Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Herbert Raymond McMaster başkanlığındaki heyetle bir araya geldiği gün, 9 Mayıs 2017, ABD Başkanı Donald Trump’ın, YPG’ye daha ağır silah verilmesini sağlayan planı onayladığı açıklandı. Türkiye’nin güvenliği çerçevesinde, böyle bir kararın tamda Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu makamların temasta bulunduğu vakitte alınması oldukça düşündürücüdür zira bir devleti temsil eden bu heyetin karşısında bir terör örgütünün lobi zaferi söz konusudur. Bu durum, köklü devlet geleneğine ve derin siyasal hayata sahip bir devletin dış politika bağlamında, eğer turistik gezi planlaması dahilinde orada değillerse, koltuk sahiplerinin sınıfta kaldığına işaret etmektedir.
Bu kararın etkisi hala sürerken tuhaf bir kararın açıklaması yapıldı: ‘‘Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Mayıs’ta Trump ile bir araya gelecek’’. İç politikayı hareketlendirecek bu karar dış politika açısından bir hataydı. Görüşme ileri bir tarihe ertelenerek, diplomatik teamüller içerisinde sert ve enformel bir tepki verilerek bekle-gör politikası çerçevesinde bu süreci yönetmek daha makul bir seçenek idi. Zira, sürekli yinelediğimiz gibi, iç politikada cevap almak niyetinde dün söylenenler dış politikada bugün ve yarın söyleneceklerin altını boşaltır. Bu hatadan geri dönülerek itibar kaybının engellenmesi için Türk mercilerinin eline birçok fırsat geçmesine rağmen, alışılageldiği gibi hepsi reddedildi: 20 dakikalık görüşme ayrılması, karşılama rezaleti, görüşme günü FETÖ liderinin ABD’nin köklü bir gazetesinde fikir yazısının yayınlanması. Öyle ki, hâl hatır seremonisinin yarısına yetmeyecek bir süre ayrılması, karşı tarafın net tavrını gösterir ve atlanmamalıdır ki Johnson mektubu da dahil, hiçbir dönemde Türkiye dışarıda bu kadar hafife alınmamıştı. İç politikada FETÖ liderinin iadesi konuşma konularından birisi algısını yaratıp, görüşme gününde söz konusu şahsın gövde gösterisine maruz kalınması yönetilememenin ve sürdürülebilir bir politikaya sahip olunmadığının işaretidir.
Hatalar zincirine hız kesmeden devam etme gayretini gösteren yetkililer, görüşme sonunda hayli gerilen sinirler neticesinde tam bir fiyaskoya girişti. Türk Büyükelçiliği önünde, bir güruhun mesnetsiz iddialarına yapılan lüzumsuzca saldırı, hatalar zincirine yeni bir halka eklerken, uluslararası ortamda itibar kaybına neden oldu. O gün orada kişisel meseleler, devlet meselelerinin önüne geçmiştir. Unutulmamalıdır ki, kişiler gelip geçicidir mühim olan devlettir.
YPG’ye ağır silah verilmesi, 20 dakikalık görüşme ayrılması, karşılama rezaleti, görüşme günü FETÖ liderinin ABD’nin hatırı sayılır bir gazetesinde fikir yazısının yayınlanması konularının devamında ABD görüşmelerinde artık gelenekselleşen ve dayanak noktası boş olan protestolarla gereksizce münakaşaya girmek veya girilmesine izin vermek dış politika bilgisizliğini açıkça gösterir. Bu hata, demokratik(!) bebek katillerine söz hakkı doğmasına ve Türkiye’nin itibarsızlaştırılmasına çanak tutmuştur. Devamında peş peşe gelen gazete manşetleri ve açıklamalar şahısları da hedef alsa dahi uluslararası ortam da Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarının zedelenmesine neden olur. Zira, şahıslar o gün orada bulunmalarını kendi üstün kişiliklerin değil makamlarının başındaki Türkiye Cumhuriyeti’ne borçludur.
ABD Senatosunun Erdoğan’a mektubundaki birkaç ifade üzerinde düşünülmeye sevk etmektedir: ‘‘Korumalarınızın barışçıl protestoculara şiddet kullanarak karşılık vermesi asla kabul edilemez. Bu, maalesef hükümetinizin basına, etnik azınlıklara ve muhaliflere karşı davranışlarını yansıtıyor’’.
İngiliz Diplomat Sir Victor Wellesley‘e göre, ‘‘politika stratejiyi saptar, diplomasi ise taktikleri’’. Stratejisiz ve taktiksiz yönetim anlayışı ise rezilliği getirir. Türk Dil Kurumu’nun diplomasi tanımını ‘‘Yabancı bir ülkede ve uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme işi ve sanatıdır’’. Bu tanım baz alındığında hatırı sayılır bir süredir dış politika araçlarını kullanmadan siyasi hayatımızı sürdürmekteyiz.
Bireylerin tekelinde çehresiz bir dış politika değil, istikrarlı, isteklerini ve tepkilerini açıkça ortaya koyan, gizli pazarlıkların arabulucusu olmayan, iç politikanın manipüle edilmesini amaçlamayan, stratejik ve milli argümanlarla desteklenen bir dış politika belirlenmeli ve bu doğrultuda diplomasi etkin kullanılmalıdır.
Son olarak, Türkiye’nin itibarının sarsılmasına neden olan bu hataların faturası YPG’ye daha ağır silah vermeyi kabul eden ABD’ye mi yoksa Salih Müslim’i Ankara’ya davet edip kırmızı halıda karşılayanlara mı ya da FETÖ liderinin yazısını yayınlayan Washington Post’a mı yoksa ‘‘ne istediler de vermedik?’’ diyenlere mi kesilmelidir?
Abdullah Özdil
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
” zira bir devleti temsil eden bu heyetin karşısında bir terör örgütünün lobi zaferi söz konusudur” demişsiniz bu lobi oyunu bu teröristlerin değil haçlıların oyunudur ve bir Türkiye vatandaşı olduğunuzu düşünerek bu kadar acımasız bir yazı yazmanıza şaşırıyorum.
Adını, etki alanını ya da ideolojisini tanımlamak size kalmıştır, fakat ortada bir gerçeklik söz konusudur. Ayrıca vatandaşlığım ya da etnik kökenim yanlışa yanlış dememi etkilememelidir. Zira yapılan yönetsel yanlışlar vatandaşı bulunduğum devletimin hanesine yazılmaktadır. Tavsiyem odur ki; ”Bu kadar acımasız yazı”ya şaşırmayın bu kadar liyakatsiz dış politika yönetimine şaşırın.
Muhalif kişiliğiniz vatandaşı olduğunuz devletinizin ve milli duygularınızın önüne geçmiş görünüyor. Size tavsiyem biraz uzaklaşın bu konulardan tatil yapın saygılar. 🙂
çok taraflı yazı olmuş öyle anlatıldıgı kadar rezil bi durumda oldugumuzu düşünmüyorum evet haklısınız yetersiz ama anlattıgınız kadar değil koruma polislerimizin olayına gelince bizim vatandaşlarımıza saldırı olmus ve amerika polisi hiçbişey yapmamıştır ve gayette yerinde müdahale olmustur kişiler diyosunuz erdoğan orada türkiyeyi temsil etmektedir TÜRKİYE
Bu gönderi bir akademik araştırma, makale ya da haber metni değildir, fikir yazısıdır. Yapılan yanlışları dillendirmek taraf tutmak ise bu yazı oldukça taraftır. Yazı da bizlere yapılan yanlışlar belirtilmiş ve bunların mücadelesinde uluslararası hukuk ve etkili diploması kanallarının tercih edilmesi savunulmuştur, pata küte şekilde değil. Temsiliyet konusuna gelir isek yazının muhtelif yerlerinde yapılan her yanlış adımdan, söylevden ve tutumdan Türkiye Cumhuriyeti’nin etkilendiğini ve bireylerin temsil ağırlığının farkına varılması belirtilmiştir.