Giriş
İnsanlık tarihinin şüphesiz en korkunç, en kanlı savaşı II. Dünya Savaşı’dır. Milyonlarca insan hayatını kaybetmiş, binlerce şehir harap olmuş, üretim durma noktasına gelmiş, açlık ve kıtlık baş göstermiştir. 50 milyondan fazla insan evlerinden göç etmiştir. Bu savaştan galip çıkan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin arasındaki anlaşmazlıkların neden olduğu, iki devlet arasında silah kullanarak aktif savaşa girilmeden her alanda rekabetin devam ettiği ancak zaman zaman savaşın eşiğine gelindiği 1947-1991 yılları arasındaki döneme Soğuk Savaş Dönemi denir. Kimi tarihçiler bu dönemi 1945 yılından itibaren başlatmaktadır. Soğuk Savaş Dönemi, SSCB’nin 1991 yılında dağılmasıyla ve ABD’nin zaferiyle son bulmuştur. Şüphesiz hem Soğuk Savaş Dönemi öncesinde hem de sonrasında küresel sistemde farklı alanlarda çeşitli değişiklikler olmuş ve uluslararası düzeni etkilemiştir.
Soğuk Savaş Öncesi 1919-1945 Dönemi
1914-1918 yılları arasında gerçekleşen I. Dünya Savaşı sonucunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Rus Çarlığı ve Alman İmparatorluğu siyasi tarihteki ömrünü tamamlamıştır. Bu dört büyük imparatorluğun çöküşü uluslararası arenada güç dengesinin bozulmasına sebebiyet vermiştir. Rus Çarlığı’nın yıkılıp yerine komünist rejimin kurulması ve buna karşılık Avrupalı devletlerin ses çıkarmaması yeni devletin kendi içine çekilerek sadece bölgesinde değil tüm dünyada etkin bir güç olması için zemin hazırlamıştır. Alman İmparatorluğu’nun yıkılması ve müttefiklerin Almanya’ya ağır bedeller ödetmek istemesi, Almanların bir sonraki şahlanışa kadar intikam duygusu beslemelerine neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı Orta Doğu’yu emperyalist güçlerin sömürü alanı haline getirmiştir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yıkılması ise Doğu Avrupa’da ve Balkanlar’da güçlü bir devletin bulunmamasına yol açmıştır. Atlantik’in diğer ucunda yalnızlık politikasına çekilmiş ABD, I. Dünya Savaşı’nda sahneye çıkarak yaklaşık bir asırlık politikasından vazgeçmiş ve uluslararası arenada öncü bir güç olarak belirmiştir. Yüzyıllardır devam eden Avrupa güç dengesinin barışı korumakta yetersiz kaldığına dair görüş de ABD başkanı Woodrow Wilson’dan gelmiştir. Wilson güç dengesinin değil; güçler birliğinin yani evrensel bir örgütün silahlanmayı önleyebileceğini, uluslararası anlaşmazlıkları çözebileceğini ve barışı koruyabileceğini savunmuştur. Bunun akabinde ABD’nin öncülüğünde Milletler Cemiyeti 10 Ocak 1920’de kurulmuştur. Cemiyet şemasındaki yapısal sorunlar, üye ülkeler üzerindeki etkinin yetersiz kalması gibi farklı sebepler sonucu Milletler Cemiyeti’nin hukuki varlığı 18 Nisan 1946’da son bulmuştur. Cemiyet görev süresince dünya barışının korunmasına ve sorunların savaşsız çözülmesine yeterince katkı sağlayamamış, II. Dünya Savaşı’nı engelleyememiştir.
I. Dünya Savaşı’nın bıraktığı etkilerden birisi de ekonomik sorunlardır. Savaşa giren ülkeler para ihtiyacını karşılamak üzere, altın standardı para basma sitemini terk ederek karşılıksız para basmışlardır. Karşılıksız para basma durumu özellikle Avrupalı ülkelerde enflasyonla beraber artmış ve bu ülkelerdeki yatırımcıların sermayelerini ABD’ye taşımasına sebep olmuştur. Savaş zamanı ve sonrasında Avrupalı devletlerin ihracatlarının azalması ve ithalatlarının artması mali sorunları beraberinde getirmiştir. Genç nüfusun savaşlarda yitirilmesi ve nüfusun yaş ortalamasının giderek yaşlanması ekonomik faaliyetleri durdurma noktasına getirmiştir. Savaş sonrası Avrupalı devletler birbirlerine borçlu oldukları gibi, ABD’ye de yüklü miktarda borçları bulunmaktaydı. Savaş tazminatlarının ödenmesinde ve alınan borçların geri verilmesinde sıkıntılar yaşanması, ABD’yi hem ekonomik olarak lider yaparken hem de dünyadan alacaklı büyük bir banka konumuna getirmekteydi.
Alman maliyeci Schacht’ın uyguladığı deflasyonist politikalar bir buçuk milyon insana istihdam sağlamış ve özellikle otomotiv, demir-çelik, çimento, elektrikli aletler gibi farklı sektörleri geliştirmiştir. Bu gelişmeler Almanya’nın sadece ABD’den değil farklı ülkelerden de borç almasının kapısını aralamıştır. 1929 yılına gelindiğinde ABD’li şirketlerin değerlerinden birkaç misli hisse senedi çıkarıp satmaları, insanların borsa aracılığıyla kısa sürede zengin olma hayalleri, tarımsal ürünlerin gereğinden fazla üretilerek fiyatların düşmesi, sanayi üretiminin azalması, kredi ağının istikrarsız oluşu vb. nedenler ‘‘kara perşembe’’ olarak tarihe geçecek 1929 Ekonomik Buhranı’na sebep olmuştur.
I. Dünya Savaşı’nın sonuçları Rusya’dan sonra İtalya’da da rejimin değişmesine sebep olmuştur. Müttefiklerle anlaşmalar yapılmasına rağmen istediği mükâfatları alamayan İtalya’da hem siyasi karışıklıklar hem de ekonomik sıkıntılar baş göstermiştir. Benito Mussolini önderliğindeki Faşist Parti mevcut durumları iyi değerlendirerek 30 Ekim 1922’de yönetimi devralmıştır. Mussolini ve partisi komünizme düşman olduğu kadar liberal demokrasiye de düşman konumdadır. Bu gelişme Avrupa’daki faşist yönetimlerin başlangıcıdır. Faşist Parti diktatörlüğü 1943 yılına kadar devam etmiştir.6 I. Dünya Savaşı sonrası Almanya ile müttefiklerin imzaladığı Versay Barış Antlaşması, Alman halkını zor duruma sokmakla beraber intikam arzusunun daha da kuvvetlenmesine katkıda bulunmuştur. Nitekim İtalya’da olduğu gibi, halk kendi gözünde kurtarıcı olarak gördüğü Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi lideri Adolf Hitler’i 30 Ocak 1933’te iktidara taşımıştır. Hitler ekonomik sorunları çözmüş, silahlanmayı başlatmış, Versay Antlaşması’nın ağır yükümlülüklerini reddetmiş ve dünya savaşına doğru giden sürecin baş aktörü olmuştur. 1 Eylül 1939 – 2 Eylül 1945 yılları arasında mihver ve müttefik devletler arasında gerçekleşen küresel savaş sonucu 40 milyondan fazla insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca insan sakat kalmış ve yine milyonlarca insan göç etmek zorunda kalmıştır. Savaştan sonra birbirlerine rakip olacak iki büyük güç, ABD ve SSCB bu savaşta Hitler’e karşı müttefik olmuşlardır. ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in ‘‘Büyük Planı’’, Nazilere karşı verilecek mücadelede Sovyetlerin desteğini alma amacından çok daha öte, savaş sonrası oluşacak yeni dünya düzenini barış içinde sağlamak ve korumak amacına yöneliktir. Bu planın işe yaramadığını açıklıkla söyleyebilmekteyiz. Savaş sonunda çok kutuplu uluslararası sistemin yerini, iki kutuplu sistem almıştır.
Bir tarafta Avrupa’dan çok uzakta ABD, diğer tarafta Avrupa’dan Doğu Asya’ya kadar uçsuz bucaksız topraklara sahip SSCB. Milletler Cemiyeti’nin evrensel bir kişilik kazanamaması, konseyin üye sayısında istikrarsızlıkların yaşanması, kararların yeterince kolay alınamaması, insan haklarını yeterince benimseyecek uluslararası kamuoyunun oluşmaması gibi sebeplerle işlevselliğini yitirmesi yeni bir uluslararası örgütün kurulmasının gerekliliğini ortaya koymuştur. Savaştan galip çıkan müttefik devletlerin ortak çalışması sonucu bütünü kapsayan, çıkan anlaşmazlıkları barışçıl yollardan çözüme kavuşturmayı amaçlayan, insan hak ve özgürlüklerinin benimsendiği Birleşmiş Milletler Örgütü 24 Ekim 1945’te kurulmuştur.
Soğuk Savaş Sonrası Değişiklikler
SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un 25 Aralık 1991 günü televizyonda yaptığı konuşmayla görevinden istifa etmesi ve nükleer savaş kodlarının bulunduğu çantayı Rusya Devlet Başkanı Yeltsin’e vermesi üzerine Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen dağılmıştır. Birliğin içerisindeki devletler başkanın istifasından çok daha önce bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. SSCB’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş dönemi sona ermiştir. Soğuk Savaş sonrası küresel sitemde meydana gelen gelişmeler; yeni dünya düzeni, ekonomi-politik, güvenlik ve terör, demokrasi ve küreselleşme başlıkları altında incelenecektir.
Yeni Dünya Düzeni
SSCB’nin dağılmasının ardından uluslararası toplumda ideolojinin önemi azalmış, Doğu-Batı arasındaki mücadele neredeyse bitmiştir. Çin, Kuzey Kore, Küba, Vietnam, Moğolistan gibi bazı ülkelerde komünist, sosyalist sistemler bulunmakla beraber komünizmin Soğuk Savaş sırasındaki siyasal bir model olma özelliği günümüzde bulunmamaktadır. Yeni dünya düzeninde ideolojinin önemi azalmıştır. Günümüz uluslararası sistemi askeri ve siyasi açıdan incelendiğinde ABD’nin hiyerarşik olarak lider yapısının devam ettiği rahatlıkla söylenebilmektedir. Ancak ekonomik ve siyasal açıdan bakıldığında ABD’nin yanında Avrupa Birliği, Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi örgütlü veya örgütsüz ekonomik güçler bulunmaktadır.
Soğuk Savaş sırasındaki iki kutuplu dünya düzeni sona ermiştir ve yeni dünya düzeni gün geçtikçe Japonya, Rusya, Çin, Fransa, Almanya gibi ülkelerin ve ekonomik birliklerin gelişmesiyle çok kutuplu bir sisteme doğru yol almaktadır. Bunun yanında Türkiye gibi bölgesel güçlerin ortaya çıkması da söz konusudur. Çok kutuplu yeni sistemde farklı birçok alanda hem devletler arasında hem de uluslararası topluluklar arasında karşılıklı bağlılığın arttığı da bir gerçekliktir. Doğu-Batı arasındaki mücadele eksenin Kuzey-Güney eksenine kayma eğilimi sergilenmiştir. Dünya nüfusunun %16’sını oluşturan en zengin 29 ülke dünya kaynaklarının %80’ine sahip olurken, dünya nüfusunun beşte birini oluşturan gelişmemiş 40 ülke tüm kaynakların %2’sine bile sahip değildir. Ekonomik birliklerin ortaya çıkışı Kuzeyi daha karmaşık bir hale getirirken Güneyle olan ilişkileri sekteye uğratmaktadır. İki eksen arasındaki uçurum farkların yakın gelecekte daha büyük ekonomik, askeri, siyasi uluslararası sorunlar ortaya çıkaracağı tahmin edilmektedir.
Ekonomi-Politik
Yeni dünya düzeninde uluslararası ticaret hiç olmadığı kadar gelişmiş ve çeşitlilik kazanmıştır. Soğuk Savaş sonrası ticari ilişkilerin gelişmesi, piyasadaki paranın ve malın dönmesine vesile olmuş ve akabinde yaşanan sermaye artışı yabancı ülkelere yatırım yapılmasını arttırmıştır. Uluslararası şirketler bu dönemde etkinliğini maksimize ederek küreselleşen dünyada farklı pazarlara, borsalara, finans kuruluşlarına yatırım yapmışlardır. Küreselleşmenin doğurduğu avantajlar iktisadi gelişmelerin temel yapı taşlarındandır. Dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen iktisadi bir olayın tüm dünyayı etkilemesi de söz konusudur. ABD’de 2007 yılında konut sektöründeki sorunların ortaya çıkardığı ve 2008 yılında tüm dünyanın hissettiği ekonomik kriz tarihe 2008 Dünya Finansal Krizi olarak geçmiştir.
Uzmanlara göre krizin başlıca nedenleri konut sektörü merkezli kredi patlaması ve konut fiyatlarının aşırı pahalı olmasıdır. 2007-2009 yılları arasında ABD’de işsizlik artışı ve durgunluk yaşanmıştır. ABD’de başlayan kriz gelişmekte olan ülkeleri pek etkilememişse de krizin Portekiz, İspanya, İrlanda ve Yunanistan gibi AB ülkelerine sıçramasıyla tüm dünyaya yayılmıştır. Petrol ve gıda fiyatlarının artması enflasyon endişesini doğurmuş ve çeşitli ekonomilerin büyümelerinde ciddi düşüşlere sebep olmuştur.
Güvenlik ve Terör
Soğuk Savaş sonrası döneme terör dönemi olarak adlandırmak mümkündür. İki kutuplu uluslararası sistemin çok kutupluya geçtiği, nükleer yumuşamanın yaşandığı, küresel savaşların gerçekleşmesinin zorlaştığı günümüzde terörizm, maliyetli ve düzenli orduların yaptığı savaşların yerine geçerek düşük riskli ve gerilimli, masrafsız bir güç mücadelesinin siyasal ve askeri aracı haline gelmiştir. Teknoloji ve ilişkiler, terörün etkisini değiştirip, yerel ve bölgesel olmaktan çıkararak uluslararası bir boyut kazandırmıştır. Bilişim sektöründeki gelişmeler devletlerin güvenlik açıklarını arttırmakla beraber siber saldırıları hayatımıza katmıştır. İllegal örgütler ve terörist yapılanmalar kamu ve özel sektör için tehdit oluşturmaktadır. Yüzyılın karakteristik özelliklerinden olan suikastlar Soğuk Savaş sonrası değişime uğramıştır. Veliaht Ferdinand, Bakan Barthou, Kral Alexander, Başkan Kennedy, Başbakan Gandhi gibi birçok devlet büyüğünün hayatını kaybettiği suikastların yerini sembolik hedefler almıştır.
11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin New York şehrinde terör örgütü El-Kaide tarafından gerçekleştirilen saldırılarda yaklaşık üç bin kişi hayatını kaybetmiş, yirmi beş binden fazla kişi de yaralanmıştır. Saldırı tarihe en ölümcül terör saldırısı olarak geçmiştir. Saldırının ardından Başkan George Bush, ABD’nin terörizme savaş açtığını ilan etmiştir. 11 Eylül ile ABD’nin kendisini etkilemediği sürece uluslararası olaylara karşı çıkmasını benimseyen görüş yerini dışa dönük dış politikaya bırakmıştır. Afganistan’ın ve Irak’ın işgali de bu yeni politika kapsamında gerçekleştirilmiştir. Afganistan’da Taliban, Irak’ta Saddam rejiminin devrilmesi, ABD’nin kendi güvenliğini ülke içerisinde değil, tehlikenin tespit edildiği yerde, çok uzak konumlarda olsa dahi, sağlamaya yönelik gereksinim duyduğunu göstermiştir.
Clinton’dan sonra başa geçen Bush yeni-muhafazakârların da görüşlerinden etkilenerek ABD’nin küresel egemen bir güç olmasının hem Amerikan halkı için hem dünyanın geri kalanı için iyi olacağına inanmış ve ABD’nin politikasını bu yönde, kuşatmacı değil önleyici olarak düzenlemiştir. Orta Doğu bölgesinin zengin petrol rezervleri barındırması, Müslüman camiasının Amerikan hegemonyasına direniş göstereceği düşüncesi ve İsrail’in bölgedeki güvenliğini sağlama amacı, ABD’nin bölgeye olan eğimini arttırmış ve politikalarını bunlara göre belirlemesine vesile olmuştur. ABD, kendisine tehdit olarak algıladığı İran İslam Cumhuriyeti’nin bölgedeki etkisini azalmak adına ekonomik, askeri ve siyasi yaptırımlar uygulamıştır. Ayrıca ABD, nükleer güç bulunduran Kuzey Kore ve İran gibi ülkeleri kendisine ve dünyaya tehlike olarak görmekte ve baskısı uygulamaktadır.
Demokrasi ve Küreselleşme
Teknolojinin Soğuk Savaş sonrası dönemde hızlıca gelişmesi, iletişim, ulaşım ve ticaret sektörlerini kolaylaştıran araçların yaygınlaşması Dünya’yı birbiriyle koordineli büyük bir ağ haline getirmiştir. Küreselleşme daha önce hiç olmadığı kadar etkili olmaya başlamıştır. Küreselleşmeyle birlikte demokrasi, adalet, eşitlik gibi kavramlar halklar arasında yayıldığı ve feminist, çevreci, LGBTİ gibi oluşumların arttığı gözlemlenmiştir. Bununla beraber demokrasi kavramının kimi devletlerce, menfaatleri doğrultusunda eylemlerinin sebebi olarak kullanıldığı da görülmüştür. ABD petrol kaynaklarını kontrol etme, İsrail’in bölgedeki güvenliğini sağlama gibi çeşitli sebeplerle gerçekleştirdiği Irak işgalini, dünya kamuoyuna demokrasi getirmek adına yapılmış bir müdahale olarak lanse etmiştir. Sosyal medya araçlarının gelişimi toplulukların daha hızlı ve kolay örgütlenmesine imkân vermiştir.
Tunus’tan alevlenerek Orta Doğu’ya yayılan, halkların, reform ve demokrasi arzuları neticesinde ayaklanmaları Arap Baharı olarak adlandırılmıştır. Bu ayaklanmaların yaşanmasında coğrafyanın zengin doğal kaynaklara sahip olmasına rağmen halkların fakirlik ve işsizlikle mücadele etmeleri önemli bir faktör olmuştur. Özellikle üniversite öğrencilerinin sosyal medya platformlarını aktif kullanması, ayaklanmanın Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya kadar olan geniş bir coğrafyada yayılmasını sağlamıştır. Arap Baharı, Suudi Arabistan, Fas, Ürdün ve Cezayir’de küçük çapta reformlara, Libya ve Suriye’de iç savaşla birlikte dış güçlerin müdahalesine, Mısır, Tunus ve yine Libya’da hükümetlerin devrilmesine neden olmuştur.
Sonuç
SSCB’nin dağılmasının ardından ideolojik bağlılıkların azalması ABD merkezli küreselleşmenin önünü açmıştır. Komünizmin etkisini yitirmesi, Çin gibi sosyalist ülkelerin daha ılımlı ekonomik politikalar izlemesi komünizm tehlikesinin ortadan kalktığının bir göstergesidir. Komünizmin bıraktığı boşluğun yerine, Amerikan kapitalist düzeni küreselleşme ile tüm dünyaya hızlıca yayılmaya devam etmektedir. Amerikan hegemonyasına karşı başta Orta Doğu ülkeleri olmak üzere çeşitli coğrafyalarda tepkiler doğmuştur.
Soğuk Savaş Dönemi iki kutuplu dünyasının gelişen ekonomik güçlerle çok kutuplu yeni bir dünya düzenine doğru yol aldığı da gözlemlenmektedir. Demokrasi ve özgürlük taleplerinin gelişmemiş toplumlarda artması, bu kavramların başta ABD olmak üzere farklı güç odakları tarafından şahsi çıkarlar adına kullanılmasına olanak vermiştir. Askeri ve ekonomik açılardan Birleşik Amerika’ya rakip ülkelerin yeni sistemde belirmesi, ABD’yi rahatsız etmektedir. Başkan Donald Trump’ın ‘‘Make America Great Again’’ sloganı da bu duruma parmak basmaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin son yıllarda ABD’nin karşısında devasa bir güç olarak belirmeye başlaması, yeni bir soğuk savaş dönemi ile ilgili kaygıları da doğurmaktadır.
[irp posts=”30421″ name=”1945-1990 Soğuk Savaş Dönemi”]
KAYNAK
AKTEL, M., GÜRKAYNAK, M. (2007). ‘‘Küreselleşen Terörizm: Bir Etkileşim Çalışması’’, Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Kongresi, Bildiriler.
ARMAOĞLU, F. (2020). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995). (27. bs.). İstanbul: Kronik Kitap.
BAYIR, Ö. (2012). Uluslararası İlişkilere Giriş. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Ders Kitabı, İstanbul.
ÇETİNKAYA, G. (2014). ‘‘İsmet İnönü ve İkinci Dünya Savaşı’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü.
DUMAN, E. (2011). ‘‘Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı ve 2008 Küresel Krizi’nin Karşılaştırılması’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ERKAN, B. (2010). ‘‘Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında Amerikan Dış Politikası’’, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 8, Sayı: 1, s. 183-194.
GÖÇER, İ., ÇINAR, S. (2015). ‘‘Arap Baharı’nın Nedenleri, Uluslararası İlişkiler Boyutu ve
Türkiye’nin Dış Ticaret ve Turizm Gelirlerine Etkileri’’, Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 10, s. 51-68.
HASER, D. (2018). ‘‘Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı: Soğuk Savaş Sonrası Dönem Güvenlik’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
KADERLİ, Y., KÜÇÜKKAYA, H. (2012). ‘‘2008 Dünya Finansal Krizi Sonrası Türkiye Ekonomisinde Yaşanan Gelişmelerin Bazı Ülkelerle Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi’’, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 12, s. 85-96.
KIRAN, A. (2008). ‘‘Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş’’, GAU Journal of Social and Applied Science, Cilt: 3, Sayı: 6, s. 19-36.
KURT, S. (2014). ‘‘Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası’’, Tarih Okulu Dergisi, Yıl: 7,
Sayı: 19, s. 167-196.
ÖZUĞURLU, M. (2005). ‘‘Soğuk Savaş Sonrası Değişen Dünya Koşulları ve Yeni Uluslararası Konjonktürde ABD’nin Yeri’’, Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
POLAT, D. (2020). ‘‘Kuruluşundan Çöküşüne Milletler Cemiyeti Sistemi’’, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 76, s. 1950-1967.
SANDER, O. (2014). Siyasi Tarih: 1918-1994 (24. bs.). Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
SUR, M. (2013). ‘‘Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Gelişimi ve Geleceği’’, Yaşar Üniversitesi Elektronik Dergisi, Prof. Dr. Aydın Zevkliler’e Armağan, Cilt: 3, Sayı: 8, s. 2535-2550.
YALÇINER, S. (2006). ‘‘Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Terörizmin Dönüşümü ve Terörizmle Mücadele’’, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 4, s
DİPNOT
Oral Sander, Siyasi Tarih: 1918-1994, 24. bs., İmge Kitabevi, Ankara, s. 224.
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), 27. bs., Kronik Kitap, İstanbul, s. 121.
Doğan Şafak Polat, ‘‘Kuruluşundan Çöküşüne Milletler Cemiyeti Sistemi’’, Elektronik Sosyal Bilimler
Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 76, s. 1954.
Abdullah Kıran, ‘‘Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş’’, GAU Journal of Social and Applied Science,
Cilt: 3, Sayı: 6, s. 34.
Erhan Duman, ‘‘Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı ve 2008 Küresel Krizi’nin Karşılaştırılması’’,
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011, 2
s. 51-62.
Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 135.
Gürdal Çetinkaya, ‘‘İsmet İnönü ve İkinci Dünya Savaşı’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2014, s. 27.
B. Aça Ülker Erkan, ‘‘Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında
Amerikan Dış Politikası’’, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilgiler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 1, s. 185.
Melda Sur, ‘‘Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Gelişimi ve Geleceği’’, Yaşar Üniversitesi Elektronik Dergisi,
Prof. Dr. Aydın Zevkliler’e Armağan, Cilt: 3, Sayı: 8, s. 2536-2539.
Serhan Yalçıner, ‘‘Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Terörizmin Dönüşümü ve Terörizmle Mücadele’’, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 4, 2006, s. 102.
Demet Haser, ‘‘Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı: Soğuk Savaş Sonrası Dönem Güvenlik’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 44-46.
Selim Kurt, ‘‘Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası’’, Tarih Okulu Dergisi, Yıl: 7, Sayı: 19,
s. 176-177.
⦁ İsmet Göçer, Sertan Çınar, ‘‘Arap Baharı’nın Nedenleri, Uluslararası İlişkiler Boyutu ve Türkiye’nin Dış Ticaret ve Turizm Gelirlerine Etkileri’’, Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
Cilt: 6, Sayı: 10, 2015, s. 51-53.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Osmanlı imparatorluğu nun yıkılması ile Ortadoğu’yu sömürü başladı demiş siniz 1854 Osmanlı’nın ilk borçlanması ile sömürü başlamış bizde olan başlangıç yani sömürü sistemi Osmanlı da sömürüsüne almış