Brexit: Başlangıcın Sonu

422

2020 yılı sonu itibariyle “Brexit” adındaki pehlivan tefrikasında bir aşama daha tamamlandı. Aslında 31 Ocak 2020’de Birleşik Krallık (BK), Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmıştı ancak taraflar arasında 2020 yılı sonuna kadar bir geçiş süreci tanınmıştı. Bu süreçte “bir ticari anlaşmanın yapılıp yapılmayacağı” ve “yapılacaksa nasıl yapılacağı” konularında da belirsizlik devam ediyordu. Zira eğer bu ayrılık anlaşmasız bir biçimde gerçekleşseydi her iki taraf için de belli maliyetler söz konusu olacaktı. Nitekim “son dakika” olarak nitelendirilebilecek bir tarihte, 24 Aralık 2020’de taraflar arasında Ticaret ve İşbirliği Anlaşması imzalandı. Brexit referandumundan sonra Avrupa’da büyük bir şok mevcuttu çünkü bir ülkenin hem de oluşum içerisinde ciddi anlamda ayrıcalıklı bir ülkenin, dünya tarihinin belki de en başarılı siyasi-ekonomik entegrasyon projesinden çıkmak istemesi herkesi oldukça şaşırttı. Şaşkınlıktan doğan bu hayal kırıklığı müzakerelere de yansıdı. AB, BK’ya karşı müzakerelerde fazlasıyla katıydı. Bu sürecin zorlaşmasının da AB yönetiminden kaynaklandığını söylememiz gerekiyor çünkü eğer BK’nın AB’den çıkışı kolay bir biçimde gerçekleşseydi, bu durum ilerleyen süreçte bu ortaklığa ilişkin birtakım rahatsızlıkları bulunan AB ülkelerine bir çıkış kapısı açabilirdi. Dolayısıyla AB liderleri de BK’ya diğer ülkelerin örnek alabilecekleri bir çıkış modeli önermek istemediler.

Söz konusu anlaşma, bazı belirsizlikleri ortadan kaldırsa da yeni soru işaretlerini de beraberinde getirmiş oldu. Bu durum, daha uzun bir süre Brexit’i konuşmaya devam edeceğimiz anlamına geliyor. Keza anlaşma, ekleri ve protokolleriyle birlikte 1246 sayfayı bulsa da aslında taraflara çerçeve sunmakla yetiniyor ve ekonomik alanla sınırlanan bu anlaşmanın içeriğindeki birçok konu zaman içerisinde netleşecek. Anlaşmanın en önemli detayı ise tabii ki İngiltere’nin Gümrük Birliği ve AB ortak pazarından ayrılıp iktisadi konularla birlikte gümrüklerinin kontrolünü de kendi belirleyeceği kurallara göre düzenleyebilme hürriyetine kavuşmuş olmasıdır. Bu noktada İngiltere’nin AB’ye bağlılığının her daim sorgulandığını da söylememiz gerekiyor. Zira 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılmasıyla oluşum içerisindeki hikayesi başlayan İngiltere, bugüne kadar geçen süre içerisinde topluluk bünyesinde geçirilen birçok entegrasyon aşamasından kendini soyutlamış, bununla da kalmayıp topluluktan ayrılmak üzere 2 kez referanduma gitmişti. Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girişinden yalnızca 2 yıl sonra yani 1975’te yapılan ilk referandumda seçmenlerin %67’si toplulukta kalınması yönünde oy kullanınca üyelik devam etti. 2016’dan bu yana ise Lizbon Antlaşması’nın 50. Maddesi uyarınca AB’den ayrılmaya çalışıyordu. Nitekim BK’nın 2016’da yaptığı ikinci referandumda seçmenlerin %51,9’u BK’nın AB’den ayrılması yönünde oy kullandı ve Boris Johnson oynadığı kumardan kârlı çıktı.

İngiltere 

Geçiş süreci tamamlanmadan Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalanmış olması ise İngiltere’de Boris Johnson tarafından büyük bir başarı olarak lanse ediliyor. Bunu da şöyle detaylandıralım: Birleşik Krallık bir yandan müzakereler boyunca “egemenliğin yeniden kazanılması” hususunun altını özellikle çizerken “Küresel Britanya” söylemini ortaya koydu. Diğer yandan BK’nin AB’den ayrılırken AB’nin bazı mevzuat ve kurallarından kendisini soyutlayıp soyutlayamayacağı konusunda bir tartışma da söz konusuydu. Bu da aslında Brexit’in “sert mi” yoksa “yumuşak mı” olacağı hakkındaki ihtilaftan doğmuştu. Sonuç itibariyle İngiltere aslında AB Adalet Divanı’nın yetki alanından çıkmış oldu ve bu durum Boris Johnson’ın işine yaradı.

Ticaret 

BK’nın AB içerisindeki ayrıcalıklı konumuna rağmen verdiği ayrılma kararının etkilerini yavaş yavaş görmeye başladık ve bu etkileri değerlendirmeye “malların serbest dolaşımı” ile başlamayı elzem görüyorum zira BK ile AB’nin anlaşması, en azından şimdilik tek bir alanla yani ticaretle sınırlı kalmış durumda. BK, AB’den ayrılmasına rağmen Avrupa pazarına yine AB üyesiymiş gibi ekonomik anlamda erişim hakkıyla birlikte AB mevzuatına uyumu da minimuma indirmek istedi. Diğer yandan AB ise BK için mevzuat uyumu ile pazara erişim hakkı arasında pozitif bir korelasyon öngördü ve taraflar bu konuda ihtilafa düştüler. Bu ihtilafın temelinde de AB’nin, AB şirketleriyle İngiliz şirketleri arasında oluşabilecek bir rekabeti engelleme isteği yatmaktadır. Zaten yapılan bu anlaşma da bu müzakerelerin bir sonucu niteliğinde diyebiliriz.

Parekende ticaretinde AB standartlarının uygulanması

Anlaşma, malların serbest dolaşımı konusunda tarifeler ile kotaları ortadan kaldırmakla birlikte İngiliz şirketleri için gümrük bildirimi ile güvenlik denetimini beraberinde getirdi ve açıkçası bunlar çok sorunsuz şeyler değil. Gümrük bildirimi ve güvenlik denetiminin yanı sıra bazı ürünlerin ihracı için özel lisans ve sertifikalama şart koşuldu. Bütün bunlar şirketlere hem ek bürokrasi hem de ekstra maliyet yüklemiş oldu [1]. Birleşik Krallık, bu yeni prosedürlere hazırlanmaları için şirketlere 6 ay mühlet verdi.

Ancak tabii ki AB tarafında böyle bir durum söz konusu değil ve bu nedenle gecikme gibi sıkıntılar doğabilir ve bu olası sıkıntılar bir nevi baskı unsuru niteliğinde diyebiliriz. Henüz böyle bir durum söz konusu olmasa da ilerleyen süreçte gerçekleştiği ve bu sorunla karşı karşıya kalan çok sayıda şirket olduğu takdirde sınırda yığılmalar gündeme gelebilir. Sınırda yığılmaların ne anlama geldiğini de Aralık ayında Fransa’nın İngiltere’den gelen kamyonlara COVID sebebiyle geçiş izni vermemesiyle net olarak gördük. Anlaşmayla birlikte gelen angaryalardan bir diğeri ise güvenlik denetimiydi. Güvenlik denetimi, bazı ürünlerin “sınırda AB standartlarına uyum denetimi” yapılmasına denk geliyor. Tabii bu durum da şirketlere ek bürokrasi ve maliyet yükleyeceğinden BK’daki gıda sektöründe tepkilere neden oldu.

Tedbirler 

Anlaşma yapılması hususundaki müzakere sürecinin AB açısından önemli gündemlerinden biri de “eşit şartların korunmasıydı” [2]. Artık BK’nin birçok ürün açısından AB standartlarına uyma zorunluluğu yok ancak söz konusu standartlardan önemli ölçüde saptığı takdirde AB, buna karşılık olarak BK’ya tanıdığı birtakım serbestlikleri geri alabilecek ya da bazı kısıtlamalara gidebilecek. Sürekli olarak ihtilafların doğmasına neden olabilecek bu durum da doğal olarak Brexit’in gündemde kalmasını sağlayabilir. Tabii bu kısıtlamaların anlaşmada tam bir karşılığı bulunmadığından bunları öğrenmek için anlaşmanın nasıl uygulandığını görmeyi bekleyeceğiz.

Anlaşmanın uygulanmasında ortaya çıkacak sorunlar için de tahkim, istişare ve müzakere mekanizmaları devreye girecek. Anlaşmazlıklar istişare yoluyla çözülemezse 3 hakemden oluşan bir tahkim heyeti kurulacak ve tahkim heyeti, kararını 130 gün içerisinde taraflara bildirmekle yükümlüdür. Diğer yandan 100 gün içinde de taslak kararını açıklayıp tarafların görüşlerini almakla da sorumludur. Ayrıca tahkim heyetinin, değerlendirme yaparken AB müktesebatını referans alma gibi bir zorunluluğu da bulunmamaktadır. Kaybeden taraf 30 gün içerisinde tahkim heyetinin kararına uyacak ve ihtilafın devam etmesi halinde şikayetçi taraf karşı tedbir alabilecektir [3].

Finansal Hizmetler 

Bir diğer konu, finansal hizmetler konusu. İngiltere, ekonomisini daha çok finansal hizmetler üzerinden döndüren bir ülke. Ancak anlaşmada finansal hizmetlere dair ayrıntılı maddeler yok. Bu durumun Mart ayı içerisinde tarafların birbirlerinin kurallarını tanıyacağı bir Mutabakat Zaptı üzerinden aşılması bekleniyor [4]. Bu konuyla birlikte İngiltere’nin bazı Avrupa politikalarına katılımı da taraflar arasında önümüzdeki günlerde müzakere edilecek. Londra, finansal hizmetler açısından dünya nezdinde ciddi öneme sahip bir merkez. Yine de bu süreç, büyük bankaları ve Londra merkezli yatırım fonlarını AB ülkelerinde şubeler açmaya ve hatta faaliyetlerini AB ülkelerine taşımaya yönlendirecek [5]. İngiltere’nin Londra kozunu kaybetmek bir yana, AB’den ayrılmış olmanın getirdiği özgürlükle ülkesine daha fazla yabancı yatırımcı çekme olasılığı da söz konusu. Dolayısıyla bundan sonrası artık yeni bir dönem ve yalnızca Avrupa ile Birleşik Krallık arasındaki ilişkiler özelinde değil, Birleşik Krallık’ın siyasi yapısı üzerinde de etki yaratabilecek bir sürecin başında olduğumuzu söylemeliyiz. Bununla alakalı olarak İskoçya ile Kuzey İrlanda konularını da değerlendirmemiz gerekiyor çünkü bu konularla ilgili belirsizlikler sürüyor. Dolayısıyla Birleşik Krallık’ın Birleşik Krallık olarak varlığını devam ettireceğinin dahi bir garantisi yok.

İskoçya ve Kuzey İrlanda 

İskoçya, daha önce de bağımsızlık talebinde bulunmuş ve bununla ilgili referanduma gitmiş bir ülke. 2014’te yapılan bu referandumda İskoçya’nın bağımsızlık talebine ülkede %55,3 oranında “hayır” oyu çıktı. Fakat son birkaç yıldır İskoçya Bölgesel Başbakanı Nicola Sturgeon, Brexit’i kullanarak bu talebi canlandırmaya çalışıyor. Özellikle “Hard Brexit’in” yani BK’nın Gümrük Birliği’nden çıkmasının kesinleşmesinin ardından bu talepler sıklaşmaya başladı. Bu noktada, 2016’daki Brexit referandumunda İskoçya’nın %62’sinin AB’de kalma yönünde oy kullandığını da belirtelim. Boris Johnson ise bu talebe karşı. Öyle ki 24 Ocak’ta Edinburg’da yaptığı açıklamada da bunu tekrarladı.

Diğer yandan bu talebin gerçekleşmesi de gerçekleşmesi için daha öncesinde gerekli koşulların oluşması da yakın vadede pek mümkün görünmüyor ancak İskoçya meselesi COVID sonrasında siyasi gündemi etkileyecek başlıklardan biri olacak. Diğer yandan Kuzey İrlanda sınırı hakkında bir anlaşmaya varıldığı görülüyor.

Kuzey İrlanda’daki barış sürecinin devam etmesi için Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında fiziki bir sınır oluşmaması için Kuzey İrlanda’nın Gümrük Birliği içerisinde kalması gerekiyordu. AB bunun için çok çabaladı. Nitekim bu problemi ortadan kaldırmak için Birleşik Krallık, Kuzey İrlanda’nın Gümrük Birliği içerisinde kalmasını ve Britanya’dan Kuzey İrlanda’ya gidecek malların denetlenmesini öngören ek formaliteleri kabul etti.

Güvenlik 

BK’nın (esasında İngiltere’nin) AB’den ayrılması, AB’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) açısından bakıldığında önemli bir dezavantaj söz konusu yani BK, artık AB üyesi olmayan bir NATO üyesi olarak AB’nin askerî kanadıyla ilişki kuracağı bir statüye erişti. Buna rağmen AB, bu handikabın farkında olarak özellikle İngiltere’yi Avrupa savunmasının içerisine entegre etmeye yönelecek.

Serbest Dolaşım ve İkamet 

Halkı doğrudan etkileyecek olayların başında seyahat geliyor. BK, AB’den ayrılmasıyla vatandaşlarının serbest dolaşım hakkını da sonlandırmış oldu. Bu gerçekleşmeden önce özellikle İngiliz vatandaşları herhangi bir Avrupa ülkesine yerleşebiliyor, orada çalışabiliyor ve hatta emekli olabiliyorlardı. Anlaşmaya göre ise Ekim 2021’e kadar öngörülen geçiş sürecinin ardından artık İngiliz vatandaşları, AB ülkelerine vizesiz olarak seyahat edebilecekler ancak sağlık sigortası bulundurmak zorundalar. Ayrıca herhangi bir 180 günlük süre içerisinde bu ülkelerde vizesiz olarak 90 günden fazla kalamayacaklar [6]. Ayrıca bu süre içerisinde AB ülkelerinde çalışmalarına izin verilmeyecek. AB vatandaşları ise yine bu geçiş sürecinin ardından yalnızca kimlik kartlarıyla İngiltere’ye gidemeyecek ve bu ülkede vizesiz olarak 6 aydan fazla bulunamayacaklar. Ocak 2021’den itibaren İngiltere’ye göç etmek isteyenler için “puan tabanlı bir göç sistemi” altında daha katı göçmenlik kuralları söz konusu olacak. Ayrılık tarihinden önce yerleşenler yeni şartlardan muaflar ancak 1 Ocak itibariyle İngilizce seviyesi, eğitim düzeyi, yaş gibi kriterlerle belirlenecek bir puan sistemine göre kişilerin ülkede kalma durumu değerlendirilecek. 5 yıllık vize alabilmek için ise İngiltere İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanan şirketlerde yıllık en az 26.500 sterlin gelir getirecek bir iş teklifi şart koşuldu. Tabii serbest dolaşım hakkının sona ermesiyle birlikte mesleki niteliklerin (derece, diploma, sertifika vs.) karşılıklı olarak tanınması da ortadan kalktı.

Anlaşma, mesleki niteliklerin karşılıklı tanınması için ilgili mesleki örgütlerin ve/veya yetkili kurumların Ortaklık Konseyi’ne tavsiyelerde bulunabilmesini öngörüyor [7]. Bunlar kısa vadede gerçekleşebilecek şeyler değil ve bu süreç özellikle İngiltere açısından bir hayli sıkıntılı geçebilir.

Nitekim yakın zamanda AB vatandaşı diş hekimlerinin Brexit nedeniyle İngiltere’den ayrılmasıyla ülkede diş tedavisiyle ilgili çağrı ve şikayetler %452 artarak şimdiden tehlikeli boyutlara ulaştı. 1 Ocak 2021’e kadar AB’nin Avrupa Sağlık Sigortası Kartı (EHIC) sayesinde İngiltere ile AB vatandaşları yurt dışı seyahatlerinde devletin sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyorlardı ancak bu durum, 1 Ocak 2021 itibariyle her iki taraf için de ortadan kalktı. Taraflar, kısa vadeli ziyaretçiler için anlaşmaya çalışıyorlar. Artık Avrupa’da İngiliz ehliyeti geçerli olmayacak ve dolayısıyla AB ülkelerinde araba kullanmak isteyen İngiliz vatandaşlar uluslararası ehliyet (IDP) edinmek zorunda kalacaklar. Avrupa plakalı araçlar ise Manş Tüneli üzerinden İngiltere’ye geçmek her ne kadar kolay olsa da bunun için “Yeşil Kart Sigortası” yaptırmakla yükümlüler. Londra-Paris uçuşları da devam etmekle birlikte İngiliz havayolları, Paris üzerinden başka bir kente uçamayacak. Diğer yandan bir Avrupa ülkesinde alınan bir telefon hattı, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde “roaming ücreti” ödenmeksizin kullanılabiliyor zira anlaşma gereği ücretlendirme, hattın alındığı ülkedeki şekliyle yapılıyor ancak İngiltere için artık bu geçerli değil. Her ne kadar İngiltere’de bazı operatörler bu oluşacak maliyeti karşılayacaklarını söylese de İngiliz vatandaşlarının en azından bir kısmı, bu maliyetlerle karşı karşıya kalacak. Taraflar arasında seyahat eden evcil hayvanlar için de sağlık sertifikası istenecek ve bu, İngiltere ile Kuzey İrlanda için de geçerli olacak. Bunun yanı sıra bazı hayvanlar da karantinaya tabi tutulacak ve dolayısıyla yine ticaretin etkilenme olasılığı da mevcut.

Balıkçılık 

Balıkçılık da kesin olarak anlaşmaya varıl(a)mayan konulardan bir tanesi. Fransa ve Hollanda, İngiliz sularında avlanıyorlar ve İngiltere haklı olarak bunu kabul etmiyor. Balıkçılığın BK ekonomisindeki düşük öneminden ziyade siyasi ehemmiyetinden ötürü müzakerelerin sonlarında “yakalanan balıkların değeri” üzerinden hararetli tartışmalar vuku bulmuştu ancak neticede taraflar bir anda 650 milyon euroluk bu paradan vazgeçmek istemediler. İngiltere, uzun süren bu ortaklık sürecine binaen bir geçiş süreci olması gerektiğini göz önüne alarak başta 3 yıl için bu hakkı vereceğini ve sonrasında bu avlanan balıkların değeri üzerinden %80 indirimi kabul edeceğini beyan etti. Ancak bu, AB tarafından kabul edilmedi.

Fransa ve İngiltere Arasında Balıkçılık Krizi

Ardından İngiltere %50 indirimi kabul edebileceğini söyledi ancak yine AB bunu kabul etmedi ve 10 yılda diretti. Neticede önümüzdeki 5,5 yıl içerisinde yakalanan balıklar üzerinden %25 indirim yapılması hususunda mutabakata varıldı ve AB, bu süreçte haklarının bir kısmını BK’Ya kademeli olarak devredecek. Avlanmadan elde edilen gelirin paylaşımı ise her yıl yeniden belirlenecek. 2026 sonrasında BK, AB balıkçı teknelerinin İngiliz sularında avlanmalarını tamamen yasaklayabilir ancak bunu yaptığı takdirde, AB de BK balıkçı teknelerinin AB sularına erişimini engelleyebilir ya da BK’ın ihraç edeceği balıklara vergi koyabilir, yani özetle balıkçılık meselesi 2026 sonrasında tekrar gündeme gelecek.

Erasmus

Daha önceki müzakerelerde İngiltere, Erasmus’tan çıkmayacaklarını belirtmişti ancak aksini yaparak insanları bir kez daha şaşırtmış oldu. Erasmus, her türlü yatırıma rağmen yalnızca Avrupa’yı kapsıyor ve hükûmetin yaptığı açıklamada belirttiği gerekçe de bu programın çok maliyetli olduğunu içeriyor. İngiliz devlet üniversitelerinin İngiliz öğrenciler için 9 bin pound civarında bir maliyeti var. AB dışı öğrenciler için ise maliyet 13 ila 15 bin pound aralığında değişiyordu ancak bilindiği üzere Erasmus öğrencileri için böyle bir maliyet söz konusu değil ve dolayısıyla bu maliyet direkt olarak üniversiteye yansımaktaydı. 1 Ocak öncesinde İngiltere’de eğitimine başlayan eğitimlerine devam edecekler ancak 1 Ocak itibariyle İngiltere’de eğitim görmek isteyenler vize alabilmek için; bir eğitim kurumu tarafından kabul edilmek, İngilizce okuyup anlayabilmek, konuşabilmek ve kalışını finanse edebilecek durumda olduğunu belgelemek şartları yerine getirmek zorunda. Ayrıca öğrenciler, öğrenci vizesi alırken 6 ayı geçen bir süre için 390 Euro ve kamu sağlık hizmetinden yararlanabilmek için 557 Euro ödeyecekler. İngiliz hükûmeti, COVID-19 ile birlikte artan maliyetler nedeniyle birçok konuda kesinti yapmaya ve kalkınma yardımlarını azaltmaya karar verdi ancak buradaki esas sıkıntı, Erasmus’un “Küresel Britanya” söylemiyle bağdaşmamasıdır. İngiltere burada “eğer maliyete girilecekse yalnızca Avrupa’yla sınırlı kalmayıp daha geniş bir coğrafyaya yayılacak bir program öngörülmelidir” şeklinde düşünüyor ve bunu da Turing ile yapacak. Turing ile ilgili çoğu husus ise henüz belli değil.

ABD İle İlişkiler 

İngiltere ile ABD ilişkileri her zaman başkanların siyasi görüşleri veya geçici söylemlerinden daha derin bir noktada olmuştur. Bu özel ilişkinin değeri, AB üyesi iken daha yüksekti diyebiliriz zira Brexit, henüz Obama döneminde dahi eleştiriliyordu ve şimdi de ABD ile yapılan müzakerelerde birtakım sıkıntılar yaşanıyor. Artık Biden iktidarda ve bu durum İngiltere için bir şans çünkü Trump, Brexit’i destekleyen bir söylem benimsemişti. Ve her ne kadar imkansıza yakın olsa da İngiltere’yi Avrupa’dan kopartıp kendi yanına çekmeye çalışacaktı ve İngiltere’nin bazı politikalarda “Amerikan yanlısı” tutum sergilemesine gayret edecekti. Biden ise ihtilafları istişare yoluyla irdeleyen bir bakışa sahip ve İngiltere de transatlantik ilişkilerinin önemini bilen, bunları koruma amacı güden ve istişareyi önceleyen bir ABD idaresiyle bazı hamleleri daha kolay yapacaklarının farkında.

Ahmet Yılmaz 

Stratejik Ortak Misafir Yazarı

[irp posts=”24866″ name=”2015’ten 2020’ye İngiltere’nin AB’den Ayrılış Süreci (BREXIT)”]

KAYNAK

[1], [2], [4], [6],[7] ZİHNİOĞLU, Özge. Brexit Anlaşması: Sonun Başlangıcı. 15 Ocak 2021. https://www.perspektif.online/ (erişildi: Ocak 2021).

[3]ÜLGEN, Sinan. Brexit Antlaşmasına dair bir Türkiye perspektifi. 26 Aralık 2020. https://edam.org.tr (erişildi: Ocak 2021).

[5] KAPLAN, Zeynep, ve Gökhan AKTAŞ. «Brexit Sonrası Alternatif Ticaret Senaryoları ve Olası İktisadi Etkileri.» İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi 9, no. 1 (2020): 217-249.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

 

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz