Doğu Akdeniz: Türkiye’nin Mavi Vatan’daki Egemenlik Mücadelesi

1911

Bağımsızlık ve egemenlik mücadeleleri tıpkı teknolojik ilerlemenin değişkenlik arzeden ilerleyişi gibi değişkenlik göstermiştir. Sadece bağımsızlık ve egemenlik mücadeleleri değil, daha makro bir bakış açısıyla, savaşların özelliklerinde de değişiklikler olmuştur. Meydan savaşlarının yerine cephe savaşları gelmiş, bunu konvansiyonel savaş takip etmiş, konvansiyonel savaşı da gerilla savaşı takip etmiştir. 21’nci yüzyıldan sonra ise siber savaş, hibrit savaş, psikolojik savaş, dördüncü nesil savaş ve ekonomik savaş gibi savaş türleri yaygınlaşmıştır. 18-19 ve hatta 20’nci yüzyıllarda bağımsızlık savaşı veren ulusları incelediğimizde, bu ulusların genellikle gerilla savaşı ve konvansiyonel savaş gibi savaş türleri içerisinde olduklarını inceleyebilmekteyiz. Buna en büyük örnek Türk Kurtuluş Savaşı ve bunu takip eden Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşudur. Fakat 21’nci yüzyıla gelindiğinde, teknolojinin değişmesi ile birlikte savaş türlerinin de değiştiğini gözlemleyebilmekteyiz. Türkiye’nin içerisinde bulunmuş olduğu bu durum, bir bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinden başka bir şey değildir. Türkiye’nin Akdeniz’de kendi haklarını ve egemenliğini koruduğu esnada; Fransa, Yunanistan, Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve zaman zaman AB’yi karşısına alması bunun bir ispatıdır. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki haklarını korurken Doğu Akdeniz ile bağlantısı olmayan BAE, Fransa ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle mücadele etmesi de dikkatleri değerli kılan bir gelişmedir. Bu çalışmamızda, Türkiye’nin yukarıda zikretmiş olduğumuz devletlerle olan mücadelesinde esas aldığı dış politika enstrümanlarını inceleyeceğiz.

Yunanistan ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz Tezleri

Türkiye Cumhuriyeti, Akdeniz’deki kıta sahanlığı alanını Mavi Vatan doktrinini esas alarak belirlemiştir ve bunu BM’ye bu haliyle bildirmiştir. Türkiye, 27 Kasım 2019’da Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırasını imzalayarak kendi kıta sahanlığını genişletmiştir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki MEB ve Kıta Sahalığı sınırları: KKTC, Mısır ve Libya. – Harita: AA

Fakat söz konusu alana Yunanistan da hak iddiasında bulunmaktadır. Yunanistan’ın Türkiye’ye tepkisi, TPAO’nun yayımladığı haritada, “Girit adası dahil, söz konusu Yunan adalarının kıta sahanlıklarının göz ardı edildiği” gerekçesine dayanıyor. Yunanistan ile Türkiye arasında süren bu karşılıklı kıta sahanlığı sorununda esasında iki tarafın da farklı tezleri bulunmaktadır. Türkiye uluslararası hukuka uygun olarak adaların ancak 6 mil karasuları olduğunu ve herhangi bir kıta sahanlıklarının bulunmadıklarını savunmaktadır. Yunanistan ise adaların kıta sahanlıklarının olduğunu savunarak, Libya ile Türkiye arasında bulunan Yunan adalarının kıta sahanlıklarını ilan etmektedir. Yunanistan, Yunan adalarının kendi kıta sahanlıklarına ve MEB alanlarına sahip olduğunu resmen açıklasa da, bu kıta sahanlıklarının koordinatlarını BM’ye bildirmemiştir. Yunanistan burada sadece tek taraflı olarak Türkiye’nin BM’ye bildirdiği ve Türkiye’ye ait olduğu varsayılan kıta sahanlıklarına itiraz etmekle yetinmektedir.

Yunanistan bu doğrultuda: “Türkiye madem Kuzey Kıbrıs ile arasında kıta sahanlığı belirlemekle Kıbrıs gibi bir adanın kıta sahanlığına sahip olduğunu kabul ediyor, Girit ve Rodos gibi Yunan adalarının kıta sahanlıklarını yok sayması ile çelişkiye düşmüş oluyor” görüşünü dile getirmektedir. Fakat Yunanistan’ın hesaba katmadığı bir husus var. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir kıta devleti değildir, bir ada devletidir. Dolaysıyla KKTC adasının kendisine has bir kıta sahanlığı vardır. Fakat Yunanistan esasında bir kıta devleti olduğu için, sadece Yunan anakarasının kıta sahanlığı olur, Yunan adalarının kıta sahanlığı olmaz. Türkiye ise bu doğrultuda Uluslararası Adalet Divanı’nın 1969 tarihli kararını esas almaktadır. Türkiye, Akdeniz’deki adaların Anadolu yarımadasının doğal uzantısı içinde yer aldıkları için kıta sahanlığına sahip olamayacakları deklare etmektedir. Yunanistan’ın esasen dayanak noktası Seville haritasıdır.

Seville Haritası

Avrupa Birliği’nin Karadeniz’e ve özellikle Akdeniz’e olan ilgisi epey yüksektir. Bunun nedeni ise buralardaki doğal kaynaklardır. Avrupa Birliği petrolde ve özellikle doğalgazda Rusya’ya bağımlı haldedir. İşte Doğu Akdeniz’deki doğal kaynaklar, Avrupa Birliği’nin Rusya’ya olan bağımlılığının azalması için vazgeçilmez bir fırsattır. Bu doğrultuda Sevilla Üniversitesi’ne “Seville Haritası”nı yaptıran Avrupa Birliği, kendisine göre hukuki bir geçerlilik yaratmaktadır.

Seville Haritası

Avrupa Birliği’nin bu “de jure”, yani hukuki durumu yaratması ileride Eastmed ile birlikte yeni bir “de facto”, yani fiili durum yaratmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Yani Avrupa Birliği kendi fiili durumunu, yine kendisinin oluşturmuş olduğu hukuki dayanak noktasına dayandırmaktadır. Bu doğrultuda Türkiye’yi adeta kendi anakarasına hapseden Avrupa Birliği, Türkiye’ye ait kıta sahanlığını adeta AB üye ülkesi olan Yunanistan’a ve özellikle başka bir AB üyesi olan GKRY’ye devretmektedir. Fakat sorun şu ki, Avrupa Birliği’nin tanıdığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, Türkiye Cumhuriyeti tanımamaktadır. 1974 Kıbrıs Harekatından sonraki süreçten sonra kurulan KKTC, Kıbrıs adasını “de facto”, yani fiilen ikiye bölmüş ve ortaya KKTC ve GKRY olmak üzere iki devlet çıkmıştır. Türkiye KKTC’yi tanırken GKRY’yi tanımamıştır. Aynı şekilde Avrupa Birliği de KKTC’yi tanımaz iken, GKRY’yi Kıbrıs adasının tüm hakimi olarak kabul etmekte ve Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak tanıdığı GKRY’yi, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımaktadır. Dolaysıyla Seville haritası hazırlanırken, Türkiye’nin tanımadığı Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs adasının tamamına temellük edilmişçesine kabul edilmiş ve sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kıta sahanlığı, sadece GKRY’ye verilmiştir. İşte Türkiye böylelikle evvela KKTC ile, sonrasında Libya ile imzaladığı anlaşmayla, Avrupa Birliği’nin Seville Haritası ile birlikte kendisinden tabiri caiz ise “çaldığı” kıta sahanlık alanını kendi hakkı olduğunu addetmekte ve genelde Avrupa Birliği’nin, özelde ise Yunanistan’ın uluslararası hukuka aykırı olan Doğu Akdeniz politikalarına karşı çıkmaktadır.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz Dışındaki Türkiye Karşıtı Ülkelerle Münasebeti

Öte yandan Doğu Akdeniz ile herhangi bir bağlantısı olmayan devletlerin Yunanistan’a destek verdiklerini görmekteyiz. BAE, Fransa ve Suudi Arabistan gibi Doğu Akdeniz ile alakası olmayan devletlerin sırf Türkiye karşıtı politikaları yüzünden Yunanistan’a destek vermeleri de tartışılması gereken bir meseledir. BAE ve Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı desteklemeleri, Türkiye’nin Katar ve Libya’daki politikaları ile alakalıdır. Suudi Arabistan, Arap dünyasında önemli bir konumda iken, BAE’nin Suudi Arabistan’ın zengin sağ kolu olarak Suudi Arabistan ile eş güdümlü hareket ettiğini gözlemlemekteyiz. BAE ve Suudi Arabistan Katar’a yönelik izole edici politikalar üretmekteler. BAE ve Suudi Arabistan, Katar’daki mevcut yönetimi bir darbe yoluyla tasfiye etmek isterken, Türkiye Katar’ın imdadına koşmuş ve oraya asker naklederek bir askeri üs kurmuştur. Böylelikle BAE ve Suudi Arabistan’ın darbe projeleri hükümsüz kılınmıştır. Öte yandan Libya’da Hafter’i destekleyen BAE, Libya’da başarıya çok yakındı. Fakat Türkiye’nin Libya müdahalesinden sonra geri püskürtülen Hafter, kabaca ülkenin %99’a sahip iken, Türkiye’nin dahilinden sonra neredeyse ülkenin yarısını kaybedip Libya’nın doğusuna geri püskürtülmüştür. Libya’da kendi güdümünde bir yönetim kurmak isteyen BAE ve Suudi Arabistan, Türk engeline takılmıştır. Hatta Vatiyye Hava Üssü’nün Türkiye destekli UMH tarafından alınmasından sonra hava üssünde gizlilik arzeden çeşitli dokümanları ele geçiren Türk istihbaratı, BAE ve Suudi Arabistan’ın Tunus Cumhuriyeti’nde bir darbe girişiminde bulunmak istediklerini açığa çıkartıp bunu Tunus Cumhuriyeti’nin istihbaratı ile paylaşmıştır. Böylece Tunus Cumhuriyeti’nde de BAE ve Suudi Arabistan destekli bir darbe durdurulmuştur. Durum böyle iken, BAE ve Suudi Arabistan’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısında saf tutması söz konusu olmuştur.

Fransa’nın  Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karşısında saf tutmasının nedeni ise tıpkı BAE ve Suudi Arabistan’ın nedenleri gibidir. Gerek Libya’da Hafter’in geri püskürtülmesi, gerekse Suriye’de YPG önderliğinde bir terör devletinin kurulma ihtimalinin Türkiye tarafından bertaraf edilmesi Fransa’yı aşırı derecede kızdırmıştır. Üstelik Libya’daki petrol sahalarını Türkiye’ye kaptırmaktan korkan Fransa, Doğu Akdeniz’e 2 savaş jeti ve 1 firkateyn yollayarak Türkiye’ye gövde gösterisinde bulunmak istiyor. Gerek Kuzey Afrika’da gerekse Orta Doğu’da Türkiye engeline takılan Fransa, GKRY ve Yunanistan’a olan tam desteğini böylece açıklamıştır.

Türkiye açısından Mısır, İsrail ve Lübnan denklemi

 Diktatör Sisi’nin Mısır’ı tıpkı BAE, Fransa ve Suudi Arabistan gibi Türkiye karşıtı bir cephe içerisinde bulunuyor ve bu doğrultuda Türkiye-Libya sınırını hükümsüz kılmak için Yunanistan ile kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlandırma anlaşması imzalamıştır. Fakat Türkiye bu anlaşmayı tanımamıştır. Türkiye’nin dayanak noktası, Mısır’ın Yunanistan ile herhangi bir sınırının olmamasıdır. Mısır ana kıtasının kıyıları, Yunanistan’ın ana kıtasının kıyılarına bakmamaktadır. Fakat bu anlaşmada Yunanistan’ın adaları esas alındığı için, Türkiye açısından bu anlaşmanın geçerliliği bulunmamaktadır. Bu noktada Türkiye’nin Mısır ile bu anlaşmayı imzalaması gerektiğini söyleyebiliriz. Hatta Mısır Cumhurbaşkanı Mursi döneminde Türkiye’nin Mısır ile buna benzer bir anlaşması imzalanmıştı. Fakat bu anlaşmadan sonra Mursi darbeyle indirilmiş ve darbeci Sisi, Mısır’ın cumhurbaşkanı olmuştur. Sisi, Mısır’ın başına geçer geçmez ise Türkiye’nin Mısır ile imzaladığı MEB anlaşmasını bozmuştur. Dolaysıyla darbeci diktatör Sisi; Mısır’ın başında bulunduğu müddetçe, Türkiye’nin Mısır ile anlaşabilme ihtimali kesinlikle bulunmamaktadır.

Öte yandan İsrail’in Yunanistan’a destek verdiğine dair açıklaması da dikkati değerli kılmaktadır. İsrail’in Eastmed projesinin başı olması hasebiyle Yunanistan’a destek verdiğini göz ardı etmemeliyiz. Yani İsrail’in Yunanistan’ı desteklemesi, tamamen ekonomik saiklere göredir. Dolaysıyla Türkiye’nin İsrail yönetimine karşı diplomasi kanallarını daima açık tutması ve müzakerelere açık olduğunu bildirmesi son derece önemlidir. Bir de Lübnan var ki, son Beyrut Patlaması ile birlikte ülke bir krize sürüklenmiş, hali hazırdaki zayıf olan istikrar bozulmuş ve hükümet istifa etmiştir. Bazı Türk yetkililerine göre Türkiye’nin Lübnan ile Beyrut Patlamasından önce kıta sahanlığı ve MEB konusunda anlaşmaya yakın oldukları bildirilmektedir. Fakat zamanlaması pek manidar olan Beyrut Patlaması ile birlikte Lübnan adeta küllere dönmüştür. Türkiye’nin Beyrut Patlaması sonrası Lübnan’a yönelik takındığı mevcut politikası son derece yerindedir. Fransa’nın fırsatçı Cumhurbaşkanı Macron’un patlama sonrası hemen Lübnan’a gidip kendisini hatırlatması manidardır. Türkiye, Lübnan’daki boşluğun Fransa tarafından doldurulmasına müsaade etmemeli ve bu boşluğu kesinlikle kendisi doldurmalıdır.

Türkiye’nin Eastmed’e Bakışı Doğrultusunda İtalya ve Malta Denklemi

Türkiye’nin Eastmed projesine takındığı politikası şu şekildedir:

“Benim bulunduğum bölgede, bana rağmen hareket edemezsiniz”

Türkiye’nin diğer bölge ülkeleri tarafından dışlanması ve hatta haklarının gasp edilmesi Türkiye açısından kabul edilemeyen bir mesele olarak kabul edilmektedir. Dolaysıyla “beni dışlayarak hareket ederseniz, bende kendi göbek bağımı kendim keserim” mantığı ile hareket eden Türkiye; BAE, Fransa, Mısır, Yunanistan, İsrail ve Suudi Arabistan cephesine karşı dengeleyici unsur olarak Malta ve İtalya ile yakın ilişkiler geliştirmektedir. Malta’nın özellikle Akdeniz’de stratejik bir konuma sahip olması ve Avrupa Birliği’ne üye olması hasebiyle Avrupa Birliği içerisinde veto hakkına sahip olması Türkiye açısından çok önemlidir. Yunanistan ve Fransa’nın Avrupa Birliği aracılığıyla Türkiye’ye karşı politikalar üretebilmesine karşı Malta’nın Avrupa Birliği içerisindeki veto hakkı, Türkiye açısından bir kalkan olarak görülmelidir. İtalya ise, Türkiye’nin Libya politikalarında önemli bir partneridir. Dolayısıyla Türkiye’nin Malta ve İtalya gibi önemli Akdeniz ülkeleriyle olan münasebetleri daima en yüksek seviyede, olumlu anlamda ilerlemelidir.

Sonuç

Türkiye’nin egemenliği ve bağımsızlığı kendi sınırları ile yetmemektedir. Türkiye’nin egemenliği Libya’da, Suriye’de, Katar’da ve Somali’de başlamaktadır. Türkiye’nin kendi güvenliği için dünyanın çeşitli bölgelerinde aktif olarak bulunması, 82 milyonun çıkarlarını ve güvenliğinin korunması içindir. Türkiye’nin yeni hayata geçirdiği anlaşmaları ile birlikte Umman’da, Nijer’de ve Arnavutluk’ta askeri üsler kurması dikkati son derece değerli kılan gelişmelerdir. Umman’da askeri üs kurarak BAE’yi, Nijer’de askeri üs kurarak Libya’yı ve gerek Çad gerekse Mali’deki Fransız varlığını, Arnavutluk’ta ise askeri üs kurarak Yunanistan’ı çevrelemeye çalışan Türkiye, kendi tarihinin en önemli dönemine girmiş bulunmaktadır. Türkiye, kendi duvarlarını aşıp yine kendi güvenliğini ve egemenliğini dışarıda korumak zorundadır. Türkiye böylece kendisine yönelik saldırıları, sınırlarının dışında püskürtebilme imkanına sahip olacaktır. Bugün Doğu Akdeniz’de yaşananlar bunun bir özetidir. Türkiye, kendi hak ve menfaatlerini korumak için çıktığı bu yoldan asla dönmemeli ve meseleyi uluslararası mahkemelere taşımalıdır. Bir yandan diyaloğa hazır ve işgalci bir devlet olmadığını göstermeli, diğer yandan hak ve menfaatlerini sonuna kadar korumalıdır.

KAYNAK

Arslan, Muhammed İkbal (2020), Fransız savaş uçakları Kıbrıs Rum kesimine indi, AA

Başeren, Sertaç Hami (2020), Yunanistan Mısır anlaşmasıyla Akdeniz’de haksızlığını tescil etti, AA

Fırat, Esat (2020), Yunanistan Dışişleri Bakanı İsrail’de, AA

Ülger, İrfan Kaya (2020), BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre Meis Adası’nın statüsü, AA

Yavuz, Enes (2020), Unilateralist agreements endanger peace and stability in Eastern Mediterranean, AA

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

2 YORUMLAR

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz