NATO’nun Kuruluşu ve Kore Savaşı

863
İkinci Dünya Savaşı sonunda dünya, kutuplaşmış bir siyasi atmosferin ortasında kaldı. Bir tarafta hegemonyasını dünyaya ispat etmeye çalışan ABD, diğer yanda başta Avrupa olmak üzere yayılımcı politikasını sürdürmekte ısrar eden Rusya. Dünya 20.yüzyılın ikinci yarısına girerken siyasi güç mücadelesinin ezici baskısı altında adeta ezilecekti. ABD, Rusya’nın bu yayılımcı politikalarına engel olmak amacıyla Marshall Planı‘nı ve Truman Doktrini’ni devreye soktu. Böylece Avrupa, ABD tarafından Rusya baskısına karşı dirençli hale getirilmeye çalışıldı ve Sovyet tehdidi altında bulunan ülkelere ekonomik ve askeri yardımlar yapıldı. ABD’nin aldığı bu önlemler Rusya ilerlemesini bir nebze olsun durdurdu fakat yaşanılan Berlin buhranı neticesinde daha sıkı önlemlerin alınması gerektiği anlaşıldı. Bu kapsamda alınan en etkili karar, 4 Nisan 1949 da kurulan Kuzey Atlantik Anlaşma Örgütü’nün (NATO) kurulması olmuştur.

NATO’NUN KURULUŞU

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, savaşın Avrupa’daki taraflarına bakıldığında tam anlamıyla kazanan bir tarafın olmadığı aşikârdır. Savaşın sona ermesiyle ülke ekonomileri neredeyse çökmüş durumundadır ve kapılarındaki yayılımcı Sovyet tehdidine karşı çaresizlerdir. ABD ise dünya üzerinde tek egemen güç olmak istemektedir ve bunun için savaştan harap çıkmış Avrupalı devletleri olası bir Sovyet saldırısına karşı bir ve diri tutmak istemektedir. Sovyetlerin yayılımcı politikaları doğrultusunda, 1948 yılının Şubat ayında yapmış oldukları Çekoslovakya darbesinden sonra, Avrupalı devletler iyiden iyiye endişelenmeye başlamıştı. Sovyet saldırganlığından korunmak maksadıyla 1948 yılının Mart ayında İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında Batı Avrupa Birliği denilen bir ittifak kuruldu. Fakat altı yıllık savaştan sonra bitap ve çaresiz düşen bu devletler, doğrudan ya da dolaylı olarak ABD desteğine muhtaç durumdaydı. Dolayısıyla kurdukları bu ittifak’ın bir şekilde ABD’ye dayanması gerekiyordu. ABD Monroe Doktrini’nden beri Avrupa ile ittifaka girmiyordu. Bu durumu ortadan kaldırmak maksadıyla Amerikalı Senatör Arthur H. Vandenberg Nisan ayında ABD senatosuna bir kanun teklifinde bulundu. Teklife göre ABD başkanına, Amerika’nın güvenliğini ilgilendiren ve karşılıklı yardıma dayanan, bölgesel ve diğer ortak anlaşmalara katılma yetkisinin verilmesi isteniyordu. Vandenberg’in bu teklifi 11 Haziran 1948’de Amerikan Kongresi tarafından kabul edildi ve bu karara bundan böyle Vandenberg Kararı denildi. Yapılan bu değişiklik ile henüz yeni kurulmuş olan Batı Avrupa Birliği ittifakının kapsamı genişletilmek istenmiştir ve bu doğrultuda diğer devletlerle de diplomatik ilişkilere girmişti. Müzakereler sonucunda 4 Nisan 1949’da ABD, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada, Norveç, Belçika, Hollanda, Danimarka, İzlanda, Portekiz, Lüksemburg arasında Kuzey Atlantik İttifakı kuruldu. Anlaşmanın başında, bu ülkelerin, milletlerin, demokrasi ilkeleri ile kişi hürriyetleri ve hukuk üstünlüğüne dayanan hürriyetlerini ve ortak savunmaları ile barış ve güvenliklerini korumak için birleşmiş oldukları belirtiliyordu. İçlerinden birine yapılmış bir saldırı hepsine yapılmış sayılacaktı. İlerleyen yıllarda ve Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla NATO ya üye ülkelerin sayısı artmış ve otuz üye ülkeyi bünyesinde barındıran bir yapı haline gelmiştir.
[irp posts=”4876″ name=”Güney Kore Kuzey Kore’ye Savaş mı Açacak?”]

KORE SAVAŞI

1945 yılının Mayısında Amerika ile Sovyet Rusya arasında yapılan bir anlaşmaya göre, savaş bittikten sonra Kore; Birleşik Amerika, Sovyet Rusya, İngiltere ve Çin’in ortak vesayetine alınacaktı. 1945 Temmuzundaki Postdam Konferansı’nda Sovyet Rusya Uzakdoğu savaşına katılma kararı alınca Kore toprakları 38 Enlem çizgisi ile kuzey ve güney olarak ikiye ayrıldı. 38 Enlemin kuzeyi Sovyet askeri sahası güneyi de Amerika askeri sahası olarak belirlendi. Amerika’nın Japonya’ya iki adet atom bombası atmasından sonra ABD, Japonya’ya savaş ilan etti ve askerlerini Kuzey Kore topraklarına sokup 38 Enlem sınırına kadar ilerletti. Sovyet Rusya, saldırmak için Çin’de komünistlerin ülkeye hâkim olmasını bekledi. Böylece kendisine Uzak Doğu’da güçlü bir ortak bulacak ve bölgedeki ABD etkisini, Japonya’yı da işgal etmek suretiyle minimize edecekti. Komünistler Çin’de iktidarı ele geçirince Rusların beklediği fırsat ayaklarına kadar gelmiş oldu. Bu durumu takiben, Moskova’nın talimatı ile 25 Haziran 1950 sabahında Kuzey Kore kuvvetleri 38 enlem sınırını aşarak Güney Kore’ye karşı, saldırıya girişti. Soğuk Savaş döneminin ilk sıcak çatışması olarak bilenen Kore Savaşı böylece başlamış oldu.
Amerika Başkanı Truman, Japonya’da konuşlu ABD kuvvetlerinin komutanı olan General MacArthur’a Güney Kore’ye askeri ve tıbbi malzeme yapılması emrini verdi. Ardından ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini harekete geçirdi ve Güney Kore’ye yardım maksadıyla bir askeri kuvvet teşkil edilmesini sağladı. Bu kuvvetin komutanlığına da ABD’li General MacArthur getirildi. Kuzey Kore kuvvetleri 38 enlem hattını aşarak güneye doğru saldırıya girişti ve neredeyse Güney Kore’nin tamamına yakınını işgal etti. Durum ABD ve Güney Kore için son derece kritik bir hal almak üzereyken Birleşmiş Milletlere bağlı NATO güçlerinin bölgeye gönderilmesiyle durum tersine dönmeye başladı. Bu sefer ABD, NATO ve Güney Kore’ye bağlı müttefik kuvvetlerin karşı saldırısı gerçekleşmiş, bunun sonucunda müttefik kuvvetler 38.enlemi de geçerek Çin sınırına kadar yaklaşmıştır.
Komünist Çin o bölgede bir ABD varlığının bölgesel dinamikler açısından büyük sıkıntılara yol açacağını biliyordu ve 38.enlemin geçilmesi durumunda savaşa müdahil olacağını deklare etmişti. ABD ve NATO güçlerinin Çin sınırına kadar dayanmasını savaş sebebi sayan Çin, Güney Kore’ye karşı savaş ilan ederek Kuzey Kore’yi desteklemeye başlamıştı. Çin devletinin savaşa girmesiyle ABD ve NATO güçleri kademeleri olarak güneye doğru geri çekilmeye başlamıştı. Moskova’nın başlattığı savaş kısa süre sonra Doğu ile Batı ve bir ABD-ÇİN savaşına dönüşüvermişti. Savaş iki kuvvetin karşılıklı geri çekilme ve saldırıları neticesinde 38 enlem hattında durağan bir hal almaya başlamıştı. 1952 yılının Nisan ayında başlayan ateşkes görüşmeleri 1953 yılının Temmuz’un da sonuç verdi ve iki devlet arasında ateşkes anlaşması imzalandı. Bu savaş neticesinde ABD doğu bloğuna karşı daha ciddi savunma harcaması yapması gerektiğini anlamış oldu. Savaş’ta yaklaşık 3 milyon insan ölmüş ve bir o kadar da insan yaralanmıştı.

TÜRKİYE’NİN NATO’YA ÜYE OLMASI

İkinci Dünya Savaşının ardından yayılımcı Sovyet politikalarından en çok etkilenen ve bu etki doğrultusunda politikalarını belirleyen ülkelerden birisi de Türkiye olmuştur. Savaşın ardından Rusya’nın Türkiye’den bazı talepleri olmuş ve bu talepler Türkiye’nin mutlak suretle batı bloğunda yer alması gerektiğini ortaya koymuştur. Sovyetler, Türkiye’den Boğazların Türk ve Rus ortak heyeti tarafından kontrol ve savunmasının yapılmasını istemiş buna ilaveten Kars ve Ardahan’ın kendilerine verilmesini talep etmiştir.
Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye, batının yardım ve politik desteğine ihtiyaç duymuş ve yeni dünya düzeninde kendisine bir yer edinmek istemiştir. ABD’nin politik desteğini alan Türkiye bu kapsamda Marshall ve Truman doktrini çerçevesinde bir dizi yardımı kabul etmiştir. Şüphesiz, ABD’nin başını çektiği batı bloğu bu gelişmelerle kendisine jeopolitik anlamda güçlü bir ortak edinmiş oldu. Türkiye, 8 Ağustos 1949’da Avrupa Konseyine dâhil olmuş ve NATO üyeliği konusunda cesaretlenmiştir. Ancak Türkiye’nin NATO’ya girme çabaları özellikle Avrupalı üyelerin siyasi, ekonomik ve kültürel itirazları ile karşılaşmıştır. Bu ülkelerden farklı olarak İngiltere, Orta Doğu’daki çıkarlarını koruyabilmek amacıyla Türkiye ve Yunanistan’ın Avrupa Savunma Cephesi yerine oluşturulacak Orta Doğu Savunma Planı içine alınmasını istiyordu. Bu arada Türkiye’de çok partili sisteme geçilmesinden sonra kurulan Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidara gelmiştir. Demokrat Parti iktidarı genelde CHP’nin dış politikasını benimsemiş ve devam ettirmiştir. Ancak DP yönetimin özellikle ekonomik politikalar açısından Batı’ya daha yakın bir özellik taşıması, Türkiye’nin Batı’ya bağlanma çizgisine, daha belirli ve zorunlu bir istikamet vermiştir. Birleşmiş Milletlerin yaptığı çağrı, Türkiye’nin de içinde bulunduğu durum dikkate alınarak TBMM’nin 30 Haziran 1950 tarihli oturumunda gündeme getirilerek kabul edildi. 25 Temmuz 1950’de alınan karar doğrultusunda; Genelkurmay Başkanlığı Kore’ye gönderilmek üzere; bir komutanlık karargâhıyla, üç piyade taburundan ve gerekli yardımcı birliklerden meydana gelen bir tugay ile 241 nci Piyade Alayını görevlendirdi.
Yurdun çeşitli yörelerinde bulunan birliklerden oluşturulan tugayın komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı, kurmay başkanlığına Yarbay Selahattin TOKAY, 241 nci Piyade Alay Komutanlığına Albay Celal DORA atandı. Türk kuvvetleri Kore’de kaldığı ve savaştığı süre boyunca büyük kahramanlıklara ve başarılara imza attı. Bu kapsamda Türk Tugayı’na başarılı muharebelerinden dolayı Amerikan Kongresince Mümtaz Birlik Nişanı ve beratı verildi. Ayrıca Güney Kore Cumhurbaşkanınca, bu başarılarından dolayı Türk Silahlı Kuvvetlerine Cumhurbaşkanlığı Birlik Nişanı verildi. Savaşın başından itibaren stratejik noktalarda görev alan Türk tugayları kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmiş ve katıldığı muharebelerde; 37 subay, 26 astsubay, 658 er olmak üzere toplam 721 şehit, 2147 yaralı, 346 hasta, 234 esir ve 175 kayıp vermiştir.
Çıkabilecek muhtemel bir savaşta askeri üslere ihtiyaç duyulması sebebiyle ABD Türkiye’nin NATO’ya alınmasını gerekli görmüştür. Dolayısıyla Türkiye’nin NATO’ya alınmasında, Kore’de askeri başarısı, uluslararası sorunlarda Batılılarla birlikte hareket etmesi ve modern olmamakla beraber güçlü bir kara ordusuna sahip olmasının yanı sıra, Batı savunması için gerekli olan jeopolitik yerinin önemi, birinci derecede etkili olmuştur diyebiliriz. Bu gelişmelerden sonra NATO Bakanlar Konseyi 15-20 Eylül 1951 tarihinde Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üye olarak alınmasına oybirliği ile karar vermiştir. TBMM’de 18 Şubat 1952’de Kuzey Atlantik Antlaşması’nı tasdik etmiş böylece Türkiye NATO’ya resmen üye olmuştur.
Barış YÜKSEL
Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

https://tr.wikipedia.org/wiki/NATO#Üyeler

https://tr.wikipedia.org/wiki/NATO_üyesi_ülkeler

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kore_Savaşı

TÜRKİYE’NİN NATO’YA GİRİŞİ

https://web.archive.org/web/20120604012531/http://www.tsk.tr/8_tarihten_kesitler/8_4_turk_tarihinde_onemli_gunler/kore_savasi/kore_savasi.htm

https://tr.wikipedia.org/wiki/Truman_Doktrini#:~:text=Truman%20Doktrini%2C%201947%20y%C4%B1l%C4%B1nda%20Amerika,temel%20esas%20oldu%C4%9Funu%20ilan%20etmi%C5%9Ftir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Berlin_Ablukası

Ferenc A. Veli, Bridge Across the Bospours The Foreign Policy of Turkey, London, 1971, s. 116

Cem Eroğlu, Demokrat Parti (Tarihi ve İdeolojisi), Ankara, 1970

Tahsin Yazıcı, Kore Birinci Türk Tugayında Hatıralarım, İstanbul, 1963, s. 33-34; Dankwart A. Rustow, “ABD-Türk İlişkileri (1946-1974)”, Türkiye ve Müttefiklerinin Güvenliği, Ankara, 1982

Haluk Ülman, “NATO ve Türkiye”, SBFD, C. XXII, No: 4

Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınları, İstanbul, 2010

Oral Sander, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, Ankara, 2009

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz