Libya’da yıllardır süren iç savaş içerisinde Türkiye, tavrını Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru hükümetten yana koyarak sürece etkisini artırdı. Aralık ayında ise Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında hem iki ülkenin Akdeniz’deki meşru haklarını korumak ve hem de Türkiye’nin desteğinin askeri manada somutlaştırılması adına iki antlaşma imzalanarak yürürlüğe girdi. Libya’ya Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının intikalini mümkün kılacak tezkere 3 Ocak’ta TBMM’den geçti.
İşte bu sıcak gündem arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan 25 Aralık 2019 tarihinde Libya’nın sınır komşusu Tunus’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirerek, Tunus’ta seçimle göreve gelmiş olan Cumhurbaşkanı Kays Said ile Libya’da ve bölgede yaşanan meseleleri görüştü. Bu ani ziyaret, dikkatleri Tunus’a çevirdi. Bu yazıda ise, bölgenin önemli aktörlerinden Tunus’un yakın tarihi özetlenecek, ardından Yasemin Devrimi ve sonrasında Tunus’ta ortaya çıkan siyasi durum kısaca değerlendirilecek, son olarak Tunus’ta gerçekleştirilen anayasa çalışmalarına ve Türkiye-Tunus ilişkilerine değinilecektir.
1.) Tunus’un Yakın Tarihi
Osmanlı Dönemi
Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki hakimiyetinin artmasıyla beraber, Tunus üzerine de seferler düzenlenmiş ve 1574 yılında Uluç Ali Reis ve Sinan Paşa tarafından Tunus’taki Hafsi Hanedanlığı yönetimine son verilmiştir. Zaman içinde İstanbul ile iletişimin azalmasıyla beraber Tunus, nispeten özerk bir yönetime geçmiş ve Tunus Beyleri dış devletlerle anlaşmalar yapabilir hale gelmiştir. Aynı şekilde Tunus’ta ıslahat hareketleri Osmanlı Devleti’nden bağımsız ilerlemekteydi. 307 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin idaresinde kalan bu eyalet üzerinde Fransa, 1800’lü yıllardan itibaren emperyalist emeller gütmeye başlamıştır.
Fransa Dönemi
Nitekim, Cezayir’in Fransa tarafından işgalinden yıllar sonra, birkaç sınır olayı bahane edilerek Tunus yine Fransa tarafından işgal edilmiştir. 1881 yılında Tunus Beyi tarafından imzalanan Bardo Anlaşması ile ülke Fransa’nın himayesine giren Tunus, 1956 yılına kadar Fransa sömürgesi altında kalmıştır. Bardo Anlaşması, asayişin Tunus hükümetince sağlandığının iki ülke tarafından tasdik edildiği gün işgalin sona ereceğini hükme bağlamış ise de, bu geçici işgal 75 yıl sürmüştür.
Otoriter Dönem (Burgiba Dönemi)
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan bağımsızlık hareketleri ile bağımsızlığını elde eden Tunus’ta, Habib Burgiba Tunus Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Bu dönemde pek çok Arap ülkesinde olduğu gibi otoriter bir rejim hüküm sürmeye başlamıştır. Habib Burgiba döneminde yapılan anayasa ile yasama ve yürütme yetkilerinin pek çoğu Cumhurbaşkanına bırakılmıştır. Nasırcı Arap sosyalizminden yana olan Burgiba, 1974 yılında yapılan anayasa değişikliği ile ömür boyu cumhurbaşkanı ilan edilmiştir. 1980’lerde ülkede muhalefet güçlenmiş, ancak yapılan seçimlerde hiçbir partinin yüzde 5’lik barajı aşmasına izin verilmemiş ve tüm sandalyeler Burgiba’nın partisinde kalmıştır. Bu sırada, daha sonra ‘Nahda’ ismini alan İslami Uyanış Hareketi’nin lideri Raşid El Gannuşi tutuklanarak parti yasa dışı ilan edilmiştir.
Otoriter Dönem (Bin Ali Dönemi)
Artan muhalefetin yarattığı baskı ortamında başbakanlığa kadar yükselen Zeynel Abidin Bin Ali, Burgiba’nın yaşı nedeniyle ülkeyi yönetemez hale geldiği iddiasıyla, doktorların verdiği “devleti yönetemez” raporuna dayanarak 1987 yılında Habib Burgiba’yı görevden alarak başa gelmiştir. Demokratikleşme adımlarını atacağı vaadiyle göreve başlayan Bin Ali, ilk yıllarda siyasi tutukluların salınmasını sağlamış ve ülkeyi seçimlere götürmüş ve tek aday olarak girdiği seçimleri kazanmıştır. Ancak bu iyimser tablo uzun sürmemiş, İslamcı Nahda hareketini ve sol görüşlü partileri kendisine tehdit olarak gören Bin Ali, partilerin kapanmasını ve siyasilerin tutuklanması sağlamıştır. Bu süreçte, Nahda Hareketi’nin lideri Gannuşi sürgün edilmiştir.
Yapılan seçimler demokratik bir ortamda gerçekleştirilmemiş, Bin Ali girdiği seçimlerden %90 civarı oylarla seçilerek çıkmıştır. 2000’li yıllardan itibaren yönetimde yozlaşma artmış; rüşvet, adam kayırma, yolsuzluk, işsizlik ve gelir eşitsizliği artmış. Bu süreçte ekonomik büyüme bir grup siyasi elitin elinde kalmış, refah topluma yayılmamıştır. Bu yıllarda, Bin Ali ve ailesinin serveti 12 milyar dolara ulaşmıştır. Tüm bu durumlar, Bin Ali’nin toplumsal meşruiyetinin yok olmasına neden olmuştur.
Rejim karşıtı halk hareketinin ortaya çıktığı 2010 yılında ise işsizlik oranı yüzde 13’e, yükseköğrenim görmüş işsiz oranı ise %61,7’ye yükselmiştir.
2.) Yasemin Devrimi ve Yeni Anayasaya Giden Süreç
Yasemin Devrimi ve Arap Baharının Başlaması
Tunus’ta ekonomik durumun giderek kötüleşmesi ve işsizliğin artması, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma gibi olumsuzluklar 2000’li yıllarda halkın yer yer tepkisine yol açsa da, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın hemen hemen tamamına yayılan Arap Baharı’nın kıvılcımı Tunus’ta 2010’larda parlamıştır.
Tunus’un güney şehirlerinden birinde seyyar satıcılık yapan bir üniversite mezunu olan Muhammed Buazizi’nin aracına lisansı olmadığı gerekçesiyle el konulmuş ve yetkililerce dövülüp hakarete uğramıştır. 17 Aralık 2010’da bu olay nedeniyle kendisini ateşe vererek intihar girişiminde bulunan Buazizi, 4 Ocak 2011’de hastanede hayatını kaybetmiştir. Vahim olayın sosyal medya aracılığıyla yayılmasının ardından rejim aleyhine protestolar şiddetlenmiş ve ülke geneline yayılarak bir ulusal isyan hareketine dönüşmüştür. Bir dizi meslek grubunun da protestolara katılmasıyla beraber Bin Ali’nin eli oldukça zayıflamış, polisin şiddet içerikli orantısız müdahaleleri neticesinde göstericilerin 239’u ölürken, 1400’ü ise yaralanmıştır. Nihayetinde ordunun gösterilere müdahale etmeyi reddederek tarafsız kalması üzerine Zeynel Abidin Bin Ali, 14 Ocak 2011 tarihinde ülkeden Suudi Arabistan’a kaçmıştır. Böylelikle, 23 yıllık Bin Ali dönemi 1 aydan daha kısa süren protestoların ardından sona ermiştir.
Tunus’taki gelişmelerin ardından, protesto hareket sırasıyla diğer Arap ülkelerinde görülmeye başlamış; bu eşi görülmemiş süreç Arap Baharı olarak adlandırılmıştır. Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeden kaçmasının üzerine Mısır, Libya, Cezayir, Suriye, Ürdün, Fas, Yemen başta olmak üzere diğer Arap ülkelerinde de küçük veya büyük çapta halk hareketleri görülmüştür. Bazı ülkelerde hükümet değişiklikleri ve reformlarla geçen süreç, Mısır’da darbeyle başa gelen Sisi’nin yeniden bir otoriter rejim kurması ile sonuçlanmıştır. Libya’da iç savaş sonucunda Kaddafi devrilmiş, ancak iç savaş sona ermemiştir. Yemen’de devlet başkanı Salih ülkeyi terk etmiş ancak burada da iç savaş devam etmiştir. Suriye ise, protesto gösterileri sonucunda Esad’ın silaha başvurması neticesinde ülke kanlı bir iç savaşa sürüklenmiş ve rejim kendi vatandaşlarını öldürür hale gelmiştir.
Devrim Sonrası Anayasa Çalışmaları ve Nahda Hareketi
a.) Seçimlere Giden Süreç
Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesiyle başbakanlığa gelen Muhammed Gannuşi’nin kurduğu yeni kabinede eski rejimle bağlantılı isimlere yer vermesi protestoların devam etmesine neden olmuş ve Gannuşi hükümeti dağıtmıştır. Yeniden kurduğu hükümette eski rejimle bağlantılı bir isme yer vermemiş ancak bu durum da halk tarafından kabul görmemiştir. Bu durum, halkın eski rejimle bağlantılı bir değişimi asla kabul etmeyeceğinin anlaşılmasına vesile olmuş ve başbakanlık görevi El-Beci Kaid es-Sibsi’ye verilerek seçimlere gidilmiştir.
b.) Nahda Hareketi ve İlk Seçimler
İslami Yöneliş Hareketi adıyla 1981 yılında Raşid Gannuşi ve Abdulfettah Muru tarafından kurulan parti; ekonomik gelirlerin daha adil dağılımı, günlük yaşama dindarlığın daha fazla girmesi ve çok partili demokrasinin sağlanması amacıyla kurulmuştur. Otoriter rejimler süresince çoğunlukla yasadışı kabul edilen parti, 1989 yılında bağımsız adaylarla katıldığı seçimde %14’e yakın bir oy oranı yakalamıştır. Bu seçimlerden sonra üyelerinin hapse atılması ve yayın organının yasaklanmasıyla karşılaşan parti, devrime kadar ülke çapında faaliyet gösterememiştir.
Kurucu Raşid Gannuşi’nin de ülkeye dönmesiyle akabininde faaliyetleri yasallaşan parti, devrimde ve devrim sonrası önemli bir rol oynamıştır. İslamla demokrasinin uyuştuğunu ifade eden parti programı, amaçlara ulaşmada tüm siyasi aktörlerle uzlaşmanın önemi üzerinde durmuş ve şiddet içeren yolları kesin bir dille reddetmiştir. Bu bağlamda Batılı kaynaklar, Nahda Hareketi’nin Mısır’daki Müslüman Kardeşler’den daha ılımlı bir hareket olduğu değerlendirmesinde bulunmuşlardır.
Nitekim, yeni anayasanın yazılması amacıyla düzenlenen 2011 yılında yapılan seçimlerde, ki devrimden bu yana yapılan ilk bağımsız seçimlerdir ve bu seçimler tam bir serbesti içerisinde gerçekleştirilmiştir, Nahda Hareketi oyların %37.4’ünü almayı başarmıştır. Bu oy oranı, eski rejimden kalan medyanın Nahda Hareketi aleyhine yayınlarına ve laik kesimin Nahda Hareketi’ne olan mesafesi birlikte düşünüldüğünde oldukça başarılı bir oran olarak dikkat çekmiştir.
Nahda Hareketi, seçim zaferinin ardından iki laik merkez sol partiyle ‘Troyka’ hükümetini kurmuştur. Bu süreçte Cumhurbaşkanlığına ise liberal demokrat bir isim olan ve Nahda Hareketi içerisinde yer almayan Munsif Marzuki önerilmiş ve bu öneri laik kesimle uzlaşma çabasının bir göstergesi olarak dikkat çekmiştir.
Nahda tarafından kurulan hükümetlerin siyasi çalkantılar, muhalif liderlere yapılan suikastler ve diğer olumsuz olgular nedeniyle tehdit altında kaldığında ise Nahda Hareketi hükümetten çekilmiş, ardından teknokrat bir hükümetin kurulmasını ve seçimlere gidilmesini kabul etmiştir.
Bu sırada devam eden anayasa çalışmalarında Meclis’te bulunan siyasi partiler arasında uzlaşma sağlanmış ve yeni anayasa kabul edilmiştir. Devrimden sonra yeni bir anayasanın kabul edilmesi, Arap Baharı ülkelerindeki önemli ilerlemelerden bir tanesidir. Yeni anayasada “Tunus’un bir demokratik devlet olduğu ve dininin İslam olduğu, kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu”nun belirtildiğini ve insan haklarına ilişkin hükümler konulduğunu görmek mümkündür. Ülkede meydana getirilen diyalog ortamında doğan uzlaşıyla meydana gelen bu anayasa, bugün Arap Dünyası’nın en ilerici ve demokrat anayasası olarak kabul edilmektedir.
c.) Yeni Anayasa Sonrası Süreç
Yeni anayasanın kabulünün ardından teknokrat hükümet ülkeyi seçimlere götürdü. Bu seçimlerden 2012 yılında Nahda Hareketinin karşısında yer alan oluşumların birleşmesiyle kurulan laik Nida Tunus Partisi birinci parti olarak çıktı ve partinin kurucusu El-Beci Kaid es-Sibsi cumhurbaşkanı oldu. Nahda Hareketi’nin oyu ise %28’lere geriledi ve sandıktan ikinci parti olarak çıktı.
Seçimden sonraki süreçte Bin Ali rejiminin işlediği suçların araştırılması için bir komisyon kuruldu, 2015 yılında sivil toplum örgütlerinden oluşan Ulusal Diyalog Dörtlüsü’ne anayasa çalışmalarındaki yapıcı tavırdan ötürü Nobel Barış Ödülü verildi. IŞİD ve diğer terörist gruplar terör saldırıları ile ülkedeki askeri teşkilatları ve polisi hedef aldı. Ayrıca Nida Partisi’nin içindeki anlaşmazlıklar nedeniyle kopuşların yaşanması, Nahda Hareketi’ni Meclis’te çoğunluk partisi haline getirdi.
d.) Tunus’ta ‘Gannuşi’ Faktörü
Tunus’ta devrim sonrasında yaşanan olumsuzlukların diğer Arap ülkelerindeki gibi bir iç karışıklığa yahut darbeye dönüşmemesinde Nahda Hareketi Lideri Gannuşi’nin payını yadsımak mümkün değildir.
Raşid Gannuşi, 1990’lı yıllarda yazdığı ‘İslam Devleti’nde Kamusal Özgürlükler’ isimli kitabında İslam ve Demokrasi uyumunu savunmuş, demokrasinin ‘şirk’ veya ‘küfür’ olduğunun savunulduğu yıllarda bu görüşü savunan ilk teorisyen olmuştur. Bu tavrı, Arap dünyasındaki bazı Selefilerin kendisini tekfir etmesine neden olmuştur.
Kurucu Meclis seçimlerinden birinci çıkan partinin lideri olarak cumhurbaşkanı veya başbakan olabilecekken, Gannuşi Nahda Hareketi’nin başında kalmayı ve partisini yönetmeyi tercih etmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamına liberal demokrat Munsif Marzuki, Meclis Başkanlığı makamına ise sosyal demokrat Mustafa bin Cafer önerilmiştir. Elindeki tek başına iktidar fırsatını muhalefetle paylaşması, Tunus’un Arap Baharı’nın yegane başarı hikayesi olmasının ana sebeplerinden birisidir.
Gannuşi, 2016 yılında yaptığı bir açıklama ile Nahda Hareketi’nin siyasal İslam’ı geride bırakarak demokratik İslam’a geçtiğini ifade ederek kendilerini Müslüman Demokratlar olarak tanımladıklarını ifade etmiştir.
Gannuşi ayrıca, pek çok açıklamasında Türkiye’nin İslam ülkeleri açısından örnek alınması gereken bir ülke olduğunu ifade etmesiyle bilinmektedir. Demokrasi ve İslam uyumunun yakalamasında Türkiye’nin önemli bir örnek olduğunu savunan Gannuşi, devrimden hemen sonra 2012 yılında verdiği bir röportajında da “Türkiye’yi bir model olarak görüyoruz. Ekonomideki başarılarından da insan haklarında ve demokraside edindikleri kazanımlardan da faydalanabiliriz.” ifadeleriyle Türkiye’nin Tunus’un dönüşümünde önemli bir ülke olacağını ifade etmiştir.
e.) 2019 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri
Tunus’ta devrimin ardından gerçekleştirilen üçüncü seçimler ise 2019 yılının eylül ve ekim aylarında gerçekleştirilmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kaldığı ülkede, parlamento seçimleri ile birlikte üç ayrı sandık kurulmuştur.
Parlamento seçimlerinden Nahda Hareketi zaferle çıkmıştır. Oyların yüzde %17.5’ini alarak parlamento da çoğunluğu elde eden Nahda Hareketi’ni %15.6’lık oy oranı ile Tunus’un Kalbi Partisi takip etmiştir. Önlerindeki dönemde kendilerini ekonomik ve sosyal büyük sıkıntıların beklediğini ifade eden Gannuşi, karşılaşılacak zorluklarla tek bir partinin mücadele etmesinin mümkün olmadığını ve bu nedenle bir ortaklık hükümeti kurulacağını ifade etmiştir.
Devrimden sonra demokratik geçiş sürecinde attığı adımlar, uzlaşma yolunda verdiği tavizler ve partisindeki farklı görüşleri bir arada tutmasıyla teşkilat içinde ‘şeyh’ lakabıyla anılmaya başlayan Gannuşi, 13 Kasım tarihinde de Meclis Başkanı seçilmiştir.
26 adayın yarıştığı Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde ise ikinci tura bağımsız aday Kays Said ile tutuklu medya patronu Nebil El-Karvi kalmıştır. Yapılan seçimleri %72.5’lik bir oranla kazanan Kays Said ülkenin yeni cumhurbaşkanı olmuştur.
61 yaşındaki Kays Said, 2014’te yürürlüğe giren ve ‘Arap dünyasının en demokratik anayasası’ olarak kabul edilen anayasanın hukukçu mimarlarından birisidir. Herhangi bir siyasi oluşumla ittifak yapmayan Said, “siyasette ahlak, yolsuzlukla mücadele, kanun devleti” gibi kavramları öne çıkarmış ve “Halk İstiyor” sloganıyla kampanyasını yürütmüştür. İlk turda aldığı başarının ardından Nahda Hareketi başta olmak üzere birçok siyasetçi tarafından desteklenen Kays Said, bağımsız profilinden taviz vermeyerek seçimleri kazanmıştır.
Mevcut problemlerinin çoğunun “bir kısım anayasa maddelerine uymama” nedeniyle ortaya çıktığını savunan Kays Said, seçim sürecinde eşcinselliğin yabancı ülkeler tarafından teşvik edildiğini ifade etmiş, miras hukukunda cinsiyet eşitliğini redderek kadın hakları konusunda muhafazakar pozisyon almıştır. Seçimden sonra ise Tunus’un haklı Filistin davasında Filistin halkının yanında durmaya devam edeceğini ifade eden Kays Said’in cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye- Tunus ilişkilerinin güçlenerek devam edeceği yorumu yapılmaktadır.
3.) Türkiye-Tunus İlişkileri
Mevcut Durum
Devrim sırasında Tunus halkının yanında yer alan Türkiye, devrimden sonra Tunus’la ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirmiştir. Son zamanlarda Türkiye’nin yatırım hedeflerinden biri haline gelen Tunus’ta birçok alanda faaliyet gösteren 50’ye yakın Türk şirketi bulunmaktadır. İki ülke arasında ticaret hacmi ise 2018 yılı itibariyle 1.1 milyar dolara yükselmiş durumdadır.
Tunus’un Libya İç Savaşı’ndaki Konumu
Libya’nın batı komşusu olan Tunus, Arap baharındaki başarı hikayesi ile siyasi istikrar kazanmak yolunda çaba gösteren Tunus, Libya meselesinde uzunca bir süre tarafsız kalmıştır. Kendi iç istikrarının sağlanması adına terör saldırıları ile mücadele eden Tunus, son seçimlerden itibaren Libya meselesindeki tarafını da belirlemeye başlamıştır.
Arap Baharı’nın Sisi’nin darbesiyle kışa döndüğü Mısır’la siyasi ve sosyal ilişkileri sınırlı olan Tunus, Mısır tarafından desteklenen Hafter’i destekleyen bir açıklama veya aksiyona girişmemiştir.
25 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Tunus’a yapılan ziyaretle de Libya meselesinde Tunus’un tavrı ve desteği hakkında görüşmeler yapılmıştır. Türkiye’nin görüşme esnasında hava sahasının kullanımını talep ettiği veya bir askeri üssün Türk Ordusu’nun kullanımına açılmasını talep ettiği iddia edilse dahi henüz bu konuda somut bir gelişme yaşanmamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşme sonrasında yaptığı açıklamada iki ülke arasında işbirliğinin ve Libya’da ateşkesin sağlanarak siyasi çözüm sürecine dönülmesinin üzerinde durduklarını ifade ederken, Tunus Cumhurbaşkanı Said ise Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşmanın iki ülke arasında bir mesele olduğunu belirtmiştir.
Görüşme sonrası Tunus Cumhurbaşkanı’nın Libyalı aşiretlerle görüşmeler yapması ve ateşkes sürecine giden yolda çalışmalar yapması beklenmektedir. Ziyarete oldukça yakın bir tarihte açıklama yapan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti İçişleri Bakanı Fethi Başağa ise “Türkiye, Tunus ve Cezayir’le iş birliği içinde halkımıza, güvenliğimize ve istikrarımıza hizmet eden bir ittifak içinde olacağız.” diyerek bölgenin istikrarı için bir Türkiye-Tunus-Libya-Cezayir arasında bir ittifakın mevcut olduğunu ifade etmiştir.
Tunus’un coğrafi konumu Libya’nın batı sınırının güvenliğinin sağlanması noktasında Türkiye için önem arz etmektedir. Zira Tunus’un hava sahasının ve limanlarının Türkiye’nin kullanımına açılması, Libya sınırları içerisinde meydana gelmiş veya gelmesi muhtemel kesintileri asgari seviyeye indirecektir. Aynı şekilde Libya sınırları dışındaki bir üs, Türk Ordusu’nun envanter güvenliğini temin edecektir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Arap Baharı’nın başladığı ülke olan Tunus, bu baharın gerçek bir devrimle de taçlandırıldığı yegane ülkedir. Diğer olumsuz tecrübelerde olduğu Tunus’ta da Arap Baharı’nın halk aleyhine gelişim göstermemesinin başlıca birkaç sebebi vardır.
Bu sebeplerden ilki, Tunus’ta ordunun otoriter rejimler döneminde bir tehdit olarak görülmesi ve bu nedenle ordunun zayıf bırakılmasıdır. Gerçekten de Tunus Ordusu, protestolar başladığı sırada tarafsız kalarak halkın üzerine yürümemiş, sonrasında yaşanan süreçlerde de siyasete müdahil olmamıştır.
İkincisi, devrim sonrasında toplumun tüm kesimlerince müzakerelerin dikkatlice yürütülmesi ve iktidar sahiplerinin iktidarı paylaşma cömertliğini göstermesidir. Devrim sonrası yapılan seçimlerden birinci parti olarak çıkan Nahda Hareketi, tek başına hükümet kurabilecekken Mısır’da Müslüman Kardeşler’in başvurduğu yola başvurmamış ve laik kesimlerle bir üçlü koalisyon hükümeti kurmuştur. Bu durum, anayasa çalışmalarının toplumun farklı kesimlerine yayılmasını sağlamış ve bir uzlaşma metni olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Nahda Hareketi, bu süreçte İslamcı kimliğiyle demokrasi kavramını ayrı tutmamış, demokrasiyle barışık bir tutum izlemiştir. Aynı şekilde kurucu meclis döneminde Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Munsif Marzuki’de çalışmaların ve hükümetin meclis bünyesinde kalması için yoğun çalışmalar yürütmüştür.
Son olarak, uluslarası aktörlerin Avrupa’ya oldukça yakın bir konumda bulunan Tunus’ta başlayacak bir karışıklığın Avrupa’nın huzurunu daha fazla kaçıracağı endişesi ve Tunus’un zengin doğal kaynaklara sahip olmayışı, bu aktörlerin Tunus’ta çözüme katkı sunmasını sağlamıştır. Nitekim devrimin öncülerinden Gannuşi, Türkiye’de katıldığı bir programda bu hususu “Tunus zengin petrol yataklarına sahip değil. Yani Libya gibi büyük devletlerin iştahını kabartan bir ülke değil. Tunus’ta paylaşılacak bir pasta yok. Diğer bir neden ise Tunus’un Avrupa’ya yakın bir bölgede olması ve Tunus’ta baş gösterecek huzursuzluğun Avrupa’ya sıçraması. Bu nedenle Tunus demokratik dönüşüm sürecinde uluslararası destek de aldı.” demek suretiyle ifade etmiştir.
Tüm bu nedenlerle beraber Tunus halkının bölge ülkelerine göre daha eğitimli olması ve siyasi yapının dönüşüme açık olması da sürecin halk aleyhine sürmesini engellemiş, Tunus Arap Baharı’nda ‘yasemin’lerin açtığı tek ülke konumuna gelmiştir.
2019 yılında yapılan seçimlerden sonra, ülkeye siyasi istikrar kazandırma çabaları hız kazanmıştır. İşte bu süreçte, Türkiye’de Tunus ile ilişkilerini geliştirme ve uluslar arası meselelerde işbirliğini artırma yönünde çaba göstermektedir. Tunus’un yeni demokrasi tecrübesinde Türkiye, yol gösterici olarak Tunus Devrimi’nin yanında yer almaya devam etmektedir.
Türkiye, yılların demokrasi tecrübesi, güçlü ekonomisi ve yetişmiş insan kaynağıyla bölge ülkelerine rol model olmayı sürdürmelidir. Türkiye’nin sahip olduğu bu tecrübeyi evrensel hukuk normlarına bağlılıkla ileri taşıması, hem bölge ülkeleriyle ilişkilerimizi sağlamlaştıracak hem de bölge halkıyla kurulmuş olan sıcak bağlarımızın sürmesini sağlayacaktır.
Nitekim, Doğu Akdeniz’deki kaynakların paylaşımı ile yakından ilgili olan Libya İç Savaşı’nda, Türkiye’nin öncülüğünde bölgede kurulacak ittifaklar hem Türkiye’nin elini rahatlatacak, hem de bölgenin istikrarına katkı sağlayacaktır.
Harun Sakınan
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAKÇA:
AÇIL, Murat, “Tunus’un Demokratik Dönüşümü Ve Anayasa Yapım Süreci”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.25, S.1, 2017, s.165-203.
AYHAN, Veysel, “Tunus İsyanı: Arapların Devrim Ateşini Yakması”, Ortadoğu Etütleri, C. 3, S. 2, Ocak 2012, s. 59- 93.
EL GANNUŞİ, Raşid, “İslam Devletinde Kamusal Özgürlükler”, Tunç, Osman (Çeviren), İstanbul, Tarihsiz.
HİTTİ, Philip Khuri, “Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi”, Tuğ, Salih (Çeviren), İstanbul, 2011.
KOÇAK, Konur Alp, “Yasemin Devrimi’nden Arap Baharına Tunus”, Yasama Dergisi, S. 22, Y. 2012 (Eylül, Ekim, Kasım, Aralık), s. 22-61.
OKUMUŞ, Fatih, “İslami Hareketin İktidar Deneyimi: Tunus ve Mısır”, İstanbul, 2015.
foreignpolicy.com/2016/08/07/five-years-of-the-new-tunisia/
middleeasteye.net/news/four-things-know-about-tunisias-parliamentary-election
aa.com.tr/tr/dunya/tunus-taki-siyasi-gerginligin-yonetiminde-gannusi-faktoru/220772
wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTmFoZGFfSGFyZWtldGk
middleeasteye.net/news/ennahda-leader-ghannouchi-we-are-muslim-democrats-not-islamists
setav.org/tunus-nahda-hareketi-lideri-gannusi-islam-ile-demokrasinin-ikiz-olduguna-inaniyoruz/
setav.org/arap-baharinin-yeni-momenti-tunus-anayasasi/
aa.com.tr/tr/dunya/libya-icisleri-bakani-basaga-hafter-guclerine-karsi-koymak-icin-turkiyeden-askeri-destek-isteyecegiz/1684583
mfa.gov.tr/turkiye-tunus-siyasi-iliskileri.tr.mfa
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.