Uygur Kağanlığı, Orta Asya’da Hunlar ve Göktürkler ’den sonra devlet kurabilen üçüncü Türk topluluğu olma özelliğine sahip olmasıyla beraber Türk tarihinde derin etkiler bırakmış bir Türk topluluğudur. 745 – 840 yılları arasında varlığını sürdüren Uygur Kağanlığı, Kutluk Bilge Kül Kagan tarafında kurulmuştur. Başkenti Karabalgasun olan Uygur Kağanlığı, diğer Türk devletlerinin aksine Maniheizm dinini benimsemesiyle, öncelikli olarak, dini ve kültürel anlamda farklı bir etki yaratmıştır. Edebiyat, mimari gibi pek çok alanda önemli eserler bırakmışlar ve Türk tarihine değer katmışlardır. Kağanlığın yıkılış sürecinde ise iç karışıklıklar, Tibet ve Kırgızlılar ile olan mücadeleler yıkılışa götüren en önemli nedenlerdi.
I. Uygur Adı ve Anlamı
Uygur adı ilk olarak Bilge Kağan Yazıtında geçmişti ve 716 yılındaki olaylara atıfta bulunarak Uygur adından söz ediliyordu. Uygur adının anlamını inceleyecek olursak eğer; “Uygur adının manası ve etimolojisi hakkında da çeşitli görüşler mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Uygur’un anlamının “uymak, yapışmak, şahin gibi hızla hücum ve takip eden, birbiriyle yardımlaşan”, sözlerinden türemiş olduğu; “kendi kendine yeter” manasında kullanıldığı, çeşitli rivayetler ve kaynaklara bakılarak ileri sürülmektedir. Genellikle Uygur’un Uygur şeklinde geliştiği, “uyanlar, bir araya gelenler, akrabalar, müttefikler” anlamını taşıdığı ve tarihte görülen On Uygur adının da “On Müttefik” ten meydana geldiği yolunda açıklamalarda bulunulmuştur. Oğuz Kağan Destanlarında da Uygur’un manası aşağı-yukarı buna yakındır.”1
II. Uygur Devletinin Kuruluşu, Gelişimi ve Yıkılışı
“UYGURLAR, 744′ te Basmılları yenilgiye uğratıp, 745 yılında daha sonra Kutlug Bilge Kül Kagan unvanını alacak olan Kutlug Boyla (sa1.744-747) önderliğinde, II. Doğu Türk Kağanlığı’na son vererek bozkırların yeni hâkimi olurlar. Kaynaklarda Uygurların bu yıllarda tarih sahnesine çıktıkları kabul edilir. Ancak bu tarihten önce Uygurların Çinliler, Göktürkler ve bölgedeki diğer boylarla güç mücadelesi içinde geçirdikleri 150 yıllık süre içinde Çin kaynaklarında bilgi bulunmaktadır (bk. Golden 2002: 128).”2 Uygur Devleti, her ne kadar Maniheizm’i kabul etmiş olsa da genel anlamda Göktürk geleneğini sürdüren bir yönetim anlayışına sahipti. Kutluk Bilge Kül, Orhun Irmağı çevresinde Karabalgasun kentini kurmuş ve kağanlığının idaresini buradan sürdürmüştür. Devam eden süreçte Kutluk Bilge Kül, iki yıl hükümdar kalabilmiş ve ölmüştür. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Moyen Çor, Karabalgasun şehrini tam olarak gelişmiş bir duruma getirmişti. Moyen çor döneminde çevredeki pek çok boyu birliği içine alan Uygurlar, kervan ve ticaret yollarını kontrol etmiştir. Zaman içerisinde ticareti öğrenmiş ve yerleşik hayata geçmişlerdir. Ayrıca bu durum Çinliler ile iyi ilişkiler kurmalarına da sebep olmuştur. “762 tarihinde Çin hükümdarı Taitsung iç ayaklanması nedeniyle Uygurlardan yardım istemiş; Bayan Çor’un halefi Bögü Kağan (759-780), Uygur ordusuyla birlikte isyancıların elinde bulunan Çin’in başkenti Ç’ang-an’a ve yine önemli bir şehir olan Lo-yang’a yürümüş, isyanı bastırdıktan sonra tekrar bozkıra çekilmiştir. Bögü Kağan’ın bu seferi Soğdca-Türkçe yazılmış olan Sevrey yazıtında anlatılmıştır. Bu seferin Uygurlar için, askeri sonuçlarından çok kültürel sonuçları önemli olmuştur.”3
Çin’e sefer sonucunda Soğd toplumundan dinini gören Bögü Kağan, Soğd toplumundan kişileri ülkesinde ağırladığı kaynaklarda belirtilmiştir. Nitekim devam eden süreçte Uygur Devleti’nin resmi dini olarak Maniheizm’i seçmelerini de sağlamışlardır. Ancak bu durumun Türk Tarihi açısından pek çok tartışmayı da beraberinde getirdiği aşikardır. “Maniheizm dininin Türk sosyal hayatında yararları olduğu gibi, zararları da vardı. Bu inanışın birçok umdesi Türklerin tarihî hayat tarzlarına uymuyordu. Özellikle fütuhat ruhunu öldürüyor ve insanları aşırı bir miskinlik ile kaderciliğe itiyordu. Uygurlar böylece şehir hayatının rahatlığına da alışmışlardı. Bundan başka, Uygurların sonradan ilim, edebiyat, ticaret ve diğer sanatlardaki başarılarının bu dine girmeleriyle mümkün olduğuna dairfikirler ileri sürülmektedir.”4
[irp posts=”6329″ name=”Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri: Unutulan Akrabalık”]
Uygurların Çin ile yakın ve kültürel ilişkiler kuruması zaman içinde pek çok geleneğin değişmesine yol açmıştı. Ticaret sayesinde değerli birtakım şeylere sahip olunduğu gibi Çinlilerin görkemli ve şatafat içeren özelliklerini almışlardı. Altın, gümüş gibi mücevherlere sahip olunmuştu. Göktürk geleneğine bağlı bir şekilde varlığını sürdüren Uygur Kağanı, artık kendini halktan üstün görüyor, halk konargöçer yönünden sıyrılıp gündelik hayatta sadece kendisi için yaşar hale geliyordu. Bilindiği gibi Göktürk geleneklerinde Kağanlığın bir arada ve her bir ferdin birbirini önemsediği bir yaşayış tarzı söz konusuydu. Uygur Devleti ise bu geleneksel özelliğinden gitgide kopuyordu. “Bunun dışında, bazı Sogd asıllı kişiler Çin’i ele geçirmenin yollarını kağana anlatarak onu kandırdılar. Ancak bakanlardan Tonga (Tun) Baga Tarkan ona nasihatte bulunarak; Çin’i elde tutmanın çok zor olacağını söyledi. Kağan onu dinlemedi. Tonga (Tun) Baga Tarkan, teklifinin kabul edilmemesi üzerine, gerçekleştirdiği bir darbe ile Bögü Kağan’ı öldürdü. Onunla birlikte, yakın akrabalarını, adamlarını, onu Çin’e karşı kışkırtan Sogdluları başta olmak üzere, 2000 kişiyi ortadan kaldırdı.”5 Bögü Kağan’ın 780’de öldürülmesinden sonra tahta geçen Alp Kutlug Bilge Kağan (sal. 780-789), kendi döneminde Hristiyan ruhani reisi 1. Timotheus’tan ülkesine bir papaz gönderilmesini ister. Bu, Uygur Bozkır Kağanlığında Maniheizm ve Budizm yanında Hristiyanlığın da benimsendiğinin işareti kabul edilir.”6
Devam eden dönemde ticaret sayesinde Çin’le olan iyi ilişkiler, Tibetlilerin Çinlilere baskısıyla gerilime dönüşmeye başlamıştı. Aynı zamanda savaşçı ve konargöçer hayata devam eden Kırgızlar ile de büyük sorunlar yaşamaya başlamışlardı. Savaşlar sürerken tarım kentlerini keşfeden Uygurlar, bu kentlere yerleşmeye başlayıp konar göçerliği terk etmeyi sürdürdüler. Ancak tarım bölgelerinde güçlü olsalar da aynı şekilde bozkırda güç sahibi değildiler. Bu nedenle başkent Karabalgasun Kırgız tehlikesi altındaydı. İlerleyen dönemlerde şehrin önüne gelen yüz bin Kırgız atlısına karşı gelemeyeceklerini anlayıp büyük bir direnç göstermeyip boyun eğmişlerdir. Böylece 840 yılında egemenliklerini teslim etmişlerdir. Coğrafyaya yayılan Uygurlar bir daha eski günlerine dönememiştir.
III. Uygur Kültürü ve Etkileri
Türk Tarihinde yerleşik hayata geçen ilk topluluk olmaları Uygurların geride büyük bir miras bırakmasına sebep oldu. Yerleşik hayata geçmeleri hayvancılık (hayvan ticareti), tarım ve tarıma bağlı bağ bahçe üzerine bir yaşam biçimi sürdürmelerine sebep olmuştu. Bu sebeple şehirler kurmuşlar ve yaşamlarını şehirlerde sürdürmüşlerdi. Haliyle konargöçer yaşam tarzından sıyrılan Uygurlar, kültürel bir zenginlik yaratma imkanına sahip olmuştu. Dönem kaynaklarında Uygurların diğer Türk toplumlarına nazaran kültürel olarak gelişmişliğine pek çok kez atıfta bulunulmuştur.
Göktürk geleneğinin devamı niteliğinde olmaları sebebiyle Tengricilik inanışına inanlar vardı. Ancak daha sonra Maniheizm ve Budizm başta olmak üzere diğer dini inanışlarında toplumda yaygınlaşmasıyla çok dinli bir toplum yapısına bürünmüşlerdi. Yerleşik hayatın etkilerine gelecek olursak; mimari, müzik, spor gibi alanlarda büyük gelişmeler sağlamışlardı. Ayrıca şehirleşmenin söz konusu olması ile kent ve sivil idareler, vergi düzenlemeleri ve hukuk alanında düzenlemeler de söz konusuydu. Toplumun konargöçer yaşam tarzından sıyrılması ile sık sık konum değiştiren düzeni, Uygurlar döneminde son bulmasıyla toplum içerisinde hoşgörü temelli bir karakter oluşmasına sebebiyet vermişti. Halihazırda bu hoşgörüye, çok dinli toplum yapısı da en büyük örnek olarak verilebilir. Alfabe konusuna değinecek olursak: Uygurlar, başta Göktürk alfabesini kullanmış olsalar da zaman içerisinde Uygur alfabesini geliştirmişlerdi ve yine zaman içerisinde yazı dilini geliştirip önemli eserler ortaya çıkarmışlardır.
Sonuç
Uygur Devleti, daha önce hiçbir Türk toplumunun üzerine düşmediği pek çok konuda gelişim kaydetmiştir. Türk tarihinde her ne kadar Uygur Kağanlığının akıbeti bir yıkılış hikayesiyle sonlansa da gerçekte Türk tarihinde büyük bir başlangıcın öncüleriydiler. Kültürel ve yerleşik hayatın yarattığı kent gelişimleri kendilerinden sonra varlık gösterecek Türk toplumlarına örnek teşkil etmiştir. Ancak yaşadıkları dönemin zorlu şartları nedeniyle ve kendilerinin Göktürk geleneklerinden sıyrılmaları ile, devletin yıkılışına giden sürecin gelişmesine kendilerinin sebep olduğunu söylemeliyiz. Zira savaşçı yanlarını köreltmeleriyle devletin muhafaza ve müdafaa etmeleri zorlaşmıştı. Haliyle Uygurlar her ne kadar iyi yanlarıyla Türk toplumlarına örnek teşkil etse de kendilerini yıkılışa götüren sebeplerin de Türk toplumlarınca dikkate alındığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Ayrıca Uygur metinlerine değinecek olursak, yaşadıkları dönem içerisinde oldukça değerli metinler olduğunu söylemeliyiz ve bu dönem eserlerinin günümüzde halen Uygur tarihini kavramak adına değerli katkıları olduğunu belirtmeliyiz. Uygurların edebiyat ve diğer alanlardaki gelişimlerini ise yerleşik hayatta bireyin ön plana çıkması ve bunun sonucunda kültürel anlamda üretken olmaları ile ilişkilendirebiliriz.
Mahsun Demir
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAK
1 Saadettin Yağmur Gömeç, “Geçmişte ve Günümüzde Uygur Türklerine Genel Bir Bakış”, Prof.Dr. Vahdet Keleşyılmaz Armağanı, Ankara 2018, s. 101
2 Nurettin Demir, Emine Yılmaz, “Uygur Edebiyatı: Nesir”, Talât Sait Halman (Genel ed.) Türk Edebiyatı Tarihi I, İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı,2007, s.154
3 Nurettin Demir, Emine Yılmaz, “Uygur Edebiyatı: Nesir”, Talât Sait Halman
(Genel ed.) Türk Edebiyatı Tarihi I, İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı,2007, s.154
4 Saadettin Yağmur Gömeç, “Geçmişte ve Günümüzde Uygur Türklerine Genel Bir Bakış”, Prof.Dr. Vahdet Keleşyılmaz Armağanı, Ankara 2018, s. 105
5 Saadettin Yağmur Gömeç, “Geçmişte ve Günümüzde Uygur Türklerine Genel Bir
Bakış”, Prof.Dr. Vahdet Keleşyılmaz Armağanı, Ankara 2018, s. 106
6 Nurettin Demir, Emine Yılmaz, “Uygur Edebiyatı: Nesir”, Talât Sait Halman (Genel ed.) Türk Edebiyatı Tarihi I, İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı,2007, s.155
Demir Nurettin, Yılmaz Emine, “Uygur Edebiyatı: Nesir”, Talât Sait Halman (Genel ed.) Türk Edebiyatı Tarihi I, İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2007
Gömeç Saadettin Yağmur, “Geçmişte ve Günümüzde Uygur Türklerine Genel Bir Bakış”, Prof.Dr. Vahdet Keleşyılmaz Armağanı, Ankara 2018
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Uygurlar gerçekten kendilerine yakışır bir tarihe sahip ama şu an çok kötü durumdalar ve biz bir şey yapmıyoruz :((((. ama bir gün bu olanlara son vereceğiz. Ona inancım tam