Endonezya’da İslam’ın Yayılışı
7. yüzyılda Arap Yarımadasında ortaya çıkan İslam, kısa sürede geniş coğrafyaları etkisi altında almış dört büyük semavi dinden birisidir. Günümüzde özellikle Orta Doğu, Kafkaslar, Kuzey Afrika, Orta Asya gibi coğrafyalarda sıklıkla rastlanan İslam, ayrıca Okyanusya’da bulunan Endonezya’da çoğunluğun dinidir. Günümüzde İslam dünyasının en kalabalık ülkesi olma sıfatını taşıyan Endonezya, ayrıca ASEAN’ın kurucu üyelerinden ve G20 üyesi ülkelerdendir.
Günümüzde siyasi ve ekonomik açıdan oldukça büyük öneme sahip olan bu ülkede İslamiyet’in etkisi 12. yüzyıldan itibaren görülmeye başlamıştır. 11. yüzyılda sultan unvanını kullanan ilk Türk hükümdar Sultan Gazneli Mahmud’un Hindistan üzerine akınlar gerçekleştirmesiyle İslamiyet Hindistan’da ve onun da ötesinde Malezya’da yayılmaya başlamıştır. 12. yüzyıla gelindiğinde ise Hindistan’daki Müslüman tüccarların Endonezya bölgesine ticari amaçlarla seyahat etmesi sonucunda İslamiyet Endonezya’da da yayılmaya başlamıştır. Bu bölgedeki İslamiyet’in yayılması Orta Doğu’daki gibi kısa sürede olmamış, Endonezya’daki Müslüman nüfus 15., hatta 16 yüzyıla kadar artmaya devam etmiştir. Günümüzde ise Endonezya nüfusunun yaklaşık %87’sini Müslümanlar oluşturuyor.
Açe Seferi ve Osmanlı’nın Endonezya’daki Varlığı
16. yüzyıl Avrupası’nı incelediğimizde gücünün doruğunda olan bir Osmanlı ve coğrafi keşiflerle ticari hacmini arttırmayı ve yeni topraklar kazanmayı amaçlayan Batılı devletlere rastlarız. Bu devletler arasında en çok göze çarpanlardan birisi de hiç şüphesiz Portekiz’dir. 16. yüzyılın başından beri yetenekli denizcileriyle Karayipler’den Güney Afrika’ya, hatta Okyanusya’da gemilerini gezdiren Portekiz’in amacı, kendisine yeni ticari yollar bularak Doğu’daki malları ülkesine en ucuz yoldan getirmekti. Çünkü Doğu’daki mallar kendi ülkesine ulaşana kadar Osmanlı ve Venedik gibi Akdeniz ticaretine hâkim devletlerden geçiyor ve malların fiyatı da oldukça pahalılaşıyordu. Buna çözüm olarak öncelikle Ümit Burnu olarak bildiğimiz Güney Afrika’yı keşfeden Portekizliler, buradan Hindistan sahillerine ulaşarak ticari rotasını oluşturmayı planlıyordu. Ticari yolun denetimini sağlamak ve rotayı tamamen kendilerine bağlamak isteyen Portekizliler; Güney Afrika, Hindistan ve Endonezya gibi bölgelerdeki ülkelere karşı güç kullanmaktan hiç çekinmiyordu. Bunun sonucunda ise Endonezya’daki Müslüman halk, dönemin en güçlü devletlerinden Osmanlı’ya 16. yüzyılın ortalarında yardım mektupları göndermeye başladılar.
Endonezya’daki Portekiz baskısına maruz kalan Müslüman devletlerden birisi de Açe Sultanlığı idi. Sumatra Adası’nın kuzeydoğusunda bulunan Açe Sultanlığı, o zamanlar bölgenin ekonomi ve ticaretinde önemli bir yere sahip, zengin bir devletti. Bu özelliklerinden dolayı Açe Sultanlığına gözlerini diken Portekizliler, Açe sahillerine saldırılar düzenlemeye başladılar. Askerlik ve teknolojik bakımdan üstün olan Portekizliler karşısında fazla tutunamayan Açeliler yenilerek geri çekilmek ve bazı yerleri Portekizliler işgaline bırakmak zorunda kaldılar. Günden güne artan Portekiz baskısına daha fazla dayanamayan zamanın Açe Sultanı Alâeddin acilen Vezir Hüseyin başkanlığındaki bir elçi heyetini Portekizlilere karşı yardım istemek amacıyla İstanbul’a gönderdi. Sultan Alâeddin’in mektubunu getiren Açe heyetinin İstanbul’a ulaştığı 1566 yılı ayrıca, Zigetvar Seferi’nde bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın vefat ettiği yıldır. Kanuni’nin yerine tahta geçen II. Selim, elçi heyetinin getirdiği mektubu alarak, Sultan’a her türlü yardımı yapacağına dair bir cevap yazdı ve Açe heyetiyle beraber yolladı. Osmanlı esasen Memlük topraklarını ele geçirdiğinde Basra Körfezi ve Yemen sahilleri civarındaki sulara hâkim olmak maksadıyla Süveyş’te birçok tersane kurarak donanmasını bu bölgede güçlendirmeyi amaçlamıştı. Açe Seferinde kullanılacak donanma da bu teranede üretilmişti. 1567’de Süveyş’te sefer hazırlıklarını tamamlayan Osmanlı donanması Endonezya’ya doğru yola çıkmak üzereyken Yemen’de Zeydi imamı Topal Mutahhar tarafından büyük bir isyan başlatıldı. Yemen’deki karışıklıklardan dolayı geciken yardım, nihayet 1569 yılında Osmanlı’nın Kızıl Deniz filosu amirali Kurdoğlu Hayreddin Hızır Reis komutasında iki tanesinde top ve tüfek bulunan, 22 parçadan mürekkep Osmanlı Donanması’nın Hint Okyanusu’na açılması ve güvenli bir şekilde Açe sularına ulaşmasıyla gerçekleştirilebilmiş oldu. Osmanlı donanmasının buradaki esas görevi ise Açe halkına askeri stratejileri ve top kullanmayı ile yapmayı öğretmekti. Osmanlı, Fatih Sultan Mehmet’ten 17. yüzyılın ortalarına kadar topu etkin bir şekilde kullanarak rakiplerine karşı oldukça büyük avantajlar ele geçirmiştir. Portekiz’in okyanuslara dayanıklı ve sayıca daha fazla olan donanmasına karşı denizlerde başarı sağlayamayan Osmanlı, Açe Sultanlığını korumak için top ile kalelerin ardından savunma yapmayı planlamıştır. Bu nadir topçu parçalarının çoğu Avrupalı sömürgeciler tarafından zamanla ele geçirildi. Hatta Açe’deki birkaç Hollanda kilisesinin çanları erimiş Osmanlı silahlarından yapılmıştır. Bu çanların bir kısmında hala Osmanlı arması bulunmaktadır. [1]
Açe Sultanlığında II. Selim ve ardından gelen padişahlar adına hutbeler okutulması esasen Açe Sultanlığının Osmanlı’ya bağlılığının bir göstergesidir. İslamiyet’te hükümranlık alameti olan hutbe okutmaya göre bir toprakta kimin adına hutbe okutuluyorsa o topraklar o hükümdara aittir. Bu nedenledir ki Açe Sultanlığı’nın 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı himayesine giren “vassal” bir devlet olduğu oldukça açıktır. Açe Sultanlığı ise inci, elmas ve yakut gibi doğal zenginliklerle Osmanlı’ya tabii olduklarını açıkça gösteriyorlardı [2]. Osmanlı’nın buradaki varlığı sürse de Osmanlı buraya gereken önemi vermekte güçlük çekiyordu. Çünkü Osmanlı’nın özellikle Avrupa’da onu yeteri kadar oyalayacak rakibi vardı. Özellikle Yemen’de sürekli patlak veren isyanlar, Osmanlı donanmasının okyanus sularında Portekiz gibi Batılı devletlerle mücadele edecek kadar güçlü olmaması ve Avrupa’daki toprak kayıpları Osmanlı’nın önündeki en büyük engellerdi. İlerleyen yıllarda duraksama ve çöküş devirlerinin de başlangıcıyla Osmanlı’nın Okyanusya’daki varlığı neredeyse tamamen yok oldu.
1873 – 1904 Açe Savaşı ve Açe Sultanlığı’nın Yıkılışı
19. yüzyılda Endonezya’daki ticari yollara hâkim olmak isteyen Hollanda, gözünü Endonezya’ya dikti. Hollanda’nın amacı buradaki topraklarda bir koloni devleti oluşturarak bölge ticaretini ele geçirmekti. Dönemin deniz ve ticaretteki süper gücü İngiltere ile 1824 yılında masaya oturan Hollanda; Endonezya, Singapur ve Malezya’yı nasıl bölüşeceği hakkında İngiltere ile anlaşarak The Anglo-Dutch Treaty of 1824 isimli antlaşmayı imzaladılar. Antlaşmaya göre Singapur ve Malezya toprakları İngiltere’ye bırakılırken Endonezya’nın Sumatra adasında bulunan Indragiri bölgesi ve Riau- Lingga adası Hollanda’ya bırakıldı. Bu antlaşma Osmanlı ve Açe Sultanlığı için oldukça önemlidir çünkü bu antlaşma sonucunda Açe Sultanlığı ile Hollanda’nın kolonisi Dutch East Indies komşu ülkeler oldular.
Önce Sumatra adasında, daha sonra ise tüm Endonezya’da hakimiyet kurmak isteyen Hollanda için ilk engel Açe Sultanlığı idi. Bunun sonucunda 1873’de Hollanda saldırıları ile savaş başlamış oldu fakat Hollanda ilk saldırılarında başarısız oldu. Hollanda’nın üç bin askerle başlattığı ilk saldırılar Açe Sultanlığı’nın galibiyetiyle sonuçlanması bir yana, Hollanda’nın kolonisi Dutch East Indies savaşın ekonomik yükünü kaldıramayarak neredeyse iflah etme eşiğine geldi. [3] Fakat Hollanda’nın etkisi ile kısa sürede toparlanan Dutch East Indies hükümeti üst üste seferlerle Açe Sultanlığını tamamen ele geçirdi. Savaş sırasında Osmanlı’nın etkisi neredeyse sıfırdır. Çünkü o dönem Osmanlı’nın Balkanlarda, Kuzey Afrika’da ve Yemen’de durumu oldukça sıkıntılıdır.
Sonuç
16 ve 19. yüzyıllar arasında Endonezya’nın batı sahillerinde bulunan Açe Sultanlığını Batılı devletlere karşı korumayı ve himayesi altına almayı başaran Osmanlı, 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başı itibariyle buradaki gücünü kaybedip yerini yabancı literatürde “Dutch East Indies” olarak bilinen Hollanda kolonisine bırakmıştır. Portekizlilerin baskısı sonucu başlayan Osmanlı’nın Okyanusya’daki varlığı birkaç yüzyıl devam etti ve bölgedeki en büyük etkisini askeri teknoloji anlamında gösterdi. Okyanus sularında Batılı devletlere kıyasla zayıf kalan Osmanlı donanması, bölge halkına savunmada destek olabilmek için top kullanımını öğreterek bölgenin birkaç yüzyıl boyunda Batılı devletlerin eline geçmesini engelledi. Fakat 1873–1904 yılları arasında Hollandalıların işgaline karşı koyamayan Açe halkı 1904’te Hollanda himayesi altına girdi. Osmanlı’nın bölgedeki varlığı ise bu şekilde son buldu. Günümüzde ise Açe bölgesinde hala soyu Osmanlı’ya dayanan insanlar bulunuyor. Ayrıca bölgede Osmanlı askerlerine ait bir mezarlık dahi var [4].
[irp posts=”2073″ name=”Kûtu’l-Amâre: Osmanlı’nın Son Zaferi”]
KAYNAK
http://arsiv.ntv.com.tr/news/302875.asp#BODY
[1] Nicholas Tarling, The Cambridge History of Southeast Asia, Cambridge University Press, 1999
[2] Charles A. Truxillo, By the Sword and the Cross: The Historical Evolution of the Catholic World
Monarchy in Spain and the New World, Greenwood Press, London, p. 59
[3] E.H. Kossmann, The Low Countries 1780–1940 (1978) pp 400–401
[4] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/acede-osmanli-ruhu/836163
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
[…] https://stratejikortak.com/2020/11/osmanlinin-okyanusyadaki-varligi-ace-sultanligi.html […]