Çok kutuplu bir dünyaya girdiğimiz bu yüzyılda, BATI hegemonyasının kolektif gücü konumunda bulunan NATO, Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistemin en büyük silahlı gücü olarak ulusların yeniden inşası sürecinde etkinliğini korumaya devam ediyor. Kuruluş amacı itibariyle bugüne gelindiğinde aslen var olma nedeninin ortadan kalkmış olduğu ve bir noktadan sonra varlığını devam ettirmek için kendisine yeni tehditler ve yeni roller arayışına giren örgüt, bugün oluşturmuş olduğu yeni misyonu doğrultusunda yeni benlik kapsamını önemli ölçüde aşmışa benziyor. İttifak, artık açıktan açığa BATI’ nın küresel çaptaki operasyonlarının geniş çapta müdahale aracı ve onlar adına adeta bir sözde ‘adalet’ kılıcı olarak ön plana çıkıyor.
Baltıklardan Kafkaslara oradan Doğu Asya ve Çin’ e kadar geniş bir coğrafyada aktif bir çevreleme politikası sürdüren, özellikle terörle mücadele ve barış misyonu adı altında kendisine “Küresel Jandarma” görevi biçen örgüt, NATO içerisindeki zayıf ülkelere daha fazla askeri operasyonları üstlenmelerini dayatarak ülkeleri birer savunma aracı olarak değerlendirmeye/kullanmaya devam ediyor.
Türkiye Tüm Bu Gelişmelerin Neresinde Yer Almakta Ve Olayları Nasıl Değerlendirmektedir ?
Türkiye NATO’ya üye oluşundan bugüne kadar dış güvenlik politikasını en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilmiştir. Özellikle son dönem içerisinde Türkiye ve NATO’ nun birbirine olan tutumu, NATO’ nun küresel bağlamda Türkiye’ yi etkileyen politikaları, Batı ile Türkiye arasında yaşanmakta olan sorunlar ve özellikle Orta Doğu’da yaşanan olaylara karşı savunma sistemlerinde bizi yalnız bırakması Türkiye’ nin Yeni Güvenlik Mimarisini ortaya koyarak göstermiş olduğu dik duruşu sonucunda NATO ile ilişkiler de olumsuz etkilenmeye devam etmiştir.
Soğuk Savaş’ın sıcak yüzü vekalet savaşları aracılığıyla Orta Doğu’da terör eylemleri üzerinden devam ederken, Soğuk yüzü ise Batı ile Rusya arasındaki “nüfuz yarışı” NATO bölgesi içinde ve dışında gerginliklere ve sürtüşmelerle devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz günlerde NATO’nun 29. üyesi olan Karadağ ile stratejik bir adım atarak Rusya’ya karşı bir hamle gerçekleştirmiş oldu. NATO’ nun bu meseleyi Soğuk Savaş dönemindekinden farklı, yeni ve daha gerçekçi bir yaklaşımla ele alması gerekirken aynı zamanda konvansiyonel olmayan saldırılara ve tehditlere karşı nasıl bir yaklaşım sergileyeceği, örgütün geleceği açısından önemlidir. “Yeni Dönemin Başat Sorunu” yani Uluslararası terör bunların en önemli ve zorudur çünkü bu tür mücadelenin terörün klasik saldırı tipinden çok farklı özellikler taşıyor. Açıkçası, NATO bu alanda henüz başarılı bir performans gösteremiyor.
Aslında bu Türkiye’ yi doğrudan ilgilendiren bir konu. Türkiye Suriye’de DEAŞ terörü tehdidiyle karşı karşıya kaldığı süreçte bir NATO üyesine yapılan saldırının tüm üyelere yapılmış sayılmasını öngören 5. maddenin harekete geçirilememesi Türkiye açısından NATO’ya karşı bir güven zedelenmesine neden olmuştur. Fakat daha önemlisi, Başta ABD olmak üzere NATO üyesi bazı ülkelerin Türkiye’nin PKK’nın uzantısı saydığı PYD/YPG’ye aktif desteklerini sürdürmesidir.
NATO bölünüyor mu?
NATO Soğuk Savaş döneminde oluşturulmuş bir ittifak olmakla birlikte günümüze gelindiğinde koşullara adapte olma sorunları yaşamaktadır. Odağın ve gücün giderek Doğu’da toplanmaya başladığı ve parametrelerin hızlı değişkenlik gösterdiği dönemde NATO bu değişimlere ayak uydurmaya çalışıyor fakat başarılı olduğu söylenemez. Kamuoyundaki genel kanıya göre de ABD’de NATO gibi dünya gücü statüsünü giderek kaybediyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinde kendi jeopolitik çıkarlarını empoze etmekte başarısız kalması ve birçok konuda geri adım atmaya başlaması bunun kanıtı olarak görülmektedir.
Tek kutuplu bir dünya için yola çıkan ABD, yolda kendi müttefiklerini de kaybetmeye başlamış, kapitalist sistem içerisinde kurulan NATO, AB, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar güvenilirliklerini ve inandırıcılıklarını yitirme dönemine girmiştir. Özellikle bu dönemde Şanghay İşbirliği Örgütü’nün adının daha fazla anılmaya başlaması da karşılıklı yarışın giderek daha çekişmeli hale geleceğinin göstergesidir.
BM’den umutların tamamen tükendiği, Avrupa Birliği’nin hali hazırda dağılma sürecine girdiği, IMF ve Dünya Bankası’nın varlıkları ve işlevlerinin yetersiz kaldığı bu dönemde NATO’nun da işlevini yitirdiğini izliyoruz. Bu krizler yalnız Batılı küresel güçleri değil tüm dünyayı ilgilendiriyor fakat Batı dünyası bu soruların cevabını dünyanın geri kalanından fazla merak ederek sadece izlemekle yetinebiliyor.
Dünya Bölgesel NATO’lara Doğru Mu Gidiyor?
Dünya’nın geldiği durum neticesinde yeni atılımlar yapmaya çalışan ABD Çin ile ticari ilişkilerini geliştirmek ve Rusya’yı ” Balkanlaştırmak için” adımlar atsa da buna karşın sürekli reddediliyor. Rusya ve İran’ı yeniden tehdit eden ABD kendi kontrolü dışında oluşmaya başlayan bu çok kutuplu mekanizma ile başa çıkması gerektiğinin farkında. Bir yandan da NATO’nun sahibi gibi davranan ABD’nin bu sorumluluğu Almanya’ya bırakmaya çalışıyormuş görüntüsü örgütün işlevselliğinin azalmasında ciddi bir etken olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu gelişmeler, başarısız operasyonlar ve yetersiz müdahaleler ile birleştiğinde NATO’nun yetisini kaybetmeye başladığını söylemek mümkündür. NATO, ne olduğu belli olmayan bir geleceğe doğru sürüklenirken ABD’nin izlediği politikalar ve Almanya merkezli olarak Avrupa’nın koyduğu direnç ile NATO işlevsiz hale getirilmiş oluyor.
Seçim kampanyaları sırasında NATO’nun eskimiş ve rafa kalkması gereken bir örgüt olduğunu belirtmesine rağmen Trump yönetimi, NATO’nun bu belirsiz gidişine dur demek için yeni stratejiler oluşturmaya başladı. NATO’nun tamamen feshedilmesi ABD için olumlu bir gelişme olmayacağı gibi, eğer finansını Almanya gibi farklı kaynaklardan sürdürmeye devam edebilirse NATO’nun aynı formatında devam etmesini sağlamaya çalışmasını; finansman sağlayamaz ise daha dar kapsamlı ve bölgesel hareket eden NATO Büroları formatına çevirip, azami fayda sağlamaya çalışacağını öngörmekteyiz. Halihazırda bu girişimin ilk somut sinyali Arap NATO’su ile verilmiştir.
Bu gelişmelere göre NATO’nun geleceği ile ilgili iki farklı Tez ortaya koyabiliriz.
İlk Teze göre ; NATO üye ülkelerinin aralarında yaşamış olduğu anlaşmazlık neticesinde ve müdahale yetisinin de azalması ile birlikte net bir biçimde dağılma sürecine girecektir. Böylece önümüzdeki yılları tarih parçalanan birlikler yılı olarak anacaktır.
İkinci Teze gore; NATO yeniden yapılanma adı altında bölünme sürecine girmiş bulunacak her bölgede farklı politikalar ve o bölgelerde stratejik yeni ortakları ile birlikte yoluna devam edecektir. NATO’nun göstereceği değişim ile bu doğrultuda yeniden müttefik tanımlamasına gidecek olması bölgeler bazından yola çıkarak devre dışı kalacak üyelerinin ileride eski bir NATO üyesi olmasının güvensizliği ve hatta düşmanı olma olasılığı ile karşı karşıya kalması durumu söz konusu olacaktır.
Ferdi Güçyetmez
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
herkes zayıf düşmesini beklediği için NATOyu zayıflıyor görmek istiyor ama aslında gitgide güçleniyor.
özellikle yugoslavya ülkeleri sırada bekliyor. karadağ 29. ülke olarak girdi bile, hırvatlar ve slovenlerse daha önce girmişti diğer yugoslav ülkelerde girmek istiyor.
rusya olmasa zaten gürcistan ermenistan finlandiya ve ukrayna çoktan girmişti natoya
Herzamanki gibi güzel yazı