Karabağ’ın sorunla anılan dönüşümünü, algılayabilmek için öncelikle Karabağ Bölgesi ile Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ni ayırt edebilmek gerekir. Karabağ Bölgesi, bugünkü Azerbaycan ile Ermenistan arasında, güney bölümü İran içinde bulunan, Yukarı Karabağ veya Dağlık Karabağ diye anılan bölgeyi de içine alan 18000 kilometrekare çok geniş bir coğrafî sahadır. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ise bu coğrafi bölgenin içinde Sovyetler Birliği döneminde özerklik kazanmış, Ermenistan sınırına yaklaşan bir özerk yönetim birimidir. Bu özerk bölge, Karabağ Coğrafi Bölgesinin kuzey kısmında yer aldığı için bazı kaynaklarda “Yukarı” Karabağ sorunu olarak geçmektedir.[1]
Karabağ üzerindeki anlaşmazlık, tarihsel kökenlerinin etkisiyle 20. yüzyıl başında çatışmaya evrilen Ermeniler ile Azerbaycan Türkleri arasında toprak paylaşımı mücadelesine dayanıyor.[2] Daha önce Karabağ’da az sayıda bulunan Ermenilerin bu bölgedeki varlığı, 1823’den sonra izlenen Çarlık politikasıyla değişmiştir. Çarlık istatistik yetkilileri tarafından 1810’da yapılan, bir nüfus sayımına göre Karabağ Bölgesi’nde yaşayanlar, sırasıyla 9.500 Azerbaycan Türkü ve 2.500’ü Ermeni olarak tespit edilmiştir. Ermeni nüfusun Dağlık Karabağ’da bugünkü gibi çoğunluk durumuna gelmesini sağlayan ise Ruslar tarafından en sadık etnik köken olarak benimsenip yönetimde yer verilmesiyle bölgede artan etkileridir.[3] Sovyetler Birliği’nin kurulma aşamasında yayılmaya yönelik izlediği ılımlı politika sorunun göreceli olarak sessiz ve uzlaşmaya çaba harcanan bir dönem olmasını sağlamıştır. Fakat Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) kurulduktan sonraki dönemde dahil olmak üzere Moskova yönetiminin izlediği iki kesime yapılan gizli vaatler gibi stratejiler gerilimin sürekli tırmanmasına yol açmıştır. Aynı dönemlerde Sovyet Cumhuriyeti olmalarına rağmen, Azerbaycan’da Ermeni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde özerk yapının oluşturulması, Ermenistan’da Azerbaycan Türkleri’nin nüfusunun daha yoğun olduğu bölgelerde herhangi bir özerk yapının oluşturulmaması da Moskova Yönetimi’nin çifte standart uyguladığını gösterir.[4]
1918 yılında Ermenistan ile birleşmek isteği doğrultusunda Azerbaycan Yönetimi’ne karşı ayaklanan Ermeni Çeteler çok sayıda Türk Köyünü büyük zarara uğratmış, hayatta kalmayı başaranları da sürgüne göndermiştir. Karabağ’da yaşayan Türklere verilen zararların nispeten daha aza indirgeyen faktör İngiltere’nin müdahalesidir. İngilizler, bölgede yaşayan Türkler ve Gürcülerin Bolşeviklere karşı güçlendirilmesi gerektiğine inandığı için, çıkarları doğrultusunda Ermeni Çetelerine Karabağ’dan çekilmeleri emri verilmiştir. Şiddet eylemlerine son verilmesinin ardından karşılıklı görüşmeler yapılmış, 15 Ağustos 1919’da Karabağ Ermenileri ve Azerbaycan Yönetimi‘nin toplanması ile kurulan konseyde Karabağ‘ın resmi olarak Azerbaycan‘a bağlılığı ortak karar olarak kabul edilmiştir. Konseyin kararının Paris Barış Konferansı‘nda da aynen kabul edilmesi üzerine Karabağ, uluslararası alanda da Azerbaycan toprağı olarak kabul görmüştür diyebiliriz. Yaşanan gelişmeler Azerbaycan yönetimini konunun çözüme ulaştığı konusunda rahatlatırken, Ermenileri Dağlık Karabağ üzerindeki taleplerinden vazgeçirmemiş ve Kafkasya Komünist Parti Merkez Komitesi’ne baskı yapmayı sürdürmüşlerdir. Bu baskılar neticesinde karşılıklı olarak çeşitli sonuçlara varılan görüşmeler gerçekleştirilmiştir.[5] Üzerinde dönen çeşitli görüşlerin getirdiği anlaşmazlıklara rağmen Dağlık Karabağ, tamamen Moskova’nın insiyatifiyle kabullenilmiş görünen bir yapıya dönüştürüldü. Azerbaycan ve Ermenistan’ın 1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne katılmasının etkili olduğu bu evrilmede Dağlık Karabağ, 1923’te Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bölge statüsü aldı. Ermenilerin benimsemediği bu yapıyı değiştirmek için çatışmacı tutumlarıyla çeşitli yollar denemelerine rağmen Sovyet sisteminin durma noktasına geldiği 1980’lerin sonuna kadar statüko korundu.
Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov’un 1985 yılında yönetimin başına geçmesiyle birlikte sistemsel çözüm görerek başlattığı açıklık (glasnost) ve yeniden yapılanma (perestroika) dönemi başlamıştır. Sovyetler Birliği dışındaki Ermeni lobisinin ve içindeki Ermeni aydınların Gorbaçov’la geliştirdiği yakın ilişki, onları Azerbaycan içerisindeki Dağlık Karabağ’ı alabilecekleri hususunda umutlandırmıştı.[6]
Ermeniler, Karabağ’da Ermeni nüfusunun yoğunluğunu öne sürerek bölgenin Sovyet Ermenistan’ına bağlanması için Moskova’ya başvuruda bulunurken, Ermenistan’da ve Karabağ’da gösterilere de başlamışlardı. 1988 Şubat’ında, Karabağ Ermenilerinin Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması kararını alması ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin Karabağ Ermenilerinin kararını tanımamasıyla Ermenilerle Türkler arasında çatışma süreci başlamış oldu. Bu süreçte SSCB Yüce Sovyet Başkanlık Divanı’nda konuşma yapan Mihail Gorbaçov, Karabağ’ın sorunlarının varlığını kabul ettiklerini, fakat çözümün Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne dokunulmadan oluşturulması gerektiğini ifade etmiştir.[7]
1990 yılına girerken Gorbaçov politikasının özellikle ekonomide ve etnik kökenler hususunda çözüm getiremediği gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni dağılmaya götüren dönemde komünizm giderek güç kaybederken, yerine daha sağlam bir ideoloji getirilememiştir. Bu boşluğu, Baltık ülkeleri ve Kafkaslarda görüldüğü gibi milliyetçilik kavramının doldurduğu bir gerçektir.[8] İşte yükselişe geçen Milliyetçilik algısı gibi çeşitli faktörlerinde yadsınamaz etkisiyle 90’lı yıllar Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecini hızlandırmıştır. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı da sınırları içinde gösteren bir bildirgeyle bağımsızlığını ilan etmesi de bu dönemde gerçekleşmiştir. Yaklaşık olarak bir yıl geçmişken 30 Ağustos 1991’de Azerbaycan’ın da bağımsızlığını ilan etmesiyle Sovyetler Birliği’nin iç sorunu olan Karabağ, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki uluslararası bir sorun haline gelmiştir.
Karabağ Ermenileri de bir araya gelerek “Artsak Ermeni Halk Cumhuriyeti’ni” ilan etmiş, Azerbaycan Parlamentosu hem Azerbaycan Anayasası’na hem de SSCB Anayasası’na aykırı olduğu gerekçesiyle bu kararın kabul edilemez olduğunu bildirmiştir. Bölgede süregelen çatışmaları durdurmak için Boris Yeltsin ve Nursultan Nazarbayev, taraflar arasında bir diyalog başlatmış ve her iki tarafın uyacağını belirttiği bir ateşkes imzalanmışsa da Azerbaycan Halk Cephesi bu protokole kuşkuyla yaklaşmıştır. Çünkü Ermenilerin çoğunlukta olduğu ve Moskova’nın 1989 yılından beri askıya almış olduğu özerk yapı yeniden kurulacaktır. Bu artık kısır döngü haline gelmiş bir Ermeni politikasıydı. Nitekim Karabağ’da cinayetler önlenememiş ve saldırılar devam etmiştir.[9] Ermenistan Yönetimi Dağlık Karabağ çevresindeki bölgeleri de işgal yoluyla kendi sınırları içine dâhil etmiş Büyük Ermenistan hayaline dayanan yayılmacı tutumunu sürdürmüştür. Ermeni birlikleri Azerbaycan’ın devlet sınırlarını ihlal ederek, Gubadlı, Lâçin, Zengilan, Füzuli, Terter, Hanlar, Tovuz ilçelerine geniş çaplı taarruz gerçekleştirmişlerdir. 20. Yy bitmeden gerçekleştirdikleri “Hocalı Katliamı” ise sadece Azerbaycan Halkına karşı değil, tüm insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.[10]
28. Yılında Hocalı Katliamı
Dağlık Karabağ’ın silahsızlandırılması, karşılıklı şiddet olaylarının son bulması ve Ermenistan’ın saldırgan tavrına engel olunması amacıyla bir çözüm süreci başlatılmış ve bu süreç kapsamında Dağlık Karabağ’a giden heyeti taşıyan helikopter Ermeniler tarafından düşürülmüştü. Bu uzlaşmadan uzak tavır ve izlenen strateji bir katliamın gerçekleşeceğinin habercisi gibiydi. Çünkü Azerbaycan Birlikleri silahsızlandırılmış ellerinde av tüfeği şeklinde silahlar kalmış ve askeri olarak herhangi bir destek görmezken, Ermeni Birliklerin silahlarına dokunulmadığı gibi Ruslar tarafından kapasite ve teknoloji olarak da desteklenmiştir. Tarih boyunca “Tavşana kaç, tazıya tut” deyimiyle tanınan çatışma ortamından beslenen Moskova’nın dışında diğer bir dünya devi olan ABD’de Ermenistan’ı destekliyordu. Bu yüzden dünya kamuoyunda yeterli baskıyla karşılaşmayan Ermenistan, devlerin şımarık çocuğu gibi davranırken tarihine bir kara leke olarak düşen katliama imza atmıştır.[11]
Dağlık Karabağ içerisinde bulunan Hocalı yaklaşık on bin kişilik nüfusuyla bir sanayi şehriydi. Bu kenti Ermenistan için cazibe merkezi haline getiren içerisinde bulunan havalimanıydı. 1991 Yılının Aralık Ayından beri abluka altına alınmış, dış dünya ile iletişimi kesilmiş, gaz ve elektriği olmadan açlıkla yüzleşmiş olan şehri kurtarmak için Azerbaycan Birlikleri bir taarruz gerçekleştirmişse de başarısız olmuştur. Kenti işgal etmeye karar veren Ermeniler, Rus askerlerinin desteğiyle 25-26 Şubat 1992’de Hocalı Katliamını gerçekleştirmiştir. Azerbaycan kaynaklarına göre 1300 kişinin hayatını kaybettiği saldırıda ölenlerin çoğu askerlikle hiçbir ilgisi bulunmayan kadın çocuk ve yaşlılardı. Hocalı’da evleriyle birlikte yakılanların dışında, bedenlerine çok sonra ulaşılabilmiş işkenceyle öldürülen insanların Adli Tıp Kurumu tarafından sunulan raporları dehşet vericiydi. Yağma ve yıkıma uğrayan şehirden kaçmaya çalışan Türkler de soğuktan donarak ölmüş ya da Ermeni Çetelerinin tuzağına düşmüştü. Ne yazık ki uluslararası kamuoyunda Hocalı Katliamı’nın failleri gereken cezayı almamıştır. Yaptıkları insanlık dışı eylemleri bir övünç kaynağı olarak anlatan ve Anadolu’da kendilerine uygulanan tehcir politikasını sözde soykırım iddialarıyla besleyerek intikam niteliği kazandıran Ermeni Gazetecilerini görmek mümkündür. Hatta katliamda bizzat görev alan Sarkisyan gibi isimler Ermenistan’da Cumhurbaşkanlığına kadar yükselmiştir.[12]
Savaşın Eşiğinde
Dağlık Karabağ meselesi, akademik çevrelerde ‘donmuş çatışma’[13] olarak da nitelendirilse aralıklarla devam eden çözüm müzakerelerine şahit olmuştur. Hem Dağlık Karabağ-Azerbaycan hattında hem de Azerbaycan-Ermenistan sınırında, 1994’ten günümüze kadar hemen hemen her gün ateşkesin ihlal edilmesi nedeniyle de her iki taraftan çok sayıda asker ve sivil kaybı yaşanmıştır.
Dağlık Karabağ’ın bir çatışma ortamı olarak süregelen durumunda en büyük etken hiç kuşkusuz Ermenilerin saldırgan tutumlarını sürdürmeleri ve işgal ettikleri topraklarda söz sahibi olma konusunda da ısrarcı olmalarıdır. Ülke bütünlüğü kapsamında değerlendirildiğinde, Azerbaycan’ın rızası olmaksızın hukuki olarak Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığının gerçekleşmesi ya da Ermenistan’la birleşmesi mümkün değildir. Azerbaycan Yönetimi’nin de gelinen süreçte böyle bir duruma rıza göstermesi olasılığı bulunmamaktadır.[14] Bölgede adil ve kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için uluslararası hukuk kurallarını göz önüne alarak hareket eden Azerbaycan’ın BM Antlaşması 51. maddesi kapsamında meşru müdafaa hakkı geçerliliğini korumaktadır. Azerbaycan’ın meşru müdafaa hakkı kapsamında işgal edilen topraklarını Ermenistan’dan geri almak için askeri bir harekâtta bulunması, hukuka aykırı bir eylem olmayacağı gibi işgale maruz kalmış vatan topraklarına dönmeyi bekleyen Azerbaycan Türkleri de barışçıl bir çözüm gerçekleşeceğine olan inançlarını yitirmiştir.[15]
Ezgi Koçaş
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAK
[1]Murat Onur Sayılan,”1988-95 Arası Dağlık Karabağ Sorunu”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (Ankara 2007), s. 5.
[2] “Kafkasya’nın açık hesabı: Dağlık Karabağ”,9 Ağustos 2014, http://www.aljazeera.com.tr/dosya/kafkasyanin-acik-hesabi-daglik-karabag (erişim tarihi 27 Şubat 2020).
[3] Dr. Süreyya Yiğit ve Gökhan Gülbiten, “Rusya’nın Güney Kafkas Dış Politikası: Dağlık Karabağ ve Hazar Denizi”, Barış Araştırmaları ve çatışma Çözümleri Dergisi, 2017, C: 5, S. 2, ss. 3-4.
[4] Toğrul Aliyev,”Dağlık Karabağ Sorunu ve Uluslararası Örgütler”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (Ankara 2006), s. 17.
[5] Derya Özkaraman,” Hocalı Soykırımı: Nedenleri, Fikri Alt Yapısı ve Sonuçları”, Genelkurmay Başkanlığı Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul 2010), s. 130.
[6] “Kafkasya’nın açık hesabı: Dağlık Karabağ”,9 Ağustos 2014, http://www.aljazeera.com.tr/dosya/kafkasyanin-acik-hesabi-daglik-karabag (erişim tarihi 27 Şubat 2020).
[7] Murat Onur Sayılan, a.g.e., s.23.
[8] Yakup Hurç, “Türkiye’nin Karabağ Politikası”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (Kahramanmaraş 2008), s. 13.
[9] Murat Onur Sayılan, a.g.e., s.26.
[10] Susana Valiyeva,”1987-1994 Yıllarında Dağlık Karabağ Savaşı’nın Yazılı Basına Yansıması”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (Kocaeli 2016), ss. 37-38.
[11] Mehmed Mazlum Çelik. “Azeri Türkleri İçin Kara Bir Gün: 26 Şubat 1992 Hocalı Katliamı”,26 Şubat 2020,https://www.independentturkish.com/node/137786/k%C3%BClt%C3%BCr/azeri-t%C3%BCrkleri-i%C3%A7in-kara-bir-g%C3%BCn-26-%C5%9Fubat-1992-hocal%C4%B1-katliam%C4%B1 (erişim tarihi 12 Mart 2020)
[12] Kudret Çeltekligil,”1990 Sonrası Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde Dağlık Karabağ sorunu”, Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul 2012), ss. 34-35.
[13] “Kafkasya’nın açık hesabı: Dağlık Karabağ”,9 Ağustos 2014, http://www.aljazeera.com.tr/dosya/kafkasyanin-acik-hesabi-daglik-karabag (erişim tarihi 12 Mart 2020).
[14] Coşkun Demirtaş,”Dağlık Karabağ sorunu”, İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul 2018), s. 169.
[15] Eltun Abdullayev.” Dağlık Karabağ Sorununda Azerbaycan’ın Uluslararası Hukuktan doğan Meşru Müdafaa Hakkı”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul 2018), s. 109.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
[irp posts=”1676″ name=”Dağlık Karabağ Çatışma Bölgesinden Fotoğraflar”]
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Sonunda kapandı