Almanya’nın Meksika’yı ABD’ye karşı kışkırtarak komplo kurması ve Amerikan ticaret gemilerini batırması, ABD’nin Monroe Doktrini’ni terk ederek I. Dünya Savaşı’na katılmasının başlıca sebeplerindendir. Ayrıca Rus Çarlığı’nın Bolşevik Devrimi ile yıkılarak savaştan çekilmesi mevcut güç dengesini değiştirmiş, ABD’nin savaşa girerek Rusya’nın boşluğunu doldurmasını kaçınılmaz bir zorunluluk haline getirmiştir.1 Savaştan İtilaf Devletleri’nin galip çıkmasının ardından dünya barışının korunması, mevcut sorunların kuvvete başvurulmadan çözülmesi ve yeni bir savaşın cereyan etmemesi için çalışmalar başlamıştır.
ABD Başkanı Woodrow Wilson’un self-determinasyon ve ortak güvenlik doktrinleri Avrupalı meslektaşlarını aşina olmadıkları bir arenaya çekmiştir. Birleşik Devletler’e göre savaşların sebebi self-determinasyon ilkesinin varlığı değil yokluğudur ve güç dengesi yokluğu değil güç dengesi amacıyla hareket edilmesi istikrarsızlığa sebep olur.2 Wilson güç dengesine dayanmayan, her topluluğun kendi kaderini tayin edebileceği bir sistem oluşturma amacı içerisindeydi.
Savaşın ardından uluslararası toplum, ulusal çıkarların değil genelin çıkarlarının gözetileceği ve barışın kontrol edilebileceği uluslararası bir düzenleyici kuruma gereksinim duyuyordu: Wilson’un Milletler Cemiyeti. 1917 yılının ocak ayında Wilson, ABD Senatosu’nda yaptığı konuşmada bir barış cemiyetinin kurulmasına yönelik düşüncesini çoktan ifade etmişti. 18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’nda bir milletler cemiyetinin kurulması ana gündem maddesi olarak değerlendirildi. Cemiyet Sözleşmesi, Versay Antlaşması’nın bir bölümü olarak kabul edildi ve 10 Ocak 1920’de yürürlüğe girdi. Milletler Cemiyeti’nin kurulmasında başta Wilson’un ve ABD’nin büyük rolü olmasına rağmen Amerikan halkının uluslararası ilişkilerde aktif rol oynamaya çekinmesi üzerine senato Versay Antlaşması’nı dolayısıyla Milletler Cemiyeti’ni reddetti ve Birleşik Devletler cemiyete katılamadı. Senatör Lodge’un oylama öncesi senatoda Bolşevik Rusya hakkında yaptığı konuşma da cemiyete girilememesinin sebeplerinden birisidir.3 Bu durum iki savaş arası dönemde ABD’nin kendi içine çekilip yalnızlık politikası izleyeceğinin göstergesidir.
Wilson hasta yatağında antlaşmanın senatodan geçmediğini öğrendiğinde söyledikleri Wilson’un daha iyi anlaşılmasını sağlayarak tarihe geçmiştir: ‘‘Şimdi onlar ne kaybettiklerini acı bir tecrübe ile öğreneceklerdir… Dünyanın liderliğini kazanmak için elimize bir fırsat geçmişti fakat bu fırsatı kaybettik ve yakında bu kaybın nasıl bir trajedi olduğunu göreceğiz.4’’
ABD, iki savaş arası dönemde Avrupa’dan kendisini soyutlayıp Güney Amerika ve Uzak Doğu ile ilgilense de uluslararası arenada barışı ve istikrarı korumak adına çalışmalarına devam etmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Frank B. Kellogg ve Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand arasındaki görüşmelerin ve mektuplaşmaların sonucu 27 Ağustos 1928’de Briand-Kellogg Paktı olarak da bilinen Paris Paktı, Locarno Antlaşmaları’na tâbi olan devletlerin katılımıyla imzalandı. ABD paktla uluslararası alanda barışın uzun vadeli olmasını, çıkan anlaşmazlıkların silaha başvurularak çözülmemesini hedefliyordu. Pakt, savaşa başvurulmasının kınanmasını belirtiyor, savaşın iç siyaset aracı olarak kullanılmasını yasaklıyordu. Paktın yaptırım gücü bulunmamakla beraber meşru müdafaa durumu, uluslararası zorlama tedbiri, sözleşmeye taraf ve taraf olmayan devletler arasında oluşabilecek savaş durumu, sözleşmeye aykırı hareket etme gibi hallerde savaş meşru sayılmıştı. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan silahlanma yarışına, uluslararası alanda donanma gücünün kontrolünü sağlayan 1921 Washington Deniz Konferansı ve 1930 Londra Deniz Konferansı ile İkinci Dünya Savaşı öncesine dek ara verilmiş oldu. Washington ve Londra konferansları ABD ve Japonya arasındaki olması muhtemel bir savaşı da bir süre erteledi.5 Japonya’nın Pasifik’te etkinliğinin artması ABD’yi rahatsız ediyordu. Ne konferanslar ne de silahsızlanma çabaları amacına ulaşamadı. Barışı istikrarlı kılmak için kurulan Milletler Cemiyeti de işlevsiz kaldı.
Savaş sonrası Avrupalı devletler birbirlerine borçlu oldukları gibi, ABD’ye de yüklü miktarda borçları bulunuyordu. Savaş tazminatlarının ödenmesinde ve alınan borçların geri verilmesinde sıkıntılar yaşanması, ABD’yi hem ekonomik olarak lider yaparken hem de dünyadan alacaklı büyük bir banka konumuna getirmekteydi. ABD borçlarını geri almak istese de başarılı olamadı. Avrupalı çoğu devlet insan kaybını bahane ederek borçlarını ödemedi. 1929 yılına gelindiğinde ABD’li şirketlerin değerlerinden birkaç misli hisse senedi çıkarıp satmaları, insanların borsa aracılığıyla kısa sürede zengin olma hayalleri, tarımsal ürünlerin gereğinden fazla üretilerek fiyatların düşmesi, sanayi üretiminin azalması, kredi ağının istikrarsız oluşu vb. nedenler ‘‘kara perşembe’’ olarak tarihe geçecek 1929 Ekonomik Buhranı’na sebep oldu.6 Japonya’nın Mançurya’yı 1931 yılında işgal etmesi Uzak Doğu’da hem SSCB’yi hem de ABD’yi Japonya’ya karşı bir araya getirdi. ABD uzun bir aradan sonra, ilişkileri düzeltmek amacıyla 1933 yılının ekim ayında SSCB’yi resmen tanıdı.7 Gelişen bu durumlar çıkabilecek bir savaş senaryosunda ABD’nin ve SSCB’nin aynı tarafta olabileceğinin bir göstergesi oldu. Almanya’da Hitler’in yükselişi, İtalya’da Mussolini’nin iktidara gelmesi gibi Avrupa’daki olumsuz gelişmeler, ABD’yi korkuttu ve inzivaya çekilmesine sebep oldu. Bunun için de ABD 1935 yılının ağustos ayında Tarafsızlık Kanunu’nu çıkardı. Çıkan kanuna göre savaş halinde başkan, savaşan ülkelere silah ve malzeme satışını yasaklayabilecekti. Nitekim İtalya ve Habeşistan arasındaki savaşta bu yetki kullanıldı.8 1938 yılında Çin ve Japonya arasında gerçekleşen silahlı çatışmada ABD kendisine iki temel politika belirledi ve bunları uyguladı: Anlaşmazlığa düşmekten kaçınmak, Amerikan vatandaşlarının can, mal ve haklarını korumak.
Başkan Roosevelt gerek Avrupa gerek Uzak Doğu’daki gelişmelere ABD’yi dâhil etmek suretiyle olaylara sert müdahale etmek istediyse de Amerikan halkı ve senatosu buna hazır değildi.9 Japonya’nın Uzak Doğu’da etki alanını arttırması, topraklarını genişletmesi ve kendisine bazı ayrıcalıklar kazanması ABD’nin ekonomik ve siyasi çıkarlarına ters düşüyordu.
Ters düşmesine rağmen ABD savaştan kaçınıyor Japonya’nın savaştığı devletlere kredi vermekle yetiniyordu. Avrupa’da Almanya’ya karşı sadece İngiltere’nin ayakta kalması, üstünlüğü Mihver Devletleri’ne veriyordu. Almanya’nın tüm Avrupa’ya hâkim olması demokratik ABD için kabul edilebilir bir durum değildi. İngiltere Başbakanı Churchill, ABD’nin savaşa katılması için diplomatik yollara başvurmaktaydı. Başkan Roosevelt 27 Aralık 1940’ta yaptığı konuşmasında müttefiklerin yanında olmaları gerektiğini şu sözlerle ifade etmişti: ‘‘İngiltere yenilecek olursa, Mihver Devletleri Avrupa’yı, Asya’yı, Avusturalya’yı ve denizleri kontrolleri altına alacaklardır. Bizim gelecekteki güvenliğimiz, bu savaşın sonucu ile büyük ölçüde ilgilidir. Bugün veya geleceği düşünerek, müttefiklere elimizdeki bütün imkânlardan yararlanarak yardım etmek zorundayız. Aksi halde savaşın gelişmelerine seyirci kalarak Mihver Devletleri’nin zaferi kazanmalarına ve bundan sonra da tek başına Amerika ile savaşmalarına imkân vermiş oluruz.10’’ ABD savaşa ilk başta katılmasa da askeri ve ekonomik yardımları, 11 Mart 1941’de çıkardığı Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu aracılığıyla Avrupa’daki çeşitli devletlere yapmaktaydı. ABD ve Japonya arasında gerginlikleri azaltmak için görüşmeler yapılmış olsa da bir sonuç vermedi.
ABD’nin Japonya’nın alacaklarını ve mallarını dondurarak ticareti kontrol etmesi Japonya’nın savaş kararı almasına sebep oldu. 7 Aralık 1941 günü Japon uçaklarının Pearl Harbor’u bombalamasıyla ABD resmen İkinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. Saldırıdan dört gün sonra da Almanya ile ABD birbirlerine savaş açtılar. Churchill ABD’nin savaşa katılmasına duyduğu sevinci şu sözlerle ifade etti: ‘‘Haritadan silinmeyecektik, tarihimiz sona ermeyecekti.11
’’İkinci Dünya Savaşı’nı ABD’nin yardımıyla müttefikler kazandı. ABD savaştan sonra süper güç konuma gelerek, uluslararası politikada öncü bir kuvvet oldu. SSCB ve ABD savaşta ortak düşman Nazilere karşı bir araya gelmişlerdi. ABD Başkanı Roosevelt’in ‘‘Büyük Planı’’ SSCB ile askeri bir müttefikliğin ötesinde, savaş sonrası dünya barışının sağlanması ve muhafaza edilmesi içindi.12 Churchill ve Roosevelt, Newfoundland’da yaptıkları görüşmede toprak genişleme politikası gütmeyecekleri, oralarda yaşayan insanların kendilerini yönetmelerine müsaade edecekleri üzerinde anlaşmada bulundularsa da SSCB sınırları boyunca oluşturduğu nüfuz bölgeleriyle bu anlaşmanın zıttı bir politika izledi. Birleşik Amerika sonraki 45 yıllık süreçte dış politikasını Sovyetler Birliği’ne göre belirleyecek, Soğuk Savaş’ta SSCB’ye karşı mücadele edecektir.
[irp posts=”28178″ name=”CIA Başkanlığından ABD Dışişleri Bakanlığına: Mike Pompeo”]
KAYNAK
Dipnotlar
1 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), 27. bs., Kronik Kitap, İstanbul, s. 108.
2 Henry Kissinger, Diplomasi, 17. bs., Türkiye İş Bankası Yayınları, s. 216.
3 Abdullah Kıran, ‘‘Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş’’, GAU Journal of Social and Applied Science, Cilt: 3, Sayı: 6, s. 23.
4 Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 167.
5 Mehmet Sait Dilek, ‘‘Büyük Güçlerin Politikaları ve Briand-Kellogg Paktı’’, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 37, s. 150, 159.
6 Erhan Duman, ‘‘Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı ve 2008 Küresel Krizi’nin Karşılaştırılması’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011, s. 52-62.
7 Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 185-186.
8 A.g.e., s. 195.
9 A.g.e., s. 210.
10 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), 4. bs., Filiz Kitabevi, İstanbul, s. 606-607.
11 Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 288-291.
12 B. Ayça Ülker Erkan, ‘‘Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında Amerikan Dış Politikası’’, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:8, Sayı: 1, s. 184.
Kaynaklar
ARMAOĞLU, F. (2020). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995). (27. bs.). İstanbul: Kronik Kitap.
DİLEK, M. S. (2010). ‘‘Büyük Güçlerin Politikaları ve Briand-Kellogg Paktı’’, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 37, s. 145-169.
DUMAN, E. (2011). ‘‘Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı ve 2008 Küresel Krizi’nin Karşılaştırılması’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ERKAN, B. (2010). ‘‘Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında Amerikan Dış Politikası’’, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 8, Sayı: 1, s. 183-194.
KIRAN, A. (2008). ‘‘Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş’’, GAU Journal of Social and Applied Science, Cilt: 3, Sayı: 6, s. 19-36.
KISSINGER, H. (2018). Diplomasi (17. bs.). (Çev: İ. H. KURT.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
UÇAROL, R. (1995). Siyasi Tarih (1789-1994), (4. bs.). İstanbul: Filiz Kitabevi.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.