabilir. Acilen ülke olarak üçüncü sanayi devrimini tamamlamalı ve dördüncü devrimin öncülerinden olmalıyız. Aksi takdirde her devrimden sonra olduğu gibi ülkeler arasındaki fark açılırken, biz fark atan değil geride kalan taraf oluruz. Açıkçası bu durumu ben çok dert ettim ve bu konuda derin bir endişe içerisindeyim.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Bu makaleyi üst mevkideki güruha ulastirmamiz lazım. Bu mesele çok ciddi bir mesele. Kaybedecek zaman yok
4. Sanayi devrimi nesnelerin interneti ve yapay zeka olacağı aşikar.Yapay zeka ve bu işlemcinin,nesnelerin interneti ile bütün dünyadaki dataya anlık olarak erişebilmesi bu teknolojiye ilk ulaşan güçlerin geride kalanlara hiç bir zaman kapanamayacak bir fark atacak olmasını sağlayacak.Almanyanın 2. Dünya savaşından sonra 40 yılda ingiltereye ulaşabilmesi gibi burda geride kalmışların yetişebilmesi imkansız olacak çünkü yapay zekanın gelişim ivmesi insanın teknolijik gelişim ivmesinden kat ve kat daha fazla olacak.Tren kalkmak üzere…
Gerçekten güzel tespitler. Devletin verdiği onca Ar-Ge teşviki, kağıt üzerinde göstermelik bir iki formalite belgeyle eşe dosta ahbapa dağıtılıyor. Bazı liselerde bilişime ilişkin göz kamaştıran başarılar yaşanırken yükseköğretimde bırakın doğru düzgün bilişim eğitimini; matematik, fizik, kimya biyoloji bölümlerine öğrenci bulunamıyor. Varsa yoksa işletme, iktisat, iletişim, matematik olmasın da ne olursa olsun. Ondan sonra sosyal bilimleri de beceremeyen milyonlarca vasıfsız genç üniversiteden mezun oluyor. Ülkede acilen eğitim devrimi yapılmalı.
Almanyadan sesleniyorum…Biz bizzat Endüstri 4.0 ın içindeyiz.
4.0 Edüstri üzerine tasarlamadan önce türkiyenin sanayileşme seviyesini tanımak gerek.
Daha makine sektöründe ne kadar alt yapıda eksikler var belli.
Otomasyon konusunda, hem makina ürteiminde parça konusunda çok ve çok dışarı bağımlıyız, hemde istihdam konusunda çok zayıfız.
Gönül isterki iki sorunuda haletmiş olsakta 4.0 yarışına katılabilsek.
Her türlü Otomasyon Makine üretip programlıyoruz ama türk gençlerinde samimi vizyon göremiyoruz.
Başarılı bir yazı olmuş.Bu tür yazıları bir şekilde ilgili makamlara iletilmeye kalkılırsa uyuyan bedenlere bir şok etkisi yaratabilir.
Elinize sağlık çok güzel bir çalışma olmuş