Bölgesel Güvenlik Analizi: Türkiye’nin Yeni Güvenlik Mimarisi

1700

DÜNYA’NIN DEĞİŞEN GÜVENLİK ALGISI

21. yüzyıl içerisine gelindiğinde dünya da yaşanan olaylar en çok güvenlik unsurları çerçevesinde ortaya çıkmış bu etkileşim unsurları da yine güvensizlik ortamının oluşmasında başkarakter olan insanlığı etkilemiştir. Güvenliğe kavramsal olarak yaklaştığımızda, geçmişten günümüze farklı  anlamlar kazanmış olsa da son yıllarda terör faaliyetlerinin ve akabinde göç unsurlarının küresel bir hal alması ile ortak bir parantez içerisinde korunma, barınma ve insani varlığı sürdürme gibi manalarla somut ve ortak bir tanım almaya başlamıştır.  Güvenlik kavramı tarihsel süreç içerisinde farklı gelişmeler ile birlikte tıpkı değişen terör unsurları ve yapılanmaları gibi nitelik değiştirmiş, bireysel,  toplumsal ve ülkeler arası sistemsel bir ağ üzerinden farklı yapısal olgulara dönüşmüştür.

“Akademik Literatür içerisinde” güvenliğin tarihsel süreci incelendiğinde “Akademik çatı” altında hemfikir olunan ve herkesçe “aynı şekilde” yorumlanan sonuç, küreselleşme olaylarının artış göstermiş olduğu İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan güvenlik yapılanmasının değişkenlik gösterdiğidir. Soğuk Savaş ile birlikte başlayan kutuplaşma döneminde ülkelerin daha geniş perspektifte güvenlik politikalarına ihtiyaç duyduğu akademik ve tarihsel biçimde gözlemlenmiştir. İçerisinde bulunduğumuz zaman diliminde “Tarih Kronolojisi” açısından incelendiğinde Orta Doğu coğrafyası, El-Kaide’nin 2001’de ABD’ye olan saldırıları ile bambaşka bir yere evrilmiş “Terörizme Karşı Küresel Savaş” adı altında yapılan askeri müdahaleler ile güvenliğin önemi bölgesel ve küresel bazda daha da artmıştır. Arap Baharının başlaması ile dünya devletlerinin sonuçlarını tahmin edemeyeceği gelişmeler ortaya çıkmış, dünya siyaseti karmaşık ve düzeni bozulmuş bir olumsuz değişimin içerisinde kendini bulmuştur. Keşmekeş ve karışık mücadeleler ile sürekli safları değişen düşmanlıklar arasında yaşanan kanlı olayların gittikçe çoğalması, süreci daha fazla karmaşık hale getirmiş ve süregelen olaylar Orta Doğu’da liderlik yarışına dönüşmüştür.

Görsel sonucu

Ulusal ve uluslararası güvenlik yapılanması bağlamında özellikle Türkiye’nin jeopolitik konumu incelendiğinde ve göz önüne alındığında daha detaylı yapılanmaya ihtiyaç olduğunu söylememiz gerekmektedir. Özellikle, Orta Doğu boylamında yaşanan gelişmeler, küresel bağlamda etkilere sebep olmakla birlikte makro seviyede bölgesel tehlike arz etmektedir. Bununla birlikte, hali hazırda yaşanan “düşük yoğunluklu savaş”, “Asimetrik Tehdit”, “Hibrid Savaş”,” Ağ Merkezli Savaş” gibi gelişen ve değişen terör faaliyetlerinin bir savaş unsuru olarak sınırımızda hayat bulması hasebiyle yaşanan  gelişmelerin birinci dereceden bizi etkilemesi daha üst düzey güvenlik mekanizmalarımızı geliştirmemiz gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Ulusal güvenlik mimarisine genel anlamda  baktığımızda devletlerin kendi sınır güvenliklerini uzun vadede sağlamaya yönelik planlamaların ortaya koyduğunu görmekteyiz. Yapılacak olan strateji devletin tehdit olarak gördüğü hususları belirlemesi ve bu tehditlere karşı alacağı önlemlerin neler gerektiğine dair cevapları içermektedir. Sınırımızda gelişen olaylar farklı ana temalarda güvenliğimizi etkilemekte, ortaya çıkan yeni terör kavramları ile alınan önlemlerin yapısallığı da bu doğrultuda kendisini yenileme gereksinimi duymaktadır.

TÜRKİYE’NİN DIŞ TEHDİT ALGILAMALARI VE  BÖLGESEL GÜVENLİK YAPILANMASI

Akademik literatür genelliği açısından ülkeler saat yönüne doğru incelenmiştir.

Yunanistan

İki ülke arasında sıkça yaşanan sorunlar özellikle Türkiye’nin çevre ülkelerle yaşadığı politik ve askeri sorunların aynı döneme denk getirilmesi ile dünya gündeminin en yoğun olduğu zamanlarda Türkiye’nin geçici olarak gündem dışı tutulmasına çalışılsa da, ulusal çıkarlar göz önüne alındığında sürekli bir karşıtlık ortamının olması mümkün görülmemektedir. İki ülkenin de NATO üyesi olması ve özellikle Yunanistan’ın bunu kullanarak adaları silahlandırması, Türkiye’nin ileri zamanlarda güvenlik açısından etkileneceği bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Yunanistan Türkiye’nin jeopolitik olarak zor duruma düştüğü zamanlarda Türkiye’yi zayıf duruma düşürebilmek için kritik hamlelerde bulunması hasebiyle bu sınır güvenlik açısından dikkatle takip edilmelidir.

Ukrayna

Ülke gücü ve tutumları itibariyle tehdit olarak görülmemektedir. Ancak gerek bölgelerde ki çatışma ortamını gerekse Rusya – AB – NATO  arasında güç çatışmalarından dolayı  sürekli takip ederek, güç odaklarının etki sağlama çabalarında ulusal menfaatlerimiz istikametinde pozisyon almamız gerekmektedir.

Bağımsızlığını kazanma sürecinden kriz anına kadar geçen süreçte Ukrayna her zaman AB ve Rusya’nın mücadele alanı olarak tarih sahnesinde yer almıştır. Gerek coğrafi, gerek siyasi olarak Ukrayna her iki tarafın güçlü olabilmek adına hakim olmak istediği bir ülkedir.[1]

Rusya

Dünya savaşları ve sonrası Soğuk Savaş döneminde ilk sıralarda tehdit unsuru olarak gördüğümüz ve güvenlik politikamızın önemli bir kısmının kendisine karşı tedbir olarak şekillenmesine sebep olan bu ülke, değişen bölgesel şartlar nedeniyle şimdilik tehdit olarak görülmemektedir. Şu an itibari ile Bölgesel ve küresel menfaatlerimiz açısından iş birliği yaptığımız bir konumda bulunan Rusya’ya yaklaşımlarımız, geçmişten ders almış emin şekilde adım atan bir Türkiye niteliğinde olmalıdır.

 Ermenistan

Ülke olarak askeri açıdan herhangi bir yaptırımları söz konusu olamaz. Fakat bölgesel bağlamda güvenliğimiz açısından özellikle Avrupa birliği üyesi ülkeler üzerinde yapmış oldukları lobi çalışmaları, güvenliğimizi dolaylı olarak etkileyebilir derecededir.

1980’li yılların sonları itibarıyla çoğunluğunu Ermeni asıllı yazarların hazırlayıp yayımladığı ve yayımlattığı, özellikle Avrupa ülkelerinde ve ABD’de yapılan bütün yayınlarda Ermeni diasporası kavramının kullanıldığı görülmektedir. ABD’de yaşayan Ermenilerin sayısı, Ermeni diasporasının yaklaşık %40’ına karşılık gelir ki bu da oldukça büyük bir orandır. Bir diğer yoğun nüfus ise Fransa’da yaşamaktadır. Bunların büyük bir kısmı sermaye kesimini temsil eden, ticaretle uğraşan ve büyük ticari bağlantıları dolayısıyla nüfuz sahibi kişilerdir. Ermeni lobisi olarak tanımlanan ve ABD’de oldukça etkili olan grubun yöneticileri de bu Ermenilerdir.  Bu Ermeniler yaptıkları büyük oranda maddi yardımlarla hem bu faaliyet için gerekli olan finansmanı sağlamakta hem Ermenistan’ı ayakta tutmakta hem de oy ve dolar adlı iki kavram üzerine kurulmuş olan ABD hükümet politikalarını etkileyebilmektedirler. [2]

İran

Türkiye ve İran’ın, tarih boyunca birbirlerine karşı fazla düşmanca duygular beslemeyen, ancak bölgede etkinlik sağlayabilmek için birbirleri ile daima rekabet içinde olan, devlet geleneğine sahip köklü iki ülke olduğu görülmektedir. Bu nedenle zaman zaman gerginlikler yaşanmıştır. İran’ın birkaç yıl öncesine kadar, Türkiye’yi zayıflatarak kendisini bölge etkinliği konusunda üstün duruma getirmek için PKK/Kongra-Gel örgütüne verdiği desteği, Türkiye’de eylem kapasitesini artırsın diye ve bunun yanı sıra PYD’nin Suriye’deki operasyonlarına enerjisini etkili kullanması için PJAK ile girdiği ateşkes sürecini ve rejim ihracı politikalarını unutmamak gerekir. İran son zamanlar Türkiye ile yakınlaşma politikası uygulamakta, siyasi, askeri ve ekonomik alanda ilişkileri geliştirmek istemektedir. Özellikle Suriye ve Irak bölgelerinde stratejik açıdan yaptıkları planlarda Rusya-İran-Rejim ve zaman zaman PYD ile aynı çizgide durarak Türkiye ile de menfi yaklaşımlarda bulunmaktadır. Ortadoğu’da söz sahibi olmak için her türlü tutum ve davranışı sergileyen İran Suriye’de önemli bir güç unsuru olmak ve stratejik açıdan bölgede söz sahibi olmak için her yolu deneyecektir. Bu noktada İran’a tutum ve yaklaşımlarımızı güvenlik açısından dikkatle irdelemeliyiz.

Görsel sonucu

Irak

Kuzeydeki yönetimin, davranışları ve etki alanı ile alakalı özellikle son zamanlarda ki referandum çıkışı ile ilgili durum ve tutumlar dikkatle takip edilmesi gereken bir konudur. Kuzeydeki yönetimin teröre olan desteği, tutum ve davranışlarının, Türkiye aleyhine bir tehdide dönüşmesi ülke güvenliği açısından son derece önemlidir. Şu an Güney bölgemizde terör destekli bir ülke kurma yaklaşımı içerisine giren güç unsurları, bu bölge ile birleşerek önemli derecede toprak elde etmeleri ve ülke statüsü kazanmaları Türkiye açısından ileri zamanlarda terör ile mücadele vermenin daha ötesine geçerek bir ülke ile girilen savaşın başlangıç noktasını oluşturacaktır. Bu noktada Irak konusunda ihtiyatlı olunması gerekmektedir. Ayrıca ABD’nin askeri gücünü Irak’tan çekmesini neticesinde, ABD’nin kuzeydeki yönetimin hamiliğini yapma gibi bir isteği söz konusu olması durumunda hem bölgenin hem Türkiye’nin güvenliği açısından son derece tehlikeli bir hale gelmektedir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki  Irak’taki nihai amaç, kuşkusuz tüm gücü Irak’ın kuzeyinde toplamak , bölge denetimini sağlamak ve bu parçayı Suriye’deki YPG alanlarıyla birlikte iki ülkeyi içine alan bölgesel hatta toplamak. Bu alanlara İran ve Türkiye’den “koparılması hedeflenen toprakların dahil edilmesi” ise planın uzun vadeli ayağını oluşturuyor. Bu noktada ülkemiz Milli Müdafaa şuuru ile hareket ederek bölgede etkisini net şekilde göstermesi güvenlik politikalarımızı son derece yakından ilgilendirmektedir.

Görsel sonucu

Suriye

Suriye konusunda rejimin düşmesine ve Suriye’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik uygulanan politikalarımız zaman zaman bölgede yalnız kalmamıza neden olsa da şu an vermiş olduğumuz mücadele Suriye’den öte kendi güvenliğimiz açısından son derece önemlidir. Bu noktada Suriye’nin bize karşı uyguladığı geçmiş politikalarını hatırlatmakta  fayda var. 1999 yılında Abdullah Öcalan yakalanana kadar PKK terör örgütüne destek veren ve himayesine alan bir tutum sergileyen Suriye, zaman zaman PKK’yı yönlendiren taraf konumunda olmuştur.

Günümüze geldiğimizde sınırda yapmış olduğumuz operasyonlar milli bütünlüğümüz açısından son derece önemlidir. Bölgede yaşananlar kimi taraflarca Suriye’nin iç işleri olarak kabul görse de Suriye’nin sınırında yer alan bütün noktalar Türkiye’nin bekası açısından son derece önemlidir. En son El Bab’ın DEAŞ’tan temizlenmesi ülke güvenliğinin ve dokunulmazlığının seyri açısından oldukça önemliydi. Bu noktada  El Bab’ın Afrin ile Ayn El Arap arasındaki Münbiç ile birlikte en büyük iki yerleşim yerinden birisi olması güvenlik açısından kritikti ve bu noktada El Bab ele geçirildiği takdirde YPG çok rahat bir biçimde Afrin’le coğrafi bağlantıyı sağlayabilecekti.  DEAŞ açısından olaya bakıldığında, Rakka’dan sonra Suriye’de en güçlü olduğu yerleşimlerden biri olması dolayısıyla burası önem taşımaktaydı. Dolayısıyla El Bab, coğrafi konumu, nüfus yapısı itibariyle hem DEAŞ ile mücadelede hem de YPG/PYD ile mücadelede önemli bir işlev üstlenmiş pozisyonda. Buranın ele geçirilmesiyle YPG/PYD’nin  Kuzey Suriye’de bütüncül bir bölge kurmasını engellemiş olmakla birlikte güvenliğimiz açısından da önemli stratejik bir atak yapmış olduk.

Suriye’nin Kuzey bölgesinde YPG/PYD tarafından izole edilmiş bir bölge söz konusu olmakla birlikte yine sınır güvenliğimiz açısından önemli bir yere sahip olan Afrin konusu ileride güvenliğimizi etkileyecek bir başka bölgelerden sadece bir tanesi. Fırat Kalkanı ile bu izole edilen bölgelerin arasına girilmiş olmakla birlikte Afrin’in Türkiye’ye sınırı olması münasebetiyle güvenlik açısından yeri oldukça  önemlidir.

fırat kalkanı son durum harita ile ilgili görsel sonucu

Afrin

Afrin, Halep kent merkezi dışında kalan ve Halep vilayetinde en fazla Kürdün yaşadığı bir bölgedir. En son yapılan sayımda 250.000 olduğu ve çoğunluğu Kürt nüfusun oluşturduğu bilinmektedir. Bölgede Barzani çizgisinde bulunan Kürt nüfusunun ve Kürt milliyetçiliğinin fazla olması ve alan olarak geniş bir ölçeğe sahip olması burada verilecek olan mücadelenin biraz daha çetin olacağını göstermektedir.

Afrin Kürt dağı bölgesinde nüfus yoğun olarak Kürt olsa da Türkiye’ye komşu kuzey bölgesinde Türkmen köyleri de olduğu göz ardı edilmemelidir. Afrin bölgesinde Türkmen köylerinin hakimiyeti için ÖSO ve YPG/PYD arasında sıkça çatışmalar yaşanmaktadır. Kürt kaynaklara göre Azzaz bölgesinde Türk, Kürt ve Arapların bulunduğu ancak Kürtlerin burada azınlıkta olduğu bilinmektedir.

Görsel sonucu
İç Savaş Sonrası Etnik Yapıda Değişim

Sonuç Olarak

‘Yeni Güvenlik Mimarisine’ bölgede gelişen olaylar ekseninde yeni bir bakış açısı ortaya koymamız gerekmektedir. Geliştireceğimiz güvenlik unsurları Misak-ı Milli hudutları doğrultusunda ve sınır güvenliğimizin korunması bağlamında bölgesinde daha güçlü  ve oyun kuran Türkiye ile mümkün olmaktadır. Tüm bunların oluşması için Türkiye’nin, kendi sınırları içinde savunmada kalmaması ve teröre karşı önleyici tedbirler alması böylelikle bölgesinde önemli bir güç unsuru olması gerekmektedir. Tam bu noktada Güvenlik için yapılan stratejiler özellikle sınır ötesi operasyonlarla birlikte Türkiye’nin güvenlik konusunda ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir. Özellikle Fırat Kalkanı güvenlik bağlamında sınır korumasının ne kadar önemli  olduğuna dikkat çekmiştir. El-Bab ile birlikte Kilis-Gaziantep sınırında DEAŞ’e karşı alınan güvenlik hattı sağlanmış olup bu bağlamda terör ile mücadele kapsamında yeni bir strateji uygulayarak Re-aktif durumdan Pro-aktif hale geçilmiş  ve terör odakları sınır dışında imha edilmeye başlanmıştır.

Türkiye’nin yeni güvenlik mimarisi, ülke içerisinde ve bölgesinde yer alan terör gruplarına karşı Anti-Terörizm yaklaşımı ile yani  teröre karşı her konuda caydırıcı önlemi, eylemi ve stratejik taktiği  kapsaması ile oluşturulacaktır.  Terörü önleme ve güvenliği sağlama kapsamında: terörizmin önlenmesini ve onunla savaşılmasını sağlayan önlemler alınmalı, sınır ötesinde güvenli bölge oluşturmalı, insani kaynaklar; uzmanlaşmış kişiler ve kurumlar; gerekli yasama faaliyet ve süreçleri; silahlı kuvvetlerin askeri gücü ve yetenek gerekli unsurlarını daha aktif ve etkin kullanılarak stratejik konum itibari ile güvenliğine yönelik politikalar üretmelidir. Anti-terörizm kapsamında terörizme karşı alınan önlemler, terörist saldırılar meydana gelmeden önce yürürlüğe sokulmalıdır. Bu kapsamlar içerisinde devletimiz risk değerlendirmeleri yapmalı, yüksek güvenlik önlemleri almaya gayret göstermelidir. Batı ve Doğu ülkeleri arasında transit geçit özelliğini lehine çevirerek iki blok arasında ki iş birliğini sağlama amacı güderek dünya ülkelerine yakınlaşmayı ve güvenliğini esas alan kazanımlar elde etmelidir.

Ferdi Güçyetmez

StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR


[1] UTKU, Akın,(2014). http://www.evsam.org/utku/99-ukrayna-rusya-sorunu-ve-bolgesel-etkileri.html Erişim Tarihi: 12.07.2017.

[2] İYİAT, Bora,(2015). http://devlet.com.tr/makaleler/y80-BIR_KARA_LOBICILIK_ORNEGI_OLARAK_ERMENI_DIASPORASI.html Erişim Tarihi: 12.07.2017.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz