Felsefi Düşünürlere Göre Uluslararası Güvenlik Kavramı

499

Tarih boyunca devletler için güvenlik, en öncelikli konu olmuştur. Güvenliklerini düşünen her devlet savaş veya çatışma yoluyla kendi çıkarını korumaya çalışmıştır. Uluslararası İlişkiler disiplininde de güvenlik konusu oldukça önemli bir kavram olarak yer almaktadır. Öyle ki, Uluslararası İlişkiler disiplinin çıkış tarihi kabul edilen I. Dünya Savaşından önce dahi güvenliğe verilen önem oldukça fazlaydı. Hali hazırda disiplinin çıkış konusu “Savaş” ların neden olduğu ve nasıl engellenebileceği sorusu üzerine olmuştur. Uluslararası İlişkiler disiplini çoğu zaman savaşları engelleyemese de barışı getirme konusunda etkili olmuştur denilebilmektedir.

Fakat burada güvenlik meselesinin devletin güvenliği mi yoksa bireyin güvenliğini mi kapsayacağı gibi sorular ortaya çıkmaktadır. Bu tartışma çerçevesinde ise farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Uluslararası ilişkilerin hemen her alanında olduğu gibi burada da Realist ve İdealist düşünürler arasında görüş ayrılıkları kendini belli etmiştir. Bu görüş ayrılıkları genelde, devletlerin birbirlerine düşman olduğu ve hayatta kalma mücadelesi verdiğini varsayan “Hobbeşçu” felsefe ve devletlerin algılarının değişeceği takdirde dost olacağı ve uluslararası sistemde kalıcı bir barışın sağlanacağını düşünen “Kantçı” felsefe üzerinden oluşmuştur.

1648 Vestfalya Antlaşması

1648 Vestfalya Antlaşması ile birlikte ulus devletler ortaya çıkmış ve meşru güç kullanma tekeline sahip olan tek aktör devletler olmuştur. Bu durumda, güvenlik konusu doğrudan devletleri ilgilendirmektedir. Burada da Realist görüş devletleri hayatta kalmak için sürekli güçlenmeye ve kendi güvenliklerini kendileri sağlaması gerektiği düşüncesine teşvik etmektedir. Başta Klasik Realizm düşünürleri, H. Carr ve Hans Morgenthau tarafından oluşturulan bu görüş diğer dönemlerde de Neo-realistler olarak anılacak Kenneth Waltz, John Mearsheimer gibi yazarlarla da geliştirilmiştir [1]. En temelde uluslararası anarşik yapının sürekli olduğunu ve bu durumun devletler arası şiddeti hâkim kılacağı fikrine dayanan realist güvenlik anlayışı oldukça karamsar olmaktadır.

Uluslararası sistemde, devletler arasında iş birliği olabilir fakat bu iş birlikleri devletlerin güvenlik algılarındaki anlayışı ortadan kaldırmamaktadır [2]. Bu nedenle uzun dönemli bir barışın uluslararası ilişkilerde ortaya çıkamayacağına inanırlar. Uluslararası ilişkiler de güvenlik konusunda çalışanlar, güvenliğin en temelde tartışmalı bir kavram olarak ortaya çıktığını düşünmektedirler. Güvenliğin, bireysel, ulusal veya uluslararası mı olması gerektiği konusunda ortak bir fikir doğal olarak ortaya çıkamamıştır. Büyük oranda askerî açıdan güvenlik anlayışı şekillenmiş ve bunun çevresinde inşa olmuştur.

Böyle olması da devletlerin sürekli olarak materyal güçlerini arttırmaya yönelik hamleler yapması anlamına gelmektedir. Fakat, küreselleşmenin de etkisiyle değişen uluslararası ilişkiler sorunlarına çözüm getiremeyen bu güvenlik anlayışı oldukça eleştirilmiştir. Örneğin, Barry Buzan güvenliği daha geniş bir perspektifte ele almış ve incelemiştir. Devletlerin sadece kendi güvenliklerini değil, komşularının güvenliğini de hesaba katması gerektiğini öne sürmüştür [3].

Barry Buzan

Başka yazarlar içinse özellikle Soğuk Savaş’tan sonra “toplumsal güvenlik” kavramı ön plana çıkmıştır. Örneğin, Avrupa Birliği’nin oluşturduğu yapının ulus-devletleri etkisizleştirerek toplumu öne çıkardığını ve bu toplumun güvenliğinin önemsenmesi gerektiğini savunmaktadırlar [4]. Diğer taraftan ise bazıları, Soğuk Savaş’tan sonra ulusal güvenliğin önemsiz hale geldiğini öne sürmektedirler. Bu yorumcular, küreselleşmenin etkisiyle ortaya çıkan “Dünya Toplumunun” yani küresel toplumun güvenliğine odaklanılması gerektiğini savunmaktadır [5]. Bunun da küresel terörizm ile mücadele, küresel iklim değişikliği ile mücadele gibi ortak sorunların çözüme kavuşturularak yapılması gerektiğini savunmaktadırlar.

Bu tehditler büyük ölçüde ulus-devletlerin etkisi dışında gelişmektedir ve ancak küresel bir toplum bu tehditleri bertaraf etmek konusunda başarılı olacaktır. Diğer taraftan, “Liberal Kurumsalcılık” uluslararası örgütlerin veya kurumların devletler arası iş birliği ve barışı sağlayacağına inanmaktadır. Keohane ve Martin gibi yazarlar kurumların bilgi sağlamada, maliyet azaltma da ve güvenilirlik anlamında öne çıktığını savunmaktadır [6]. Bu durumlar göz önüne alındığında, uluslararası örgütler devletler arası iş birliğini kolay hale getirmekte ve dolayısıyla uluslararası güvenliğin sağlanmasına katkı sunmaktadır. Bu görüş genel olarak Kantçı ve Hobbesçu felsefenin aksine Grotiusçu felsefeyi takip etmektedir.

Hugo Grotius

Bir başka görüş ise, Sosyal İnşacı Teori tarafından savunulmaktadır, bu teoride devletlerin güvenlik algıları değişebilirse uluslararası sistemdeki devletlerin birbirlerini düşman olarak gördüğü görüşü de değişecek ve daha barışçıl bir sistem ortaya çıkacağı inancı vardır [7]. Sosyal İnşacılar, uluslararası sistemi bir yapı olarak görür ve bu yapının sosyal ilişkilerin ürünü olduğunu düşünürler. Bu nedenle yapıyı oluşturan aktörlerin anlayışlarında bir değişim olursa yapıda da bir değişiklik meydana gelecektir.

İnşacılar, devletlerin güvenlik ikilemlerini yok saymazlar ve bunların varlığını kabul ederler. Fakat bu güvenlik ikilemlerinin yapıyı dönüştürüp dönüştüremeyeceği konusunda kendi içinde tartışmalar vardır. Bu teorilerin dışında, eleştirel teoriler ve feminist teoriler gibi başka görüşlerde güvenlik kavramını tanımlamaya çalışmıştır.

Sonuç Yerine

Güvenlik kavramı her devlet tarafından öncelik meselesi olmuş ve hayatta kalmak için güvenliklerini sağlamaya çalışmışlardır. Uluslararası İlişkiler disiplini kurulmadan önce bile -en azından resmi olarak kurulmadan – güvenlik kaygıları devletler nezdinde vardı. Zaten bu güvenlik kaygıları olmasa iki dünya savaşı dahil birçok savaşı yer yüzünde görmemiz pek mümkün olmazdı. Fakat, özellikle I. Dünya Savaşından sonra artan kitlesel imha silahları ve nükleer yarış nedeniyle güvenlik anlayışı herkesi ilgilendirmeye başlamıştır. Çünkü, teknolojinin gelişmesiyle tüm aktörler ve bireyler güvenlik kavramının tam ortasında kalmıştır. Daha önce bir kurşun bile isabet etmeyecek bir insanın güvenliği günümüzde değişen teknoloji sayesinde oldukça önem kazanmıştır.

Devletler genelde realist perspektiften bakarak kendi güvenliklerini sağlamak için materyal kapasitelerini güçlendirmeye çalışsalar da düşünsel algılar da bu güvenlik konularında önemli rol oynamaktadır. Yine de uluslararası sistemdeki devletler arası iş birliği güvenlik kaygıları nedeniyle çoğu zaman bozulmaktadır. Fakat, bu iş birliğini sürdürmeyi başaran ve özellikle geçmişte sürekli savaş halinde olan Avrupa kıtasına barışı getiren Avrupa Birliği gibi kurumlar da mevcuttur. Diğer taraftan, bu tarz kurumlara üye olan aktörler arasında dahi üzerinde ortak karara varılmış bir güvenlik algısı inşa edilememiştir. Küreselleşen Dünya ve son zamanlarda ortaya çıkan Covid-19 salgını gibi sebeplerle uluslararası sistem güvenlik konusuna daha çok yoğunlaşmalı ve aktörler arası iş birliği geliştirilmelidir. Bu barış ve istikrarın olmadığı bir uluslararası sistemde güvenlik algıları nedeniyle yaşanılacak yıkımlar tabi ki kaçınılmaz olacaktır.

[irp posts=”27660″ name=”Uluslararası Güvenlik Kavramı ve Tehdit Algısı”]

KAYNAK

  • John J. Mearsheimer, “Back to the Future: Instability in Europe After the Cold War”, International Security, Cilt 15, No1, 1990, s. 5–56.
  • Kenneth N. Waltz, Theory of International Politics, New York, MacGraw-Hill, 1979.
  • Barry Buzan, People, States and Fear: The National Security Problem in International Relations, Brighton, Harvester Books, Chapel Hill, University of North Carolina Press,1983, s. 214–242.
  • Johnston, Alastair, “Treating International Institutions as Social Environments”, International Studies Quarterly, Cilt: 45, No: 4, 2001, s. 498.
  • Charles Glaser, “Realists as Optimists: Cooperation as Self-help”, International Security,Cilt 19, No 3, 1994–1995, s. 51.
  • Robert Keohane ve Susan Martin, “The Promise of Institutionalist Theory”, International Security, Cilt 20, No 1, 1995, s. 42
  • Wendt, Alexander, Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi, (H. Ertem, S. Gülfer, I. Öner Çev.), Küre Yayınları, İstanbul, 2014, s. 200-270.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz