Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde “Sözde Ermeni Soykırımı ve Diaspora”

1595
Yazarlık Başvurusu

Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışı ve Tehcir Kanunu

Ermeni Sorunu, günümüzden 102 yıl önce yaşandığı iddia edilen 1915 olaylarına dayandırılmaktadır. T.C ’nin kuruluşundan dahi önceki bir zamanda bir devletin kendi vatandaşlarıyla yaşadığı bir sorun kısa zamanda uluslararasılaşmış ve bugün de Türkiye’nin dünya ile ilişkilerini ve Türk Dış Politikasını etkilemektedir.

Ermeniler, ayrılıkçı-milliyetçi taleplerde bulunmadan önce Osmanlı’daki millet sınıflandırması içerisinde dini ve sosyal özgürlüklere sahip olarak yıllarca yaşamışlardır. Ancak, 19. yy’da Osmanlı’nın zayıflamasıyla birlikte Çarlık Rusya Ermeniler üzerine odaklanmıştır. Burada Rusya’nın amacı; Kafkasya’da bir Ermeni bölgesi oluşturmak ve Kafkasya Türkleri ile Osmanlı arasında bir tür bariyer yerleştirmektir. Rusya, Ermenilere din ortaklığı ve mezhepsel benzerliklerini kullanarak yaklaşmış ve kendisini koruyucusu ilan etmiştir. Ancak, bu sorunda tek etkili aktörün Rusya olduğunu söyleyemeyiz. Ermenilerin arasında Katolikliğin propagandasını yapan Fransa, Protestanlığı çıkarları için bölgeye yerleştirmeye çalışan İngiltere, dolaylı veya doğrudan etkili olan ABD ve Almanya gibi devletlerde Ermeniler üzerine oynamışlardır. Bütün bu kışkırtmalar sonucunda Ermeniler çeşitli ayaklanmalar çıkartmışlardır. Özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ermeniler Rusların bağımsızlık vaatlerine kapılmışlardır. Bu da ciddi anlamda bir Ermeni meselesinin doğmasına neden olmuştur.

Osmanlı-Rus Savaşı sonrası imzalanan Ayestefanos Antlaşmasının 16.maddesi ile Ermenilerin yaşadığı bölgelerde iyileştirme yapılması istenmiş ve büyük devletler bu konuda Osmanlı’ya baskı yapmışlardır. Osmanlı Devleti karşısında reform hareketlerine girişmiştir. Ancak Ermenilerin akıllarında artık bağımsızlık vardır. Bu sebeple çeşitli Ermeni Komiteleri kurulmuş ve bu komiteler “Türkler, Ermenileri katlediyor” şeklinde propaganda yapmaya başlamışlardır. 1. Dünya Savaşı’na gelindiğinde ise sorun Osmanlı için daha büyük bir tehlike haline gelmiştir. Hemen her cephede savaş halinde olan Osmanlı, içeride de Ermenilerin silahlı saldırılarına maruz kalmıştır. Üstelik Avrupalı devletlerin neredeyse tamamı bu sorunda taraf konumundadır. Savaş sırasında birçok Ermeni grup Rusların saflarına geçmiştir. Bütün bunlar karşısında askeri ve ekonomik açıdan zayıflayan Osmanlı, doğuda Ermenilere güvenerek bir politika izleyemeyeceğini anlamış ve zorla yer değiştirme yani Tehcir kararı almıştır.

Tarihsel anlamda baktığımızda tehcir kanununu uygulayan tek devlet Osmanlı değildir. Dünyadaki diğer devletler de ekonomik, askeri, sosyal açıdan gerek gördükleri zaman bu politikayı uygulamışlardır. İşte Osmanlı Devleti’nin de yaptığı budur. Kaldı ki Osmanlı bu kararı tüm Ermeni vatandaşlarına uygulamamıştır. Ermeni Komitelerinde yer almayan, devletçe ihanetleri tespit edilemeyen Ermeniler sevk edilmemiştir.

30 Mayıs 1915 tarihinde alınan Tehcir kanununa göre;

– Düşmanla işbirliği yapmak
– Masum halkı katletmek
– Ülke içerisinde isyan çıkarmak gibi zararlı faaliyetlerde bulunan Ermenilerin Musul, Zor, Halep ve Suriye gibi Osmanlı vilayetlerine sevkleri uygun görülmüştür. Ne yazık ki bu sevk esnasında dönemin şartları nedeniyle on binlerce Ermeni hayatını kaybetmiştir. Ermeniler bu tehcir nedeniyle özelde Osmanlı Devleti’ni genelde ise Türkleri suçlamaktadır. Türklerin kendilerine soykırım yaptığını iddia eden Ermeniler bunu tüm dünyaya kanıtlama çabasındadır.

Başlangıçta kaybedilen Ermenilerin sayısının 300 bin olduğunu söyleyen Ermeniler bugün bu sayının 2 milyon olduğunu iddia etmektedirler. Ancak Osmanlı arşivlerine göre tehcir esnasında sevk edilen Ermeni sayısı 438.758, yerlerine sağ salim ulaşan Ermeni sayısı ise 382.148’dir. bu arada yitirilen kişilerin 20-30 bini yaygın hastalıklardan, 10 bin civarı ise yolculuk esnasındaki saldırılarda hayatlarını kaybetmişlerdir. Görüldüğü üzere burada soykırımdan bahsetmek mümkün değildir. Burada devletin ihmali vardır ancak bu soykırım gerekçesi olmamaktadır. Ermeniler ise bunun bir soykırım olduğunu iddia ediyorlar.

Hepimiz bu ‘soykırım’ kelimesiyle yüzleşiyoruz, her yerde duyuyoruz. Ancak bir çoğumuz ‘soykırım’ kelimesinin anlamını bilmiyoruz. Soykırım, BM’nin 1948 tarihli soykırım sözleşmesinin 2.maddesinde; “ ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubu toptan veya onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; grup üyelerinin öldürülmesi, fiziksel veya ruhsal sağlıklarına zarar verilmesi, bu grupta doğumlara engel olunması ve bir grubun çocuklarının zorla başka bir gruba nakledilmesi gibi eylemlerden herhangi birine başvurulmasıdır.” Bu maddeden de anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti bunlardan hiçbirisini yapmamıştır.

Bütün bunlar sonucunda anlaşılıyor ki Ermeni meselesi bir bağımsızlık meselesi değildir. Tamamı ile büyük güçlerin azınlıkları kullanarak Osmanlı Devletini çökertmek, parçalamak ve paylaşmak hedefine yönelik olarak çıkarttıkları bir sorundur. Bununla birlikte Osmanlı Devleti, Ermenilere devletin yüksek mevkilerinde görev vermiş, dışlamamış en güçlü olduğu dönemlerde dahi dokunmamış olmasına rağmen en zayıf olduğu bir dönemde hatta bütün dünya ile cenk halindeyken nasıl olur da soykırım yapmış olabilir? İşte bütün bu gerekçeleri bilmemize rağmen, Ermeni sorununu dünyaya doğru bir şekilde anlatamıyoruz. Çünkü Ermeniler yılladır bunun propagandasını bizden çok daha iyi yapmakta ve dünyayı buna inandırmaktadır. Peki o zaman başımıza bunca dert açan bu Ermeni Devleti nasıl bir devlet?

Ermenistan Cumhuriyeti

Ermenistan, Güney Kafkasya’nın denize kıyısı olmayan tek ülkesidir. Diğer Güney Kafkasya ülkeleri gibi iki kez bağımsız olmuştur. İlk bağımsızlığı 1. Dünya Savaşı sonrası dönemdir. Yalnızca iki yıl bağımsız kalabilmiş bu iki yılın sonunda SSCB tarafından işgal edilmiştir. İkinci bağımsızlığı ise SSCB’nin zayıfladığı dönemde SSCB henüz dağılmamışken gerçekleşmiştir. Ermenistan Sovyetler Birliği içerisinde herhangi bir tehdit altında olmamıştır tamamıyla daha fazla toprak elde etmek, sınırlarını genişletmek dolayısıyla Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ’ı kendi topraklarına katmak amacıyla bağımsız olmuştur. Güney Kafkasya’da bağımsızlığını ilan eden ilk devlettir. Doğu’da Azerbaycan, Batı’da Türkiye, Güney’de İran ve Kuzey’de Gürcistan ile komşudur ancak doğuda Azerbaycan ve batıda Türkiye ile sınırları kapalıdır.

Türkiye Ermenistan’ı tanıyan ilk ülkelerden biridir. Ancak Hocalı Katliamı, Karabağ işgali ve Karabağ’da yapılan zulümler, Ermeni Soykırımı iddiaları ve Ermenilerin, bugünkü Türkiye- Ermenistan sınırını tanımama nedenleriyle Türkiye’ye doğru yayılmacı pozisyonda olmaları sonucu 1993 yılında Türkiye, Ermenistan sınırını kapatmıştır ve bugün de hala kapalıdır. Türkiye ile Ermenistan arasında diyalog açısından en önemli girişim 9 Temmuz 2001’de Türk Ermeni Barışma Komisyonunun kurulmasıdır. Ancak bu komisyon Ermenistan’daki 10 siyasi parti tarafından kınanmış ve geçerliliği feshedilmiştir.

Ermenistan Dış Politikasında Etkili Olan Aktörler

Rusya Federasyonu

Bilindiği üzere Ermenistan ekonomik ve askeri anlamda Rusya’ya tam bağımlı bir ülkedir. Çünkü Ermenistan’ın doğal kaynağı yoktur ve doğu ve batı sınırlarının kapalı olması Ermenistan’ı Rusya’ya mecbur kılmaktadır. Bu da Rusya’nın işine gelmekte Ermenistan’ı iç ve dış politikası bağlamında yönlendirmektedir. Ermenistan’da Rusya’nın onaylamadığı hiç kimse devlet yönetiminde yer alamamaktadır. Bu sebeple Rusya Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile sorunlarını çözmesinde en büyük engellerden biridir. Ermenistan, Güney Kafkasya’da Rusya’nın hem müttefiki hem de eyaleti konumundadır. Ermenistan Türkiye ve Azerbaycan’dan tehdit alması duymasıyla Rusya’dan güçlü bir yardım aramakta ve Rusya da ona bu desteği vermektedir.

Karabağ Klanı (Karabağ Ermenileri)

Ermenistan’da dış politikayı etkileyen bir diğer aktör de Karabağ Klanları dediğimiz Karabağ Ermenileridir. Ermenistan’da bu zamana kadar devlet başkanlığı koltuğuna oturmuş kişilerin tamamı Karabağlıdır. Bunun sebebi de Ermenistan’ın bağımsızlık duygusunun Karabağ’dan gelmiş olmasıdır. İşte bu Karabağ Ermenileri Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını istemekte ve Ermenistan’ın dış politikasını yalnızca buna yönlendirmesini istemektedirler.

Ermenistan’ın birinci Cumhurbaşkanı olan Levon Ter Petrosyan onlar gibi düşünmemiş, Ermenistan’ı Karabağ çıkmazından kurtarmaya çalışmış ancak başaramamıştır. Ondan sonra gelen cumhurbaşkanlarının akıbetleri de tıpkı onun gibi başarısızlık olmuştur. Bütün bu başarısızlıkların yanı sıra bir de batının Güney Kafkasya üzerinde inşa ettiği petrol ve doğal gaz boru hatları ve Ermenistan’ın bunlara dahil olamaması Ermenistan’ı daha da yalnızlaştırmıştır. Ayrıca 2008 yılında Kuzey komşusu Gürcistan ile Rusya’nın yaşadığı sorundan da ciddi zarar görmüştür. Bütün bunlar sonucunda dönemin cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Türkiye ile ilişkiler kurmaya, Karabağ konusunda farklı adımlar atmaya çalışmıştır. Türkiye ile diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi ve sınırların açılması konusunda protokoller imzalamış ve Karabağ konusunda güven arttırıcı önlemler anlamına gelen bazı belgeler imzalamıştır. Sonuç alamamış olsa da Türkiye ile Azerbaycan’ın arasını kısa dönemli olarak açmayı başarmıştır. Fakat bir taraftan diaspora ve Ermeni muhalefetinin sert itirazları, diğer taraftan Türkiye’nin Karabağsız protokolleri imzalamayacağını bildirmesi Ermenistan’ın geleneksel dış politikasına dönmesine neden olmuştur.

Ermeni Diasporası

Ermenistan’ın dış politikasında önemli aktörlerden biri de hiç şüphesiz Ermeni Diasporasıdır. Dünyada 3 büyük diaspora vardır: Yahudi Diasporası, Ermeni Diasporası ve Yunan Diasporası. Bağımsız devlet kurana kadar diaspora Ermenilerin tek temsilcisi olarak kabul edilmiştir. Ermenistan devletinin kurulmasıyla diaspora kendini Ermenistan’ın temsilcisi olarak görmeye başlamıştır.
Diaspora Ermenileri; ABD, Fransa, Hollanda, Kanada gibi ülkelerde yaşayan ve 1915 olayları sebebiyle Ermeni olduklarını hatırlayan kişilerdir. Amaçları 1915 olaylarının soykırım olduğunu tüm dünyaya kabul ettirmektir. Ermenistan’ın da yegane amacının bu olması gerektiğini düşünmektedirler. Diaspora bu günlerde de Ermenistan’ın yurtdışındaki temsilcisi ve Ermenistan dış politikası üzerinde oldukça etkiye sahip bir güçtür. Ayrıca Ermenistan dış politikası üzerinde komşuları ile ilişkileri bağlamında sınırlayıcı rol oynamaktadır. Bugün Türkiye’nin üzerine atılan sözde soykırım meselesi her ne kadar asılsız kaynaklara dayansa da son yıllar içinde Türkiye’ye uluslararası ilişkilerde bir imaj kaybı oluşturmuştur.

Sözde Ermeni Soykırımını tam olarak tanıyan ilk devlet (1965) Uruguay’dır. Türkiye’nin uluslararası arenada önünü kapatmak isteyen 29 devlet tarafından da resmi olarak tanınmıştır. Sözde soykırım bugün Türkiye’nin AB ile ilişkilerini bile etkilemektedir. Bunun da önündeki en önemli faktör Fransa’dır. Fransa sözde Ermeni soykırımını tanıdığı günden itibaren Türkiye’nin AB’ye alınabilmesi için sözde soykırımı tanıması şartı konulmasını sağlamıştır. Suriye ise 2015 yılında Türkiye ile Esad rejiminin arasının bozulduğu dönemde sözde soykırımı tanımıştır. Almanya 2016 yılında tanımış ve bugün Almanya’da bu sözde soykırım tarih derslerinde anlatılmaktadır. Bugün de Türkiye ile Mısır’ın arasının bozulmasının ardından Mısır’da Ermeni Soykırımı iddiaları tartışılmaya başlanmıştır.

Bilindiği üzere bugün ABD sözde Ermeni soykırımını tanımamaktadır. Bunun da önündeki en büyük engel ABD’deki Yahudi Diasporasıdır. Çünkü Yahudiler dünyadaki en büyük soykırımın kendilerine yapıldığını ve onun eşinin benzerinin olmadığını düşünmektedirler. Bu sebeple de başka soykırımları tanımak istememektedirler ve bu konuda da Türkiye’nin tezine destek vermektedirler. Ancak 2007 yılında Türkiye’nin Hamas liderini Türkiye’ye davet edip görüşmesi, İran ile enerji antlaşması imzalaması sonucu ABD’deki önemli Yahudi diasporalarından olan ADL (İftira-İnkarla Mücadele Birliği) isimli diaspora sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını açıklamıştır. Gerek Türkiye’nin tepkisi gerek İsrail’in baskısı sonucu geri adım atmak zorunda kalmıştır. Ancak tehlike henüz geçmemiştir.

Türkiye eğer bu Ermeni soykırımı iddialarının dünya ile ilişkilerinde ve dış politikasında önüne engel olmasını, büyük güçler tarafından kendisine baskı aracı olarak kullanılmasını istemiyorsa Yahudi Diasporası ve dolayısıyla İsrail ile ilişkilerini sıkı tutmalı, tehlikeye atmamalıdır. Ayrıca bilindiği üzere ABD’de Türk Diasporası bulunmaktadır ve Türkiye’nin ADL ile yaşadığı sorunda etkisiz kalmıştır. Türkiye’nin özellikle Türk Diasporasını daha aktif hale getirmesi gerekmektedir.

Afranur ARIKAN*


KAYNAKÇA

DUMAN Selçuk, Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışı ve Tehcir Gerçeği,

LAÇİNER Sedat, Ermeni Sorunu, Diaspora ve Türk Dış Politikası, USAM ( Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu), 11.28.2008.

VELİYEV Cavid- ASLANLI Araz, Güney Kafkasya Toprak Bütünlüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, berikan yayınevi, ANKARA, 2011.

https://www.academia.edu/32074962/ERMEN%C4%B0_SORUNUNUN_ORTAYA_%C3%87IKI%C5%9EI_VE_TEHC%C4%B0R_GER%C3%87E%C4%9E%C4%B0_APPEAR%C4%B0NG_OF_ARMENiANS_PROBLEM_AND_REAL%C4%B0TY_OF_FORCED_EM%C4%B0GRAT%C4%B0ON. 24.05.17.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz