Gramsci İtalyan düşünür, siyasetçi ve Marksist kuramcıdır. Çağımızın en büyük düşünürlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Batı Marksizm’in kurucusu, İtalya Komünist Partisi kurucu üyesi ve liderlerindendir. 1891’de Sardunya Adasında (Güney İtalya’da) dünyaya gelmiş, yoksul olan küçük burjuva ailesinin yedi oğlundan birisidir. Babası Francesco Gramsci alt düzey bir memurdur. Gramsci çok başarılı bir öğrencidir. Kazandığı burs sayesinde, 1911’de Torino Üniversitesi’nde tarih, felsefe ve filoloji okumaya başlamıştır. 1911’den itibaren, Gramsci’nin sosyalizme ilgi duymasıyla birlikte Torino’nun işçi sınıfıyla ilişki kurmaya başlamıştır (Başbuğ,2010:7).
1913’te İtalya Sosyalist Partisi’ne girmesiyle birlikte ise Gramsci için yeni bir sayfa açılmıştır. 1914’den itibaren ün kazanan bir gazeteci olmuş, “Avanti” gazetesinin editörlüğünü üstlenmiştir. Artan siyasi bağlantılar ve maddi sorunlar sebebi ile 1915’te eğitimini bırakmak zorunda kalmıştır. 1919 yılına gelindiğinde ise bir grup yoldaşıyla birlikte “Ordine Nuovu” (Yeni Dünya) adlı haftalık sosyalist kültür dergisini çıkarmaya başlamıştır.
1920’de Gramsci, Torino işçilerinin komşu illerin tarım işçileri greviyle bağıntılı olarak giriştiği siyasal grevi yönetmiş, 1924’de milletvekili seçilmiş ve İKP (İtalyan Komünist Partisi) başkanı olmuştur. Meclis kürsüsünden faşistlerin cinayetlerini ortaya dökmüş ve “İtalya’da 1926 yılındaki durumun çözümlenmesi” adını taşıyan yazısında Mussolini’nin Amerika ile olan gizli anlaşmalarını da su yüzüne çıkarmıştır. 1926’de, milletvekilliği dokunulmazlığı hiçe sayılarak tutuklanmıştır (Başbuğ,2010:8).
1926’da ünlü Roma hapishanesi “Regina Coeli”ye götürülerek yaklaşık 20 yıl verilen cezası için tek kişilik hücreye konulmuştur. Gramsci’nin pek de iyi olmayan sağlığı cezaevi koşullarında iyice bozulmuş, çok zor şartlar altında yaşamıştır. Cezaevi şartları altında dahi partisi ile ilişkisini sürdürmeye devam etmiş ve kendisini gece gündüz araştırmaya/incelemeye vermiştir. Kendisine Mussolini’den “af” dilemesi için öğütlerde bulunulur, ancak her seferinde bunu reddeder. 1935’de uluslararası baskılar sonucu hastaneye kaldırılmış ve şartlı olarak özgürlüğüne kavuştuktan kısa süre sonra 46 yaşında 27 Nisan 1937’de hayatını kaybetmiştir. Gramsci’nin en önemli eseri “Hapishane Defterleri” bu dönemde yazılmıştır (Başbuğ,2010:9).
Gramsci’yi etkileyen olaylara bakılacak olursa;
- Çocukluğunu geçirdiği Sardunya adasında köylülerin nasıl korkunç bir yoksulluk içinde yaşadıklarına tanık oldu. Aslında bu tanık olma durumu Üniversite öğrenimi için gittiği Torino’da Güney İtalya’nın yoksulluğunu Kuzey İtalya’nın zenginliğini görmüş oldu.
- Üniversite eğitimi sırasında yoğun bir tarih ve felsefe bilgisi edindi. Torino’da gelişen işçi hareketi de Gramsci için önemli ve etkileyici bir deneyim olmuştur.
- O devrin gelişmekte olan siyasi olayları da (faşizmin yükselişi vb.) Gramsci’yi etkilemiştir.
Tarihsel Blok
Yapı ile üstyapılar, bir “tarihsel blok” oluşturur. Karmaşık, çelişik ve uyumsuz üst yapılar bütünlüğü, toplumsal üretim ilişkilerinin bütünlüğünün yansımasıdır (Gramsci,1986: 248). Bu kapsamda egemen olan sınıf başka sınıfların çıkarını da gözetir ve kendi etrafında birleştirirse tarihsel blok oluşmuş olur. Oluşan bu tarihsel blokla egemen sınıfın sınıfsal üstünlüğünün de artmasıyla hegemonya en üst düzeye ulaşır. Sınıfsal üstünlüğünün artmasıyla egemen sınıf, diğer sınıfları hem ekonomik hem de kültürel olarak kendisine bağlar (Kazalak, 2021: 9).
Tarihsel blok bütünsel olarak ele alınırsa, bir yanda doğrudan üretici güçler ilişkisine bağlı olan toplumsal yapı yani “sınıflar”, diğer tarafta ise “ideolojik” ve “politik” bir üst yapı görülür. Bu iki grup arasındaki düzeyin ekonomik olmayan ama üst yapısal düzeydeki etkinliğini kuran aydın gruplar olmuştur. Gramsci bu aydınlar grubunu “üstyapı memurları” olarak tanımlıyor. Bu aydınların organik yapısı temsilcileri oldukları sınıfta ekonomik dayanışma sıkı bir şekildedir
Toplumsal sistemin oluşması için, işlerin çekilip çevrilmesinin mümkün olmadığında aydınlara bırakılan yönetimin hegemonik bir sistem olduğu zaman bütünleşmesiyle sağlanır. Tarihsel blok o zaman gerçekleşir. Yapı ve üstyapı organik birliğini, toplumsal gerçekliliği kavramayı sadece tarihsel blok kavramı açıklar (Portelli,1982:6). Gramsci, tarihsel bloğu devleti bir araya getiren “politik toplum” ve “sivil toplum” olarak tanımlar ve bu iki toplumun bütünlüğü oluşturduğunu söyler (Dural, 2007:58).
Hegemonya
Hegemonya teriminin çekirdeğinde sınıfsal egemenlik ilişkilerinin yeniden üretimi ve toplumsal biçemin izleklerinin yanı sıra, siyasal iktidarın toplumu nasıl yönettiğini de gözlemlemek olasıdır. Bu bakımdan yönetime ve siyasal egemenliğe ağırlığını koyan her sınıf, sivil toplum düzleminde tüm toplumu yönetmeye gücü olduğunu ispatlamak durumundadır. Yani bu sınıf, sadece kendi alanında değil tüm toplumu örgütleyip yönetme gücüne sahip olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bunun için de yönetmeye talip olan sınıf, öncelikle hegemonik üstünlüğünü kurmalıdır. Dar anlamda hegemonya sadece sınıflar arası üstünlük değil, politikanın özgüllüğü, siyaseti yapma ve şekillendirme ilişkisiyle de ilgilidir (Dural,2012:312).
Bu bağlamda hegemonya terimi, “Hem yönetici bir sınıf olarak proletaryanın hem de yönetimin uygulanmasına ilişkindir. Bu egemen sınıfın, karşıt gruplar üzerinde zorunlu olarak uygulayacağı zorlama demektir. Fakat bu proletarya ile işbirliği yapmaya hazır olan ve bu tutumuna etkinlik kazandırılması söz konusu olan müttefiklerinin fikir ve kültür alanında yönetilmesi de demektir. Hegemonya yönetimin olumlu yönünü de geliştirir”. Bir anlamda hegemonya hükmedenle yönetilen arasındaki çelişkiyi ortaya çıkararak yeni bir tarihsel blok kurulmasını, daha sonra da yeni sınıfın yönetimi ele geçirmesini sağlamak bakımından mühimdir.
Gramsci, her siyasal akımın kendi saflarında yer alanları diğer saflarda olanlardan ayırt etmek ve bu yoldaki fikirleri güçlendirerek, aynı safta olanların özgün- yaşam koşullarına uyan- hakiki bir öğretiyi düzenlemek mecburiyetinde olduklarına inanmaktadır. Üst yapıların önemine özellikle atıfta bulunan Gramsci, hegemonya kavramında olduğu kadar sivil toplum bağlamında da Marx ve Lenin’e önemli katkılarda bulunur. Hegel’in etkisinden sıyrılamayan Marx, sivil toplumu bir “kötülükler alanı” olarak düşünürken, Engels de sivil toplumu ekonomik ilişkiler alanının kararlaştırıcı öğesi şeklinde betimlemiştir.
“Alman İdeolojisi”nde ise sivil toplumun tarihin gerçek fuayesi olduğundan hareketle, “Sivil toplum bir aşamanın ticaret ve sanayi yaşamının bütün bütününü kucaklar” denilmektedir. Bu yaklaşımlara karşın Gramsci; sivil toplum, politik toplum, devlet arasındaki çatışkıya dikkati çekerek ve hegemonyanın sivil toplum alanında gerçekleştirildiğine işaret ederek, tartışmayı yapıya değil üstyapıya bağlayarak, Marx ve Engels’in fikirlerine ciddi açılımlar yaratmaktadır.
Ancak düşünür, sadece üstyapılarla sınırlı kalmayarak, yapının da önemine değinmiş ve yapının belirleyiciliğini yok saymamıştır. Gramsci’ye göre sivil toplum düzeyi, özel denilen kurumlar bütünlüğünü oluşturmakla kalmaz aynı zamanda egemen grubun toplum genelinde uyguladığı hegemonya işlevine karşılık düşer. Gramsci, sivil toplumu politik toplumun karşısında konumlamaktadır. Böylelikle Gramsci, politikanın özgüllüğüne atıfta bulunmuş olur.
Ne var ki, politikanın özgüllüğünü kabul eden ilk sosyalist kuramcı Gramsci değildir. Lenin de hegemonyanın kurulduğu alanın politika olduğunu kaydederek, politikanın özgüllüğüne dikkati çekmiş bir düşünürdür ve bu açıdan Gramsci ile Lenin arasında fikirsel bir tutarlılık olduğunu görmekteyiz.
Yeniden Kuzey- Güney ayrımına dönüldüğünde, İtalya’da Kuzeyli işçi bloğuyla Güneyli köylü yığınları arasında bir bütünlük yani tarihsel blok kurulamadığı ve geniş toprak sahibi köy aristokrasisinin hegemonik örüntüsünün aşılamadığı söylenebilir. Gramsci’ye göre İtalya’da sınıf ittifakları modeliyle köylü yığınlarının rızasını alıp, köylülerle tarihsel bir blok oluşturacak olan işçi sınıfı, kendi hegemonyasını kuracaktı. Oysa bu ülkede kapitalizm kendisini yeniden üreterek kapitalistlerin yerini başka kapitalistlerin alması gerçekleşecek ve faşizm iktidara gelecekti. Almanya’da da yaşanan bundan farklı bir şey değildi ve her iki ülkede, işçi sınıfının üzerinde inanılmaz bir baskıyla gidilerek, salt zora dayalı bir tahakküm işleyişi gündeme gelecekti.
Sivil Toplum-Politik Toplum
Gramsci’nin hegemonyaya verdiği değer bağlamında, sivil toplum-politik toplum ayrımına değinilmelidir. Gramsci, politik toplumun zora (tahakküme) dayalı yapısının karşısına sivil toplumu çıkarır. Burada önemli nokta, politik toplumun zora dayalı niteliğine karşı sivil toplumun hegemonyaya, yani oydaşmaya bağlı yapısının konulmuş olmasıdır. Bu bağlamda işin içine hegemonyayla birlikte ideoloji de giriyor.
Diyalektik olarak hegemonya tahakkümle bir zıtlık içerisinde bulunsa bile esasta zor ve rıza, tahakküm ve hegemonya yan yanadır. Devlet aygıtının zorlamalarına karşın ekonomik ilişkilerin yeniden düzenlenmesini sağlayan hegemonya, bir yandan zorlamayı geri plana iterken aynı zamanda onun gizlenmesini sağlar. Zira devlet, zorlama aygıtlarını (örneğin ordu) gerektiğinde hegemonik sistemi tekrar sağlamak, korumak ya da direnenleri baskı altında bulundurabilmek için ileri bir tarihte kullanmak üzere saklar. Bu noktada söz konusu olan, hukukun olumsuz yanının, böylesi bir durumda egemen güçlerin hukukun normlarına ve özellikle de cezalandırma işlevine yaslanarak, direnenlerin tahakküm altına alınmasına yardımcı olan niteliğidir.
Gramsci, politika ve iradeyi ön plana çıkarırken, hegemonyanın toplumsal meşruluk sorunu halledildikten sonra kurulduğunu söyler. Ayrıca hegemonyada etik, moral ve ideolojik unsurlar da işin içine girer. Örneğin Fransız ihtilali modelinde ekonomik egemenliğini siyasal üstünlüğe taşıyan burjuva sınıfı, siyasi üstünlük öncesinde kurduğu hegemonik üstünlüğü sayesinde, kentli işçi sınıfı ve köylülerle bir ittifaka girerek tarihsel bloğunu oluşturur. Ancak devrimden sonra bunun da yetmediği anlaşılır ki, devreye etik, kültürel ve ideolojik düzenlemeler girer. Bu örnek hegemonyanın ne denli farklı düzlemlerde aranması gerektiğine işaret eder (Dural, 2012:314).
Yapı-Üstyapı-Hegemonya
Gramsci’nin hegemonya çözümlerini üstyapı alanında somutlaştırdığını ve çözümlemelerinin temeline siyaset, hukuk, ideoloji gibi üstyapı kurumlarını aldığına değinilmişti. Ne var ki, Gramsci, tüm bu kurumlara vurgu yaparken yapıyı da göz ardı etmemiştir. Düşünüre göre yapıda meydana gelen değişiklerin, yani üretim ilişkilerindeki değişikliklerin, üstyapıyı belirleyeceğini söylemek zorunludur. Zira Gramsci, hegemonyanın aslında fabrikalarda kurulduğunu söylerken, yapının belirleyiciliğine yeterince vurguda bulunmaktadır (Dural,2012:316).
Ancak Gramsci bir kere yapı üstyapı üzerinde belirleyici olduğu zaman üstyapının da yapıyı belirlemeye hazır hale geldiğini kabul etmektedir. Yapı ve üstyapı belirleme aşamasında organik bir zıtlıklar ilişkisi çerçevesinde birbirlerini etkilerler.
Gramsci’ye göre yapılar ve üstyapılar “tarihsel blok” oluştururlar. Üstyapıların karmaşık, uyuşmaz örüntüsü yapının bütününü yansıtmakla kalmaz her iki yapı arasında, hem diyalektik hem de organik ilişkiyi ortaya çıkarır. Yine hegemonya krizinin ortaya çıkması, genişlemesi, yeni bir siyasal egemenliğe dönüşmesi yolunda ya da belli bir sınıfın egemenliği bir diğerine devretmesi anlamında olmazsa olmaz iki koşul mevcuttur. Gramci, bunu,
“1- İnsanlık daima çözümleyebileceği, başarabileceği işleri ele alır… Bu iş (ya da sorun) çözümlenmesi için gerekli maddi koşulların bulunduğu ya da hiç olmazsa oluşum sürecinin içine girdiği koşullarda ortaya çıkar. 2- Bir toplumsal kuruluş, içinde taşıyabileceği bütün üretim güçlerini geliştirmeden ya da daha yüksek yeni üretim ilişkileri bunların yerini almadan hiçbir zaman ortadan kalkmaz: Bu yeni ilişkiler eski toplumun bağrından doğup gelişmeden yani bunları geliştiren maddi koşullar gerçekleşmeden ortadan kalkamaz” sözleriyle dile getirmektedir (Gramsci,149 akt. Dural, 2012:317).
Bu bağlamda önce yapıda baş gösteren gelişmeler yani maddi koşulların ortaya çıkması esastır. Bunu ister istemez toplumda yeni veya daha ileri üretim ilişkilerinin oluşturulması yönünde bir talebin yaratılması izleyecektir. Bu bağlamda eski üretim ilişkilerinin sağladığı tablodan memnun kalmayan sınıflar arasında, yeni arayış ve ittifaklar izlenecektir. Yani eskiyi savunan güçlerle yeniyi talep edenler arasında, önce kopukluk, sonra talep karlar sathında yeni tarihsel bloğun kurulması izleyecektir. Bir sınıf bağlaşıkları arasında hegemonyasını kurup, yeni yönetici güç olma potansiyeline sahip bulunduğunu kanıtlayınca ise iş siyasal egemenlik boyutuna yönelecektir.
[irp posts=”24950″ name=”Che Guevara: Bir Doktorun Devrime Dönüşen Hayatı”]
KAYNAK
Başbuğ, Bengü, Gramsci, Büyük Bir Düşünürün Hayatı, Eserleri ve Mirası, 2010. https://www.academia.edu/1742744/Antonio_Gramsci_Beng%C3%BC_Ba%C5%9Fbu%C4%9F
Dural, Baran, A. Gramscı Düşüncesinde Tarihsel Blok/ Hegemonya/ Aydınlar ve Bunalım Süreçleri Kavramları, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 9, S. 2, ss. 55-68, Aralık 2007.
Dural, Baran, Antonıo Gramscı ve Hegemonya, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 11, S. 39, ss. 309-321, 2012.
Gramsci, Antonio, Hapishane Defterleri, Onur Yayınları, İstanbul, 1986.
Kazalak, Fırat, Antonio Gramscinin Hayatı, Düşünsel Gelişimi, Tarihsel Blok ve Hegemonya Kavramları Üzerine Bir Çalışma, ss. 1-26, 2021.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.