ABD, Ortadoğu’da yılların stratejik ortağı Türkiye’nin bütün çekincelerini elinin tersiyle umarsızca iterek, DEAŞ’a karşı yürütülen mücadelede PYD/YPG ile yoluna devam etmeye karar verdi.
ABD Suriye’nin güneyinde, bir yandan el-Tanf bölgesinden doğu ve batıya doğru nüfuzunu yayarken, kuzeyden de PYD/YPG vasıtasıyla güneye doğru inmekte. Rusya ise Suriye’nin batısında kendisine bir nüfuz bölgesi oluşturmuş durumda. İran’a gelince, rejim güçleriyle birlikte, Suriye’nin doğusunda Irak sınırına ulaşacak bir hat açmaya çalışıyor ve böylelikle Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut karayolu hattını garanti altına almayı amaçlıyor. Böylece ABD ile Rusya arasındaki, Fırat’ın doğusu ile batısı şeklindeki zımni ittifakı deliyor. Buna karşın ABD hem Suriye rejimi ve İran aleyhine hem de müttefikleri İsrail ve Ürdün’ü korumak maksadıyla Güney Suriye’de nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor.
Türkiye’nin ise ya Münbiç’e ya da Afrin’e yönelmek gibi iki seçeneği var. Münbiç’te ABD koruması olduğundan, Rusya’nın nüfuz alanındaki Afrin’e yönelmek her açıdan Türkiye’nin lehine görünüyor. Zira uzun zamandır hem ABD hem de Rusya ile flört eden PYD/YPG’nin, bundan sonra yoluna ABD ile devam edeceğinin netleşmesi, Rusya’nın Afrin hususunda Türkiye’nin harekatına göz yumabileceğini ihsas ediyor. Nitekim son günlerde Afrin’de konuşlanan Rus askerlerinin güneye çekildiği haberleri de bunu doğrular nitelikte.
Türkiye’nin Tel Rıfat’ı toplarla dövmesi de ön hazırlık olarak PYD/YPG mevzilerini yıpratma amacını taşıyor olabilir. Afrin’in de içinde bulunduğu 200 km2’lik bir alanda Rusya’nın tatbikat bahanesiyle ABD’den bölgedeki hedeflere yaklaşmamasını istemesi, Türkiye’nin harekâtı esnasında ABD uçaklarına karşı koruma sağlamak amacına yönelik olmalı.
Operasyonun keyfiyeti konusunda da bazı bilgiler gelmekte: Azez, Mari ve İdlib üzerinden harekat yapılacağı söyleniyor ve ilk planda Tel Rıfat ile Minniğ askeri havaalanının PYD/YPG’den kurtarılması önem taşıyor. Bir kısım yorumcular bu iki noktanın alınmasının yeterli olacağını, böylece kantonların güneyden birleşmesinin engelleneceğini düşünüyor. Tabi Halep’ten Münbiç’e uzanan M4 otoyolunun kontrolü de önemli.
Halbuki, şayet yapılırsa, Kürt, Türkmen ve Araplardan oluşan yaklaşık 200 bin kişilik bir nüfusa sahip olan Afrin’in tamamına yönelik geniş kapsamlı bir operasyon Türkiye’nin güvenliği açısından daha büyük önem taşıyor. Afrin’in hemen güneyindeki Şeyh Berakat tepesinde bir üs oluşturduğu yönündeki haberler, Türkiye’nin ÖSO ile birlikte Afrin merkezine de harekat yapabileceğinin bir göstergesi olabilir.
Sayıları 10 bini bulan radikal unsurların da İdlib’den çıkarılmasından sonra, Fırat kalkanı harekatıyla temizlenmiş el-Bâb’a kadar olan bölgeyle Afrin ve İdlib’in birleşmesinden oluşacak Türkiye nüfuzundaki alan, hükûmetin el-Bâb operasyonunun başlangıcında hedeflediği 5 bin kilometrekarelik güvenlikli bölgenin neredeyse iki katı olacak. Böylece Türkiye’nin güneyinde önemli sayılabilecek bir alan güvenlikli bölge olacağından, hem Türkiye’ye yönelen tehditler azalacak hem de Suriyeli mültecilerin yerleşebileceği, Türkiye’nin kontrol ve koruması altında bir nüfuz bölgesi olacak. İleride siyasi çözüm için masaya oturulduğunda da Türkiye’nin eli ABD, Rusya ve İran kadar güçlü olacak.
Şüphesiz Suriye’de atılacak her adımın riskleri de mevcut. Böyle bir durumdan ABD’nin büyük rahatsızlık duyacağı çok açık. Ayrıca bu operasyon, el-Bâb’da olduğu gibi, terörist olduğu hususunda herkesin mutabık olduğu DEAŞ’a karşı değil, Türkiye’nin terörist olarak gördüğü PYD/YPG üzerine yapılacağından, dünya kamuoyuna “Kürtlere karşı yapılan bir operasyon” şeklinde yansıtılabilir.
Kaynak: Prof. Dr. Cengiz Tomar, AA
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.