İki Savaş Arası Dönem İle İkinci Dünya Savaşı’nın ABD Dış Politikasında Yeri, Etkisi, Önemi

411

Amerikan dış politikasının köklerine inildiğinde ABD’nin dünya üzerinde jeopolitik, jeostratejik önemi yüksek coğrafyalara yayılma, nüfuz etme isteği ve küresel hâkimiyet stratejisi izlediği gözlemlenmektedir. Amerika’yı yönetenler Kuzey Amerika’ya sahip olma arzusunu ‘Açık Yazgı’ olarak adlandırmışlardır. Amerika Tanrıdan gelen bir hak olduğuna inanarak yayılma politikası sürdürmüştür[1]. ’Küresel güç olmanın yolu bölgesel güç olmaktan geçer’ mottosu ile de ABD Dünya savaşı başladığı dönemde Monroe Doktrinin de belirtilen tarafsız yani izolasyonist politikayı sürdürmüştür (Monroe Doktrini temeli, Eski Dünya olarak adlandırılan Avrupa ile Yeni Dünya olan Amerika’nın kalın çizgilerle birbirinden ayrılmasına dayanır).

Woodrow Wilson

Bu tarafsız politika, ABD Almanya ile ticaret ağını azaltması ve Almanya’nın ABD yolcularının bulunduğu gemiyi batırması ile son bulmuştur. Kamuoyunda Alman saldırganlığı da hedef gösterilerek ABD Avrupa devletlerine karışmama stratejisinden vazgeçerek Dünya savaşına dâhil olmuştur. I. Dünya savaşına kadar izlenen izolasyonist politika proaktif politikaya dönüşmüştür. Savaş sonrası Woodrow Wilson Miletler Cemiyetinin kurulmasını sağlamıştır. Dünya barışının sağlanmasında evrensel gruplaşma gerektiğini Paris Konferansı görüşmelerinde belirtmiş, Avrupa ülkelerini ve Amerika kamuoyunu ikna edici konuşmalar yapmıştır.

Wilson Milletler Cemiyeti’nin tüm sorunlara çözüm olduğunu söyleyerek Avrupalı devletlere kabul ettirmiştir. 1919 ‘da Milletler Cemiyeti Paktı ve Versay Antlaşması ABD senatosunun önüne gelmiştir. Milletler Cemiyetine olumlu yaklaşan ABD kamuoyu Cumhuriyetçilerin Milletler Cemiyeti ve Versay antlaşması aleyhinde kampanyaları sonucunda Versay antlaşmasının Almanya’yı ezme amacı taşıdığı düşüncesi ile de senato antlaşmayı ve paktı onaylamamıştır. İki savaş arası dönemde diğer bir sorun Amerika’nın savaş sırasında yirmi kadar devlete borç vermiş olmasıdır. İngiltere, Fransa ve İtalya’ya verilen borçlar 10,3 milyar dolardı (milletlerarası borç). Lakin devletler borçlarını ödeyememişlerdir. Diğer borç sorunu, Versay antlaşması sonucu savaş tazminatını ödeyemeyen Almayanın Ruhr bölgesini Fransa’nın işgal etmesidir. Dawes Planı ve sonraki yıllarda Young Planı ile Almanya’ya ödeme kolaylığı sağlanmıştır. ABD politikasının asıl amacı Avrupa devletleriyle açık savaşa giremeyeceği için diplomatik yollarla uzlaşma çabası idi. Wilson sömürge kavramını 20. yüzyıla uyarlayarak liberal-hümanist şekilde uygulamayı hedeflemekte idi. I. Dünya savaşından sonra Avrupa da bir güç boşluğu oluşmuştur. ABD Çin’den daha fazla kazanç elde etmek amacıyla açık kapı politikasını izlemiştir. ABD izlediği izolasyonist politikaya rağmen silahsızlanma girişimlerine öncülük ve yardım etmiştir. 1921’de Washington Konferansının oluşmasını sağlayan ABD’nin amacı, Pasifikte kendisine engel teşkil eden Japonya’yı İngiliz desteğinden mahrum bırakmaktı. İngiltere deniz üstünlüğünü ABD ile paylaşmak zorunda kaldı. Fransa’nın ABD’ ye ikili ittifaka dayalı pakt teklifi sonucu ABD başka büyük devletleri de içeren bir pakt teklifinde bulunarak 1928’ Briand-Kellog paktı imzalanmıştır. Londra Deniz Konferansında ABD, Japonya İngiltere Savaş gemileri sınırlandırmasını kabul etmişler ve 1936 yılına kadar silahlanma yarışına son vermişlerdir.

Pearl Harbour saldırısı

1929 – 1933 krizi ile ABD ekonomisi ne kadar kendi kendine yeterli görünürse görünsün, uluslararası finans piyasalarındaki kargaşa dalgalarının Amerikan yatırımlarını ve kredilerini etkilemekten başka bir şey yapamayacağı anlaşıldı. Roosevelt (1933 – 1936), “Büyük Buhran” ın Amerika kıtasındaki en feci sonuçlarının üstesinden gelme ihtiyacıyla ilişkilendirildi, ardından ikinci yönetimin ilk yıllarında alevlenen İkinci Dünya Savaşı ve Amerikan askeri gücünü yeniden oluşturma ihtiyacı damgasını vurdu. Bu, Amerikan endüstrisinin gelişmesine yardımcı oldu. Roosevelt döneminde ABD SSCB’yi tanımış ve Latin Amerika ülkeleri ile iyi komşuluklar geliştirmiştir. Tarafsızlık yasasını desteklemiştir. Pearl Harbour saldırısı, ABD’nin II. Dünya savaşına girmesine sebep olmuş aynı zamanda dış politikasında da bir dönüm noktasıdır. Bu olay sonrası Nazi Almanyası ABD’ye savaş ilan etmiştir. Savaştan sonra, Başkan Franklin Roosevelt ve Dışişleri Bakanı Cordell Hull yeni bir dünya kurma arzusuna girişmişlerdir. İzolasyonculuğun çöküşü, 1941 kışında Amerika Birleşik Devletleri’nin 2. Dünya Savaşı’na girmesiyle gerçek oldu. Bununla birlikte, diğer fikirleri zorlukla kök salmış, en azından çalışmalarının doğası gereği “ikonoklastik” olduğundan değil. Amerikan dış ve iç politikasının ortak gerçeklerini sorguladı, savaşın sona ermesinden sonra bu liberal reçetelerin yerini, dünya çapında karmaşık bir ittifaklar sistemine dayanan daha sert ve daha gerçekçi bir dış politika alacaktı. Avrupa’da, Rusya’nın olası genişlemesi yolunda ana kale olarak Almanya’nın savaş sonrası yeniden inşası için İngiltere’nin desteğini almak gerekliydi.

Franklin Roosevelt

Asya’ya gelince, Japonya’nın potansiyel gücü Japonya’nınkini çok aşan ve “modernize edilen, canlanan ve silahlanan” Çin’in artan etkisine karşı bir denge olarak Japonya’nın savaş sonrası yeniden inşası için çaba sarf etmek, Asya-Pasifik bölgesindeki Amerikan çıkarlarına ciddi bir tehdit oluşturabilirdi. Almanların Moskova yakınlarında durduğu ve Japon uçak gemilerinin Midas Adası’na yelken açtığı bir durumda, bu tür öneriler açıkça zamanında değildi. Roosevelt yönetimindeki dış politika stratejileri için, Amerikan dış politikasının uzun vadeli öncelikleri iki yönlüdür. Bir yandan savaş sonrası dünyanın kapitalizm için güvenli olması öte yandan, kapitalist dünyanın kendi çerçevesi içinde, Birleşik Devletler egemen konumlar üstlenecekti.

Sonuç 

ABD bağımsızlığından II. Dünya Savaşı’na kadar ekonomik çıkara dayalı bir politika izlemiştir. I. Dünya Savaşında Milletler Cemiyetini kurarak ulusal barışı sağlamaya çalışmıştır. İki dünya savaşı arası dönemde uyguladığı politikalar değişiklik göstermiştir; yalnızlık/yayılmacı/emperyalizm. Amerika kıtalarına gelen etkiler olmasaydı ABD’nin yalnızlık politikasını daha uzun süre sürdüğünü görebilirdik. Lakin Avrupalı güçlerin kışkırtıcı etkisi ve ABD’nin siyasal felsefe anlayışı dış politikasının farklı yönlere çekilmesine sebep olmuştur. Ayrıca ABD’nin çevresinde bulunan küçük ülkeler ABD’nin kibirlenmesinde ve yayılmacı politikalarında etkili olmuştur.

Amerika’nın kendini dünyadan farklı görmesine sebep olan demokrasi-özgürlük-self determinasyon ilkeleri ABD’nin izolasyonist politika sürdürmesini sağlamıştır. Yayılmacı politikalarına kendi kıtasında başlamış ardından ‘açık kapı ’politikası ile Pasifik’te ekonomik girişimlerde bulunmuştur. Avrupa devletleri sorunları olduğunda izolasyonist politika izlerken, kendi ekonomisini tehlikeye sokacak durumlarda aktif politikalar izlemiştir. II. Dünya savaşında da izolasyon tabularını yıkarak hegemon küresel güç olarak yükselmiştir.

Aybüke Erturhan 

Stratejik Ortak Misafir Yazarı

[irp posts=”32061″ name=”ABD Dış Politikasında İki Savaş Arası Dönem ve İkinci Dünya Savaşı”]

KAYNAK

Dipnotlar

[1] AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ/MUSTAFA KOCAKENAR

Kaynaklar 

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ/MUSTAFA KOCAKENAR

Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü Gültekin Sümer Yrd. Doç. Dr. Maltepe Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Bölümü

FAHİR ARMAOĞLU 20YY. SİYASİ TARİH

İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEM: ABD DIŞ POLİTİKASI İDEALİZM VE İZOLASYONİZM İLİŞKİSİ Doğan GÜLTEKİN

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

 

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz