Bu sorunu incelemeye başlamadan önce Kanada tarihi hakkında ufak bir bilgi vermek gerekir diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi Kanada kolonyel dönemden geçmiş bir coğrafyada kurulmuştur. Güney Amerika’da İspanya-Portekiz çekişmesi yaşanırken Kuzey Amerika’da Büyük Britanya-Fransa çekişmesi yaşanmaktaydı. Kuzey’deki bu çekişme 7 Yıl Savaşları (1756-63) sonrasında Fransa’nın Kanada coğrafyasını Büyük Britanya’ya bırakması ile İngiliz lehine şekillendi.
1867 yılında Birleşik Krallık Kanada’da sömürgelere kendilerini yönetme hakkı tanıdı. Ortaya çıkan ilk iki eyalaet “Quebec ve Ontario” idi.
Freedom House adında bir oluşum ülkelerin demokratik derecelerini puanlar.
Freedom House, Kanada’nın 2018 ve 2019 değerlendirmesinde 3 ayrı başlığın (özgürlük, siyasi ve medeni haklar) tamamında en yüksek not olan yedi üzerinden bir almıştır. Ayrıca genel değerlendirmede yüz üzerinden doksan dokuz almıştır. Yani Kanada Freedom House değerlendirmelerine göre mükemmel derecede demokratik bir ülkedir.
Peki bu kadar mükemmel bir demokrasiye sahip bir ülkede neden ayrılıkçı düşünceler çıkar? Çünkü bu sorun eşitlik, adalet veya ekonomik olmaktan çok bir milliyetçilik sorunudur.
Quebecliler kendilerini “Kanada Konfederasyonu’nun” iki kurucu halkından biri olarak görürler (Quebecliler aynı zamanda Kanada’nın bir “konfederasyon” olarak kurulduğunu iddia ederler). Kanada halkı ise Quebec’in diğer 9 eyaletten bir farkı olmadığını ve olmaması gerektiğini savunurlar.
Quebec milliyetçi hareketinin itici gücü farklı ulusal kimlik anlayışıdır. Daha önce yapılan iki referandumda %60 ve %50.6 hayır oylarıyla reddedilmişti. Quebec’te bağımsızlığa karşı çıkan bireyler bile eyaletten devlet olarak bahsederler. Yani buraya kadar özetlemek gerekirse Quebec sorunu bir “statü” sorunudur:
“Bu devletin kurucularından biri benim, hak ettiğim ayrıcalığı ver!”
Neden ayrıcalık kelimesini kullandığımı açıklayayım. Çünkü Quebeclilerin talepleri şunlar; anayasada Quebec “kurucu ulus” olarak tanınsın, özel bir hukuki statü verilsin ve asimetrik federalizm rejimi anayasallaştırılsın. Peki bu ne demek? Olası bir referandum durumunda, sadece nüfusun dörtte birini oluşturan Quebec “hayır” dese bile referandumun geçmeyeceği anlamına geliyor. Bu varsayım “kurucu olan” – “kurucu olmayan” gibi bir ayrım yaratacağı ve Kanada’nın “eşit eyalet” anlayışına ters düşecektir.
Bu krizin kendisini gösterdiği -belki de en büyük- problem “dil” meselesidir. Kanada’da Fransızca konuşanların %85’i Quebec’te yaşamaktadır. Kanada iki dilliliği resmi bir politika olarak benimsese de birçok noktada asimilasyon üst düzeydedir. Quebecliler bu politikayı “Fransızca konuşanları korumak” yerine “Quebec’teki İngilizce konuşanları” korumayı amaçladığını savunmaktadır. Bu sebeple 1974 ve 1976’da yürürlüğe sokulan Bill 22 ve Bill 101 Quebec’te Fransızca resmi dil yapıldı, resmi kurumlar ve devlet okullarında zorunlu Fransızca kullanımı getirildi. Nitekim Quebecliler kuşkularında haklı çıktılar. Kanada’nın ikidillilik politikasına rağmen 1951’de %29 olan Fransızca konuşanların oranı günümüzde %23.5’e düşmüştür.
Kanada Quebec hareketini bastırmak için bir çok yola başvurmuş ve Quebec kimliğini düzenlemek için 6 farklı yol denemiştir. Bunlar; ikidillilik ve iki kültürlülük, asimilasyon, entegrasyon, kültürlerarasıcılık, hukuki bireyselcilik ve çok kültürcülüktür.
Sonuç olarak şu söylenebilir; Quebec bir milliyetçilik sorunudur ve milliyetçilik sorunları imtiyaz/taviz vererek çözülmez. Milliyetçi taleplerin dilsel ve kültürel hakların tanınmasıyla bertaraf edilmesinin kolay olmadığını göstermesi bakımından Quebec örneği çok değerli bir örnektir. Aktarmak istenilen şey bu hakların baskılanmasının çözüm olacağı değil, bu hakların verilmesinin her örnekte sorunu çözmeyeceğinin gösterilmesidir.
Furkan Açoğlu
Stratejik Ortak Misafir Yazar
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.