Uluslararası ilişkilere giren yeni kavramların devletlerin kendi aralarındaki ilişkileri etkilediği bilinmektedir. Günümüzde uluslararası ilişkiler enerji, güç ve para kaynağı olarak yorumlanmakta ve bu işlevini sürdürmektedir. Enerji kaynaklarının seyrekleşmesi korkusu, çoğalan nüfusun etkisi ile birlikte enerji, devletlerin dış politika taleplerini belirleyen jeostratejik bir koz haline gelmiştir.[1] Enerjiyi üreten ülkelerin sahip oldukları enerji alanları, enerjiyi tüketen ülkeleri daha fazla ilgilendirmektedir. Özellikle Ortadoğu, Hazar ve Kafkasya bölgesinde bulunan enerjinin devletler bazında denetlenmesi, paylaştırılması ve üretilmesi durumu daima güncelliğini koruyan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.[2]
Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Kafkasya ve Orta Asya’da Rusya’nın korumacı himayesinin kalkmasıyla birlikte yeni jeopolitik boşluklar oluşmuştur. Bu güç boşluğu içeriğini artık ideolojik çatışma ile değil enerji çatışması ile doldurmaya başlamıştır. Stratejik konumu açısından önemli konumda bulunan Ortadoğu ve Kafkasya bölgelerine büyük güçler göz dikmeye başlamışlardır. Enerji hatlarının geçiş hatları, enerji üretimi, enerji nakil hattı projeleri bölgesel ve uluslararası düzeyde devletlerarası bir rekabet ortamının oluşmasının sebepleri arasında sayılmaktadır.[3]
Uluslararası konjonktürde olduğu gibi Avrupa Birliği açısından da enerji konusu hayati bir öneme sahiptir. Enerjinin önemi hemen hemen hayatın her alanında kullanılan bir çok girdiye hitap etmektedir. Enerji faktörü ekonomik refahın yanı sıra bireylerin hayatını kolaylaştırmak gibi bir özelliğe de sahiptir. Hayatın her alanında karşımıza çıkan enerji kavramı Avrupa Birliği’nin de dikkatini çekmektedir. Birliğe üye devletlere yetebilecek enerjinin yeterli olup/olmaması durumu halen tartışılan argümanlar arasındadır.[4]
İlk olarak, Batı Avrupalı devletler, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (European Coal and Steel Community – ECSC)’nu kurmuşlardır. Oldukça mühim bir enerji kaynağı olan kömür madeni üretimi üzerindeki egemenlik yetkilerini, uluslar üstü yüksek bir otoriteye devretmeyi uygun görerek, kabul etmişlerdir. Ardından, enerji konusunda sadece kömürle sınırlı kalmayıp, nükleer enerji konusunda Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (European Atomic Energy Community – EAEC)’nu kurmuşlardır. Kuruluş amacı vasıtasıyla Avrupa Topluluğu enerji politikalarına yoğunluk vermiştir. Ardından dünyadaki gelişmelerde birlikte “malların, kişilerin ve sermayenin” serbest dolaşımının sağlanması amacıyla tek pazarın oluşturulması, enerji konusunun arka planda kalmasına yol açtığı görülmektedir. [5]
Avrupa Toplulukları uluslararası alanda yaşanılan gelişmelere bağlı oluşan krizlerle enerji konusuna daha fazla yoğunluk vermiştir. Topluluk kurumu içerisinde enerji konusunda ortaya çıkan tartışmalar ve oluşturulan raporlar daha sonra Topluluk İkincil Hukuku (Sekunder Topluluk Hukuku) düzenlemelerine dönüşmüştür. En nihayetinde de kurucu anlaşma değişiklikleri ile enerji konusu kurucu anlaşma metinlerine girerek, Topluluk Birincil (Primer Topluluk) Hukukunda kendine yer edinmiştir. Bu hususta enerjiyle ilgili her geçen gün değişen ve gelişen Avrupa Birliği (AB) mevzuatı ortaya çıkmıştır.
Hukuksal alanda değişime giden Avrupa Topluluğu kaynaklarının yetersiz olması, AB’yi dışa bağımlı hale getirmektedir. Enerji ihtiyacını gidermek için bölgeler bazında enerji üreten ülkelerle uluslararası anlaşmalar yoluyla ilişkilerini ilerletmiştir.
Bu süreçte, stratejik öneme sahip olan Türkiye ile AB arasındaki ilişkinin, irdelenme boyutu büyük önem arz etmektedir. Türkiye, AB enerji politikalarının gerçekleşmesi sürecinde büyük rol oynamaktadır. Türkiye’nin Enerji güvenliği, enerji arzı, enerji yollarına yakınlığı, enerji merkezi olma potansiyeli ve enerji kaynaklarının geçiş güzergahı olması ve bu güzergahta oluşan pazara olan yakınlığı gibi sebeplerle AB’nin politikasında kritik bir görev üstlenmektedir. Enerjiyi taşıyan bir koridor olması ve Hazar Bölgesine olan yakınlığı Türkiye’yi jeopolitik ve stratejik oldukça aktif bir konumda tutmaktadır.
Bu çalışmada, AB’nin enerji konusundaki dışa bağımlılığı vurgulanmak maksadıyla, çalışma çerçevesinde Türkiye’nin Orta Doğu, Hazar Bölgesi yakınlığı ve kurulan enerji boru hatları projeleri incelenmeye çalışılacaktır.
Birinci bölümde geçmişten günümüze AB’nin kuruluş yıllarından itibaren enerji politikalarının değişim süreci, özellikleri ve bağlı olduğu amaç tarihsel sürece bağlı kalınarak açıklanmıştır. Birliğin enerji tüketimi, üretimi, enerji ithalatı ve ihracatı gibi konularda aldığı kararlar ve yapmış olduğu projeler ise bölgesel bazda değerlendirilmeye tabi tutulmuştur.
İkinci bölümde gelişen sürece dayalı olarak bölgeler arasındaki oluşan işbirlikleri ve yapılan projeler ayrı bir inceleme alanı olarak tartışılmıştır.
Sonuç bölümünde ise Türkiye’nin enerji projelerindeki yeri ve jeostratejik konumu itibariyle AB politikalarına etkisinin faydasal oranda büyüklüğü tartışılmıştır. Bu projelerde Türkiye’nin öneminin ne denli büyük olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Türkiye enerji yollarının olan yakınlığı ile yakın gelecekte enerji merkezi olması konumu ve sürekli olarak enerjiyi Avrupa pazarına aktarması görevini yüklenmesi ile birlikte, AB’nin enerji politikalarının karar mekanizması doğrultusunda çok farklı bir konuma yükselmiştir. Türkiye’nin bulunduğu bu stratejik konum, AB’nin Türkiye üzerinden yapacağı enerji politikaları üzerinde önemli bir yere sahiptir. Birliğin enerji politikasındaki gelecekle ilgili proje ve kararlarını etkileyen bu süreç, Türkiye’yi kritik bölge konumuna sürüklenmesi sağlamıştır.
1.) AB’nin Enerji Politikalarının Tarihsel Gelişim Süreci (Genel)
Tanım olarak enerji, bir tüketici tarafından alınan ürün, yaşamın devamı için bireyde bulunması gereken bir ihtiyaç aynı zamanda tüm bunlarla birlikte stratejik bir ürün ve araçtır.[6] Günümüz dünyasında birçok enerji çeşidi bulunmaktadır. Dünyadaki ekonomik nüfusun sürekli olarak artış göstermesi enerjinin toplumların hayatlarına sunduğu refah artışı ile birlikte daha çok talep edilen bir ürün haline gelmesine yol açmıştır. Enerji kavramı günümüzde “stratejik bir ürün”, “güncel silah”, “müdahale yollarının en etkilisi” gibi kavramlara da hitap etmektedir.[7]
Avrupa Birliğinin enerji politikası tartışmalarında, enerji politikasıyla ilgili iki farklı kavram ortaya çıkmaktadır. Bu kavramlar, tarihsel süreçte ele alındığında 2000 yılı başından itibaren kullanılan “Avrupa Birliği Dış Enerji Politikası” (European Union External Energy Policy) ve “Avrupa Birliği İç Enerji Politikası” (European Union Domestic Energy Policy) kavramları olarak bilinmektedir.
Avrupa Birliği Dış Enerji Politikası, birliğin daha çok üye olmayan devletler arasında yaptığı bazı protokolleri, anlaşmaları ve uluslararası ortaklıları içermektedir. Enerji Şartı Anlaşması, Kyoto Protokolü gibi çok taraflı uluslararası anlaşmalar, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve Rusya ile yürütülen “AB – Rusya Enerji Diyaloğu” (EU-Russia Energy Dialogue), Avrupa Akdeniz Ortaklığı, AB’nin enerji konusunda transatlantik ilişkileri gibi hususlar, AB dış enerji politikasının konuları arasında yer almaktadır.
Avrupa Birliği İç Enerji Politikası ise, birlik düzeyinde AB kurumları tarafından oluşturulan birliğin uygulamakta yükümlü olduğu kuralları ve birlik düzeyinde gerçekleştirilmesi gereken hedefleri içermekte olan birlik politikası olarak tanımlanmaktadır. Topluluğun kurumları için düzenlenen tüzük ve kararlara dayalı olarak tasarlanan bağlayıcı düzenlemeler, tavsiyeler ve görüşlerin için enerji sektörüne dayalı uzmanlarında katılımıyla enerji kavramına dair faaliyetlerin güdüldüğü görülmektedir. Piyasadaki rekabet gücü, çevrenin korunması, enerji arz ve talebinin güvenliği gibi alanlarda bir denge unsuru sağlamak ve bunların yanı sıra toplam enerji tüketiminde kömürün payını muhafaza etmek, doğal gazın payını ise arttırmak, nükleer enerji santralleri için en dengede olacak güvenlik şartlarını sağlamak, yenilenebilir enerji politikasının piyasadaki payını arttırmak Avrupa Birliğinin enerji politikasının amaçları arasındadır.[8]
Avrupa Birliğinin [9]enerji konusunda dışa bağımlılığı ve bu kaynaklara olan gereksinimi birliği dışarıya karşı çok etkin bir politikaya izlemeye yöneltmiştir. Birlik kendi içerisinde de çok iyi bütünleşme sağlamış ve bir iç enerji pazarı oluşturma gayesi gütmüştür.
Avrupa Birliği enerji yeterliliği bakımından sınavlarından birisi 1992 Körfez savaşı ve devamında süregelen gibi bazı küresel bazda olayların yaşanması, Topluluk’un enerji sisteminin sağlam olduğunu ve ufak çapta krizlerle ve dış etkenlere bağlı sorunlarla ile başa çıkabildiğini göstermiştir. Tüketilen enerjinin yarısı üçüncü ülkelerden ithal edilmesi ve bu ülkelerde yaşanan iç karışıklıkların dış siyasete yansıması gibi sorunlar birliğin enerji konusunda daha keskin kararlar almasına yol açmıştır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde ise AB enerji politikasının hedeflerinden birisinin, arzın kesintiye uğramasını önlemek olduğunu görmekteyiz. Birlikte en fazla ithal edilen enerji kaynağının petrol olması, AB’de tüketilen petrolün %78’i ise ithalat yoluyla karşılanması ve bunu, %36 ile doğal gaz ve %32 ile diğer yakıtlar takip etmesi, Avrupa’nın enerji tüketimi arttıkça bu ülkelerle olan ilişki bağlamında karşılıklı olarak bağımlılığı da artacağının göstergeleri arasında sayılmaktadır.
Avrupa Birliği bu bağımlılık sürecini en aza indirgemek için bazı yeni enerji kaynaklarını çeşitlendirme yoluna girmiştir. Kullanılan enerji kaynak çeşitliliği ile birlik bazında bağımlılığın azalacağı düşünülmektedir. Birlik hidroelektrik enerji, güneş ve rüzgar enerjileri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmektedir. Topluluk Avrupa Enerji Şartı gibi bazı anlaşmalar yaparak üçüncü ülkeler ile uluslararası enerji işbirliğini güçlendirme yoluna girmektedir.
Avrupa Birliği’nin enerji politikası, kömür politikası ile ilgili olarak Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kuran Paris Antlaşması ile başlamaktadır.[10] Daha sonra nükleer enerji konusunda da ilerleme kat etmek isteyen topluluk EURATOM Antlaşması’nı imzalamıştır. AET’yi kuran Roma Antlaşması’nda da düzenlemelere gidilmiş olmasına rağmen, diğer alanlara ait herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu sebeple, 1974 Nisan tarihli Konsey kararına kadar, Topluluğun enerji politikası tam anlamıyla oluşturulamamıştır. 1973 tarihinde yaşanan OPEC krizi nedeniyle Topluluk, petrole olan bağımlılığını azaltmak için, enerji konusunda yeni kaynaklara yönelme kararı alarak, nükleer santrallerin yapımına başlamıştır. Üye ülkelerin enerji sektöründe kendilerine yeterli hale gelmelerini hedefleyen Eylül 1986 tarihli Konsey kararı ve 1988 tarihinde Komisyon’un hazırlamış olduğu Enerji İç Pazarı oluşturulmasına dair rapor ise enerji alanında daha liberal bir politika izlenmesine yol açmıştır. Tek Pazar’ın kurulması sonrasında, bazı üye ülkelerin ucuz enerji kullanmalarından ortaya çıkan sorunların giderilmesi amacıyla enerji sektörünün de Tek Pazar’a dâhil edilmesine karar verilerek, bu konudaki çalışmalara hız verilmiştir. Tek Pazar’ın kurulmasının ardından, bazı üye ülkelerin ucuz enerji tüketimlerinde ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesi amacıyla enerji sektörünün de Tek Pazar’a dahil edilmesine karar verilerek, bu konudaki çalışmalara hız verildiği görülmektedir. Daha sonra 1995 yılında “Avrupa Birliği için Bir Enerji Politikası” başlıklı Beyaz Kitabın yayınlanmasıyla birlikte AB iç pazarının enerji ile ilgili konularda edindiği amaç ve ilkelerin belirlendiğini, genel rekabet gücü ve güvenlik gibi konuların işlenmeye başladığını ve bu amaç doğrultusunda ilerleme kat edildiğini bilmekteyiz. [11]Ayrıca birlik Maastricht Antlaşması çerçevesinde kurulan Trans-Avrupa Enerji Ağları (TEN-E), Birlik içindeki Tek Pazar’ın oluşturulması amacını gütmüştür. TEN-E ile, enerji projeleri, enerji iç pazarının gelişmesine katkı sağlanılması, arz güvencesinin iyileştirilmesi ve AB’nin ekonomik ve sosyal uyumuna yarar sağlanması hedeflenmekte, elektrik ve doğal gaz ağlarının daha fazla geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
Avrupa Birliği Enerji Politikasının, çeşitli programlarla desteklendiği görülmektedir. “Avrupa için Akıllı Enerji (2003-2006)” programı gibi, Yeşil Kitap’ta [12]yer verilen hedefler çerçevesinde uygulanmaya başlanılmıştır. Bu programla birlikte temelde, arzın güvenliğinin güçlendirilmesi, iklim değişikliği ile mücadele ve Avrupa endüstrisinin rekabete teşvik edilmesi gibi politikaların gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. ALTENER II, SAVE, COOPENER, STEER, SYNERGY, CARNOT, SURE, AB enerji politikasını destekleyen diğer programlardır. Yeşil kitap çerçevesinden enerji ile ilgili birçok karar alınmıştır.
Birliğin enerji konusunda aldığı politikaların ardından devletlerarası ilişkilerde yaşanan olaylar ve gelişmeler birliğin aldığı kararları güncellemesine sebep olmuştur. 2006 yılında yaşanan Ukrayna-Rusya doğalgaz krizi AB’nin yeniden ve yeni bir politika belirlemesini gerekli kılmıştır. Avrupa Komisyonu krizin ardından yayınladığı raporlarda enerji politikasını yeniden tanımlamaya yoluna gitmiştir. Birliğin enerji arz güvenliğinin ciddi bir şekilde risk altında olduğunu anlaşılması üzerine, söz konusu durumdan çıkılması için çözüm önerileri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda üye devletlerin sahip olduğu parçalı enerji politikalarında yavaş yavaş Birlikle hareket edebilme yönünde bir ilerleme gözlenmektedir. Başka bir ifadeyle bu kriz ortak bir enerji politikasının gelişmesinde zemin özelliği taşıyan bir adım niteliğinde olmuştur. [13]
2.) Avrupa Birliği Politikalarında Türkiye’nin Yeri
Türkiye coğrafi konumundan dolayı, enerji konusunda anahtar bir rol oynamaktadır. Önemli bir hidroelektrik enerji olmasının yanı sıra, Orta Doğu’ya, Karadeniz’e, Kafkaslar’a, Orta Asya’ya ve Körfez ülkelerine de kapı açmaktadır. Öyle ki Türkiye’nin sahip olduğu bu benzersiz konumu tarif etmek amacıyla “beş deniz havzasında Türkiye[14]” kavramı kullanılmaktadır. Avrupa ile Asya’nın birleştiği yeri tanımlamak amacıyla kullanılan “Avrasya”, “Doğu ile Batı Arasında Enerji Koridoru”, “Enerji Köprüsü”, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Uzanan Coğrafya” gibi tanımlamalar Türkiye’nin sahip olduğu jeostatejik önemi vurgulamaktadır. Türkiye’nin bu eşsiz konumu, ülkeyi, Avrupa’ya petrol ve doğalgazın güvenli bir şekilde taşınması için bir transit ülke, köprü ülke haline getirmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin AB giriş sürecinin oldukça mühim parametrelerinden olan Katılım Ortaklığı Belgesinde hem enerji, hem de çevre konularının ayrı ayrı başlıklarda ele alındığını görmekteyiz. [15] Bu süreçte Türkiye’ye verilen enerji politikalarıyla ilgili görevleri yerine getirmesi gerektiğini hatırlatmakta fayda olacaktır. TR aynı zamanda Orta Doğu, Hazar Bölgesi ve Orta Asya gibi dünyanın petrol ve doğalgaz ihtiyacının yarısından fazlasını karşılayan bölgelere coğrafi olarak yakın bir konumdadır. Petrolü üreten ve tüketen ülkeler arasında bir hem köprü hem terminal görevi görmektedir. TR’nin bu konumu AB’nin yapmış olduğu anlaşmalarda TR’yi vazgeçemeyeceği bir ittifak modeli haline getirmiştir. Türkiye aynı zamanda önemli bir hidroelektrik enerji üreticisidir. Bu durum AB’nin yakın gelecekte bağımlılığını azaltmak için girişeceği yeni enerji politikaları üzerinde etkili olacağı unutulmamalıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları arasından jeotermal enerjinin gündeme gelmesi farklı teorileri ortaya koymaktadır. Ancak bu yeni enerji kaynaklarının farklı bir başlık altında çalışılması gerekir. Bu başlık altında Türkiye’nin konumu üzerinde oldukça bağlantılı olan petrol ve doğalgaz enerjisi ve bu süreçte yapılan projelerin TR ve AB ilişkilerine yansıması incelenmeye çalışılacaktır.
Türkiye’nin 1999 Helsinki Zirvesi’nin arından AB enerji müktesebatına uyum süreci başlamıştır. AB enerji iç pazarı müktesebatına uyum süreci çerçevesinde enerji sektörümüzün yeniden oluşturulması için 2001 yılında başlatılan reform süreci ise hala devam etmektedir. Bu doğrultuda yasal çalışmalarda oldukça yol alan ülkemiz pratik aşamasında henüz istenilen noktaya gelememiştir. Enerji politikaları bağlamında istenilen noktaya gelinememesinin birçok sebepleri vardır. Her ne kadar Türkiye stratejik olarak önemli bir konumda olsa bile, Dünya piyasasında rakipsiz değildir. İç ve dış siyasette alınan kararlar, gelecek vaat eden politikaların çok kötüye gitmesine sebep olabilmektedir. Reel politik[16] çerçevesinde alınmış olan bu kararlar yalnızca ülkelerin çıkarları doğrultusunda gerçekleşmektedir. TR’nin bu kapsam çerçevesinde Ortadoğu ve Hazar Bölgesi ülkeleriyle enerji alanındaki ortak çıkarlarını ön planda tutması, bu ülkelerin ulusal çıkarları ile kendi ulusal çıkarları arasında bir denge mekanizması kurması, enerji alanında iyi ilişkiler kurulmasını önemli ölçüde etkileyeceği unutulmamalıdır.
Stratejik konumu olarak Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Avrupa, Karadeniz ile Akdeniz arasında boğazlarıyla bir köprü vazifesi gören kuran Türkiye’nin önemli enerji yolları, boru hatları projeleri üzerinde bulunduğu ve enerji politikaları söz konusu olduğu vakit bu konumun Türkiye’ye son derece önemli bir nitelik verdiği yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, konunun önemini daha iyi kavramak için Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin jeopolitik konumunu nasıl projelerle değerlendiğini incelemekte fayda vardır.
Hazar Bölgesi Petrol Boru Hatları
Bölgede doğalgaz ve petrol enerji kaynaklarının üretilmesi ve çıkartılması ne kadar önemli ise, bu enerji kaynaklarının güvenli bir şekilde iç ve dış pazara sunulması da o kadar mühimdir. Birlik açısından Hazar bölgesindeki enerjinin dağıtımı bu amaç doğrultusunda boru hatlara ve projelerle geliştirilmektedir.
Hazar bölgesindeki petrol kaynaklarını taşıyan hattın, günde yarım milyondan fazla varil taşıma kapasitesi olan üç tane petrol boru hattı bulunmaktaydı. Bu boru hatlarının 22 Kasım 2000 tarihinde ülke değişikliği sebebiyle güncellendiğini görmekteyiz. Atrayu Samara adlı boru hattı Sovyet döneminde kurulmuş olan ilk hat olmakla birlikte enerjiyi Kazakistan’da Atrayu’da ki ana depodan Rusya’nın Urallar’da ki Samara rafinerisine kadar yol alan, oradan da Druzhba’ya bağlanan boru hattı projesidir.[17]
İkincisi tekrar SSCB[18] döneminde kurulan Bakü-Novorossisk boru hattıdır. Bakü-Çeçenya-Novorossisk temelinde ilerlemektedir. Daha 1998’de kurulmuş olan Bakü-Supsa boru hattını görmekteyiz. Bu hatlarla birlikte 2000 tarihinde günde 560.000 varil taşıma kapasiteli, CPC[19] olarak adlandırılan petrol boru hattı eklenmiştir.
Son dönem içerisinde kurulan en önemli hatlardan birisi ise, BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN boru hattı projesidir. Azerbaycan petrolünün Batıya taşınması amacıyla 2006 yılında bitirilmiş olan bu hat Gürcistan’dan başlayarak Tiflis’e uzanan bu yolda TR’nin Akdeniz’deki Ceyhan limanına ulaştırılması hedeflenen hat olması dolayısıyla önemli bir konumdadır. Bu projelerin dışında petrolün taşınması amacıyla gerçekleştirilen kanal taşımacılılığı [20]projelerini eklemek gerekmektedir.
Hazar doğal gazının hedeflenen ülkelere güvenli bir şekilde taşınması ve aktarılması bölgedeki rekabet unsurunu arttırmaktadır. Bu bağlamda bölge devletlerin komşularıyla birlikte işbirliği halinde olması beklenmektedir.
Türkiye’nin Köprü Vazifesi Kurduğu Diğer Petrol ve Doğalgaz Hattı Projeleri
Avrupa Birliği günümüzde doğalgazın büyük bir kısmını Rusya’dan temin etmektedir. Bu süreçte Rusya’nın projelerini incelemekte fayda vardır. Rus devlet şirketi Gazpromun enerji pazarındaki rolü çok büyüktür. Türkmen, Özbek, Kazak doğalgazını Rusya’ya bağlayan bu hat Kafkasları geçerek enerjinin AB’ye ulaşmasını sağlamaktadır. İkinci hat olan Balkan Hattı ise Romanya ve Bulgaristan’ı geçerek Türkiye’ye bağlanmaktadır. Üçüncü hat ise, Mavi Akım (Blue Stream) hattır. Rus doğalgazının Karadeniz’den geçerek TR’ye ulaşmasını sağlamak için kurulmuş olan bu hat, dünyadaki en derin boru hatları arasında sayılmaktadır. Hattın 2140 metre derinliği bulunmaktadır.
İran ile TR arasında bulunan bir diğer hat ise Tebriz-Erzurum doğalgaz boru hattıdır. Hattın amacı İran doğalgazını Tebriz şehrinden Erzurum’a taşımaktır.
Türkiye yukarıda verilen örneklerle ispat edildiği gibi komşu ülkeler birçok enerji anlaşmasına taraf olmuştur. Yunanistan-İtalya ve Türkiye geçiş odaklı bir başka proje ise Avrupa Gaz Ringi projesidir. Bu proje INOGATE (Interstate Oil and Gas Transport to Europe) programı kapsamında oluşturulmuştur. Projenin amacı Güney Akdeniz Ülkeleri, Hazar Bölgesi, Rusya, Orta Doğu bölgelerinden sağlanılacak olan gazın TR ve Yunanistan üzerinde Avrupa pazarına güvenli bir şekilde geçişini sağlamaktır. TR boğazlarından 2016 yılında tahmini 2,4 milyon b/d ham petrol ve petrol ürünü akışı sağlanmıştır. Bu hacmin %80’den fazlası ham petrol olmuştur[21]. Karadeniz limanları, Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan’da dahil olmakla birlikte diğer Avrasya ülkeleri için Tr başlıca petrol ihracat rotaları arasında sayılmaktadır.
Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) diğer bir ifadeyle Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP) projesinin yapımına ise 2003 yılında karar verilmiştir. Proje TR ile Azerbaycan arasında hayata geçirilmiştir. Öncesinde ise Şah Deniz projesi Azerbaycan ile resmi olarak inşa edilmiştir. Türkiye ile gaz akışı ilk olarak Temmuz 2007 tarihinde başlamıştır.
Türkiye’den AB ülkelerine doğalgaz enerjisinin taşınması amacıyla inşası istenilen bir başka proje Nabucco Boru Hattı projesidir. Uzun mesafeli bir boru hattı projesi olmasından kaynaklı beklenilen fakat askıda kalmış olan bir projedir. Avrupa’nın en büyük gaz ihraç eden ülkesi Rusya’ya alternatif bir kapı olma niteliğinde olan bu proje ABD tarafından desteklenmektedir.
Tüm örneklerle birlikte Türkiye’nin stratejik konumu neticesinde yapılan projeler incelendiği vakit siyasi sorunların ve enerji pazarındaki rekabetin ülke ilişkilerini etkilediğini, yeni işbirliği dahilinde doğan projelerin hayata geçirildiğini hatırlatmakta fayda vardır. Türkiye şuan konumundan kaynaklı olarak çıkarları dahilinde işbirliklerine sıcak bakmaktadır. Fakat yeni bulunan alternatif enerjinin ulaşım yolunu an azamiye indirgeyen bir proje, konum gözetmeksizin TR’in enerji pazarındaki yerini zedeleyebileceği gerçeği unutulmamalıdır.
[irp posts=”23059″ name=”Avrupa’nın En Uzun Boru Hattı TANAP’ın Amacı ve Maliyeti”]
3.) Sonuç Yerine Türkiye’nin Stratejik Konumunun Değerlendirilmesi
Avrupa Birliği kuruluş yıllarından itibaren enerjinin dâhil olduğu pazara oldukça önem vermiştir. Doğalgaz ve petrol enerjisinin bulunduğu bölgelerle özellikle yakın ilişkiler içerisinde girmekle birlikte, üretimde etkin rolde kalmak koşuluyla birçok stratejik hamle geliştirdiği ve uyguladığı görülmektedir. Özellikle Orta Doğu bölgesine yönelik izlediği politikaları birliğin kendi içerisindeki politikalara ters düşse bile uygulamaktan çekinmemiştir. Günümüzde petrol ve doğalgaz enerjisini üretmek kadar önemli olan bir kavram varsa da bu tüketmek kavramı olmalıdır. Maliyeti azaltan bu enerji kaynağını artık kullanmayan ülke kalmamıştır. Ülkelerin ekonomik seviyede belli bir refah düzeyine çıkmasını sağlayan bu enerji, pazara dahil olamayan ülkelere de aynı kapsamda ekonomik olarak bir bağımlılığa sürüklemektedir.
Türkiye bu bağlamda değerlendirildiği vakit bağımlı olan ülke konumunda görülebilir. Petrol üretici olmaması ve bu enerjiyi pazarlayan ülkelerle girdiği anlaşmalarla bu yorum yapılabilir. Ancak Türkiye’nin stratejik konumu bağımlılıktan ziyade ülkelerin enerji geçiş yollarındaki güzergahlarında devletleri Türkiye’ye bağımlı hale getirmiştir. Enerjinin güvenli ve en kestirme yoldan hızlı bir şekilde ulaştırılması konusunda Türkiye’nin konumu oldukça yerindedir. Fakat çoğu siyasi, ticari ve ekonomik gelişmeler enerji piyasasının pazarını da etkilemektedir. Özellikle kapitalizm getirmiş olduğu rekabet anlayışı bu süreçte oldukça elzem bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkelerin en uygun fiyata bu enerjiyi sağlamak adına yapmış olduğu projelerde Türkiye çift taraflı bir köprü vazifesi görmektedir. Bu konumu Türkiye’yi her açıdan bir taraf seçmeye sürüklemektedir. Bu süreçte ülkeler yalnızca çıkarlarına göre adımlar atarken Türkiye gibi tam gelişimini sağlayamamış ülkeler işbirlikleri dahilinde hareket etmektedirler.
Yeni enerji yollarının bulunması ve birliğin petrol ve doğalgaz enerjisindeki dışa bağımlılığı birçok yeni projenin oluşmasına sağlayacaktır. Türkiye Orta Doğu ve Kafkaslar gibi petrol bulunan ülkelere yakınlığı vasıtasıyla geçiş ağı görevini sürdürmeye devam edecektir. Bu kapsamda TR’nin komşu ülkelerle olan ilişkilerinin diri tutulması konusu oldukça önemlidir. Türkiye’nin AB enerji politikasının amaçlarını gerçekleştirilmesi yolundaki katkısını hatırlatmakta fayda vardır. Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik açıdan konumu günümüzde kaynakların Avrupa’ya güvenli bir şekilde ulaştırılmasını sağlamaktadır. Türkiye’nin ilerleyen dönemlerde birliğe üye olması ise uluslararası enerji pazarında kilit bir aktör olmasını sağlayacak etkenler arasındadır. Ayrıca üyeliğin, birliğin enerji politikasına önemli katkı sağlayacağı unutulmamalıdır.
Özgür Dalçık
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAKÇA
Gökhan ÖZKAN,” Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Bölgesel Politikasından Enerji Güvenliği, (Gazi Akademik Bakış Yayınevi, 2010),s.18
Dr.Suat DURSUN, “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Araştırma Toplulukları ve Uygulama Merkezi, 2011,s. 25
Baskın ORAN, “Türk Dış Politikası,1919-1980,( İletişim Yayınları,2015), s.808.
Jacques, Lesourne, “Views on Europe’s Domestic and Foreign Energy Policy”, The External Energy Policy of the European Union, Edited By: Jacques Lesourne, The Insitut Francais des Relations Internationales- IFRI , 2008, s. 130-135
Mutlu YILMAZ, “Türkiye’nin Enerji Potansiyeli ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Açısından Önemi” ( Ankara Üniversitesi Çevre Bilimleri Dergisi, 2012),s.34
Selda KIRAÇ, Buket İLHAN, Avrupa Birliği Oluşum Süreci ve Ortak Politikalar,cilt 40, sayı 188, 2010, s.192,196
Arzu YORKAN, Avrupa Birliği’nin Enerji Politikalarının Türkiye’ye Etkileri, Bilge Strateji, cilt 1, sayı 1, 2009, s.26
Mustafa, Aydın, Çağrı Erhan, “Önsöz”, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Derleyenler: Mustafa Aydın Çağrı Erhan, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s.3
A.Çağatay DİKMEN, AB’de Enerji ve Çevre, TMMOB Modern Mühendisler Odası, s.576,578
Suat DURSUN, Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası ve Türkiye, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Araştırma Dizisi No:36, 2011, s.207,212
http://www.reopen911.info/News/2008/05/07/michael-t-klare-geostrategie-de-l%E2%80%99energie-iii/ Erişim tarihi: 23.05.2019
Gökhan BAYRAKTAR,”Hazardaki Jeopolitik Mücadelenin Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Etkileri” Erişim Tarihi 13.05.2019 http://www.tasam.org/tr-TR/Yazar/317
Avrupa Birliği Enerji Politikası Fasıl-15 https://www.ab.gov.tr/fasil-15-enerji_80.html Erişim Tarihi: 21.05.2019
https://eur-lex.europa.eu/summary/glossary/white_paper.html?locale=en Avrupa Mevzuatının Özeti, erişim tarihi 21.05.2019.
https://www.eia.gov/beta/international/analysis.php?iso=TUR, Turkey – International – Analysis – U.S. Energy Information Administration (EIA)
https://www.eia.gov/todayinenergy/detail.php?id=12911, Today in Energy- Energy Information Administration
[1] http://www.reopen911.info/News/2008/05/07/michael-t-klare-geostrategie-de-l%E2%80%99energie-iii/ Erişim tarihi: 23.05.2019
[2] Gökhan BAYRAKTAR,”Hazardaki Jeopolitik Mücadelenin Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Etkileri” Erişim Tarihi 13.05.2019 http://www.tasam.org/tr-TR/Yazar/317
[3] Gökhan ÖZKAN,” Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Bölgesel Politikasından Enerji Güvenliği, (Gazi Akademik Bakış Yayınevi, 2010),s.18
[4] Dr.Suat DURSUN, “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Araştırma Toplulukları ve Uygulama Merkezi, 2011,s. 25
[5] Baskın ORAN, “Türk Dış Politikası,1919-1980,( İletişim Yayınları,2015), s.808.
[6] Jacques, Lesourne, “Views on Europe’s Domestic and Foreign Energy Policy”, The External Energy Policy of the European Union, Edited By: Jacques Lesourne, The Insitut Francais des Relations Internationales- IFRI , 2008, s. 130-135
[7] Mutlu YILMAZ, “Türkiye’nin Enerji Potansiyeli ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Açısından Önemi” ( Ankara Üniversitesi Çevre Bilimleri Dergisi, 2012),34
[8] Avrupa Birliği Enerji Politikası Fasıl-15 https://www.ab.gov.tr/fasil-15-enerji_80.html
[9] Avrupa Birliği kavramı özellikle 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan ve 1 Kasım 1993 tarihinde de yürürlüğe giren Maastricht Anlaşmasıyla birlikte kullanılmaya başlanan bir kavram olmuştur. Birbiriyle karıştırıldığı için “Avrupa Toplulukları”, “Avrupa Topluluğu” ve “Avrupa Birliği” kavramlarını açıklamak gereklidir. Avrupa Toplulukları kavramı her üç Topluluğu da yani Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET)’nu kapsayacak şekilde kullanılan bir kavramdır. Ancak, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Anlaşması 1952 yılında 50 yıl süreyle geçerli olmak üzere imzalanmış, 2002 yılında süresi dolmuş ve bu Anlaşma ile kurulan AKÇT varlığını sona erdirmiştir. Dolayısıyla bu tarihten sonra Avrupa Topluluklarından anlaşılması gereken Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğudur. Öte yandan, Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran 1957 tarihli Roma Anlaşması da 1992 tarihli Maastricht Anlaşmasıyla Avrupa Topluluğunu Kuran Anlaşma olarak değiştirilmiştir. Avrupa Birliği kavramı ise, üç sütunlu bir yapıyı içermektedir. Birinci sütun Avrupa Topluluklarını, ikinci sütun Ortak Dış ve Güvenlik Politikasını, üçüncü sütun Adalet ve İçişlerinde İşbirliği Politikasını içine alan bir yapı için kullanılmaktadır. Avrupa Birliği kavramı, Avrupa Topluluğu kavramından daha geniş anlamlı bir kavramdır. 1 Ocak 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Anlaşmasıyla, “Avrupa Topluluğu”, “Topluluk” kavramları “Birlik” ile değiştirilmiştir. Ancak, çalışmada yukarıda yapılan açıklamalar ışığında tarihsel sürece de bağlı olarak zaman zaman “Avrupa Toplulukları”, bazen “Avrupa Topluluğu,” bazen de “Avrupa Birliği” kavramlarını kullanılacaktır.
[10] Selda KIRAÇ, Buket İLHAN, Avrupa Birliği Oluşum Süreci ve Ortak Politikalar, 2010.
[11] https://eur-lex.europa.eu/summary/glossary/white_paper.html?locale=en Avrupa Mevzuatının Özeti, erişim tarihi 21.05.2019.
[12] Belirli bir alanda bir öneri sunarak Avrupa düzeyinde bir tartışma ve danışma sürecini başlatmak amacıyla Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan belgelerdir. Yeşil Kitabın kapsadığı tartışma ve danışmaların sonuçları, bir Beyaz Kitabın konusunu oluşturabilir. 10 Kasım 2010 tarihinde yayımlanmış olan COM(2010) 629 final sayılı, “Kapsayıcı Büyüme ve Sürdürülebilir Kalkınma İçin AB’nin Kalkınma Politikası, Avrupa Birliği’nin Kalkınma Politikasının Etkisinin Artırılması” başlıklı Yeşil Kitap örnek olarak verilebilir.
[13] Arzu YORKAN, Avrupa Birliği’nin Enerji Politikalarının Türkiye’ye Etkileri,2009
[14] Mustafa, Aydın, Çağrı Erhan, “Önsöz”, Beş Deniz Havzasında Türkiye, Derleyenler: Mustafa Aydın Çağrı Erhan, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s. v-3.
[15] A.Çağatay DİKMEN, AB’de Enerji ve Çevre,
[16] Real politik, herhangi bir ideale veya kurama bağlanmaksızın tamamıyla mevcut gerçeklere uyum sağlayarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmak anlamında kullanılan Almanca terimdir. Reel politik kelimesi bir dış politika kavramı olarak İngilizce ve Türkçe de dâhil olmak üzere tüm dillere geçmiştir.
[17] Suat DURSUN, Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası ve Türkiye, 2011
[18] Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
[19] Caspian Pipeline Consortium-CPC
[20] Volga ve Don Nehirleri’nden yapılan demiryolu, petrol ve kanal taşımacılığı.
[21] https://www.eia.gov Word Oil Transit Chokepoints,2017, erişim tarihi:23.05.2019
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.