Tiran ve Sanafir Adaları: Yeni Bir Enerji Yolunun Doğuşu

1995
Yazarlık Başvurusu

Akabe Körfezinin giriş noktasında bulunan Tiran ve Sanafir adaları dünya gündeminde gerektiği ilgiyi görmeden Mısır Halkının büyük tepkisine ve protestolarına rağmen ‘Kızıldeniz Sınır Anlaşması’ ile Suudi Arabistan’a devredildi. Kendileri küçük olsa da adaların devri öncelikle Ortadoğu olmak üzere Dünya üzerinde çok büyük bir stratejik değişime yol açacak. Yazımızda adaların devrini Mısır, Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye açısından incelemeye çalıştık.

Adalar üzerindeki hakimiyet uzun zamandır tartışma konusuydu. Esasen 1906’da Mısır hala Osmanlı İmparatorluğuna bağlı iken Osmanlı Devleti tarafından adaların Mısır’ın bir parçası olduğuna hükmedilmiştir. Hatta 1910 yılında adaların kendisine ait olduğunu iddia eden bir devlet görevlisinin adayı Alman bir şirkete satmak istemesi üzerine Osmanlı İmparatorluğu adaya asker dahi çıkartmıştır. Adalar 1. Dünya savaşı sonunda Sina Yarımadasına kadar ele geçiren Suudiler tarafından sahiplenilmiştir. Adalar 1950’de Mısır’ın himayesine bırakılmış Mısır Kralı Faruk 1951’de İsrail’e giden deniz yolunu kapatmıştır.

Kral Selman ve Sisi

 

Mısır’a 1956’da yapılan İsrail, İngiltere ve Fransız ortak saldırısında adalar İsrail tarafından işgal edilmiş ise de ABD ve Rusya’nın baskıları sonucu adalar Mısır’a geri verilmiştir. Ancak bu işgalden sonra adalara ABD öncülüğünde bir barış gücü konuşlandırılmıştır. Adalar ‘6 gün Savaşı’nın ardından ikinci kez İsrail tarafından işgal edilmiştir. 1978’de imzalanan Camp David anlaşması ile İsrail’in deniz yolu garanti altına alınarak adalar tekrar Mısır’a devredilmiştir. Anlaşma kapsamında adaya ABD askerleri yerleştirilmiştir. Suudi Arabistan, adaların hâkimiyetinin zaten kendilerine ait olduğunu ancak adaların 1950’de Mısır’ın, donanmasını adalara yollayarak İsrail’e karşı daha etkin mücadele etmesi için bu ülkenin himayesine bırakıldığını iddia ederek hâkimiyet iddiasını sürdürürken Mısır Halkı tarafından adaları satmakla suçlanan Mısır Devlet Başkanı Sisi ise daha önceki devlet başkanları Sedat ve Mübarek tarafından da adaların Suudi Arabistan’a ait olduğu yönündeki açıklamalarını öne sürerek anlaşmayı meşru göstermeye çalışmaktadır. Adaların Suudi Arabistan’a devri gündeme geldiği ilk günden beri protestolarla adaların elden çıkarılmasına karşı çıkan Mısır’da önce iki avukat tarafından karar, Kahire İdare Mahkemesine götürülmüştür. Mahkeme adalarının devrini anayasaya aykırı bularak reddetmiştir. Karar daha sonra Yüksek İdare Mahkemesine taşınmış ve bu mahkemede devri anayasaya aykırı bulmuştur. Yüksek İdare Mahkemesinde dava devam ederken anlaşma acele ile Meclisten geçirilip Sisi tarafından onaylanarak yürürlüğe sokulmuştur. Anlaşma, Mısır Yüksek Mahkemesine de taşınmışsa da, Yüksek Mahkeme kararı onamıştır. Anlaşmadan İsrail haberdar edilmiş ve deniz yolu konusunda güvence verilmiştir.

Mısır’ın adaları Suudi Arabistan’a devretmesi, ‘egemenlik’ haklarına sıkı sıkıya bağlı devletler açısından tezat bir durum oluşturmaktadır. Mısır geçmişte adaları iki kere İsrail’e kaptırmıştır. Her iki işgalde de ülkesinin bir kısmı işgale uğramış ve ABD’nin girişimleri ile adaları tekrar kazanmıştır. Bu anlamda, Mısır için hayat meselesi olan adaların devrinin Mısır Halkı için neden bu kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, adaların devri ile Mısır, Akabe körfezindeki egemenlik haklarından vazgeçmektedir. Adaların Mısır’ın elinde kalması halinde kıta sahanlığından dolayı tüm Akabe Körfezi Mısırın kara sularına girmektedir. Bu durumdan elde ettiği mali kazanç bir yana, bu kadar stratejik bir suyolundan vazgeçilmesi bir devlet için açıklanacak bir durum değildir. Adalar’ın karşılığında Suudi Arabistan’ın vereceği 24 milyar dolarlık petrol ve 4 milyar dolarlık altyapı yatırımı adaların gerçek değeri bile değildir. Mısır’ın bu anlaşmadan beklediği getirilerin ana ekseni Devlet Başkanı Sisi’nin iktidarını güçlendirme amacıdır. Suudi Arabistan’dan alacağı yatırımlar ile iyiden iyiye kötüye giden ekonomiyi ayakta tutarak oluşacak halk tepkisinden kurtulmak amaçlanmaktadır. İsrail’e uluslararası suların kapısını açan bu anlaşmanın ABD’nin bilgisi ve onayı dışında yapıldığı düşünülemez. Bu anlaşma ile ABD, İsrail’e uluslararası sulara ulaşım hakkı kazandırırken, Sisi yönetimi de ABD’den siyasi, askeri ve ekonomik destek alacaktır. Hâlihazırda Trump yönetimi Sisi iktidarını takdir ettiğini beyan etmiştir ancak bu konuda Sisi yönetiminin asıl büyük kazancı adalara ABD üssü kurulması iddialarının gerçeklemesi halinde olacaktır. Sisi yönetimi, oluşacak yeni enerji üssünün merkezi olma peşindedir. Suudi Arabistan’dan, Körfez ülkelerinden ve İsrail’den gelecek olan petrol ve özellikle doğal gaz, ister boru hattı ister tankerle taşınsın, Mısır üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacaktır. Mısır’ın her ne kadar bu hayali gerçekleştirmek için gerekli altyapısı ve uygun limanı olmasa da bu iddianın gerçekleşmesi halinde kazancının büyük olacağı yadsınamaz bir gerçektir.

Suudi Arabistan’ın bu devirden kazancı harcayacağı 28 milyar dolardan kat ve kat fazladır. Adaların devri, yeni kral ve veliaht prens ile bölgede saldırgan bir dış politika izleyen Suudilerin statükocu politikalarının bir sonucudur. Dünya enerji piyasalarındaki lider konumunu sürdürmek isteyen Suudi Arabistan, adaların devri ile yeni açılacak enerji hattı üzerinden Avrupa enerji pazarında daha fazla pay sahibi olma hedefindedir. Adalara kara yolu bağlantısı yapacak olan Riyad yönetimi bölgeye petrol işleme tesislerine yatırımları da yapacaktır. Bir taraftan Akabe Körfezinden gelebilecek tehlikeleri ABD üsleri ile bertaraf etme amacındadır. Ancak Sedat yönetimini Camp David anlaşması yüzünden Arapları satmakla suçlayan, Mısır’ı Arap Birliğinden atan Suudilerin, adaları devralırken Mısır’ın yaptığı tüm anlaşmaları tanıyacağını açıklaması çok sert tavır aldığı Camp David anlaşmasını tanıdığı ve İsrail’le dolaylı yollardan anlaştığı anlamına gelmektedir. Bu anlamda anlaşmanın ülke adına olumsuz bir boyutu da mevcuttur. Ancak adaların devri ile İsrail’in güvenliği güvence altına alındığından ABD’den destek görecektir. Akabe körfezini adalar ile tutan Riyad Yönetimim, Cibuti’de açacağı askeri üs ile de Kızıldeniz’in güvenliğini de sağlamış olacaktır. Adaların devri yeni veliaht prensin imajına da önemli bir katkı sunacaktır. Kral Selman’ın attığı her adımın arkasında olduğu bilinen Veliaht Prens Muhammed bin Selman, ülkesine toprak kazandırmış olacaktır. Suudilerin Katar ablukasının temel amacı adaların devri ile de anlam kazanmış olmaktadır. Her ne kadar uluslararası suları Katar’ın da kullanma hakkı olsa da enerji dağıtımında Süveyş kanalının kullanımına ve yeni enerji rotasını kullanamayacak olması Katar’ın enerji piyasasındaki konumunu zayıflatacaktır. Bu anlaşma ile Suudi Arabistan bölgedeki baş düşmanı İran’ı çevreleme yolunda da önemli bir adım atmıştır. Yemen’de yaşanan müdahale ile bu alanda önemli adım atmış olan Suudi yönetimi, Cibuti’deki askeri üs ve adalar ile Kızıldeniz’de güçlü bir konuma gelmektedir.

Anlaşmadan en karlı çıkan ülke İsrail’dir. Adaların devri ile uluslararası sulara ulaşım imkânı kazanan İsrail, Eylat ve Aşhod limanlarını uluslararası liman statüsüne sokabilecektir. Doğu Akdeniz’de sahip olduğu doğalgaz kaynaklarını açılacak yeni rota ile Avrupa’ya ulaştırabilme imkanı sağlayan Tel-Aviv yönetiminin en büyük kazancı Akabe körfezinden gelebilecek saldırılara karşı kendini koruma altına almış olmasıdır.

Adaların devri anlaşması uluslararası sulara donanmasını da çıkarabilecek olması bakımından İsrail’in kendi askeri güvenliği açısından da önemlidir. Bu anlaşma vesilesi ile hem doğalgazda körfezin en büyük ihracatçısı Katar’ı ekarte etmeyi başaracak olması hem de Suudi Arabistan ile sıcak temas sağlayacak olması İsrail’in diğer kazançları arasındadır. İsrail bu anlaşma ile elde ettiği uluslararası sulara erişim ile ikinci bir Süveyş kanalına sahip olacak konuma gelmiştir. Anlaşma ile İsrail, Suudi Arabistan ile ortak düşmanları İran’ın çevrelenmesi konusunda önemli bir stratejik hamleye de onay vermiştir.

Anlaşmanın doğrudan bir tarafı olmasa da enerji taşınması konusunda sahip olduğu uluslararası limanlar, geçmişten getirdiği deneyimler, güvenli olması ve Avrupa’ya ulaşacak en kısa rotaya sahip olması ile bu alandaki iddiasını koruyacak olsa da Türkiye durumdan en çok etkilenecek ülke olacaktır. Bölge de enerji üssü olma yolunda önemli adımlar atan Türkiye, yeni açılacak enerji yolunun dışında kalacak olması halinde bu hedefinde yara alacaktır. Daha önce Suriye’nin Kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan de facto duruma müdahale ederek buradan oluşturulacak bir enerji yolunun önünü kapatan Türkiye, müttefiklik yolunda derin yara aldığı ABD’nin bu yeni enerji yolunu desteklemesi ile enerji politikaları açısından zarar görebilme ihtimaline sahiptir. Ancak, Akabe körfezinin uluslararası karasuları statüsüne girmesi ile İsrail tarafından oluşacak bir rotanın Avrupa’ya ulaşacak en kısa yolu Türkiye olacaktır. Mavi Marmara faciasından sonra İsrail’in özür dilemesi ve mağdurların ailelerine tazminat ödemesinin arkasında da doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırma isteği bulunmaktadır. Yeni enerji yolu ihtimali, Türkiye’nin halihazırda ortağı olduğu TANAP ve Türk Akımı projelerinin hızlanarak hayata geçmesini sağlayacaktır.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz