Bu yazımda yine sizleri akademik bilgilere boğmadan, üzerine tezler, makaleler yazılacak kadar geniş bir konu hakkında istihbarat tarihinden kısa bir hikâye sunmak istiyorum. Hikâyede vermek istediğim ana fikir ise istihbarat denilen faaliyetin devlet güvenliği anlamında ne kadar önemli olduğudur.
Devletleri kurmak ve sürdürmek bilimi, tıpkı aritmetik ve geometri gibi belirli kurallar üzerine oturur.[1] Bilimsel kuralları olan bir alanda istenilen sonuca ulaşmak istiyorsanız işinizi asla şansa bırakamazsınız. Devletleri kurmak ve sürdürmek biliminde de en önemli sosyal bilim dallarından biri hiç şüphesiz istihbarattır. Devlet yönetiminin ve güvenliğinin bir bilim olduğu gerçeğini göz ardı eden yahut bunu kabul etse de istihbaratın bu bilimin temel öğelerinin başında geldiğini idrak edemeyen yöneticiler ve halklar tarihte yok olmuştur ve günümüzde de yok olmaya mahkûmdur.
“Devletin dış güvenlik boyutunu oluşturan iki ana unsurdan birincisi, tehlikeler karşısında devleti önceden uyarmak; ikincisi de, tehditlere karşı devletin önceden hazır olmasını sağlamaktır. Bu düzlemde önceden uyarma görevini güvenilir istihbarat görevlileri, Hobbes’un deyimiyle “ajanlar” yapmalıdır ki; bu kişiler elde ettikleri bilgilerle düşman devletlerin güçlerini, planlarını, amaçlarını, hareket serbestîlerini ve zarar verme kapasitelerini tahmin edebilen ve yorumlayan kişilerdir. İkinci görevi, yani önceden hazır olma vazifesini yerine getirecek olan kurum ise ordudur.”[2]
Günlük hayatta siyasal alanda her ne kadar istihbaratın varlığını hissetmesek de aslında olan biten her şeye yön veren şey istihbarattır. İstihbarat aynı Mevlana’nın sözünü ettiği “elif” gibidir. Elif’le başlayan besmelede baştaki “elif” harfi okunmaz. Ama elif olmadan da besmele dile gelmez. İstihbarat da böyledir. Her şeyde o vardır ama hiçbir şeyde görünmez. İstihbarat kurumlarına gereken önemi vermeyen ülkelerin karar mekanizmasındaki insanlar, el yordamıyla yönünü tayin etmeye çalışan körler gibidirler. İstihbarat sadece casusluk operasyonlarıyla çok gizli bilgiler elde etmek değildir. İstihbarat sadece bilmekle alakalı bir şey değildir. İstihbarat analiz etmektir, geleceği görmektir, yeri geldiğinde hissetmektir. İstihbarat dünyası büyüleyici bir dünyadır. Her ne şekilde olursa olsun, hangi yönetim sistemi benimsenirse benimsensin günümüz modern devlet sistemlerinde istihbarat, yeri başka hiçbir şey ile doldurulamayacak hayati bir alandır.
Konvansiyonel silahların yerini nükleer ve teknolojik silahlara, cephe savaşlarının yerini düşük ve orta yoğunluklu çatışmalara bıraktığı günümüz dünyasında istihbarat faktörü ülkelerin güçlerinde çarpan etkisi yapan bir faktördür. Tarihte de bunun sayısız örneği vardır. Örneğin Normandiya çıkartması öncesinde İngiliz birlikleri sayıca Alman kuvvetlerinden çok az sayıda olmasına rağmen istihbarat faktörü denkleme dâhil olduktan sonra(aldatmaca operasyonları) Alman’lar büyük bir hezimete uğramıştır. Alman’lar Winston Churchill’in akıl dolu istihbarat aldatmacaları sayesinde Normandiya’ya çıkartılan ortalama 130.000 asker karşısında hezimete uğramıştır.
Taktiksel ve stratejik boyutta baktığımız zaman ülke gündeminde meydana gelen neredeyse hiçbir olayda istihbaratı görmeyiz ama hepsinde istihbaratı hissederiz. Günümüzde dünya siyasetine yön veren en büyük ülkelerden olan Almanya yahut İngiltere devlet sisteminden ordu teşkilatının çıkarıldığını düşünün. Devlet güvenliği anlamında bu ülkeler sahip oldukları istihbarat gücü sayesinde polis teşkilatlarını bile etkin bir şekilde kullanarak bitkisel hayatta olsa bile savaş kapasitelerini bir süre muhafaza edebilirler. Ancak askeri kapasiteleri ne olursa olsun devlet mekanizmasında taktiksel ve stratejik anlamda istihbarat olmadığı zaman devlet güvenliği anlamında Afrika’daki bir kabile devletinden farkları kalmaz. Ülkelerine yönelik bir saldırı durumunda askeri teşkilatları hiçbir etkinlik gösteremez. Bırakın tehdide etkin bir şekilde karşı koymayı, ordularını kışlalarından dahi kıpırdatamazlar.
Devlet güvenliği anlamında istihbarat alanında yapılacak en ufak bir hatanın bedeli en azından büyük ekonomik zararlara sebep olur. Savaş meydanında gösterilen istihbarat zafiyetinin bedeli ise ancak kanla ödenebilir. Bir satırlık bir bilgi yahut tek bir istihbaratçının göstermiş olduğu zafiyetin bedeli eğer şanslı iseniz birkaç milyar dolar olabilir. Şans sizden yana değilse egemenliğinizi bile kaybedebilirsiniz. Süper güç olarak anılan ABD istihbarat tarihinden bir örnek, istihbaratın devlet güvenliği anlamında kadar önemli olduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Gelelim hikâyeye…
“ABD ordusunda çavuş olan Robert Lee JHONSON pornografik merakı olan, para düşkünü bir kumarbazdır ve aynı zamanda bir alkoliktir. Hayalini kurduğu göreve başka bir arkadaşı getirilince ordudan intikam almaya yemin eder. Planına göre Rusya’ya iltica edecek ve radyondan eski bir Amerikan çavuşu olarak komünizm propagandası yaparak Pentagon’u kızdıracaktır. Bir gece sarhoş bir vaziyette Rus sınırından kaçak yollarla geçerek SSCB subayları ile ilk teması sağladı ve iltica talebini iletti. KGB ajanları iltica etmek yerine Ruslar adına istihbarat yapabileceğini ve karşılığında para alabileceğini söyledi. Kendine güvensiz ve para düşkünü olan Robert Lee’yi biraz ilgi alaka ve 2000 dolar karşılığında ikna ettiler ve getirdiği her bilgi karşılığında 2000 dolar daha vermeyi vadettiler.
ABD’ye güvenli yollardan tekrar sokulan Lee, ordudaki görevine devam etti. Dikkatlice planlanmış bir operasyon ile ABD’deki KGB ajanlarının da yardımıyla sahip olduğu askeri konumu kullanarak Pentagon’un kozmik odalarına sızmayı başardı ve ABD’nin tüm askeri sırlarını KGB’ye ulaştırdı. Nükleer silahların yerleri, KGB içindeki ABD ajanlarının isimleri, olası savaş durumunda SSCB’ye düzenlenecek askeri hareket planları ve savunma stratejileri vb. birçok hayati bilgiyi içeren evrak KGB karargâhında Rus istihbaratçıların elindeydi. Ve bir gün bu operasyon açığa çıktığı zaman ABD, SSCB karşısında büyük bir hezimete uğradığını anladı. KGB içindeki ajanlar kaybedilmişti. Tüm nükleer silahların ve gizli tesislerin yeri değiştirildi. Tüm askeri stratejiler değiştirildi. Sadece bir kişinin yani Robert Lee’nin Amerikan ekonomisine vermiş olduğu zarar milyarlarca doları aşmıştı.”[3] İşte istihbarat denilen faaliyet devlet güvenliği için bu kadar hassas, etkili ve önemlidir.
“12 Mayıs 2010 günü Aydın Polisevi’nde çıkan yangında arkadaşlarını kurtarmak için alevlere yangın tüpüyle müdahale eden ve silah ile mühimmatın dışarıya çıkarılmasına yardımcı olduktan sonra alevlere teslim olarak şehit olan MİT mensubu Aytekin Yaman’ın aziz hatırasına… Ruhu şad olsun…”
Saygılarımla…
Dipnotlar:
[1] Mehmet Ali AĞAOĞULLARI ve Levent KÖKER, Kral-Devlet ya da Ölümlü Tanrı, İmge Kitabevi, 3.Baskı, Ankara, 2001, sf.183
[2] Bilgehan EMEKLİER, “Thomas HOBBES ve John LOCKE’un Güvenlik Anlayışlarının Karşılaştırmalı Bir Analizi”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Haziran 2011, Sayı:13, sf.99-124
[3] Ali KUZU, ‘’ MİT, MOSSAD, CIA, GLADIO’’, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2009, sf.135-137
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Devletler açlık ve susuzlukla bir süre başa çıkabilir ancak istihbaratsızlıkla bir gün dahi yaşayamazlar.