Dünü ve Bugünüyle: Libya

1350

Osmanlı İmparatorluğunun Afrika’da kalan son toprak parçası Libya 15 Ağustos 1551 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından Trablusgarp’ı İspanyollardan almak üzere görevlendirilen Kaptan-ı Derya Sinan Paşa tarafından alınmıştır.

Başlangıçta Cezayir ve Tunus’la ele alınarak birlikte yönetilen Libya daha sonra ayrı bir eyalet olarak yönetilmiştir. Bu eyaletlerin tamamına ‘’Garp Ocakları’’ denmiştir. Libya bu Garp Ocakları içerisinde Osmanlı devletine en bağlı olanı olarak her dönem dikkat çekmiştir.

Trablusgarp Eyaleti 1551-1864 yılları arasında yarı bağımsız olarak ‘’Dayılar’’ tarafından yönetilmiştir. 19. yüzyıl başlarında Libya’daki dayılar da Tunus ve Cezayir dayıları gibi Akdeniz’de Amerika Birleşik Devletleri ile mücadele etmiştir. 1864 yılında İstanbul’a bağlı normal bir vilayet haline dönüştürülen Trablusgarp’ın yönetimi 1911 yılına kadar bu şekilde devam etmiştir. Osmanlı kontrolündeki ikinci devreyi oluşturan bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu merkezi yönetimi güçlendirmeye çalışmıştır. Diğer taraftan da eyaletin iç kısımlarındaki otoritesini de güçlendirme çabası içine girmiştir.

1864 yılında kabul edilen Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi ile Trablusgarp eyaleti vilayet olmuştur. 1877 yılında çıkarılan başka bir kanunla Bingazi, Derne ve havalisi doğrudan doğruya İstanbul’a bağlı bir sancak haline getirilmiştir ve böylece Libya 20. yüzyıla Trablusgarp vilayeti ve Bingazi müstakil sancağı olarak geçmiştir.

20. yüzyılın başlarında Avrupalı emperyalist devletler, Kuzey Afrika’da sömürgecilik faaliyetlerine girişmiş ve Osmanlı vilayetleri başta olmak üzere Afrika topraklarını işgal etmiştir. Siyasi birliğini geç tamamlayan ve sömürgecilik yarışı içerisinde yer alması gerektiğini düşünen İtalya, gözünü Osmanlı Devletinin Kuzey Afrika’da kalan son toprak parçası olan Libya’ya dikmiştir. İtalya bu amaç doğrultusunda 29 Eylül 1911 tarihinde Libya’ya asker çıkarmıştır. Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’da kalan son toprak parçasını savunmak ve bölge halkında bir direniş ruhu oluşturmak amacıyla, bölgeye Mustafa Kemal ve Enver Bey başta olmak üzere subaylarını göndermiştir. Bölgede, Osmanlı subaylarının desteklediği ve komuta ettiği yerel güçler etkili bir direniş gösterseler de, Balkan Savaşlarının patlak vermesiyle Osmanlı desteği kesilmiş ve bunun sonucu olarak imzalan Uşi Anlaşmasıyla Libya, İtalyan hâkimiyetine geçmiştir. Bölgede oluşturulan direniş ruhu etkisini uzun zaman boyunca göstermiş ve İtalyanlar ancak 1932 yılında Libya’da kontrolü ele geçirmeye muvaffak olabilmiştir.

1923-1932 yılları arasında İtalyanlar için en önemli direniş eylemleri Ömer Muhtar’ın liderliğinde ortaya çıkmıştır. Modern İtalyan ordusuyla efsanevi şekilde savaşan Ömer Muhtar’ın yakalanarak asılması sonrasında İtalya tamamen ülkeye hâkim olmuştur.

2. Dünya savaşının sonuna kadar Libya’da etkisini sürdüren İtalyan ve Alman kuvvetleri savaştan yenik ayrılmaları neticesinde yerini Fransız ve İngiliz kuvvetlerine bırakmıştır. Uzun yıllar boyunca İtalya’ya karşı mücadele eden ve Mısır’da sürgünde bulunan Şeyh İdris 1944 yılında sürgünden hayatına son vererek ülkesine dönmüştür. 1951 yılına kadar ülkesinde siyasi birliği sağlamayı isteyen ve yaşanan mücadeleye son vermek isteyen Şeyh İdris, 24 Aralık 1951 yılında amacına ulaşmış ve Meşruti Libya Krallığının devlet başkanı olmuştur. Libya, soğuk savaştan sonra Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ilk bağımsız ülke olmuştur.

Libya Kralı Şeyh İdris

Kral İdris, İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleriyle yakın ilişkiler kurdu, ülkenin zenginliklerini bu ilişkiler sayesinde söz konusu ülkeler arasında paylaştırdı. Bu arada ülkenin önemli bölgelerinde Amerikan, İngiliz ve İtalyan üsleri kuruldu. Bu üsler zaman içerisinde emperyalizm ve sömürgeciliğin birer simgesi olarak görünmeye başlandı. Bu durum 1 Eylül 1969 tarihinde Kaddafi önderliğinde gerçekleştirilen Libya devriminin en önemli nedeni oldu. Nitekim yazımızın ilerleyen bölümlerinde de değineceğimiz üzere, iktidara gelen Kaddafi ilk icraat olarak bu yabancı devletlere ait üsleri kapatmış ve Kral İdris zamanında yapılan anlaşmaları yenilemeyeceğini açıklamıştır.

Muammer Kaddafi ve 1969 Devrimine Giden Süreç

Muammer Kaddafi, 7 Haziran 1942 tarihinde Libya’nın Sirte şehrinde doğmuştur. Doğduğu yıllar, Libya halkının varlık savaşı verdiği ve bağımsızlığı uğruna mücadele ettiği yıllardır. Kaddafi daha 1958 yılında yani henüz 16 yaşındayken ‘’tehlikeli öğrenci’’ olarak polis kayıtlarına geçmiştir. Çevresel ve siyasal şartlara bakıldığında, Kaddafi ve arkadaşlarını en çok Mısır’da Arap milliyetçiliğinin önder ismi olan Cemal Abdünnasır ve mücadelesi etkilemiştir. Kaddafi ve arkadaşları da tıpkı Cezayir ve Mısırdakiler gibi ‘’Arap’ın Sesi Radyosunu’’ dinleyerek milliyetçi duygularını geliştiriyorlardı, bu arada oluşturdukları grup içinde yoğun bir kültür faaliyetine girişiyorlardı.

Afrika’da bir başka bağımsızlık mücadelesi veren Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin milliyetçi lideri Lumumba öldürülmüş ve Afrika kaynayan bir kazan haline dönmüştür. Lumumba’nın öldürülmesi Libya’da sakin bir şekilde kültür faaliyetlerinde bulunan ve Kaddafi’nin başını çektiği milliyetçi grupların birden ateşlenmesine ve sloganların atıldığı gösteri yürüyüşlerinin sahnelenmesine yol açmıştır. Libya’nın hemen her şehrinde gerçekleşen bu yürüyüşlerin Sebha şehrindeki önderiyse henüz 16 yaşında olan Muammer Kaddafi’ydi.

Mısır’da Cemal Abdünnasır’ın 1952 yılında Kral Faruk’u devirmesi ve Süveyş kanalını uluslaştırması Kaddafi ve arkadaşları üzerinde büyüleyici bir etki bırakmıştı. Kendi ülkelerindeki Amerikan, İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin sözde Libya çıkarlarını korumak maksadıyla varlıklarını sürdürmeleri bu genç insanların en çok zoruna giden politik sebepti.

Suriye’nin 21 Eylül 1961’de Birleşik Arap Cumhuriyetinden ayrılmasını protesto etmek için 5 Ekim 1961 tarihinde Sebha’da bir protesto mitingi düzenlenmiştir. Kaddafi ve arkadaşlarının bu protesto ile amacı, halk üzerindeki etkilerini test etmek ve kitleleri harekete geçirme noktasında etkilerini test etmekti. Gösteriden birkaç gün önce halktan bazı insanların tutuklanması gösterilerde gerilimin çok yüksek olacağını gösteriyordu. Öğrenci grubundan bazı isimler protestoların yapılmaması gerektiğini ileri sürmüş ve böylece grup içerisinde ilk ayrılıklar yaşanmıştır. Böylece Kaddafi ve Abdüsselam Callud’un içinde bulunduğu grup ilk hücre teşkilatını kurmuş oldu. Bu hücre yapılanmasını Misurata, Derne ve Trablusgarp’ta kurulan hücreler izledi. 5 Ekim 1961’de protestolar gerçekleştirilmiş ve oluşturulan etki beklenenden fazla olmuştur, bu aynı zamanda rejim aleyhine ilk ve en ciddi meydan okuma olarak kayıtlara geçmiştir. Gösterilerdeki önderliği sebebiyle Kaddafi okuldan atılmıştır ve 1 ay sonra Trablusgarp’ta başka bir okula kayıt yaptırmıştır. Rejim o yıllarda Kaddafi ve arkadaşlarını kendisi için bir tehlike olarak görmüyordu.

Kaddafi, eğitimine devam edebilmek için Trablusgarp’tan ayrılarak iki yüz bin nüfuslu ticaret kenti olan Misurata’ya gitti. Bu süreç içerisinde, artık devrim için sivil bir hareketlenmeden ziyade bir orduya ve ordu hareketlenmesine ihtiyacı olduğuna kanaat getirmiştir. Orduyu, devrime giden yolda bir araç olarak kullanmanın ve devrimden sonra büyük bir halk hareketi oluşturarak, halkı da devrime ortak ederek yönetimi eline almanın doğru olacağını düşünüyordu.

Muammer Kaddafi bu amacını gerçekleştirmek maksadıyla ilk iş olarak Harp Okuluna öğrenci olarak girdi. 1964 yılına gelindiğinde devrimci hareket siviller içerisinde kurduğu hücre yapılanmasını bu sefer de ordu içerisinde kurmayı başarmıştı. Aynı zamanda Hür Subaylar Hareketi olarak da anılacak olan ve tamamı askeri öğrencilerden oluşan Merkezi Komite ilk toplantısını yaptı, böylece kendisine bağlı olarak kurulacak Halk Komitelerinin görevini belirledi. Devrim hareketi askeri ve sivil kanat olmak üzere iki farklı kanaldan yürüyecekti. Askeri kanat olan Merkezi Komitenin amacı devrimin planlama ve koordinasyon faaliyetini yürütmek olurken, sivil kanat olan Halk Komitelerinin amacıysa; devrime katılım sağlayacak halk üyelerinin sayısını arttırmaktı. Bu doğrultuda örgüt üyelerinin içki içmesi ve eğlence mekânlarına gitmesi yasaklandı, hareketin rehberinin Kuran-ı Kerim olmasına karar verildi.

Kral İdris ise düzenli ordu içerisinde bir takım hareketlilikler olduğundan daima şüphe etmiştir. Kral İdris düzenli ordunun yanı sıra kendine bir muhafız birliği oluşturmuştur, kurduğu muhafız birliğine ne kadar güveniyorsa düzenli orduya da o kadar güvenmiyordu. Öyle ki; düzenli ordu tank satın aldığında, muhafız birliğine de tanksavar satın alıyordu.

5 Haziran 1967 yılında İsrail, tarihte 6 gün savaşları olarak bilenen bir harekât başlattı. İsrail; Suriye, Ürdün ve Mısır topraklarını işgal ederek topraklarını 4 katına kadar çıkarmayı başardı. Bu durum bütün Arap dünyasında infial etkisi yarattı ve bu etki Libya’da derinden hissedildi.  Genç subaylar hareketinin Merkez Komitesi yaşanılan bu işgale tepki koymak için ülkede bulunan ABD üslerine karşı eylem kararı aldı, fakat Kaddafi’nin Trablus’a çağrılmasıyla eylem kararı askıya alındı.

Genç subaylar hareketinin Merkez Komitesi 1968 yılında ilk kez Monarşiyi devirmek amacıyla hareket planı yapmış ve bu planların tarihi çeşitli sebeplerden ötürü birçok kez değişmek durumunda kalmıştır.

Tarihler 1 Eylül 1969 tarihini gösterdiğinde Muammer Kaddafi’nin Bingazi radyosunda şu anonsu duyulur: ‘’ Monarşi ve Kral İdris hükümeti kansız bir darbeyle devrilmiştir.’’ Darbeye karşı, hemen hiçbir şekilde direnişle karşılaşılmamış hatta bazı noktalarda polis güçlerinin darbecilere eşlik ettiği dahi görülmüştür. Darbenin gerçekleştiği tarihte, Kral İdris Türkiye’de kaplıca tedavisi için bulunmaktaydı. Darbeyi öğrenir öğrenmez ABD ve İngiltere’den ülkesindeki duruma müdahalede bulunmalarını istemiş fakat bu isteği söz konusu devletler tarafından kabul edilmemiştir. Kral idris darbeden sonra Yunanistan’a iltica etmiştir. 1971 yılının Ekim ayından sonra Kahire’ye geçen Kral ölene kadar burada kalmıştır.

Kaddafi’nin henüz gençlik yıllarından beri kafasında İslam’a dayalı, Kuran-ı Kerim’i rehber edinen ve Arap Milliyetçiliği esasına dayalı bir devlet kurma fikri vardı. Darbeden sonraki siyasi oluşum ve politikalarda bu eksende devam etti. Öncelikle, ordu içerisinde ciddi şekilde tasfiyelere giderek gençleştirme politikasını uygulamaya koydu. Ardından ülkede bulunan ABD ve İngiltere’ye ait üsleri kapatacağını dile getirdi. Bununla yetinmeyen yeni yönetim, ülkedeki yabancı bankaları %51 oranında devletleştirdi.

Kaddafi Dönemi Libya Dış Politikası

Kaddafi dönemindeki en önemli dış politika hedefi, tüm Arap devletlerini tek çatı altında toplamak ve Arap milliyetçiliği ekseninde yönetmek arzu ve isteği olmuştur. Bu amaç doğrultusunda dönemsel olarak farklılık göstermek kaydıyla, çeşitli Arap devletleriyle yakınlaşmalar ve ikili anlaşmalar gerçekleştirilmiştir. Arap devletleri, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin bu arzu doğrultusunda adım attığını her daim görmüş ve desteklemiş olmasına rağmen, uygulama safhasında Kaddafi’yi daima yalnız bırakmışlardır.

Kaddafi’nin diğer Afrika ülkelerine de ilgisi her daim canlı olmuştur. Libya, 1980 yılında Çad ile imzaladığı dostluk anlaşmasına dayanarak, Çad’da yaşanan iç savaşa destek vermek amacıyla askeri kuvvet göndermiştir. Zaman içerisinde bu kuvvet ülkede işgale giden sürecin önünü açmış ve Libya ile Çad’ın birleştiği ilan edilmiştir. Bu birleşim başta Fransa ve Nijerya olmak üzere bir takım ülkelerin tepkisini çekmiştir. İlerleyen günlerde sürece ABD’nin de dâhil olmasıyla Libya, Çad’ı terk etmek durumunda kalmıştır.

Kaddafi, uluslar arası kamuoyu tarafından terörizme destek vermek ve finanse etmek iddiasıyla suçlanmıştır. Kaddafi’nin düşünce anlayışına göre terörizme verilen destek, emperyalizmle mücadelenin ve dünya devrimini gerçekleştirerek sosyalizme ulaşmanın bir yöntemi olarak görülüyordu. Kaddafi yönetimi ele geçirdikten sonra daha 1969 yılında, Yaser Arafat liderliğindeki El-Fetih ve George Habash’ın liderliğindeki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi örgütlerine finansal destek sağlayarak bu niyetini ortaya koymuştur. Kaddafi, takip eden süreçte Filistin Kurtuluş Örgütünün Libya’da eğitim kampları kurmasına izin vermiştir

Bu süreç içerisinde Libya, ABD vatandaşlarını hedefine alan terör faaliyetini desteklemiş ve bu sebepten ötürü ABD ile ilişkileri dönem dönem kopma noktasına gelmiştir. 5 Nisan 1986 tarihinde ABD askerlerini hedef alan LaBelle Disco saldırısı gerçekleşmiştir. Kaddafi tarafından desteklendiğine dair ciddi şüpheler barındıran saldırı sonucunda ABD savaş uçakları Trablusgarp ve Bingazi şehrini bombalamıştır.

21 Kasım 1988 tarihinde Londra-New York seferini yapan yolcu uçağı, Lockerbie kasabası üzerinde infilak etmiş ve 259 yolcu ile beraber 11 kasabalı hayatını kaybetmiştir. İstihbarat servislerinin yürüttüğü çalışmaların ardından, olayın faili olarak Libya istihbarat servisi ve iki Libyalı ajan gösterilmiştir. İngiltere, faillerin iadesi için Libya hükümetine başvurmuş, fakat iade talebi Kaddafi tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine ABD, İngiltere ve Fransa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine Libya’ya yaptırım uygulanmasına ilişkin başvuruda bulunmuştur. Bunun neticesinde Libya’ya BMGK tarafından ciddi bir takım yaptırımlar uygulanmıştır. Libya’dan gelecek ve Libya’ya gidecek uçuşlar, yedek parça satışı, teknik hizmet desteği, her türlü silah, mühimmat, askeri malzeme, araç gereç satışı veya geçişi, bunların üretimi için kaynak aktarımı, lisans verme, bakım ve üretimi yasaklanmıştır. BMGK, Libya’nın bu kararlar doğrultusunda ciddi adım atmaması üzerine daha güçlü yaptırım kararı almış ve bu baskılara daha fazla dayanamayan Kaddafi, olayın faali iki ajanı 5 Nisan 1999 tarihinde Birleşmiş Milletlere teslim etmiştir.

Arap Baharı ve Sonrası Libya

Arap Baharı; Arap milletine mensup halkların özgürlük, demokrasi ve insan hakları söylemi ile mevcut diktatör rejimlere karşı giriştiği silahlı isyan hareketine verilen genel isimdir. Arap milletleri, yıllar boyunca diktatör rejimler ile yönetilmekteydi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramlardan yararlanma noktasında birçok sıkıntı yaşayan Arap Milleti’nin bu haklı isyanı, ilk olarak Tunus’ta 18 Aralık 2010 tarihinde Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla başlamış oldu. Kısa süre içerisinde diğer Arap devletlerini de etki altına alan isyan dalgası birçok değişiklik ve karışıklığı da beraberinde getirdi.

Bu değişiklik ve isyan hareketinden en fazla etkilenen ülkelerden biride Libya olmuştur. Arap Baharı neticesinde 42 yıllık Kaddafi iktidarı devrilmiş, ülke siyasi karışıklık ve günümüzde dahi düzelmeyecek bir girdabın içerisine girmiş oldu. Tunus’ta başlayan isyan dalgasının ilk etkisi Libya’da, 17 Şubat 2011 tarihinde Bingazi şehrinde başlayan isyan dalgasıyla görüldü.  Muammer Kaddafi isyan hareketini bastırmak için sivil halka karşı gerçek mermi kullandı, bunun sonucunda yüzlerce sivil feci şekilde öldü. Birleşmiş Milletler 19 Mart 2011 tarihinde toplandığı oturumda Libya’da yaşananlara ilişkin bir takım önlemler aldı. Bu doğrultuda Libya halkını korumak maksadıyla NATO tarafından uygulanmak koşuluyla Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edildi. Alınan bu kararın ardından başta Fransa eve İngiltere’ye ait uçaklar tarafından Libya’ya karşı hava harekâtı başlatıldı. NATO bombardımanının etkisiyle Kaddafi’ye muhalif güçler başkent Trablus’a girmeyi başardı, bunun üzerine Muammer Kaddafi doğduğu şehir olan Sirte’ye kaçtı. Tarihler 20 Ekim 2011’i gösterdiğinde Kaddafi muhalifler tarafından Sirte’de yakalandı ve halkı tarafından linç edilerek öldürüldü.

Muammer Kaddafi’nin ölümünden Libya’da seçimlerin yapılacağı tarihe kadar ülkeyi Ulusal Geçiş Konseyi yönetti. İlk seçimlerin ardından Ulusal Geçiş Konseyi yerini Milli Genel Kongreye (MGK) devretti. Emekli General Halife Hafter 14 Şubat 2014’de TV ekranlarında yaptığı açıklama ile ülkedeki kritik noktaların ele geçirildiğini ve MGK’nın faaliyetlerinin de durdurulduğunu açıkladı. Bu gelişmenin ardından MGK, Halife Hafter’in girişiminin başarısız bir darbe olduğunu ileri sürdü.

MGK, 25 Haziran 2014 tarihinde düşük katılımla gerçekleştirilen seçimleri yok saydığını açıkladı. Yeni seçilen Temsilciler Meclisi ile MGK arasında başlayan çatışmaların ardından Temsilciler Meclisi başkent Trablus’u terk etmek ve Tobruk’a gitmek mecburiyetinde kaldı. Bu gelişmelerin ardından Libya ülkesinde iktidar mücadelesi veren iki meclisli bir yapı ortaya çıktı.

2015 yılında Fas’ın Suheyrat şehrinde yapılan anlaşma ile BM Libya’daki tek siyasi oluşum olarak MGK’yı tanıdığını açıkladı. Ancak MGK ya ait Başkanlık Konseyinin sunduğu hükümet listesi Hafter’in baskısı altında bulunan Tobruk’daki Temsilciler Meclisinde onaylanmadığı için siyasi bir tıkanıklığa doğru gidildi.

Bugün gelinen noktada Fayiz es Serrac liderliğindeki Libya hükümetinin Trablus’ta, Halife Halter kontrolündeki meclisinde Tobruk’ta yer aldığı karmaşık ve ikili bir yapının ülkeye egemen olma mücadelesi verdiğini görmekteyiz. Bölge batılı güçlerin ve çeşitli devletlerin mücadelesine de sahne olmaktadır. Serrac liderliğindeki hükümete Türkiye, Katar ve Birleşmiş Milletler destek verirken, Hafter kontrolündeki meclise Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa destek vermektedir.

Halife Hafter kontrolünde bulunan topraklar nüfus bakımından önemli bir orana sahip olmasa da zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının üzerinde bulunmaktadır. Buna karşılık Serrac yönetiminde bulunan topraklarda Libya nüfusunun büyük bir çoğunluğunu oluşturmaktadır.

Bölge, ülkemiz için son derece kritik bir öneme sahiptir. Mavi Vatan Türkiye politikası ekseninde hareket eden ülkemiz için, Libya denizlerden komşumuz olma özelliğine sahip bir devlettir. 2015 yılında imzalanan Suheyrat anlaşması gereğince, Serrac hükümeti ile yaptığımız ‘’Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırılmasına Dair Mutabakat Muhtırasının’’ Tobuk’ta, Hafter kontrolünde bulunan Temsilciler Meclisince onaylaması şarttır. Birleşmiş Milletler, Libya’da tek taraflı olarak imzalanan ve Hafter’in onayından geçmeyen bu anlaşmayı yok saymaktadır.

Yunanistan’ın Libya’daki siyasi tıkanıklıktan istifade ederek ve tek taraflı olarak ilan etmiş olduğu MEB ile, Doğu Akdeniz’deki Libya kara sularını dolayısıyla Türk-Libya hak ve menfaatlerini gasp etmiştir.

Türkiye ile Hafter arasındaki ilişki düşünüldüğünde ülkemiz için bölgedeki tek çıkar yolun Haftersiz bir Libya olduğu aşikârdır.

Barış Yüksel

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2019/07/07/libyayi-hacli-isgalinden-osmanlilar-
kurtardi

https://tr.wikipedia.org/wiki/I._%C4%B0dris

Şıvgın, H., Trablusgarp Savaşı ve 1911-1912 Türk-İtalyan İlişkileri, Atatürk
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2006

Wright, J., Libya: A Modern History, Croom Helm, London, 1981

Ahmida, A.A., The Making of Modern Libya: State Formation,
Colonization, and Resistance, State University of New York Press,
New York, 2009

https://tr.wikipedia.org/wiki/Muammer_Kaddafi

Vanderwalle, D.J., A History of Modern Libya Cambridge University Press,
Cambridge, 2006

Davis, B.L., Qaddafi, Terrorism, And The Origins Of The U.S. Attack On
Libya, Geenwood Publishing Group, New York, 1990

https://tr.wikipedia.org/wiki/Arap_Bahar%C4%B1https://www.aa.com.tr/tr/dunya/libya-devrimin-8-yil-donumunde-istikrara-kavusmayi-bekliyor/1394561

Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi, Gelişim Yayınları Cilt 4, İstanbul, 1987

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz