Öncelikle şunu söyleyeyim; bu yazıyı yazma amacım yeni bir yöntem sunmak değil (zaten dikkate alınma ihtimali de çok düşük), sadece günümüz şartlarında mantıklı olanı göstererek, kimlerin neden bu yola başvurduklarının anlaşılmasını sağlamaktır.
Zaman geçtikçe teknoloji ilerliyor, teknoloji ilerledikçe uçurum genişliyor ve uçurum genişledikçe bir tarafın diğer tarafa üstünlük sağlaması zorlaşıyor. Bu bağlamda bakınca geride kalan taraf için yeni stratejiler geliştirmek kaçınılmaz oluyor.
Bu denge değişimi esnasında geride kalmış bir siyasi veya kültürel hareketin, gücü veya iktidarı kontrol edebilmek için kendi silahlı örgütlenmesini kurmak yerine karşı cenahın mevcut askeri yapılanmalarında örgütlenmeye çalışması çok daha mantıklı olurdu zaten. Nede olsa teknolojik ilerleme en çok, o an için gücü elinde tutan her kimse o tarafı yüceltiyor ve bu yüzden karşıt gruplar, karşılarında kendi imkanlarına kıyasla çok daha donanımlı bir düşman buluyorlar.
Bu bağlamda düşününce, günümüzde herhangi bir ideolojik yapılanmanın mücadele ettiği düzene karşı savaşını, eğer o düzenin hüküm sürdüğü sınırların içindeyse kazanması çok zorlaşmış durumda. Yani içinde bulunduğumuz bu yeni milenyumda iktidardan uzak kalmış kesimlerin devrim yapması çok zor. Çünkü iktidarı o an için elinde tutan kesimin teknolojiye ulaşma, halkı kontrol etme ve medya yoluyla algı oluşturma avantajlarından dolayı varlığını sürdürmesi daha kolay. Üstelik bu iktidar demokratik yolları tıkamış ise yani demokratik yollardan da bu yarışı kazanmak giderek imkansızlaşıyorsa, işte o zaman geriye tek bir seçenek kalıyor.
Bu seçenek güçlü bir irade ortaya koyarak sağlam bir takiyye yoluyla mevcut sistemlere sızmak ve nihai hedefe ulaşmak için bu yapılanmalarda gizlilik esasına göre yükselmek oluyor. Fakat bu seçeneğinde kendi içinde en avantajlısı var. Mesela siyasi gücü elinde tutan partiye sızıp, orada yükselip, mevcut liderin halefi olmaya çalışmak ve onun yerine geçtikten sonra amaçlanılan revizyonları gerçekleştirmek bu süreçte taban oluşturulamamasından dolayı çok daha zor. Ayrıca riskinin büyük olması bir yana örgütlü mücadeleden çok daha fazla mahrum kalıyorsunuz ama örgütlü bir şekilde askeri yapılanmalara sızıp, bu yolda yoldaşlarınla birlikte birbirinizi destekler biçimde ilerleyerek, size güç tarafından verilmiş silahlarında yardımıyla sürpriz bir şekilde iktidarı elinize almanız daha kolay oluyor. Üstelik riski daha düşük, nede olsa tarihteki başarılı askeri darbelerin sayısı başarısız askeri darbelerden çok daha fazla. Üstelik revizyonları gerçekleştirme esnasında taban oluşturma aşaması çok daha kolay geçiyor. Çünkü bulundurduğunuz silahlar sayesinde bu gereksinime muhtaç olmaktan kurtuluyorsunuz.
Örnek vermek gerekirse günümüz Komünist devrimci hareketlerin Kolombiya, Filipinler, Batı Papua, Hindistan, Sri Lanka, Peru, Batı Sahra ve birkaç tane daha ülkede yürüttükleri gerilla mücadelelerinin amacına ulaşması zaman geçtikçe daha da zorlaşıyor. Çünkü bu ülkelerdeki siyasi erkin teknolojik gelişmelerden yararlanarak halkı örgütlemesi, gerillaları kötü gösteren medya algısı yaratması, halktan vergi toplayarak ekonomik avantajı elinde tutması, yeni model silahları halkın parasıyla ‘devlet’ ismi sayesinde daha çabuk ele geçirmesi, iletişim ağlarını elinde tutması sayesinde kimin nerede ne yaptığını daha kolay görebilmesi ve müttefiklerini ülkeye ‘devlet’ ismi sayesinde davet ederek iyice güçlenmesi gibi faktörler devrimci hareketlerin geleceği için umutsuzluk yaratabilir.
Çoğu partinin kurulmasındaki nihai amacı iktidara gelmektir ama bahsettiğimiz sebeplerden dolayı ister liberal, ister muhafazakar, ister milliyetçi, ister komünist fark etmez, herhangi bir siyasi partinin veya örgütün iktidara devrim yoluyla gelme şansı günümüz dünyasında iyice zorlaşıyor. Zaten son yıllarda gördüğümüz başarılı devrimlerde hep geri kalmış ülkelerde görülüyor. Etiyopya, Nepal, Kongo falan.
Bazı Libya ve Somali gibi ülkelerdeyse liberal devrimci hareketlerin başarılı olmasının sebebi onların yanında başka bir ülkenin bizzat beraber savaşmasından kaynaklanıyor. Bir ülkede siyasi görünümün değişmesi için gereken 4 etken olan devrim, darbe, dış müdahale ve demokrasi etkenlerinden dış müdahale etkenini buralarda görüyoruz. Somali ve Libya’da bu dış müdahale etkeni sayesinde değişim yaşandı.
Peki mücadele yürütülen ülke, dışarıdan bir ülkenin girmeye cesaret edemediği kadar büyükse ne olacak? Mesela Hindistan’daki HKP’nin (Hindistan Komünist Partisi) devrim mücadelesini ele alalım. Hindistan gibi aşırı sağın iktidarda olduğu ve yobazlığın hat safhada görüldüğü bir ülkede tabi ki HKP’nin demokratik yollardan gücü ele geçirmesi imkansıza yakın bir durum. Hindistan gibi büyük ve güçlü bir ülkeye kendisini destekleyen ülkeleri çekemeyeceğine göre dış müdahale ve demokrasi yolları tıkanmış demektir. Devrim yolunun da teknolojik ilerlemenin devlete kazandırdığı avantaj sebebiyle tıkalı olduğunu düşünürsek, HKP’nin iktidara gelmesi için geriye sadece darbe etkeni kalıyor. Bu durumda HKP’nin kendi geleceği açısından 1967’den beridir sürdürdüğü gerilla savaşı yerine, Hint ordusunda örgütlenmesi çok daha mantıklı bir adım olurdu. Üstelik bu durum amaca giden yolda daha az yoldaşın feda edilmesi anlamına geleceği için daha az kan kaybetme anlamı taşıyor. Sonuçta darbeler, devrimlere kıyasla çok daha az kanlı geçiyor.
Ayrıca devlete karşı proleter devrimci insanların gerilla mücadelesi yürütmesi, ölmesinin istenmeyeceği kişilerin hayatını kaybetmesine neden olabiliyor. Sivil ölümler bir yana, devlet bünyesindeki emir kullarının bu savaşta ölmesine ne gerek var? Sonuçta onlarda en az gerillalar kadar fakir ailelerin çocuklarıydılar ve bu garibanlıklarından ötürü devlet bünyesinde emir altına girmek istediler. Yani askerler ve polislerde en az gerillalar kadar birer proleterdir. Yani bu mücadelede “Bir proleterin, başka bir proleteri, proleter devrim için öldürmesi gibi bir saçmalık söz konusu” maalesef. Üstelik insanları bu süreçte kendinizden soğutmak ve korkutmak gibi bir risk ortaya çıkıyor. Fakat kamu örgütlenmesi bu saçmalığın ve gereksizliğin önüne geçiyor işte.
Mesela Arap dünyasında, Baasçılığın temel ilkelerinden olan milliyetçilik, laiklik/sekülerlik ve Arap sosyalizmi gibi ilkelere sahip çıkan politik hareketlerin, yönetimi ele geçirirken 2 tanesi haricindec(biri Cezayir diğeri Kuzey Yemen) geri kalanlarında hep askeri darbeler yoluyla iktidara geldiğini görüyoruz. Tabi ki bu yapılanmaların askerden önce mi yoksa askerlik sırasında mı örgütlendiği veya iktidara geldikten sonra mı bu ilkeleri benimsediğini bilemiyorum ama özellikle Irak ve Suriye’de bunun bilinçli olduğu yönünde kuvvetli iddialar var. Üstelik askeri yapılanmaları sayesinde vardıkları bu yoldan ancak NATO ülkelerinin müdahaleleriyle düşürülebildiler. Üstelik iktidara gelirken kendi insanlarıyla karşı karşıya gelmek ve onları soğutmak zorunda kalmadılar.
Bazı Marksist-Leninist Komünizm yanlısı dostlarım, Proleter devrimci mücadele için söylediklerime kızabilirler ama şunu düşünmek gerekli, asayişten sorumlu insanlarda en az bizler kadar proleter insanlardır. Yani asıl hedefe varılan yolda onların karşısında değil yanında olmak gerek. Böylece halk nezdinde de saygınlık kaybedilmemiş olur. Ne yapılacaksa bu Emir kullarına değil, vakti zamanı gelince emri verenlere yapılmalıdır. Yani devrimci cepheye yeni bir revizyonist düşünce tarzı gerekiyor diye düşünmekteyim. Bir proleterin, başka bir proleteri, proleter devrim için öldürmesi çok saçma.
Peki askeri darbe proleter devrim olabilir mi? Bence olur. Çünkü askerde proleter halkın çocuğudur, sonuçta üst sınıf tabakaların çocukları pek yer bulmuyor buralarda. Eğer darbenin hedefi olan blok, burjuvazi ise ve halk nezdinde sevilmiyorlarsa neden askeri darbe, proleter devrim olmasın ki?
Örnek olarak Marksist yapılanmaları göstermem yanlış anlaşılmasın, bu strateji kesinlikle herhangi bir ideolojiye özgü olamaz, evrenseldir. Avrupa’daki aşırı sağcı partilerin yükselmesi için, Mağripte Arap azınlıkların asimilasyonuna direnen Berberilerin kurtuluşu için, Güney Afrika ülkelerinde tekrar Apartheid rejimi kurmak isteyen Beyaz ırkçılar için, Latin Amerika’da yok olmak üzere olan yerlilerin intikamı için, Ortadoğu’daki azınlık mezheplerin baskıdan kurtulması için, kısacası herkesi kapsayan bir yöntem bu, herkes bu yola başvurabilir. Yani bu risk veya fırsat herkes için geçerli. O yüzden İyi veya kötü olsun en avantajlı ve mantıklı stratejinin bu olduğunu düşünüyorum.
Muhammed Ali Çalışkan
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Tehlikeli bir yazı Helede temmuz gibi darbe yapılmış bir ayda yazılmış
Ya yeme bizi bide amacım yöntem sunmak değil demiş. Besbelli komunist arkadaslarina gidin askerde örgütlenin darbe yapın diyorsun işte. Sanki senin ne kadar fanatik komünist olduğunu bilmiyoz.
Başka 15 temmuzlar yasamamamiz için bu yazının çöpe seninde hapse girmen vatan millet icin hayırlı olur.
yazı nasıldırdan çok neden yazılmış? ı sormak lazım. Bence anlamsız.
bende öyle düşündüm “neden yazılmış?” diye.
yani bi insan neden iktidara ulaşmanın en iyi yolunun askeri örgütlenme ve darbe olduğunu söylemek ister?
ben bi art niyet seziyorum
cok iyi hazırlanılmadan yazilmis bir yazı.