Temsilde Adalet – Yönetimde İstikrar İlkeleri

864
Yazarlık Başvurusu
İlk olarak temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerinin ne anlama geldiğinden başlamak
gerekirse, temsilde adalet halkın yönetime katılımını, halk içindeki değişik görüşlerin iktidara yansımasını sağlamaktır. Çok sesliliğe uygun siyasal zeminin oluşması açısından çok önemlidir. Yönetimde istikrar ise hükümetin oluşması sonucunu doğurmaktır ve bütün ülkelerin ihtiyacı olması bakımından önemlidir. Fakat bu iki ilke arasında doğal bir çekişme vardır. Temsilde adaleti ön plana alındığında, istikrarlı hükümetlerin kurulması zorlaşmakta, yönetimde istikrar esas alındığında ise, temsilde adalet zarar görmektedir. Modern demokrasilerin önündeki en önemli sorun, bu iki ilkeden hangisine ağırlık verileceği, başka bir deyişle, temsilde adalet ya da yönetimde istikrar ilkelerinden hangisinin tercih edileceği sorunudur. Bunlar farklı siyasal görüşler karşısında farklı tercihlerle karşılaşmaktadırlar.

Temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri arasındaki ikilem sonucunda hangisine öncelik verilip verilmeyeceği ya da bir arada nasıl tutulabileceği tartışılmaktadır. Bu tartışmalar genel olarak partilerin görüşlerine göre şekillenmekte ve bu görüşlerine göre hangi ilkeye öncelik verileceği belirlenmektedir. Ülkemizde %10 olan ülke barajı yönetimde istikrarı amaçlayarak güçlendirmekte fakat temsilde adaleti de göz ardı etmektedir. Baraj sistemi için ve her iki ilkeyi de bir arada barındırabilmek için neler yapılması gerektiği çalışmamızda daha ayrıntılı incelenecektir.

Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar İlkelerinin İşlevselliği

Modern demokrasilerin uygulama biçimi, milli egemenlik anlayışının da bir sonucu olarak, temsili demokrasidir (Gülsoy, 2006). Buna göre halk, egemenliğini seçmiş olduğu temsilciler aracılığıyla kullanmaktadır. Bu durum seçimleri, demokrasinin temeli, “olmazsa olmaz” koşulu kılmaktadır (Dayer, 1970). Çünkü demokrasilerde etkili olan siyasal makamlar seçim ile belirlenir. Söz konusu belirleme işi ise, ancak belli teknik usullerle gerçekleşir. Bu usullere de seçim sistemi adı verilir. Modern demokrasilerde seçim sisteminin iki temel işlevinden söz edilebilir. Birincisi, halkın yönetime katılımını, halk içindeki değişik görüşlerin iktidara yansımasını sağlamak, ikincisi ise, hükümetin oluşması sonucunu doğurmaktır. Seçim kurumunun birinci yönü seçim hukukunda “adalet” ya da “demokratik temsil” ilkesi ile birlikte anılırken, ikinci yönü “istikrar” ilkesi çerçevesinde ele alınmaktadır (Yüzbaşıoğlu, 1996). Temsilde adalet, sistemin çok partililiğe uygun düşmesi ve çok sesliliğe uygun siyasal zeminin oluşması açısından son derece önemli ve bu yüzden de vazgeçilmez bir ilkedir. Yönetimde istikrar ise, Anayasa Mahkemesinin ifadesiyle, yürütmenin güçlü olmasını sağlayacak biçimde oyları yasama organına yansıtacak yöntemler olarak algılanmaktadır ve bütün ülkelerin olduğu gibi Türkiye’nin de ihtiyacı olması bakımından önemlidir (Gürsel, 1993). Fakat bu iki ilke arasında doğal bir çekişme vardır. Temsilde adaleti ön plana alındığında, istikrarlı hükümetlerin kurulması zorlaşmakta, yönetimde istikrar esas alındığında ise, temsilde adalet zarar görmektedir. Modern demokrasilerin önündeki en önemli sorun, bu iki ilkeden hangisine ağırlık verileceği, başka bir deyişle, temsilde ya da yönetimde istikrar ilkelerinden hangisinin tercih edileceği sorunudur. Temsilde adalet, partilerin almış oldukları oy oranıyla milletvekili sayısı arasındaki orantılılığı ifade eder.
İstikrar ise, geniş anlamda düşünüldüğünde, düzen ve süreklilik unsurlarını içeren bir kavram olarak, siyasal sistemin şiddetten, kaba kuvvetten ve yıkıcılıktan uzak olması anlamına gelir. Ayrıca, siyasal süreçte kesintilerin olmamasıyla ve toplumda siyasal sistemi temelden değiştirmek isteyen önemli siyasal güçlerin bulunmamasıyla da açıklanabilir. Daha dar anlamda ele alındığında ise istikrar, seçim sonucunun güçlü iktidarların çıkarabilmesine olanak sağlamasını ifade eder. Bu anlamda seçim sistemlerinin önemli bir rol oynayacağı açıktır. Fakat güçlü hükümetlerin varlığı istikrarın yeterli bir şartı olmadığı gibi, kısa ömürlü hükümetlerin olması durumu da başlı başına sistemin istikrarsız olduğu anlamına gelmez. İstenilen hem yönetimde istikrarın hem de temsilde adaletin sağlanması olduğu için bu iki ilkenin de işlevselliği ve bir arada bulunabilmesidir. Özünde birbirinin karşıtı olan ve ters yönde işleyen, birine öncelik verildiğinde diğeri zarar gören adalet ve istikrar ilkeleri, değişik seçim sistemlerinin ortaya çıkmasına ve bunlardan hangisine ağırlık verilmesi gerektiği tartışmalarına ve ikilemlere neden olmuştur (Özbudun, 1993).

“Temsilde Adalet” Yönetimde İstikrar İkilemi

Temsilde adalet, sistemin çok partililiğe uygun düşmesi ve çok sesliliğe uygun zemin oluşturması açısından önemlidir. Yönetimde istikrar ise güçlü bir yönetimi ifade etmektedir. Bu iki ilke arasında da doğal bir gerilim vardır. Dolayısıyla tam iki ilkeyi de kapsayan seçim sisteminin olması gerekiyor ki bütün kesimler sayısal olarak parlamentoda karşılık bulsun ve bununla birlikte bir güçlü iktidar çıkarılabilsin. Her iki ilkenin belli oranda karşılanabildiği en dikkat çekici örnek 1965 yılındaki seçimlerde uygulanan milli bakiye sistemidir (Bulut,2015). Adalet Partisi, temsilde adaleti önceleyen bu seçim sistemi içinde tek başına iktidar olmuştur ve böylelikle de yönetimde istikrar da karşılanmış olmuştur. Her ne kadar bu örnek her iki ilkeyi kavuşturmanın imkansız olmadığını gösterse de her bir seçimde temsilde adalet ve yönetimde istikrarın aynı anda karşılanabilmesi zayıf bir ihtimaldir. Dolayısıyla kabul edilmesi gerekir ki bu iki ilkeden birini ön plana çıkardığınızda diğeri daha arka planda kalacaktır. O zaman dengeyi nasıl bulacağınız veya hangi ilkeyi önceleyeceğinize bağlı olarak farklı seçim sistemlerinin geliştirildiği görülmektedir. Bunlar;
1- Çoğunluk sistemi
2- Nispi temsil sistemi
3- Karma sistem.
[irp posts=”8616″ name=”Liberal Demokrasi ve “Son İnsan”ın Ölümü”]
Çoğunluk sistemi yönetimde istikrarı öncelemektedir. Bu sistemde en çok oyu alan partinin aşırı temsili söz konusu olur. Bu sistem Türkiye’de 1946’da uygulanmıştır. CHP’nin en çok oyu alacağı beklentisiyle kabul edilen bu sistemde CHP 1946’da başarılı olmuşsa da 1950 seçimlerinde geçerli oyların %53’ünü alan Demokrat Parti’nin parlamentodaki sandalyelerin %83’ünü almıştır. Bu durumda çoğunluk sisteminin temsilde adalet bakımından sorunlu olduğunu göstermektedir. Nispi temsil sistemi partilerin aldığı oyla parlamentodaki temsil oranının birbirine fazlasıyla yaklaştığı görülmektedir. Nispi temsil sistemi temsilde adaleti önceleyen bir yöntemdir. Önceki döneme tepki olarak 1961 Anayasasında nispi temsil sisteminin belirlenmiştir. Sistemle birlikte bu dönemde temsilde adalet ön plana çıkarılmıştır.
Bu seçim sistemi ilk zamanlarda Adalet Partisinin 1965 ve 1969 seçimlerindeki başarısı dolayısıyla istikrar bakımından çok sıkıntılı bir rol oynamıştır. Ayrıca 1970’den sonraki seçimlerde tek başına iktidarın ortaya çıkmasına engel olmuş ve istikrarsızlığın sebebi olarak gösterilmiştir. Nispi temsil sistemi, Türkiye’de 1970’lerden başlayarak yönetimde istikrar sorunu yaratmakla eleştirilmiştir. Karma sistemler ise her iki ilkeyi bağdaştırmayı hedeflemiştir. Ancak bunun pek mümkün olmadığını da söylemek gerekir. Karma sistem, Almanya’da uygulanan çift oy ya da kişiselleşmiş nispi temsili ifade etmektedir. Karma sistemin örnekleri 1987 ve 1991 seçimlerinde görülmüştür. Bu seçimlerde %10 barajına ek olarak çevre barajları ve kontenjan adayları vardır. Karma sisteminin bu uygulanış yolu dolayısıyla 1987 seçimlerinde Anavatan Partisi %36 ile fazlaca milletvekili çıkarmıştır. Siyasal yapı parçalanınca sistemi ne kadar nispi temsil içinde çoğunlukçu görünümde olsa da yönetimde istikrar açısından çözüm olmamıştır. Türkiye daha sonra bu sistemden vazgeçmiştir. Türkiye’de 12 Eylül darbesinden sonra geçmişe tepki olarak nispi temsil içinde kalınmıştır. Fakat istikrarı önceleyerek %10 seçim barajı getirilmiştir. 1995’te köklü anayasa değişiklikleri de yapılmıştır.
Anayasamızın 67 fıkrasına temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri de o tarihte girmiştir. Bununla birlikte seçim kanunlarının bu iki ilkeyi bağdaştırıcı şekilde düzenleneceğinden söz edilmiştir. Fakat bu iki ilkeyi bağdaştırmak ve aynı zamanda ikisini gerçekleştirmek kolay değildir. Türkiye’de bugün %10 seçim barajıyla birlikte nispi temsil sistemi uygulanmaktadır (Bulut, 2015). Nispi temsil sisteminin temsilde adaleti öncelemesi ve %10 seçim barajıyla da yönetimde istikrarın sağlanmaya çalışılmasıyla her iki ilkenin de uygulanabilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Böylelikle iki ilke arasındaki ikilemin ortadan kalkabileceği düşünülmektedir. Fakat %10 ülke barajı yönetimde istikrarı öncelediği için temsilde adalet geri planda kalmakta bu durumda da her iki ilkenin de bir arada gerçekleştirilebilmesi mümkün olmamaktadır. Avrupa ülkelerinde de uygulanan seçim barajı sistemi daha düşük yüzdelere sahiptir. Bu nedenle her iki ilkenin bağdaştırılması Türkiye’deki kadar zor olmamaktadır. Bu nedenle ülke barajının düşürülerek temsilde adalet ve yönetimde istikrar ikileminin giderileceği düşünülmektedir.
[irp posts=”29308″ name=”Dağlık Karabağ Son Durum Haritası”]

KAYNAK

Bulut, Nihat (2015), Temsilde Adalet Yönetimde İstikrar Paneli, Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi, İstanbul, s.3

Daver, Bülent (1970) ,“Türkiye’de Siyasal Haklar”, Türkiye’de İnsan Hakları, AÜHF Y..,
Ankara, s.54.

Gülsoy, Tevfik (2006),“Milletin Temsili”, KhuKa yayınları, s.71-86.

Gürsel, Seyfettin (1993), “Dar Bölge Seçim Sistemi”, Türkiye Günlüğü, Sayı 23,s.47.

Özbudun, Ergun (1993), “Türkiye İçin Nasıl Bir Seçim Sistemi”, Türk Demokrasi Vakfı
Bülteni, Sayı:16, s.7.

Yüzbaşıoğlu, Necmi (1996), “Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri ve Bunlara İlişkin
Anayasa Mahkemesi Kararlarına Göre Nasıl Bir Seçim Sistemi,” İÜHFM, Cilt:LV, Sayı:1-2,
s.105.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

1 Yorum Var

  1. Bu konuda aklıma gelen ilk yöntem; barajın düşürülüp temsilde adaletin sağlanması. Sonrasında hükümet kurabilme yeter sayısının düşürülmesi.
    Diyelim, barajı 2.5’e yada 1’e düşürdük ve temsilde adaleti sağladık. Tabiri caizse her partiden 3’er 5’er vekil çıktı. Ve tek başına hükümet kurmak için hiçbir parti salt çoğunluğu sağlayamıyor. Bu halde hükümet kurabilmek için gerekli güven oyu oranını salt çoğunluk değil de, üye sayısının 3/1’i yapabiliriz. Böylece hem temsilde adaletin hemde yönetimde istikrarın sağlanması daha mümkün olabilir.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz