Türkiye ile Avrupa Birliği’nin 61 yıl öncesine dayanan ilişkileri, 31 Temmuz 1959’den bugüne inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize muafiyetinin sağlanmaması, mülteci sorunu, yeni fasıl açılmaması ve açılmış olan fasılların kapatılamaması gibi sorunlar nedeniyle sürecin olumlu bir gündemle ilerlediği söylenemez. Bununla beraber, Avrupa Birliği’ne üyelik gündeminin ve Avrupa Birliği ile ilişkilerin gelecekte süreçte Türkiye’nin hem dış hem de iç politikasındaki en önemli gündemlerinden biri olacağını ifade etmek mümkündür.
İşte bu yazıda, öncelikle Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin kısa tarihine değinilecek, ardından Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin önündeki engeller değerlendirilecek, sonraki bölümde ilişkilerin güncel seyrinden bahsedilecek ve sonuç kısmı ile yazı neticelendirilecektir.
1.) Avrupa Birliği – Türkiye İlişkilerinin ve Türkiye’nnin Aday Ülke Statüsünün Kısa Tarihi
Avrupa Birliği’nin temeli; Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın, 1950 yılında, Avrupa Devletleri’ni kömür ve çelik üretimi konusunda alınan kararları bağımsız ve ulusüstü bir kuruluşa devretmeye davet etmesine dayanmaktadır. 1957 yılında ise kömür ve çeliğin yanı sıra diğer sektörlerde de ekonomik bir birliğin sağlanması amacıyla altı üye devlet arasında imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulmuştur. Bu anlaşmayla beraber, tarihte ilk defa devletler kendi iradeleri ile egemenliklerinin bir kısmını ulusüstü yapılara devretmişlerdir. İlerleyen yıllarda Berlin Duvarı’nın yıkılması, Doğu Avrupa ülkelerinin demokratikleşmesi, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi gibi olgular Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun da yapısında değişikliklere gidilmesi sonucunu doğurmuş ve 1993 yılında imzalanan Maastricht Antlaşması ile Avrupa Birliği kurulmuştur.
Nitekim, yıllarca savaşlara yol açan kömür ve çelik üretiminin devletlerinin insafına bırakılmaması şeklindeki anlayışla bir ekonomik topluluk olarak ortaya çıkan Avrupa Birliği, günden güne genişleyerek çok daha kapsamlı ulusüstü bir yapıya dönüşmüştür. Günümüzde Avrupa Birliği üyesi olan devletler, belirli konularda egemenlik haklarının bir kısmını bu Birlik’e devretmekte ve bu durum, Avrupa Birliği’ni hukuken örneği olmayan eşsiz bir ulusüstü yapıya dönüştürmektedir.
Avrupa Birliği ile Türkiye’nin ilk teması ise; Türkiye’nin 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na ortaklık başvurusunda bulunmasıyla gerçekleşmiştir. Türkiye adına Topluluk’a üyelik başvurusunu Adnan Menderes gerçekleştirmiş ve ‘Türkiye’nin Avrupa’ya ilk adımını attığını’ ifade etmiştir.
Bu başvurunun neticesinde, 1963 yılında Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki ortaklığın hukuki temelini oluşturan Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşmayı Türkiye adına imzalayan dönemin Başbakanı İsmet İnönü, Avrupa Birliği’ni, “beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser” olarak tanımlamıştır. Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki ilişkinin hukuki temeli olan Ankara Anlaşması, anlaşmasının nihai hedefinin Türkiye’nin Topluluk’a tam üyeliği olduğunu ifade etmiştir.
Türkiye- AB ilişkileri 1970’li yıllardan 1980’lerin ortasına kadar siyasi ve ekonomik nedenlerle dalgalı bir seyir izlemiş, 12 Eylül askeri darbesinin ardından ilişkiler askıya alınmıştır. Bununla beraber, 1984 yılından itibaren Türkiye’nin dışa açılma sürecinin başlamasıyla ilişkiler yeniden canlanmıştır. 1987 yılında Türkiye, Ankara Antlaşması’nda öngörülen süreçlerin tamamlanmasını beklemeden Birlik’e tam üyelik başvurusunda bulunmuş, Avrupa Birliği ise kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan yeni bir üyenin birliğe kabulünün uygun olmadığı yönünde görüş belirtmiştir.
1996 yılında ise Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir. Gümrük Birliği, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin en önemli aşamalarından biri olarak görülmektedir ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ayrı bir boyut kazandırmıştır.
Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası ise, 1999 yılında düzenlenen Helsinki Zirvesi’dir. Bu zirvede Türkiye’nin adaylığı resmen onaylanmış ve Türkiye’nin diğer aday ülkelerle eşit konumda olduğu açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir. Bu doğrultuda Türkiye için Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanmıştır. Türkiye’de Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde reformlara hız vermiş ve temel hak ve özgürlüklerin kapsamını genişleten, demokrasi, hukukun üstünlüğü, düşünce, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi alanlarda mevcut düzenlemeleri güçlendiren ve güvence altına alan reformlara devam edilmiştir.
Reformların ve uym yasalarının Meclis’ten geçmesi neticesinde, 2004 yılında Türkiye – AB ilişkileri bakımından bir diğer dönüm noktası yaşanmış ve Brüksel Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Zirvede Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşıladığı belirtilmiş ve AB’ye tam üyelik için müzakerelerin başlamasına karar verilmiştir. 2005 yılında başlayan üyelik müzakereleri, açılan fasıllarla halen devam etmektedir.
2012 yılında Almanya’ya bir ziyaret gerçekleştiren dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan; Türkiye’nin, kuruluşunun 100. Yılını kutlayacağı 2023 yılında Avrupa Birliği’ne girmeyi beklediğini açıkça ifade etmiştir.
Ancak, üyelik için tamamlanması gereken 35 fasılın yalnızca 16’sı müzakerelere açılmış, bunların bir kısmının müzakereleri ek protokollerle durmuş, bir kısmına ise Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa blokaj koymuştur.
2013 yılında, Türkiye ile AB arasında Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni’nin imzalanmasıyla beraber, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz olarak Avrupa Birliği’ne giriş yapabilmesinin önü açılmış, ancak geçen sürede AB bu serbestiyi Türk vatandaşlarına tanımamıştır. Aynı senede imzalanan Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye ile AB, Avrupa Birliği ülkelerine düzensiz göçün önlenmesi amacıyla bir mutabakata varmıştır. Ancak bu anlaşma, geçtiğimiz aylarda barışı tesis etmek ve insanlık dramlarının önüne geçmek üzere İdlib’te bulunan Türk askerine yapılan hava saldırısı sonrası 33 askerin şehit olmasıyla fiilen uygulanabilirliğini yitirmiştir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusu bugün yeni fasılların müzakerelere açılmaması ve açılmış olan fasılların tamamlanamaması nedeniyle tıkanma noktasına gelmiştir. Bununla beraber, taraflar henüz Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini resmen sonlandırmış değillerdir. Dolayısıyla Türkiye halen Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsündedir.
2.) Türkiye’nin AB Üyeliğinin Önündeki Engeller
Günümüzde; Fransa, Güney Kıbrıs, Avusturya ve Fransa’nın Türkiye’nin üyeliği aleyhinde görüş sahibi oldukları bilinmektedir. Bu durum, söz konusu ülkelerden siyasilerin söylemlerine yansımakta olduğu gibi, bu ülkelerin müzakere sürecinde açılan fasıllara koydukları blokajlardan da anlaşılmaktadır. Bununla beraber, terör örgütü yandaşı bazı sivil toplum örgütlerinin de özellikle Almanya ve Hollanda’da Türkiye aleyhine lobi faaliyetleri yaptıkları bilinmektedir.
Bu ülkelerin ana argümanlarının başında ise ekonomik sorunlar gelmektedir. Öyle ki, Türkiye‘nin büyüme hızı Avrupa Birliği ortalamasının çok üstünde olmasına rağmen bütçe açığı, işsizlik gibi verilerdeki farkın Avrupa Birliği ekonomisini de olumsuz etkileyeceği öne sürülmektedir.
Bunun dışında, Türkiye’nin büyük çoğunluğu Müslüman olan nüfusunun gelecek birkaç yılda Almanya’nın nüfusunu geçeceği öngörülmektedir. Bu durum, üye olması durumunda Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin en büyük ülkesi olması anlamına gelecektir ve sonuçta Türkiye, Avrupa Parlamentosu’nda en yüksek üyeye sahip olan ülke konumuna gelecektir.
Bununla beraber, Türkiye’nin dış ilişkilerindeki birtakım meseleler üyelikte engel olarak gösterilmektedir. Bu sorunların başında Türkiye-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki sorunlar gelmektedir. Türkiye’nin Kıbrıs Türkleri’nin haklarını korumak için aldığı konum, özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından rahatsız edici bulunmakta ve Türkiye’nin önüne bir engel olarak çıkarılmaktadır.
Bazı görüş sahipleri, Türkiye’nin coğrafi konumu, tarihsel ve kültürel kimliği ile Avrupa Birliği’ne uygun olmadığını ifade etmektedirler. Bu görüşe göre Avrupa Birliği üye ülkelerin tamamı, nüfusunun büyük çoğunluğu Hıristiyan olan ülkelerdir. Avrupa Birliği’ne katılması halinde Türkiye, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ilk Avrupa Birliği üyesi olacaktır ve bu durum Avrupa Birliği içerisinde kültürel bir çatışma yaratacaktır.
Türkiye’nin coğrafi konumu itibariyle Asya’da olduğu ve bu nedenle Avrupa Birliği’ne katılamayacağı da öne sürülen tezler arasındadır. Bununla birlikte, Türkiye’nin tartışmasız olarak Avrupa’da yer alan toprak parçasının yüzölçümü dahi birçok Avrupa Birliği üyesi ülkenin yüzölçümünden fazladır. Ayrıca topraklarının tamamı Asya’da bulunan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne kabul edilmesiyle bu tez güncelliğini yitirmiştir.
Tüm bu tezler, Birleşik Krallık’ta yaşanan Brexit sürecinde açıkça öne çıkmıştır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday ülke olduğunun üzerinde çokça duran Brexit taraftarları bu durumu kampanyalarında sıkça kullanmışlardır. Öyle ki, Türkiye’nin muhtemel AB üyeliği halinde “Türkiye’den Avrupa’ya büyük bir göçmen akını başlayacağı”, “Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin de Avrupa’ya akın edeceği”, “Avrupa’nın istikrarsızlaşacağı”, “ekonomik olarak zayıflayacağı” ve “güvenlik zafiyeti oluşacağı” gibi temalar sıkça işlenmiştir. Bu argümanı Brexit lehine kullanan ana akım medya, “12 milyon Türk Birleşik Krallık’a Geleceğini Söylüyor” gibi ‘post-truth’ manşetler atmaktan dahi çekinmemişlerdir. Bu örnekte de görüldüğü üzere aslında Türkiye’nin AB üyeliğine ilkesel olarak karşı çıkmayan Birleşik Krallık ve ülkedeki bazı siyasetçiler bile, dönemsel olarak ve seçimler çerçevesinde, Türkiye söylemlerini AB ilişkileri bağlamında olumsuz bir tona çevirebilmektedirler. Aynı zamanda, Brexit sürecinde yaşanan bu örnekler, Türkiye’nin aleyhine sürdürülen propagandanın somutlaşmış örneklerini içermesi bakımından da önemlidir.
Türkiye’nin penceresinden bakıldığında da durum çok iç açıcı değildir. Zira kamuoyu araştırmaları göstermektedir ki; 2000’li yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci toplumun büyük kesimince desteklenmekte iken son yıllarda bu oran oldukça düşmüştür. Aynı şekilde, günümüzde siyasi iradenin de Avrupa Birliği’ne üyelik hususunu öncelikli bir mesele olarak görmediği anlaşılmaktadır.
Türkiye’yi bu noktaya getiren sebeplerin başında diğer aday ülkelere uygulanan tutum ve sürecin Türkiye’ye gösterilmediği anlayışı gelmektedir. Gerçekten de Türkiye’yle beraber tam üyelik görüşmelerine başlayan Hırvatistan 2013 yılında AB üyesi olurken, Türkiye için henüz açılması gereken 35 faslın yalnız 16’sı açılmış durumdadır. Aynı şekilde Aralık 2011’de müzakerelere başlayan Karadağ için halihazırda 32 tane fasıl açılmış durumdadır.
Aynı şekilde, Avrupa Birliği’nin vizesiz seyahatte ortaya konulan mutabakata uymaması da önemli bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır. Zira Türkiye, 2013 yılında imzalanan mutabakat çerçevesinde yerine getirmesi gereken 72 kriterin büyük çoğunluğunu yerine getirmiş ancak Avrupa Birliği atması gereken adımları atmamıştır. Halen Türkiye, vizesiz seyahat konusunda Avrupa Birliği’nin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesini beklemektedir.
Bunlarla beraber, siyasi engellere takılan fasılların katılım müzakerelerini tıkanma noktasına getirdiği açıktır. Şu ana kadar açılan fasılların 6’sını GKRY, 2’sini Fransa bloke etmiş durumdadır; ayrıca 8 faslın açılmasını ise getirilen ‘ek protokoller’ engellemektedir. Ayrıca, Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesine ilişkin müzakerelerin başlatılmasının geciktirilmesi de Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ekonomik ilişkilerinde bir engel olarak ortaya çıkmaktadır.
Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Sorunu ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelerde aldığı tek taraflı tavır, Birlik ile Türkiye arasındaki ilişkilerin soğumasına neden olmaktadır. Ayrıca AB’nin 15 Temmuz süreci sonrasında vermekte geciktiği tepkiler ve tutunduğu eleştirel tutum Türkiye tarafından incitici bulunmuştur. Nitekim, AB’nin bazı kurumlarının müzakerelerin dondurulmasına yönünde aldıkları kararlar ilişkilere büyük bir sekte vurmuştur.
3.) Türkiye – AB İlişkilerinin Güncel Durumu
Üyelik sürecinin bu kadar uzamasına ve hatta tıkanmasına rağmen, Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler günden güne gelişmektedir. Bu ilişkilerin en çok önem arz ettiği konu ise ekonomidir. Zira Türkiye ile AB arasındaki coğrafi yakınlık, Türkiye’nin Avrupa’ya giden yolda önemli bir geçiş noktası olması gibi hususlar ekonomik ilişkilerin önemini ortaya çıkarmaktadır. Öyle ki, 2019 yılında AB üyesi ülkeler Türkiye’nin ihracatındaki pazar payının %48.7’sini oluşturmaktadır. Örneklemek gerekirse, aynı dönem için Türki Cumhuriyetlerin ihracatımızdaki payı ise yalnızca %2.8’dir. AB açısından bakıldığında ise Türkiye; ABD, Çin, Rusya, İsviçre ile birlikte AB’nin en büyük dış ticaret ortaklarından birisidir. 2018 itibariyle Türkiye ile AB arasındaki dış ticaret hacmi 165 milyar dolara kadar yükselmiştir.
Türkiye ile AB ilişkileri bakımından önemli bir başka nokta ise hukuktur. Türkiye, pek çok hukuk alanında AB müktesebatıyla uyumlu kodifikasyon çalışmaları gerçekleştirmiştir. Özellikle Kişisel Verilerin Korunması Hukuku, Tüketici Hukuku gibi alanlarda AB Hukuku’na uyumlu kanunlar çıkarılmıştır. Bununla beraber, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu gibi temel kanunların yenilenmesi sürecinde de AB Hukuku’ndan yararlanılmıştır. AB ile taraf olunan milletler arası sözleşmeler de 1982 Anayasa’sının 90. Maddesinin 5. Fıkrası hükmü gereğince Türk iç hukuku bakımından bağlayıcı konumdadır.
Türkiye’de günlük hayatta da Avrupa Birliği ile uyumlu pek çok çalışma yürütülmektedir. Erasmus adı verilen eğitim programı ve Jean Monnet burs programı ile her yıl binlerce Türk öğrenci Avrupa üniversitelerinde dönemlik eğitimler almaktadır. Avrupa Birliği tarafından sağlanan hibelerle Türkiye’de ve Avrupa’da sivil toplum faaliyetleri yürütülmesi de günlük hayatta karşılaşılan durumlardan bir diğeridir. Bunlarla beraber, açılan her fasılla beraber Türkiye’de uyum çalışmaları ve reformlar yapılmakta ve Avrupa Birliği’nin günlük hayatımıza etkileri artmaktadır.
Bununla birlikte, mevzuat ve reform çalışmalarına paralel olarak Türkiye’nin iç dinamikleri değişim göstermekte ve buna bağlı olarak dış politikadaki rolü de değişmektedir. Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeler, enerji kaynaklarına yakınlığı, Türkiye’nin birçok bakımdan transit ülke vasfına sahip olması, AB’nin ve diğer çevrelerin Türkiye’ye bakışını değiştirmektedir. 5 Kasım 2013 tarihinde açılan yeni fasıl, iyice durağanlaşan ilişkilerin geleceğine yönelik olumlu bir beklentiye sebebiyet verse de, sonrasında meydana gelen gelişmelerle ortaya çıkan tıkanıklığın aşılmış olduğunu ifade etmek zordur. Bundan sonraki süreçte de, Türkiye- AB ilişkilerinin rayına oturmasının yolunun her iki tarafın birbirini gerçek birer ortak olarak görmesinden geçtiği ifade edilmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye – AB ilişkilerinin 61 yıla uzanan tarihinde inişli çıkışlı bir grafik olduğu açıktır. Günümüzde hem AB penceresinden bakıldığında, hem de Türkiye’nin penceresinden bakıldığında Türkiye’nin AB üyeliğinin önünde pek çok engel mevcuttur. Bununla beraber, Avrupa Birliği’ne aday ülke olmanın bugün Türkiye’de günlük hayatta pek çok yansımasını görmek mümkündür. Ekonomi de ise Türkiye’nin en büyük ihracat ortağı Avrupa Birliği ülkeleridir. Türk Hukuku’nda da Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmalarının etkileri günden güne artmakta; temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, ifade özgürlüğü, kişisel verilerin korunması hukuku ve tüketici hukuku gibi alanlar başta olmak üzere pek çok alanda AB Hukuku’na uygun düzenlemeler yapılmaktadır.
Bakıldığında; Türkiye ile Avrupa Birliği’nin coğrafi yakınlığı, ekonomik ilişkileri, tarihi yaklaşımları gibi pek çok unsur önümüzdeki süreçte de bu iki tarafın menfaatlerinin uyuştuğu noktaların sayısını artıracaktır. Günümüz dünyasında, devletlerin ilişkilerini dış politikadaki menfaatlerin belirlediği açıktır. Hal böyle iken, ilerleyen dönemde Türkiye’nin menfaatlerinin pek çok alanda Avrupa Birliği ile uyuşacağına inananlardanım. Özellikle Türkiye’nin enerji ve ticaret yolları üzerindeki konumu, Avrupa Birliği’nin enerji kaynaklarına olan bağımlılığı ilişkilerin ilerleyen dönemde gelişmesine vesile olacaktır.
Türkiye’nin bölgesel bir oyun kurucudan küresel bir aktöre dönüşmesi yolunda karşısındaki en önemli engellerden olan ekonomide yeniden bir atılım dönemine girmesinin yolu da Avrupa Birliği ile müttefiklik ilişkilerinin geliştirmesinden geçmektedir. Zira Türkiye’nin diğer komşularının durumu ortadadır. Değişen dünya düzeninde her iki tarafında birbirini gerçek bir ortak olarak görerek birer müttefik gibi davranması, menfaatlerin uyuştuğu noktalarda birlikte hareket edilmesi her iki tarafında faydasına olacaktır. Menfaatlerin uyuştuğu noktalarda birlikte hareket etmenin getireceği fayda üzerine, Türkiye’nin ilişkilerde sorunlu olan konularda ilkelerinden taviz vermemesi de daha mümkün olacaktır.
Bu doğrultuda, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği hedefinin dış politikada yeniden öncelikli hale gelmesi gerekmektedir. Bu yolda, Avrupa Birliği’ndeki bazı aktörler tarafından Türkiye’nin önüne çıkarılan tüm engellere rağmen uyum çalışmalarının sürdürülmesi, Türkiye’nin gelişmesi yolunda önem arz edecektir. Zira Avrupa Birliği müktesebatının çoğunluğu, Türkiye’nin hedefleriyle uyumlu olan ve yılların getirdiği hukuki birikimin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olan modern hukuki düzenlemelerdir. Türkiye’nin AB üyesi olmasa dahi bu yasalara uyumlu bir hukuk düzeni yaratması, iktisadi ve sosyal ilişkilere olumlu yansıyacaktır.
Bu noktada kimileri, Avrupa Birliği’nin artık bir geleceği olmadığı yönünde görüş belirtmektedir. Avrupa Birliği’nin; özellikle Brexit ile önemli bir sınav verdiği, bazı üye ülkelerde aşırı sağ siyasi söylemlerin artış gösterdiği bu söylemlerin Avrupa Birliği’nin varlığını sorguladığı, koronavirüs pandemisi sonrası için yapılan ekonomik tartışmaların ülkelerin arasını açtığı açıkça görülmektedir. Fakat kanaatimce tüm bu olgular, henüz Avrupa Birliği’nin varlığını tehdit edecek seviyede değildir. Öyle ki, her ne kadar tartışmalar sürüyor olsa da oldukça yüksek ticaret hacimlerine sahip olan Dünya’nın en büyük ekonomileri, pandemi sonrası yaralarını sarmak için ilk umut olarak Avrupa Birliği’ne koşmaktadırlar. Bu kırılgan ortamda bundan vazgeçmek ülkeler adına kolay olmayacaktır. Aşırı sağın yükselmesi de şu aşamada Avrupa Birliği’nin geleceğine tehdit oluşturmamaktadır, hatta belki de ilerleyen yıllarda aşırı sağın yükselmesinden rahatsızlık duyan Avrupa liderleri bu durumu dengelemek adına Türkiye’nin üyeliğine daha sıcak bakmaya bile başlayacaklardır.
Sonuç olarak, Avrupa Birliği ile müttefiklik ilişkilerinin geliştirilmesinin, Türkiye’nin iktisadi ve sosyal atılımına vesile olacağın kanısındayım. Netice de Türkiye; kültürel ve tarihsel bağ içinde olduğu ülkelere yetişmiş insan kaynağı, gelişmiş ekonomisi ve demokrasi tecrübesi ile örnek olmaktadır. Bu tecrübenin evrensel hukuk normlarına bağlılıkla ileri taşınması ve bu yolda güçlü müttefikler edinilmesi Türkiye’nin bölge ülkeleri ve Türki Cumhuriyetler üzerindeki etkisini ve desteğini artıracaktır.
KAYNAK
ÇÖMLEKÇİ, M. F. ve HOCAOĞLU-BAHADIR, N.; “Avrupa Birliği – Türkiye İlişkileri Ve Seçim Gündemlerinde Medyada Türkiye Söylemi” Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9(2), 1130-1141.
DOĞAN, Seyhun; “Avrupa Birliği – Türkiye İlişkileri”, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi İktisat Lisans Programı
ERALP, Nilgün Arısal, “Türkiye – Avrupa Birliği İlişkilerinin Geleceğine Bakış”, TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları Vakfı), Ocak 2014
https://www.ab.gov.tr/files/rehber/03_rehber.pdf
https://www.ab.gov.tr/siteimages/birimler/kpb/kronoloji-trkce-ocak2020.pdf
https://www.ab.gov.tr/siteimages/birimler/kpb/mzakerelere_balayan_aday_ulkelerin_ilerleme_durumu_temmuz_2019_tr.pdf
https://www.ab.gov.tr/p.php?e=105
https://www.ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/avrupa-birligi/yani-basimizdaki-dev-pazar-avrupa-birligi
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27nin_Avrupa_Birli%C4%9Fi_%C3%BCyelik_s%C3%BCreci
https://www.aa.com.tr/tr/info/infografik/12313
https://www.aa.com.tr/tr/info/infografik/9486
https://www.dw.com/tr/abye-t%C3%BCrkiyeden-vazge%C3%A7memeliyiz-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1/a-53156160
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
[…] Görsel Kaynakları:https://stratejikortak.com/2020/05/ab-turkiye-iliskileri-tarihi-uyelik-sureci.htmlhttps://antlasmalar.com/maastricht-antlasmasi/ […]