Suriye Perspektifinden Birleşik Arap Cumhuriyeti

1512
Yazarlık Başvurusu

Bugün bizim de şahit olduğumuz Suriye’deki kan, gözyaşı ve zulüm Suriye için adeta topraklarına hapsedilmiş binlerce yıldır devam eden koca bir kara bela diyebiliriz. Haçlı seferlerinden Moğol istilasına, mezhep savaşlarından Fransız sömürgesine her türlü savaş ve karışıklık topraklarından eksik olmadı. Öte yandan Emevi hanedanlığının kuruluşuna, Abbasiler, Fatımi ve Selçuklu dönemlerine şahitlik eden meskûn coğrafyalarında uzun yıllar boyunca müstakil bir devlet olarak varlık gösteremediler.

Suriye, Osmanlı için büyük bir öneme sahipti. Hicaz yolu üzerinde olmasının yanı sıra Osmanlının Afrika’ya açılan kapısıydı. Ancak Osmanlının son zamanlarında iyice güç kaybetmesiyle yavaş yavaş o bölgedeki hakimiyeti de zayıflamaya başladı. Osmanlının Kavalalı İsyanıyla kesintiye uğrayan Suriye üzerindeki hakimiyeti, Suriye’nin Mondros Anlaşmasıyla birlikte Fransa’nın eline geçmesiyle tamamen kayboldu. Fransa’nın Suriye’deki üst kademeleri yetkilendirme politikası sonucu yönetimde tarafından temsil edildiği herhangi bir yetkili bulunmayan büyük bir kesim oluştu. Bu politika Suriye’de bölgedeki iç ayrılıkların daha da keskinleşmesine neden oldu. Ancak Fransa’nın II. Dünya Savaşı sonrası sömürge ülkelerinde kalamayarak çekilmesiyle birlikte Suriye ilk kez kendine ait bir devlet kurma şansına kavuştu.

Pan Arabizm haritası

Başlarda demokratik bir anlayış benimsense de bu Suriye’nin iç yapısıyla bir türlü uyuşamadı. Bir tarafta İsrail ve Batı ülkeleri diğer tarafta da Sovyetler Birliği hem iç işlerinde hem dış siyasette Suriye’yi istikrarsızlaştırıyor ve Mısır’da krallık yönetimine son veren Cemal Abdunnasır’ın Arap dünyasında büyük sempati kazanmasıyla da içlerindeki Pan-Arabizm duyguları körükleniyordu. Şüphesiz Suriye’nin o zamanki iç dengelerini anlatmak için tüm bu dengelerin baş aktörü olan BAAS Partisi’ne (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) değinmemek olayların bütünüyle anlaşılmasını engelleyecektir. Ancak gerek konudan sapmamak gerekse sitede BAAS partisi ile ilgili ayrı bir yazının olması sebebiyle bu kısmı daha fazla uzatmayacağım. Yine de ön bilgi olarak ilgili yazıyı okumanızı öneririm.

[irp posts=”3314″ name=”Baas Partisi’nin İdeolojisi ve Tarihi”]

Suriye’nin bağımsızlık süreci darbeler ile başladı. Yapılan yeni bir seçimi yeni bir darbe takip ediyordu. 1954 seçimlerinde Arap ülkelerinde darbelerle yönetimi ele geçiren BAAS ve Suriye Komünist Partisi parlamentoda hayli güçlendi. BAAS Partisin SSCB ile büyük bir iş birliği içerisinde olması ve Arap coğrafyasında büyük bir güç kazanmış olması sebebiyle bu sonuç Türkiye ve ABD tarafından büyük bir tehdit olarak görüldü. Çünkü bu zamanlar Soğuk Savaş olarak bildiğimiz Batı ittifakı ile komünizm arasında büyük bir mücadele söz konusuydu. BAAS Partisinin aldığı kararlardan dolayı Türkiye ile Suriye pek çok kez savaşın eşiğine geldi. Şüphesiz bunda ABD’nin etkisi de büyüktü. Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük müttefikiydi. Zamanın Başbakanı Adnan Menderes, Suriye’yi ilk tanıyan ülke sıfatıyla Suriye’yi Bağdat Paktı’na davet etmeye gitti. Ancak Suriye bu ziyarette Menderes’e olumlu ya da olumsuz bir dönüş sağlamadı. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır ve arkadaşlarının Kral I. Faruk’u “Hür Subaylar Devrimi” ile devirmesinin üzerinden 3 yıl geçmişti.

Cemal Abdunnasır

Türkiye, Menderes’in ziyaretinden kısa bir süre sonra, Suriye’nin Mısır ile birleşme isteğini öğrendi. Bu fikir Türkiye için büyük bir tehlike arz ediyordu. Bundan dolayı Türkiye bu fikre çok sert çıktı ve Suriye politikasını tekrar gözden geçirmeye başladı. Türkiye’nin söylemleri her geçen gün sertleşti ve Suriye sınırındaki asker sayısını oldukça artırdı. Türkiye’nin bu hamlesi SSCB’nin dikkatini çekti ve olası bir saldırı durumunda Suriye ile birlikte olacağını söyledi. Abdunnasır da Suriye sınırında sembolik sayıda asker desteği sağladı. Bu hamleler Nasır’ın arkasında Arap dünyası tarafından büyük bir destek oluşturuyordu. ABD de Türkiye’nin bu sert tavrının karşısında durdu ve 1957 yılında Suriye’nin bu konuyu BM’ye taşıması ile iki ülke arasındaki arabuluculuk faaliyetleri sonucunda gerginlik bir nebze azaldı. Tüm görüşmelere rağmen Suriye’nin istikrarsız ve belirsiz siyasetinin artarak devam etmesi Türkiye’yi daima endişelendiriyor ve Türkiye için tehdit oluşturuyordu. Nitekim sonraki yıllarda Suriye’nin, su sorununa karşılık Ermeni terör örgütü ASALA ve Abdullah Öcalan’ı destekleyerek terör kozunu kullanması tüm bu rahatsızlığın sebebini açıklar nitelikte.

Mişel Eflak

Birleşme fikrinin önde gelen ismi ve BAAS Partisi’nin en önemli kurucusu olarak bilinen Michel Eflaq(Mişel Eflak) ve önde gelen tüccarlar için bu anlaşma Pan-Arabizm duygularının yanı sıra mükemmel bir ekonomik ve siyasi fırsat olarak görülüyordu. Suriye içerisindeki komünistler Sovyetler Birliği’ne katılmaya daha yakın hissetseler de Nasır’ın Sovyet Rusya ile yakınlığından dolayı onlar da bu birliğe sıcak bakıyorlardı. Suriye, Mısır ile siyasi ve ekonomik birlik kurmak istediğini her fırsatta dile getirse de Abdunnasır yeterli şartların olgunlaşmadığını söylüyordu. Nasır’ın istememe sebebi gayet açıktı. Suriye’de ordunun siyasetin bu kadar içerisinde olması Nasır için ileride tehdit olabilirdi. Nasır bir konuşma esnasında BAAS Partisinin kurucularından Selahattin Bitar’a “Son beş yılımı Mısır ordusunu siyasetten uzaklaştırmak için harcadım.” diyerek bu durumu anlattı. Ne gariptir ki içerideki bütün farklı görüşler konu Mısır ile birleşme olduğunda aynı noktada buluşuyordu. Herkesin Mısır ile birleşme konusunda farklı bir hayali vardı. Ne Nasır’ı ikna etmeye çalışmaktan vazgeçildi ne de Nasır’ın endişelendiği konulara çözüm bulundu.

Nasır, Bitar ile olan konuşmasını şöyle anlatıyordu, “Bitar bana dedi ki ‘Yüzme havuzuna dalmaya hazırlanan bir insan başlangıçta sudan korkar fakat bir kere atladıktan sonra bu korku kaybolur’. Ben de ona dedim ki: Benim korkum boş bir havuza dalıyor olma ihtimalimdir’’. Suriye kendi iç işlerini düzeltmeye yönelik bir politikaya asla başvurmadı. Birleşme fikri Mısır’daki Arap milliyetçilerini de heyecanlandırıyordu. Eğer Nasır uzun süre bu fikre direnirse altta bir ayaklanma olacağını iki taraf da biliyordu. Nasır için çember tamamen daralmıştı. Mısır’daki bazı üst yetkililer Nasır’ı bu konuda uyardılar. Nasır Suriyeli bir topluluk ile konuşurken şu konuşmayı yaptı:

 “Onlara dedim ki, öncelikle gelin, birliğin yolunu açalım, çünkü birlik hazırlık gerektirir, çünkü birlik pek çok zorluk ve sorunlar doğuracaktır ve çünkü bu iki karışım arasında olacaktır. Ben bunları söylediğimde onlarda bana bugüne kadar savunduğum hedeflerin nerde olduğunu sordular: ‘İlan etmiş olduğun hedefler nerede? Bu hedeflerden döndün mü? Suriye’yi kavga sonucu bölünmeye mi terk edeceksin?’. ‘Asla’ dedim. Bana göre o, üzerinde yemin ettiğim Arap anavatanının bir parçasıdır. Dedim ki ‘Birleşmeyi kabul ediyorum’.’’

Bu karar her iki tarafta da büyük ve uzun süren bir sevinçle karşılandı.  1958 yılında iki tarafta da yapılan seçimlerde kullanılan oyların neredeyse tamamı bu birliği kabul etmiş görünüyordu.

Birleşik Arap Cumhuriyeti haritası

73 maddelik geçici bir anayasa metni hazırlandı. Yeni cumhuriyetin başkenti Kahire, cumhurbaşkanı Nasır olarak kabul edildi. Arap dünyasında sevinç gösterileri uzun süre devam etti. Kısa süre sonra Arap dünyası tarafından yalnızlığa itilen ve Bağdat Paktı’nın Arap Birliğine bağlı tek ülkesi olan Irak’ta kanlı bir ihtilal oldu ve Irak da bu birliğe katılmak istediğini açıkladı.

Geçici anayasanın ilk sayfası

Bu birliğe Nasır hiçbir zaman sıcak bakmamıştı ve ileri sürdüğü şartların hiçbiri yerine getirilmemişti. İki taraf için de iç sıkıntıları görmezden gelip dışarıda aranan bir düzenin her şeyi yoluna koyması olanaksızdı. Öyle de oldu.

Nasır çok partili bir düzen istemiyordu. Ayrıca ordudaki kimsenin de siyasete dahil olmasını istemiyordu. Suriye için ise bütün sorunların çaresi bu birleşmeydi. Sonraki süreç Nasır’ı sıkıştırarak birleşmeye zorlayan Suriye için hiç de beklediği gibi olmadı. Nasır ilk önce yerine getirilmeyen şartların peşinden gitti. Birleşmenin en büyük amili BAAS da dahil olmak üzere bütün partiler kapatıldı. Suriye’deki askeri kadrolar boşaltılıp Nasır’ın seçtiği adamlar yerleştirildi. Suriye kendi isteklerine göre bir birleşme ararken kendisini Mısır’ın bir vilayeti gibi hissetmeye başladı. Nasır’ın yerleştirdiği subaylar Nasır adına kurallar koyuyor ve uyguluyordu. Suriye’nin bu uzun uğraşından pişman olması uzun sürmedi. Birlik ancak 2 yıl durabildi. Yıl 1961 olduğunda içlerinde Hafız Esad’ın da bulunduğu askeri bir grup darbe ile yönetimi tekrardan eline aldı. Mısır, “Birleşik Arap Cumhuriyeti” ismi kullanmaya 3 yıl daha devam etti. Suriye’de ise yeni bir kanlı dönem bu şekilde başlamış oldu.

Salim Top

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

https://www.encyclopedia.com/history/asia-and-africa/egyptian-history/united-arab-republic

SONER DOĞAN, BİR SİYASİ PROJE OLARAK ARAP CUMHURİYETİNİN DOĞUŞU VE YIKILIŞI
Sırrı Çınar (2013), Parola Suriye İşaret Türkiye

https://islamansiklopedisi.org.tr/bagdatpakti

https://www.worldstatesmen.org/UAR_const1958.pdf

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz