5. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ile başlayan ve 15. yüzyılda İstanbul’un fethi ve Amerika kıtasının keşfi ile sona eren Orta Çağ, dünya tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. “Avrupa’nın karanlık çağı” olarak da nitelendirilen bu çağda Avrupa, feodal sistem, hiyerarşik sosyal yapılanma ve bu bağlamda ortaya çıkan toplumsal eşitsizlikler, kilisenin merkezde olması anlamına gelen teosentrik yapının hakimiyetinde bir süreç geçirmekteydi. 1492’de Christopher Columbus tarafından keşfedilen kıta, esasında hem Avrupa hem de dünya için yeni bir dönemin başlangıcını teşkil ediyordu. Bu hususta, Amerika kıtasının keşfine giden yolu daha iyi anlamak için dönemin İspanyası’nın dinamiklerini incelemek oldukça yerinde olacaktır. Bu dinamikleri incelerken 1492 yılı büyük önem arz etmektedir. 1492 yılı İspanya’sını anlamak için bu yılda yaşanan önemli olaylardan, yani Katolik kralların birlik çabalarından, bu bağlamda kurulan İspanyol Engizisyon Mahkemeleri’nden, Yahudilerin ülkeden ihracını öngören Elhamra Kararnamesi’nden, İber yarımadasında bulunan son Müslüman kalesi Granada’nın düşüşünden ve tüm bu olayların Columbus’un Amerika kıtasını keşfini nasıl etkilediğinden bahsedilecektir.
1469 yılında Kastilya Kraliçesi Isabel ile Aragon Kralı Fernando’nun evlenmesi, dönemin İspanyası için en önemli olaylardan birini teşkil etmektedir. Bunun nedeni, bu evliliğin sonucunda 1479’da Kastilya ve Aragon krallıklarının birleşmesi ve bu sayede Modern İspanya’nın bölgesel ve dini birlik açısından oluşumunun başlamış olmasıdır. Dini birliğin sağlanmaya çalışması nedeniyle dönemin İspanyasına “Los Reyes Católicos (Katolik Krallar İspanyası)” adı da verilmektedir.
Görsel 1: Katolik Krallar: Kastilya Kraliçesi Isabel ile Aragon Kralı Fernando
Hem Avrupa’da hem İspanyası’nda, özellikle de 15. yüzyılın ilk yarısında, Yahudi toplumuna karşı giderek artan bir düşmanlık ortaya çıkmış, Yahudiler büyük toplumsal baskılara maruz kalmış ve bunun sonucunda da toplumdan izole edilmiştir. Yahudilerin bankacılık sektöründe ve İspanyol ekonomisinde sahip olduğu baskın rol İspanyol halkı rahatsız etmiştir. “Yeniden fetih”te için yapılacak savaşları finanse etmek adına İspanyol hükümdarları halktan vergi toplamış ve bu verginin yüklü bir miktarı Yahudilerden elde edilmişti. Toplanılan vergilerin yanısıra, Kraliçe Isabel’in Yahudilerden Colombus’un seyahatini finanse etmek için borç para aldığı da bilinmektedir (Roth, 1992: 280). Ülkede bölgesel ve dini birliği sağlamak amacıyla 1478’de Engizisyon Mahkemesi kurulması için Kraliçe Isabel papadan izin istemiş, 1480’de mahkemeler kurulmuş ve bu mahkemeler aracılığıyla İspanya’daki Müslümanlar ve özellikle de Yahudiler Katolikleştirmeye çalışılmıştır. Uygulamada İspanyol Engizisyonu, henüz yeni birleşmiş olan İspanyol krallığının monarşisinde iktidarı sağlamlaştırmaya hizmet etse de, bu hizmeti acımasız yöntemler kullanarak gerçekleştirmiştir [1]. Engizisyonun çabalarına son noktayı koymak için 31 Mart 1492’de Elhamra Sarayı’nda “Elhamra Kararnamesi” adı verilen ve İspanya’da yaşayan Yahudilerin ülkeyi terk etmelerini öngören “İhraç Kanunu” olarak da bilinen belge, İspanyol engizisyonunun önderi Tomás de Torquemada tarafından yazılmış ve Katolik Krallar tarafından imzalanmıştır [2].
İmzalanan kararnamede Engizisyon Mahkemelerinin kurulmasından bu yana geçen 12 yıl şu şekilde anlatılıyordu: “12 yıl boyunca çalışan Engizisyon, pek çok insanı suçlu buldu. Dahası, Yahudilerle olan ilişkilerinde Hıristiyanların çok büyük zararlar görmeye devam ettiği, Yahudilerin Kutsal Katolik inancını yıkmaya çalıştığı ve inanan Hıristiyanların inançlarına yaklaşmalarını engelledikleri hakkında Engizisyon tarafından bilgilendirildik” [3]. Bu 12 yıllık sürecin İspanyollara istediğini vermediği açıkça ortadaydı ve bu nedenle Elhamra Kararnamesi imzalanmıştı.
Görsel 2: Elhamra Kararnamesi
Katolikleştirilmeye çalışılan Yahudiler İspanya’da “conversos (dönüştürülmüş)” adı verilen bir grubu oluşturdu; ancak pek çoğu mal ve mülklerini terk etmek zorunda bırakılarak başka topraklara doğru yola çıktı. Ülkeden ihraç edilen Yahudiler; Portekiz, Kuzey Afrika, İtalya ve Osmanlı Devletine giderek, bu yerlerde yeni bir hayata başlamaya çalıştı (Ray, 2013: 39-42-45-47). Avrupa’nın içinde bulunduğu dini konjonktür göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun izlediği hoşgörü politikası Yahudiler üzerinde bir cazibe yaratmasına rağmen aradaki mesafenin fazla oluşu nedeniyle pek çok Yahudi Osmanlı topraklarına ulaşamadan başka devletlere sığınmak durumunda kalmıştır. Ulaşabilenler ise çoğunlukla İstanbul, İzmir, Selanik ve Safed kentlerine yerleşmiştir. Ayrıca, bugün Türkiye’de bulunan Yahudilerin %90’ını Sefarad Yahudileri oluşturmaktadır.
İspanya’da birliği oluşturmak adına atılan bir diğer önemli adım Kastilya dilinin ortak dil ilan edilmesi oldu; zira ortak dil kullanımın beraberinde kültürel, siyasal ve sosyal birliği getireceği düşünülüyordu. Bu doğrultuda 18 Ağustos 1492’de Antonio de Nebrija tarafından Kastilya dili hakkında ilk gramer kitabı yazıldı. Nebrija’nın dediğine göre dil her zaman imparatorluğa eşlik etmekteydi [4].
1492 yılını dünya tarihi açısından önemli kılan bir diğer olay İber yarımadasındaki 780 yıllık Müslüman varlığını sonlandıran Granada’nın düşüşüdür. Granada, Akdeniz’de yeni güçlenmeye başlayan Osmanlı devleti nedeniyle İspanyollar açısından büyük bir tehlike arz ediyordu ve bu nedenle Kraliçe Isabel Müslümanlarla yapılacak olan savaşı kutsal görmekteydi. Yıllardır süregelen ve İber yarımadasından Müslümanların çıkarılışının son aşamasını teşkil eden bu olay “reconquista (yeniden fetih)” olarak adlandırıldı. Avrupa’daki bütün gözler Granada Savaşı’na çevrilmişti ve Müslümanların yaşadığı mağlubiyet sonucu İspanya savaştan büyük bir prestij kazanarak çıkmıştı. Aynı zamanda bu savaş, 1453’te İstanbul’un kaybedilmesinin bir tazminatı olarak görüldü ve Hıristiyanlık adına Haçlı Savaşları’nın devamı niteliğindeydi (Elliot, 1998). Pek çok tarihçi, Reconquista’nın haçlı ruhunun, Engizisyonun güçlü etkisinin ve Müslüman ve Yahudilerin sınır dışı edilmesinin bir kanıtı olduğu ve dini birliğin sağlanması hususunda İspanya’ya yardım ettiğini düşünmektedir [5].
Görsel 3: Granada Savaşı’nda karşı karşıya gelen Müslümanlar ve Katolikler
Granada’nın ele geçirilmesi Colombus’un Atlantik üzerinden Hindistan’a ulaşmak için planladığı keşif gezisinin finanse edilmesinin önünü açtı. 1453’te Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u fethi Avrupa’nın Asya’yla olan coğrafi bağlantısını koparmış ve Avrupalı devletler Doğu’nun baharatlarına ve ipeklerine ulaşabilmek için yeni yollar keşfetmeyi kafaya koymuştu. Yahudilerden kalan mal ve mülkler ve Müslümanlara karşı yıllardır sürdürülen savaşın sonunda bitmiş olmasının verdiği ekonomik ferahlık, seferin yapılmasını sağladı. 17 Nisan 1492’de Katolik Krallar tarafından gezinin finanse edilmesini öngören Santa Fe Kapitülasyonları ilan edildi. Bu kapitülasyonlar Colombus ve Katolik Krallar arasında imzalanan bir nevi anlaşma gibiydi.
Colombus toplamda dört adet sefer gerçekleştirdi. Colombus ilk seferinde Bahamalar’ın Guanahaní adasına ayak bastığında bu toprakları masal adası Cipango’nun, yani Japonya’nın bir uzantısı sanmıştı (Galeano, 2017: 25). 6 Aralık 1492’de ise Dominik Cumhuriyeti’nin La Española adasından karaya çıktı. Keşfedilen bu yeni kıta Colombus tarafından teşekkür mahiyetinde Kraliçe Isabel’e sunuldu. Devamında, Colombus’un Amerika’da bulduğu altın ve inciler diğer gezginleri kıtaya çekti ve bu sayede Amerika kıtasının doğu kesimi kısa sürede öğrenildi. 16. yüzyılın ortalarında Avrupalılar yerleşmek amacıyla Amerika kıtasına gelmeye başladı ve 17. yüzyılda ise kıtadaki büyük şehirlerin temelleri atılmış oldu (Kurtuluş, 2010: 874).
Görsel 4: Colombus tarafından Amerika kıtasına gerçekleştirilen seferler
Avrupa’nın Doğu’nun zenginliklerine ulaşmak için alternatif bir yol bulma amacıyla çıktığı bu yolculuk, yeni bir kıtanın keşfedilmesiyle birlikte büyük bir açgözlülüğe dönüşmüştür. Bu açgözlülüğün sonucunda binlerce yıllık Aztek, İnka ve Maya medeniyetleri yıkılmış, madenlerin yeraltından çıkarılması için yerliler köle gibi çalıştırılmış ve neticesinde sömürgeciliğin sonuna kadar hissedildiği yeni bir dönem yaşanmaya başlanmıştır. Bütün bu yaşanan olayların neticesinde Orta Çağ’ın karanlığından çıkan Avrupa ve İspanya madene; bu karanlığın getirmiş olduğu yeni yüzle tanışan kıtanın esas sahibi yerliler, Afrika’dan getirilen köleler ve sonuç olarak da dünya tarihi kana doymuştur.
[irp posts=”4770″ name=”Amerika Kıtasında Kölelik Ne Zaman Kalktı?”]
Ezgi Kurtcu
Stratejik Ortak Misafir Yazarı
KAYNAK
1. https://www.britannica.com/topic/Spanish-Inquisition
2.https://www.abc.es/espana/20150127/abci-torquemada-inquisidor-origen-judio-201501262031.html?ref=https:%2F%2Fwww.google.com%2F
3. https://www.fau.edu/artsandletters/pjhr/chhre/pdf/hh-alhambra-1492-spanish.pdf
4. https://elpais.com/diario/1998/07/12/espana/900194408_850215.html
5. https://www.britannica.com/event/Reconquista
6. Elliot, J. H. (1998). La España imperial, 1469-1716 (4. Baskı). Barcelona: Editorial Vicens-Vives.
7. Galeano, E. (2017). Latin Amerika’nın Kesik Damarları (3. Baskı). İstanbul: Sel Yayıncılık
8. Kurtuluş, B. (2010). Amerika Kıtasının Keşfi: Kuzey Amerika- Asya Bağlantısı . Journal of Social Policy Conferences, 0 (49), s. 874-886.
9. Pérez, J. (1993). Historia de una tragedia: La expulsión de los judíos de España, Barcelona: Critica
10. Ray, J. (2013). After Expulsion: 1492 and the Making of Sephardic Jewry, Newyork: Newyork University Press
11. Roth, N. (1992). The Jews of Spain and the Expulsion of 1492. The Historian, 55(1), s. 17-30.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.