Eylül 1998’de Suriye’nin, yıllardır topraklarımızda yaşamıyor diye, Türkiye’nin teslim edilmesi taleplerini geri çevirdiği bölücü terör örgütü lideri Öcalan, Silahlı Kuvvetlerimizin kararlı ültimatomu üzerine ülkeden uzaklaştırılmıştı. Ülkemize binlerce şehit verdiren ve milyarlarca dolara mal olan PKK yıllardır, Türkiye’nin sözde müttefiklerince ve komşusu olan ülkelerce desteklenmişti. 1990 öncesi Sovyetlerden güç alan Suriye, Kıbrıs’ta 1974’de ağır bir hezimete uğrayıp öç alma hevesindeki Yunanistan, bölgede güçlü, demokratik ve laik bir Türkiye’yi arzulamayan İran, 1990 sonrası Ermenistan, 1990 öncesi Bulgaristan kanlı terör örgütü PKK’nın etkinlik çabasını sürdürdüğü bütün süreçte destek vermiş olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Suriye’nin 1990 öncesi sistematik bir şekilde başlattığı PKK’yı destekleme stratejisi hiç şüphesiz kendi tarihsel hesaplaşmasına uygundu. Amaç, büyük Suriye ütopyası çerçevesinde Hatay’ı almaktı. Bunun için Türkiye’nin zayıflatılması ve bunun için de içerde kargaşa çıkarılması gerekliydi. Suriye ve Lübnan’daki kamplarda yetiştirilen, silahlandırılan ve sınırlarımıza kadar Suriye tarafından getirilen teröristlerin Türkiye’ye sızmaları bu strateji çerçevesinde sağlanıyordu. Kağıt üzerinde güçlü bir silah envanterine sahip olan Suriye, elindeki binlerce tank , top ve yüzlerce savaş uçağına mı yoksa İsrail’e karşı vermiş olduğu başarısız savaşlarda kendine hiçbir zaman yeterli ölçüde yardım etmeyen Arap Dünyası’na mı güveniyordu da Türkiye’ye karşı böylesine bir strateji izliyordu?
1990 öncesi için bu sorunun cevabı her halükarda hayır olmalıdır. Çünkü Suriye Ordusu’nun NATO standartlarının ötesinde, Sovyet Orduları’na karşı savaşacak şekilde hazırlanmış güçlü ve disiplinli Türk Ordusu’na karşı koyamayacağı açıktı. Suriye geçmiş deneyimlerine bakarak Arap’lara da güvenemezdi. O halde tek güvendiği ABD ve NATO dışındaki öteki küresel ve askeri güçler, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı idi. Biliyordu ki Türkiye’nin kendisine yönelik bir harekatı, Sovyetlerin sert müdahalesini peşinden getirecekti. Yani o günlerde pkk terörünün önde gelen iki hamlesinden ( diğeri komşumuz Yunanistan’dır) biri olan Suriye’nin arkasında o zamanki küresel ve askeri güç Sovyetler Birliğidir.
Sovyetler Birliği’nin Türkiye’deki terörün artmasından ve hatta Türkiye’nin zayıflayarak bölünmesinden elde edebileceği çıkarlar ise azımsanmayacak boyutlardaydı. Her halükarda bir NATO üyesi parçalanmış olacağı ve Akdeniz’e rahatça inebilme, dahası Orta Doğu ülkeleri ve dolayısıyla petrollerine “el atabileceği“ için karlı çıkabilecekti. Esasen pkk’nin güçlenmesinde , Türkiye üzerinde taşeron olarak kullandığı Bulgaristan’ın büyük ölçüde yardımcı olduğu ve bu yardımın her boyutta olduğu hatırlanırsa , Sovyetler Birliğinin parçalanmadan önceki yardımları somut ortaya konmuş olur.
Türk Milletinin bekasını yardımcı ellerin şefaatine teslim etmek onlardan medet ummak ülkemizin geleceğini mahvedebilir. Türkiye büyük bir ülkedir. Bu büyüklük atalarımızın mirasıdır ve kanla elde edilmiştir. Bu tarihsel büyüklüğü yanı sıra coğrafi büyüklüğümüz ise Türk milletinin özgürlüğü ve toprak bütünlüğü için önemlidir. Bir karış topraktan dahi vazgeçmek düşünülemez. Sonuç ise Lozan’dan bu yanan batılılarca özlenen, Türkleri Anadolu’dan atma hayalinin gerçekleşmesi anlamına gelecektir.
Muratcan Işıldak
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.