Bağımsızlığa Hazırlanan Ülke: İskoçya

1414

Dünyada uzun süre boyunca büyük egemenlik sağlayan Avrupalı devletler son yüzyılda ayrılıkçı sorunlarla uğraşıyor. Özellikle birinci ve ikinci dünya savaşından sonra yaşanan özgürlükçü hareketler tüm dünyada etkisini gösterdiği gibi Avrupa’da da etkisi gösteriyor. 1918 yılında ABD başkanı Wilson’ın ortaya koyduğu ‘Wilson İlkeleri’ tüm milletlerin kendi ülkesine sahip olması gerektiğini savunuyordu. Bu fikir önce Avrupalı devletlerin öteki milletler üzerinde kullanabileceği bir hamle olarak ortaya çıksa da, bugün bu düşünce azınlıkta kalan halkların kendi bağımsız devletlerini kurma isteğini destekliyor. Bu makalede ise Birleşik Krallığa bağlı dört devletten biri olan İskoçya’nın bağımsızlığa giden yolunu inceleyeceğiz. Yazının sonunda İskoçya Ulusal Partisi’nin (SNP) Medya ve Yayın Başkanlığını yapan Erik Geddes ile yaptığım röportajı okumanızı öneririm.

Avrupa’daki Ayrılıkçı Hareketler)

İskoçya’nın Kısa Tarihi

Tarihin ilk sahnelerine ‘Kaledonya’ adıyla çıkmış güçlü savaşçılar olarak anılan İskoçlar, Roma İmparatorluğu işgallerine geçit vermemiş, sonrasında ise Dalriada ve Alba Krallığı’nı kurmuşlardır. 11.yüzyılda ele geçirilen Lothian bölgesiyle beraber sınırlarını belirlendi ve krallık olarak etraftaki devletlerle (özellikle İngiltere) savaşmaya başladılar. Bağımsız bir devlet olan İskoçya, ikinci ve üçüncü Aleksandr döneminden sonra taht sorunlarıyla boğuştu ve güçsüzleşti. İngiltere etkisi altına giren ülke, o zamanki İngiltere’nin en büyük düşmanı Fransa ile müttefikliğe girmesiyle beraber işgale uğradı. Bu yıllarda hepimizin ‘Cesur Yürek’ filminden bildiği kahraman şövalye William Wallace’ın direnişi söz konusuydu ve uzun yıllar boyunca İngiltere’ye karşı bağımsızlık için savaşıldı. Savaş sonunda İngilizlerin galip gelmesiyle İskoçya bağımsızlığını kaybetti. Kısa bir süre sonra tekrardan başlayan direniş birinci Robert ile sağlandı.

İskoçya Krallığı’nın Bayrağı

İngiltere ve Fransa arasında geçen yüzyıl savaşları boyunca İskoçya her zaman Fransa’yı desteklemiştir. 16.yüzyılda Kalvenizm hareketlerinin yayılmasıyla birlikte Katolik monarşi son bulmuş ve savaşlardan dolayı da krallık epey güç kaybetmiştir. İngiltere’ye altın çağlarını yaşatan birinci Elizabeth, varis bırakmadan ölmesiyle en yakın akrabası olan İskoçya Kralı James Stuart, birinci James olarak İngiltere’nin de kralı oldu. 1707’de tahtların birleşmesi ile birlikteliğin temelleri atılmıştı. Parlamentolar birleştirildi ve bu şekilde Birleşik Krallık kuruldu. Her ne kadar ülkeler birleşse de İskoçya hukuki sistemi ve kilise sisteminin özerkliği korumuştur. Birleşik Krallık bu dönemlerde bir süper güç olduğu için bir kopma yaşanamadı fakat milliyetçilik düşünceleri İskoçları da zaman zaman etkilemiştir.

Birleşik Krallık Bayrağı’nın oluşumu

Yakın Tarih

1934 yılında kurulan İskoç Ulusal Partisi (SNP) ile siyasi olarak İskoçya bağımsızlık düşüncesini konuşmaya başlamıştır. İkinci dünya savaşının ardından büyük oranda yıkılan Avrupa ekonomisi, Marshall Planı ile tekrardan yükselişe geçti. Bu dönemde gelişmeye başlayan İskoçya bölgesi özellikle 1970 yılında Kuzey Denizi’nde bulunan petrol ve doğalgaz ile birlikte geleneksel bir ekonomiden sanayileşmiş bir yapıya hızlı bir geçiş yaşadı. Ekonomik anlamda gelişen İskoçya, yavaş yavaş siyasi olarak hamleler yaparak bağımsızlık konuşmaları yapmaya başladı.

1979 yılında yetki devri gibi sorunlar konuşulmaya başlandı çünkü İskoç halkı tam bir temsil hakkına sahip değildi. Kendi parlamentolarını ve yönetim biçimine sahip olmak isteyen halk referanduma gitti fakat sonuç Birleşik Krallık’a bağlı kalınması yönünde çıktı. Bu hareket başarısız olsa da kıvılcım bir kez ateşlenmişti. Aynı şekilde ‘Demir Leydi’ olarak anılan Margaret Thatcher’ın katı ve birleşmeci politikaları İskoçya’da dönüşümü hızlandırmıştı. Bu ters tepen birleştirme politikaları, SNP’nin yükselişini sağlamıştır.

1990’da Alex Salmond’un başa geçmesi ile referandum talepleri başlamış ve 1997 yılında gerçekleşen ikinci referandumda ise bağımsız parlamento ve vergi haklarının düzenlenmesi gibi bağımsızlığa yönelik adımlar kabul edilmiştir. Böylece 1999 yılında İskoç halkı 129 üye ile birlikte ilk bağımsız parlamentosunu kurmuştur. Özerk Parlamento’nun şu alanlarda yasama yetkisi vardır; sağlık, eğitim, yerel yönetim, sınırlı vergi, ekonomik kalkınma, sosyal hizmet. Buna karşın, tam bir bağımsız devlet olmadığı için savunma, maliye ve dış politika konularında hala Birleşik Krallık ile ortak olarak davranmak zorundadırlar.

2000 Sonrası

Yetki devrinden sonrası İskoçya için yeni bir dönem olarak sayılabilir. Bu dönem boyunca SNP gitgide oylarını yükseltmiş, önce ana muhalefet sonrasında ise iktidar partisi olmuştur. Buna karşın Birleşik Krallık’ın en köklü partisi muhafazakâr parti oy kaybına uğramıştır. Bunda gelişen İskoç milliyetçiliğinin payı büyüktür. 2007 yılında azınlık hükümeti kuran SNP, diğer İskoç partileriyle uzlaşmaya giderek eğitim, ekonomi ve dile öncelik tanıyarak reformlar gerçekleştirmiştir. Milli bilincin yaratılması için eğitim ve dil bir araç olarak kullanılmıştır.

 

Bu gelişime karşı İşçi ve Muhafazakâr parti birliği korumak için ‘Britanyalı’ kimliği öne sürmüştür. Britanya kimliği ile halkların birleşik bir yapıda daha güçlü olacağını savunan İngiltere, İskoçya’nın kopmasını istememektedir. Bunun birkaç sebebi İskoçya’nın ekonomik durumu, doğal kaynakları ve yaşanacak toprak kaybıdır. Buna karşın Salmond ise ‘sivil milliyetçilik’ fikrini ortaya koymuş, etnik köktenciliğe karşı çıkarak aynı toprak parçası üzerinde yaşayan vatandaşların ortak kurumlara bağlılığını desteklemiştir. Bu fikir oldukça kabul görmüş olup, SNP’nin oylarını yükseltmiştir. SNP’nin yaptığı en doğru işlerden biriside bağımsızlık söz konusu olsa bile çift vatandaşlık, İskoçya’nın Kraliçeye olan bağlılığın sürdürülmesi gibi radikal ayrılmalara sebep olmayacak bir şekilde bağımsızlığı yönetmesidir. Fakat halkı bağımsızlığa ikna etmek için Birleşik Krallık’ın Kuzey Denizi Petrollerini çıkarmasını İskoçya’nın sömürülmesi olarak servis etmiş ve olası bir bağımsızlığın bu kaynakların İskoçya için daha fazla kullanılması anlamına geldiğini vurgulamıştır. Bu konunun önemli olmasının sebebi ise İskoçya’nın bağımsızlık halinde ekonomisinin ne durumda olacağıdır. Büyük nüfusa ve toprak genişliğine sahip olan İngiltere’den ayrılmak ekonomi için bir sorun olabileceği düşünülmektedir, fakat İskoçya buna uzun zamandır hazırlanan, kendi kendine yetebilecek bir ekonomiye sahiptir.

2011 yılında SNP ilk kez tek başına iktidar olmuştur. %53’lük bir oy oranı ile ikinci kez iktidarlığı ele alan parti, dönemin Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron ile müzakereye vararak 2014’te bağımsızlık referandumu yapılması konusunda anlaşmışlardır. Böylece SNP lideri Alexander Salmond, referandum için büyük bir kampanya başlatır. Bu kampanya tarihinin İskoçların 1314 yılında İngilizlere karşı yapılan tarihi zafer günüyle aynı zamana denk gelmesi tesadüf değildir. Bağımsızlık referandumunu SNP ve İskoç yeşil partisi dışında destekleyen bir parti yoktur. İskoç işçi partisi ve muhafazakâr partisi de kampanyalarını ‘better together’ (beraber daha güçlü) sloganı ile yürütmüşlerdir. 18 Eylül 2014 yılında yapılan referandum yüzde 85 katılım almış fakat yüzde 55,3 oranıyla birlik yanlıları kazanmıştır. Glasgow büyük bir çoğunlukla ayrılma kararını desteklerken, Edinburgh ise birlik tarafındadır.

İskoçya 2014 Bağımsızlık Referandumu

Bağımsızlık umudunu kısa süreli olsada kaybetmiş olan İskoçya, Birleşik Krallık’a bağlılığını kabul etmiş, fakat özerk yönetim anlayışının güçlenmesi için isteklerini söz verildiği gibi devam etmesini istemiştir. Bu yenilgi sonrasında önemli lider Alex Salmond istifa etmiş, yerine Nicola Sturgeon gelmiştir. 2015’teki yerel seçim ile birlikte tekrardan iktidarda kalan SNP, İskoçya üzerinde daha da güçlenerek merkezi ve yerel yönetimlere yetkilerin arttırılması için baskı yapacaktır.

2015 yılına gelindiğinde ise Birleşik Krallığın verdiği en büyük sınav olan Brexit tartışılmaya başlanmıştır. 2016’da ülke çapında yapılacak olan referandum, sadece İngiltere’nin değil, 4 ülkenin kaderini belirleyecektir. Şunu unutmamak gerekir ki Birleşik Krallık 66 milyon nüfusa sahip bir ülkedir ve bunun 55 milyonu İngiltere’de yaşar. Bu yüzden İngiltere halkının nasıl bir seçim yaptığı çok önemlidir ve bu yüksek oran diğer ülkeler istemese bile tek başına ülkeyi Avrupa Birliği’nden çıkmasına yetebilir. SNP özellikle vergilendirme, asgari ücret ve ulusal konularda daha fazla yetki istemektedir. Aynı şekilde yaklaşan Brexit için SNP’nin yaklaşımı nettir: Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nde kalmalıdır. Brexit durumunun önemini şöyle açıklayabiliriz: İskoçya’nın 2014’teki referandumunda vatandaşların ayrılmak istememesinin en büyük sebeplerinden biri Avrupa Birliği ve NATO gibi kurumlardan da ayrılmış olmak olacaktı. Şimdi Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nden çıktığına göre İskoçya artık kendi yönünü belirleyebilirdi. SNP lideri Sturgeon, AB’den çıkılması sonucu İskoçya’nın tekrardan bir bağımsızlık referandumunu değerlendireceğini belirtmiştir.

İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon

2016’da yapılan İskoçya Parlamento seçimleri kısmen SNP’ye bir düşüş yaşatmış, tek başına iktidar olmayı yitirmiştir. Bunun sebebinin kesinlikle bağımsızlık referandumunun kaybedilmesidir fakat SNP yine de hükümeti dışardan bir parti ile kurmuştur.

23 Haziran 2016’da Brexit referandumu gerçekleşmiştir. Bu süreç boyunca İskoçya’daki çoğunluk kesin bir şekilde AB’de kalma tarafındadır. Brexit anketlerinde oyların birbirlerine yakın olması İskoçya için bir avantaj olmuştur ve AB’den çıkma kararı alması durumunda İskoçya’nın bir bağımsızlık referandumu daha isteyeceği kesin bir dille belirtilmiştir. Bu kampanyada halkı etkili bir şekilde ikna eden SNP, İskoçya bölgesinde %62’lik bir oranla AB’de kalma tarafında oy kullanmıştır. Fakat belirttiğimiz gibi nüfus oranına baktığımızda İngiltere bölgesinin üstünlüğünden dolayı Birleşik Krallık genelinde %51 oyla AB’den çıkılma kararı verilmiştir. Demokratik olmayan bu kural, İskoçyalılara bağımsızlık yolunu bir kez daha açma ihtimalini vermiştir.

Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmasına yönelik referandum sonuçları

SNP referandum sonrası AB ile görüşmeye başlayacaklarını ve İskoçya’nın AB’de kalmasının hayati bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron’ın istifa edeceği açıklamasıyla birlikte güçlenen bu arzu, Birleşik Krallık’ın siyasi istikrarının bozulduğunu ve İskoçya’nın istikrarlı bir şekilde yönetilme hakkı olduğunu belirtti. İskoçya, Londra Brexit ile boğuşurken referandum isteğini güçlü bir şekilde tekrardan belirtmişti.

David Cameron’dan sonra görevi ele alan Theresa May sert bir şekilde AB’den ayrılmayı desteklerken, muhalefet ise yumuşak ve anlaşmalı bir şekilde AB’den ayrılmayı savunuyordu. Birçok krizin yaşandığı bu süreç boyunca SNP meclise daha fazla temsilci sokmaya ve Brexit konusunda daha fazla söz hakkına sahip olmaya çalışmıştır. Fakat anormal siyasi krizler halkta farklı görüşler ve duygular yaratabilir. Bu durumda da beklenmedik bir şekilde, 8 Haziran 2017 Genel Seçimleri Birleşik Krallık’ta bir şok yaşattı. Muhafazakarların oyları artmasına rağmen tek başına hükümeti kuramıyor, SNP ise 21 sandalye kaybederek büyük bir hayal kırıklığına uğruyordu. Bu sonuçlardan sonra SNP Lideri Sturgeon, bağımsızlık referandumunu bir süre askıya aldıklarını söylemişti.

Siyasi krizin yaşandığı Birleşik Krallık’ta Theresa May’in istifa etmesi üzerine 23 Temmuz 2019’da başa gelen muhafazakâr parti lideri Boris Johnson, AB’den çıkmayı kendine görev edinmişti. Bununla birlikte 2019 yerel seçimlerinde tekrardan büyük bir yükselişe geçen SNP, İskoçya’ya ayrılan 59 koltuktan 48’ini kazanarak büyük bir sıçrama gerçekleştirdi. Bu sıçrama, bağımsızlığa olan inancı tekrardan yükseltti. Ardından, 14 Ocak 2020 tarihinde Sturgeon bu büyük üstünlüğü kullanmak için tekrardan bir referandum talebinde bulundu. Anketlerin bağımsızlık oylarının %50 üstünde göstermesi, SNP’nin kesin çoğunluğa sahip olması, Birleşik Krallık’ın AB’den kesin olarak 31 Ocak 2020’de ayrılmış olması bağımsızlık referandumunun tekrardan istenmesine yol açtı. Bu teklif Birleşik Krallık başbakanı tarafından kesin bir şekilde reddedildi. Boris Johnson’ın Birleşik Krallık’ın bütünlüğünü savunduğu ve Avrupa’dan daha çok ABD ile yakın ilişkileri olduğu biliniyor. Avrupa Ordusu gibi konularda da geçmişten beri ilgisiz olan İngiltere, AB’nin kendi kendine yetme özelliği olan bir kurum olmasını pekte desteklemiyor. Kendi ülkesinin çıkarlarını korumanın daha önemli olduğunu savunan lider, İskoçya konusunda ise dürüst davranmıyor. En son yapılan referandum isteğini reddeden Boris, İskoçya’nın 2014’te yapılan referandumda kendi kaderini zaten Birleşik Krallık’da kalmak olarak belirlediğini, demokrasiye ve kararlara saygı duyulmasını gerektiğini ifade ediyor. Bu karara normal olarak İskoçya siyasilerinden tepki geldi ve Sturgeon, Brexit’in tüm koşulları değiştirdiğini söyleyerek İskoçya halkının bir referandumu daha hak ettiğini savunuyor.

COVID-19’un İskoçya Bağımsızlığına Etkisi

Tüm dünyayı saran COVID-19, özellikle İngiltere’yi felaket bir şekilde etkiledi. İlk başta tüm ülkelerden farklı olarak sürü bağışıklığına inanan İngilizler, virüsü kontrol edemeyecek bir süreye geldikten sonra sınırlamalar getirmeye başladılar. Bu sürede birçok insan hayatını kaybetti, ekonomi zarar gördü ve virüs daha çok yayıldı. Birleşik Krallık Başbakanı ilk başlarda virüse tam olarak inanmazken sonrasında kendi ve ekip arkadaşları virüse yakalandı. Zor zamanlar yaşamış olan İngiltere, COVID-19 ile hala uğraşıyor.

Öte yandan İskoçya, İngiltere’den farklı bir yol seçerek hızlı bir şekilde sıkı kurallarla halkı tembihledi. Yasaklar katı bir şekilde uygulandı ve kontrollü bir şekilde hastalığın etkisi tüm İskoçya’da en alt seviyeye indirildi. Fakat İskoçya, tam olarak bağımsız olmadığı için sınırları açma, kapama veya tam bir yönlendirmeye sahip değildi. Bir taraf hastalığı ciddiye alıyorken, bir tarafın hastalığı önemsememesi İskoçyalıları haliyle bağımsızlık isteğini arttırdı.

Rakamları tartışırsak İngiltere’de yaşanan ölüm sayısının İskoçya’nın yaklaşık 20 katı olduğu görebiliriz. Aynı şekilde İskoç halkı yönetimin %74’ünün virüsü iyi idare ettiğini düşünürken İngiltere’de bu oran sadece %21. Ek olarak İskoçya’da uzun zamandır coronavirüs kaynaklı ölüm görülmüyor. Bu konuda Avrupa’nın en başarılı ülkelerinden biri olan İskoçya, yanındaki İngiltere’den şikayetçi.

SNP Milletvekili Tommy Sheppard şunu aktarıyor: ‘İskoçya’yı bağımsız olarak görmek isteyenler olabildiğince Boris Johnson’ı ülkemize davet etsinler çünkü İskoçya’ya her ayak bastığında bağımsızlığa olan istek artıyor’.

Sonuç

Orta çağ döneminde kurulan İskoçya, bağımsızlığı İngiltere’ye kaybettikten sonra uzun bir birleşme sürecine ortak oldu. Bu birleşme öyle veya böyle 300 yılı aştı, fakat bu duruma İskoçyalılar artık son vermek istiyor. Bunun en büyük sebebi ise kendilerini İngilizlerden farklı tanımlamaları. 300 yılı aşan birlik ve bütünlüğe rağmen asimile olmayan İskoçlar, kendi kaderlerine kendileri karar vermek istiyor. Bunun için kendi dillerinde kurslar açıyor, gelenek ve görenekleri yaşatıyorlar. Özellikle özerk yönetimin başlamasıyla SNP ile birlikte bu İskoç Milliyetçiliği artış içerisinde. Bu özgüvenin ardında tabi ki ekonomik durumun güçlülüğü de var. Kuzey Denizi’ndeki petrol ve doğalgaz kaynakları, ülkenin kendi kendine yetebilecek su ve orman kaynaklarının bulunması, gelişmiş ekonomi ve sanayi kurumlarına sahip olması bu yolda ilerlemelerini kolaylaştırıyor.

İskoçya’da bulunan kaynaklar azımsanacak bir rakam değil. Avrupa Birliği’nin doğalgaz ve petrolünün %80i, yenilebilir kaynakların da %20’sine sahip olan İskoçya, Avrupa Birliği için de önemli bir aktör. İskoç hükümetinin 2011-2012 raporuna göre İskoçya’nın söz konusu yıllarda Birleşik Krallık bütçesinin %9,9’una katkı yaptığı ifade edilirken, Birleşik Krallık’ın İskoçya’ya ayırdığı bütçe %9,3 oranında. Bağımsızlık taraftarları bu kaynakların daha iyi bir şekilde kullanabileceği yönünde iddialar ortaya sunuyor.

İkinci dünya savaşının ardından yükselen özgürlükçü akımlara dahil olan İskoçya, bunu milliyetçi bir şekilde yorumlamaktansa sosyal ve ekonomik olarak geliştirmiştir. Bu doğrultuda gelişen ülke gerekli kaynaklara eriştiğinde ise SNP ile birlikte kendine özgü bir ‘sol’ yorumu yaratmıştır. 2014’te yapılan referandum ne kadar bir hayal kırıklığı olsa da 6 yıl içindeki yaşanan olayların birçoğu İskoçya için pozitif sayılabilecek olaylardır ve İskoç milliyetçiliğini günden güne geliştirmektedir. Son anketlere bakıldığında şu an İskoçya’da bağımsızlık referandumu %54 seviyelerinde Birleşik Krallık’tan ayrılma yolundadır. 2014 referandumundan bu yana liderler değişmiş, İskoç ve İngiliz halkları değişmiş, Birleşik Krallık AB’den ayrılmış ve Covid-19 gibi olaylar farklı sonuçlar yaratmışlardır. Bu sebeplerden dolayı İskoçya hükümeti mümkün olan en yakın zamanda tekrardan referandumu gündeme getirecek ve bağımsızlığı elde etmeye çalışacaktır.

Brexit’in yorumlanışı ve İskoçya’nın kurtulmaya çalışılması

Erik Geddes ile Röportaj

Stratejik Ortak yazarı olarak İskoçya Ulusal Partisi’nin (SNP) Medya ve Yayın Başkanlığını yapan Erik Geddes’a İskoçya hakkında birkaç güncel soru yönelttim. Soru-Cevap kısmını aşağıda bulabilirsiniz.

1-) Araştırmalara göre İskoçya, COVID-19 ile en iyi mücadele eden ülkelerden biri oldu. Şu anda durum nasıl ve sizce SNP pandemiyi iyi yönetti mi?

Erik Geddes: “İskoç Hükümeti, Birleşik Krallık Hükümetine kıyasla genellikle daha ihtiyatlı bir yaklaşım benimsedi ve genel olarak nüfusta daha az sayıda vaka görüldü. Bu virüs hala nispeten yeni ve dünya hala öğreniyor. Hiçbir hükümet tam olarak her şeyi doğru yapamaz ama burada, İskoçya’da doğru şeyi yapmaya ve bilimsel tavsiyeler ile yönetmeye kararlıyız. “

2-) 2014 bağımsızlık referandumundan sonra SNP yeniden bir referandum arayışında. Sizce bağımsızlık referandumu yakın zamanda mümkün mü?

Erik Geddes: “2014’ten beri İskoç kamuoyunda birçok değişiklik oldu, ancak Birleşik Krallık’ın bir parçası olmanın anlamı da zaman içinde önemli ölçüde değişti. 2014’te İskoç seçmenlere bağımsızlığı reddetmenin Avrupa vatandaşı olarak kalmanın tek yolu olduğu söylendi ve şimdi Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nden tamamen ayrıldı. İskoçya için önemli yetki ve vaatler de yerine getirilmedi. Koşullar değiştiğinde insanların fikirlerini değiştirme hakkına sahip olması gerektiğine inanıyoruz. Bağımsızlık, İskoç parlamentosuna daha adil, daha yeşil ve daha iyi bir ülke inşa etme şansı verecektir. “

Erik Geddes

3-) İskoçya bir daha bağımsızlık referandumuna gitmeye karar verirse, Westminster’da iktidarda olan Muhafazakâr parti tarafından kabul edileceğini düşünüyor musunuz?

Erik Geddes: “Muhafazakârların İskoçya’da bir referandumu engellemek için demokratik bir yetkisi yok. Her iki taraf için de kabul edilmiş bir referandumun emsali zaten 2014’te belirlendi ve İskoçya’nın geleceğine karar verme hakkını engelleme girişimleri siyasi olarak sürdürülemez hale gelecektir.”

4-) Bildiğimiz gibi İskoçya zaten bir referandum yaptı ve Birleşik Krallık’ta kalmayı seçti. Sizce gelecekteki referandum İskoçya için ya şimdi ya hiç durumu mu? Çünkü Brexit, COVID-19, İskoçya’nın ekonomik istikrarı ve halkın desteği gibi koşullar İskoçya’nın bağımsızlık şansını arttırıyor gibi görünüyor.

Erik Geddes: “Seçmenlerin fikirlerini değiştirmesi genellikle koşullarda bir değişiklik gerektirir. İskoçya, ancak 1999’da ikinci bir referandum yapıldıktan sonra kendi özerk parlamentosunu elde etti ve o zamana kadar ‘İskoç halkının yerleşik iradesi’ haline geldi. Amacımız, İskoç toplumunun mümkün olan en geniş kesitinin bir araya gelmesi ve bağımsızlığın sunduğu birçok fırsatı değerlendirmesidir. “

5-) Eğer İskoçya Birleşik Krallık’tan ayrılırsa, ülkenin Avrupa’daki konumunu nasıl görüyorsunuz? İskoçya’nın Avrupa Birliği’ne veya NATO’ya katılabileceğine inanıyor musunuz?

Erik Geddes: “İskoçya’nın Avrupa Birliği’nin bir üye devleti olarak rol oynadığını görmek istiyoruz. Brexit’ten bu yana Avrupa’nın İskoç bağımsızlığına yönelik tutumlarında bir ‘paradigma kayması’ meydana geldi. Birçok önde gelen Avrupalı figür İskoçya’nın bağımsız bir üye devlet olma hedeflerine sempati duyuyor. İskoçya, birçok Avrupa üye devletine benzer büyüklükte ve on yıllardır zaten AB’de olmamız, katılma kriterlerinin çoğuna uyduğumuz anlamına geliyor. “

6-) Ekonomik sorunun hala 2014’te olduğu kadar önemli olduğunu düşünüyor musunuz?

Erik Geddes: “Brexit ve Covid-19’un yıkıcı ekonomik etkisi, İskoçya’nın kendi ekonomisini yönetme yetkisine sahip olmasını daha da önemli hale getirdi. Bağımsızlık, İskoçya’ya politikayı özellikle kendi ekonomik koşullarına göre uyarlama yetkisi vermek anlamına gelecektir.”

Son olarak, bu çalışmamda bana her türlü desteği veren İskoç arkadaşım Shaun Foley’e teşekkür ederim.

KAYNAK

https://www.academia.edu/36243697/AVRUPADA_Kİ_ÖZERK_BÖLGELERİN_YÖNETİM_ŞEKİLLERİ_ve_TAM_BAĞIMSIZLIK_HAREKETLERİ

tarihakli.com/iskocyanin-birlesik-kralliktan-ayrilmak-istemesinin-siyasi-ve-sosyal-sebepleri/

https://www.thescottishsun.co.uk/news/5725663/scottish-independence-poll-support-increase-yes/

https://www.bbc.com/news/election-2019-50766014

https://www.bbc.com/news/politics/eu_referendum/results

snp.org

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/iskocyadan-yeniden-bagimsizlik-sesleri-yukseliyor/1676938

https://edition.cnn.com/2020/07/25/uk/boris-johnson-nicola-sturgeon-coronavirus-approach-gbr-intl/index.html

https://tr.euronews.com/2020/02/10/iskocya-bagimsizlik-icin-yeni-referandum-istiyor-calismalar-basladi

https://www.these-islands.co.uk/publications/i355/covid_19_why_scotland_vs_england_comparisons_are_misleading.aspx

https://www.snp.org/author/erikgeddes/

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz