1783 Paris Barışı ile Amerikan Bağımsızlık Savaşı son buldu. Barışla birlikte İngiltere, Kuzey Amerika’daki kolonilerin bağımsızlığını tanımış oldu. Bağımsızlıktan sonra Amerikalılar kurdukları yeni devletin anayasasını hazırlamaya başladılar. Federal Anayasanın hazırlanıp kabul edilmesi ancak 1787 senesinde gerçekleşebildi. Anayasanın eyaletler tarafından teker teker kabul edilebilmesi de 1790 senesine kadar sürdü. 1789 yılında başkanlık seçimleri yapıldı ve George Washington ilk başkan olarak göreve başladı [1]. 1756-1763 yılları arasında gerçekleşen Yedi Yıl Savaşları’nın intikamını almak isteyen Fransa ve İspanya, Amerikalılara bağımsızlık savaşlarında yarım etmiştiler ve İngiltere’ye savaş açmışlardı. Aynı şekilde İngiltere’nin, Hollanda’nın kolonilerle yaptığı ticareti engellemesi savaşa sebep olmuştu. Kolonilerini kaybeden İngiltere bunu unutamadı ve zaman içinde sürekli sorun çıkartmaya devam etti.
Fransız İhtilali gerçekleştiğinde yeni kurulan Birleşik Devletler Fransa’nın bağımsızlık zamanı yaptığı yardımları unutmadı. Fransa 1793 yılından itibaren neredeyse tüm Avrupa ile savaşa girişti. Başkan Washington’un bu durum karşısında tarafsızlık deklarasyonu yayınlaması ne Fransa’yı ne de İngiltere’yi memnun etmedi. İngilizler Fransa’ya mal götüren Amerikan ticaret gemilerini tutuklamaya başladılar. Amerika bu durum karşısında savaşa girişmek yerine uzlaşmayı tercih etti ve İngiltere’ye heyet gönderdi. Heyetin İngilizlerle anlaşması sonucu gerginlikler bir nebze olsun azaldı. Fransa’ya giriştiği savaşta yeterince destek verilmemesi ikili ilişkileri bozdu. Aynı İngilizlerin yaptığı gibi Fransızlar da İngiltere’ye mal götüren Amerikan ticaret gemilerini durdurmaya hatta tutuklamaya başladılar. Amerika bu olaylardan güçlü bir donanma kurması gerektiğini de ayrıca anlamıştır. Fransa ayrıca İngiltere ile yapılan anlaşmaya da içerlemişti. Amerikan-Fransız ilişkileri Napolyon’un başa geçmesiyle anca düzelebildi. 1800 yılında yapılan ticaret antlaşmasıyla ilişkiler düzeldiği gibi ayrıca 1778 Amerikan-Fransız ittifakı da sona erdirildi. Böylelikle Amerika kendisini Avrupa çıkmazından kurtarmayı amaçlıyordu [2]. Napolyon Savaşları’nın şiddetinin artmasıyla Amerika ile İngiltere’nin arası tekrar açıldı. İngiltere’nin uluslararası hukuku hiçe sayarak denizlerde taşkınlık çıkarması bunun en önemli sebeplerindendi. İngiltere’nin bu taşkınlıklarına karşı Birleşik Devletler bazı İngiliz ürünlerine ithal kısıtlaması getirdi. Napolyon 1806 yılında Kıta Ablukası’nı ilan ettikten sonra Amerika da art arda yayınladığı kanunlarla üç yıl boyunca kendi kıyılarında abluka ilan etti. Bu tedbirler yeterli olmadı. Kuzey eyaletleri İngiltere’ye ait Kanada topraklarını ele geçirmek isterken, güney eyaletleri de İngiltere’nin müttefiki İspanya’nın himayesindeki Florida’yı ele geçirmek istiyordu. Nitekim 19 Haziran 1812’de Başkan James Madison İngiltere’ye karşı savaş ilan etti. Savaş üç yıla yakın sürdü. Birkaç harekât dışında bariz Amerikan mağlubiyeti ile sonuçlandı. 24 Aralık 1814 tarihinde barış antlaşması imzalandı. İngiltere’nin barış yapmasındaki en önemli sebep Viyana Kongresi ve Napolyon’un sonunu getirecek Waterloo Muharebesi’ydi.
İngiltere’nin asıl amacı Napolyon’u tamamen tarihten silmek ve Viyana Kongresi’nde başarı elde etmekti. Bu yüzden anlaşma pek önemsenmedi ve mevcut statüko üzerinden yapıldı. Amerika savaşı kaybetmekle beraber tüm eyaletlerin kenetlenerek İngilizlere karşı savaşmasının getirdiği birlik duygusu bakımından kazanç sağlamış oldu. Ayrıca kazanılan birkaç muharebe de Amerikalıların öz güvenlerini arttırdı [1]. 8 yılın sonunda 1796 yılında görevinden ayrılan ilk başkan George Washington basın aracılığıyla Amerikalılara tavsiyelerde bulundu. Bu tavsiyeler Amerika’nın o dönem için uluslararası politikasını anlamamız için önemlidir. Mesajında şöyle diyordu: ‘‘Yabancı milletler bakımından bizim için esas davranış ilkesi, bunlarla ticari münasebetlerimizi genişletirken, kendileriyle mümkün olduğu kadar az siyasal bağlantılar kurmak olmalıdır. Şimdiye kadar onlara bazı taahhütlerimiz olmuştur. Bunları iyi niyetle yerine getirelim. Fakat orada duralım. Avrupa’nın birtakım önemli çıkarları vardır. Bunların bizimle ya hiç ilgisi yoktur veya bizimle çok uzak ilgisi vardır. Dolayısıyla, Avrupa, sebepleri, esas itibariyle bizim çıkarlarımıza çok yabancı olan birtakım anlaşmazlıklara sık sık sürüklenebilir. Onun için, Avrupa politikasının alelade değişikliklerine veya onun dostluk veya düşmanlıklarının alelade kombinasyon ve çatışmalarına, yapay bağlarla kendimizi bağlamak akıllıca bir iş olmaz’’ [2]. Washington’un bu sözleri Amerika’nın 150 yıl sürecek dış politikasının temellerini oluşturmuştur. Bu politika izolasyon ve Avrupa diplomasisinden uzak kalma ilkelerine dayanmaktadır. Nitekim beşinci başkan James Monroe’nun 1823’de kendi adıyla yayınladığı doktrin bu ilkeleri resmileştirmiştir. Monroe Doktrini, ABD’nin Avrupa siyasetinden ve kirli entrikalarından uzak kalmak istemesinin bir göstergesidir [3]. Amerikalılar bağımsızlıklarını kazandıklarında sınırları batıda Mississippi Nehri’ne, kuzeyde günümüzdeki ABD-Kanada sınırına aşağı yukarı benzer şekilde ve güneyde İspanya’ya bağlı Florida’ya kadar uzanıyordu. ABD ilk kurulduğunda on üç eyaletten oluşuyordu. Zaman içinde Avrupa’dan gelen göçler ve yeni ekonomik faaliyetlerin başlaması sebebiyle toprakların genişletilmesi gerekti. Zaman içinde farklı eyaletler de birliğe katıldı. Ayrıca toprakları genişletmek için farklı politikalar da uygulandı. Fransa 1762 yılında Louisiana’yı İspanya’ya terk etmişti. 1800 yılında ise Napolyon İspanyollar ile anlaşarak bölgeyi geri aldı. Napolyon’un İngiltere’nin Kuzey Amerika’daki varlığını tehdit etmek için bölgeye yerleşmesi ABD’nin ticaretini ve ayrıca güvenliğini tehdit ediyordu. Başkan Jefferson, Fransa’yı açık bir şekilde tehdit etti. Napolyon Avrupa’da yaşanacak savaşla meşgul olduğu için pek üstelemedi. Ayrıca paraya da ihtiyacı vardı. Nitekim 1803 yılında imzalanan bir antlaşma ile 60 milyon frank karşılığında Louisiana’yı ABD’ye sattı. Bölgenin satın alınması bir başka sorunu doğurdu. İspanya’nın kontrolündeki Florida ile ABD’nin sınırı arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktı. ABD bölgeyi kontrol edebilmek için zaman zaman isyanlar çıkarttı. Florida sorunu sadece ABD-İspanya arasında kalmayıp İngiltere’nin de bir sorunu oldu. Ne var ki İngiltere-ABD savaşı 1812 yılında çıktı. Napolyon’un yenilgisinden sonra Kral Ferdinand tekrar İspanya tahtına çıktı.
Aynı zamanda bölgede İspanya’nın kontrolü git gide azalmıştı. İki ülke arasında görüşmeler yapıldı ve 1819 yılında imzalanan bir antlaşma ile ABD 5 milyon dolara İspanya’dan Florida’yı satın aldı [4]. 1824 yılında Meksika bağımsızlığını ilan edince İspanya himayesindeki Teksas’ı da ilhak etti. ABD’nin ilhakı 1828 yılında tanımasıyla Amerikalılar Teksas’a göç etmeye başladı. Meksika hükümetiyle bölge halkının yaşadığı sorunlar isyana dönüştü. İsyan 1836 yılına kadar sürdü ve Teksas’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlandı. Teksas 1844 yılına kadar bağımsız bir devlet olarak kaldı. İngiltere ve Fransa’nın Teksas ile ilişkilerini geliştirmesi ABD’yi rahatsız etti ve 1844 yılında Teksas yönetimi ile yapılan anlaşmalar sonucu, Teksas birliğe katıldı. Teksas’ın birliğe katıldığı sıralarda Kaliforniya’da iç karışıklar çıktı. ABD bölgenin kendisine satılmasını Meksika’ya bildirdiyse de kabul görmedi. Meksika-ABD sınırında çıkan çatışmalar savaşa neden oldu. Savaştan ABD galip ayrıldı ve 1848 yılında bugünkü Kaliforniya, Arizona, Nevada ve Utah’ı 15 milyon dolar karşılığında satın aldı. ABD-Kanada sınırı bazı problemlere sebep oluyordu. Bu sorunu İngilizler ve Amerikalılar aralarında 1842’de ve 1846’da yaptıkları anlaşmalarla tatlıya bağladılar. 1859’da Oregon, 1889’da Washington, 1890’da Idaho da birliğe katıldı. Rusya’dan gelen teklif üzerine Alaska’yı da ABD, iç savaş sonrasında 1869 yılında 7 milyon 200 bin dolar karşılığında satın aldı [1]. Amerika’daki zenci esareti yıllar içinde alevlenerek bir iç sorun haline geldi. Kuzey ve güney eyaletlerini birbirine düşürdü. Kuzeyli eyaletler esarete karşıyken güneyliler savunucuydu. Bu sorun tamamen ekonomik beklentilerden çıkmıştır. Kuzeyliler esareti kaldırarak ucuz işçi gücünü elde etmek isterken, tarımla geçinen güneyliler gelirlerini kaybetmek istememiştir. Nitekim 1861 yılının şubat ayında toplanan yedi güneyli eyalet kendilerini Amerika Konfedere Devletleri olarak ilan ettiler. Daha sonraları bu oluşuma dört eyalet daha katıldı. Konfederasyonun başında Jefferson Davis bulunurken, birliğin başında Abraham Lincoln vardı. 12 Nisan 1861’de başlayan iç savaş dört yıl sürdü.
[irp posts=”24429″ name=”Napolyon’un Bükümediği Bilek: Cezzar Ahmed Paşa”]
İki taraf da çok sayıda kayıp verdi. İç savaştan birlik galip olarak ayrıldı. Esaret tüm ülkede yasaklandı ve anayasal çalışmalar yapıldı. Ancak bu Afrika kökenli Amerikalıların sorunlarını çözmede yetersiz kalmıştır. Konfederasyon taraftarı John Wilkes Booth, ikinci dönemine yeni başlayan Başkan Lincoln’ü öldürdü. Lincoln federal ülkenin birliğini tam anlamıyla sağlayamadan hayata veda etmiştir. 19 Kasım 1863’te milli mezarlığı açarken yaptığı konuşma [2] ve 4 Mart 1865’te ikinci dönemine başlarken yaptığı konuşma [3] tarihe geçmiştir. 1963’te söyledikleri Amerikan iç ve dış politikası için önemli bir mihenk taşı haline gelmiştir: ‘‘Halk için, halk tarafından, halk hükümeti yeryüzünden asla kaybolmayacaktır’’ [4]. III. Napolyon’un ‘‘Meksika İmparatorluğu’’ hayali karşısında ABD, iç savaş bittikten sonra Meksika sınırına asker sevkiyatı yaparak Monroe Doktrini’ni silah kuvvetiyle korumak zorunda kalmıştır ancak bir çatışma yaşanmamıştır [5]. ABD’nin bağımsızlığından 1898 İspanya Savaşı’na kadar yaşadığı gelişmeler bu şekildedir. Bağımsızlık, Monroe Doktrini, toprak genişlemesi ve iç savaş şekilde dört başlık olarak görülebilir. ABD dış politikasını dikkatli bir şekilde incelediğimizde kararlılığın, sürekliliğin ve tutarlığının olduğunu söyleyebiliriz.
[irp posts=”90″ name=”‘ABD ve Avrupa Rusya’ya Dur Demek Zorunda'”]
KAYNAK
Dipnotlar
1) Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789-1914, Kronik Kitap, 19. Baskı, 2019, s. 683-684.
2) A.g.e., s. 684-686.
3) Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 687-688.
4) George Washington’un 19 Eylül 1976’da yayınladığı veda mesajının tüm metni için bakınız: https://www.ourdocuments.gov/doc.php?flash=false&doc=15&page=transcript (Erişim Tarihi: 2.12.2020)
5) Monroe Doktrini için bakınız: https://www.ourdocuments.gov/doc.php?flash=false&doc=23# (Erişim Tarihi: 2.12.2020)
6) Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 694-695.
7) Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 695-699.
8) Konuşma metni için bakınız: https://voicesofdemocracy.umd.edu/lincoln-gettysburg-address-speech-text/ (Erişim Tarihi: 3.12.2020)
9) Konuşma metni için bakınız: https://www.nps.gov/linc/learn/historyculture/lincoln-second-inaugural.htm (Erişim Tarihi: 3.12.2020)
10) Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 701-708.
11) A.g.e., s. 710
Kaynakça
ARMAOĞLU, F. (2019), 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789-1914, Kronik Kitap, 18. Baskı, İstanbul.
Our Documents, (Çevrimiçi), (Erişim Tarihi: 2.12.2020) https://www.ourdocuments.gov/doc.php?flash=false&doc=15&page=transcript
Our Documents, (Çevrimiçi), (Erişim Tarihi: 2.12.2020) https://www.ourdocuments.gov/doc.php?flash=false&doc=23#
Voice of Democracy, (Çevrimiçi), (Erişim Tarihi: 3.12.2020) https://voicesofdemocracy.umd.edu/lincoln-gettysburg-address-speech-text/
National Park Service, (Çevrimiçi), (Erişim Tarihi: 3.12.2020) https://www.nps.gov/linc/learn/historyculture/lincoln-second-inaugural.htm
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Yazı güzel ve ufak bir özet tadında olmuş ancak zaman çizelgesi bir ileri bir geri şekilde olmak yerine düz bir doğrultuda oluşturulsaydı daha güzel olurdu.
Konu bütünlüğünü korumak için bağımsızlık, Monroe Doktrini, toprak genişlemesi ve iç savaş şekilde dört bölüm olarak çalışmayı hazırladım. Okuduğunuz ve eleştiride bulunduğunuz için teşekkür ederim.