Sovyetler Birliği

1235
Yazarlık Başvurusu

1917 yılına gelindiğinde dünya, bilinen tarihin en büyük savaşlarından birine tanıklık etmekteydi. Savaşın tahmin edilenden uzun sürüyor olması ülke ekonomilerine ağır darbeler vuruyor ve savaş ekonomisini idame ettirebilmek giderek daha zor bir hal alıyordu. Bu konuda en çok zorluk çeken devletlerden biri Çarlık Rusya olmaktaydı. 1917 yılında bu ülkede meydana gelen Ekim Devrimi savaşın ve Rus siyasal tarihinin bir dönüm noktası olmuştur. Meydana gelen devrim, o güne kadar sadece düşünsel anlamda gelişen marksizm ve sosyalizmin gerçek anlamda uygulanmasına dayanmaktaydı. Sosyalist bir devrimin Rusya gibi bir ülkede meydana gelmesi beklenen bir gelişme değildi. Ayrıca sosyalizmin resmi bir ülke ideolojisi olarak çıkması emperyalist ülkeler açısından tehdit olarak algılanmaktaydı.

Lenin

Gerçekleşen devrim sonrası liderliği üstlenen Lenin açısından devrim sadece Rusya sınırları içinde kalamayacak bir dünya devrimiydi. Buna karşın devrimin fikri öncüsü ve lideri olan Lenin’in 1924 yılında ölümü, parti içinde bir iktidar boşluğu yaratmıştır. Bu iktidar boşluğunu doldurmak için en önemli iki aktörden biri Stalin diğeri ise Troçki olmuştur. Komünist Parti içinde birkaç yıl süren bu iktidar mücadelesinin kazanan tarafı Josef Stalin olur ve bu zafer devrim tarihinde bir kırılma noktası teşkil eder.

Stalin’in iktidara gelmesi ile ilk icraatlarından biri kuşkusuz parti içinde kendisine karşı oluşan muhalefeti tasfiye etmek olur. Bu tasfiyeye kurban giden ilk isim de şüphesiz Troçki’dir. Troçki ülkeden ayrılır ve Stalin’in bir casusu tarafından öldürüleceği duyumu alınır. 1940 yılına kadar Sovyetler’e dönemez. Stalin’in iktidara gelişi ve muhalefet ile yürüttüğü mücadele Sovyetler Birliği’nin gelecek yıllarına şekil verir. Bu çalışmanın amacı Lenin’in ölümünden itibaren Stalin’in iktidara geliş sürecini ve daha sonra iktidara geldikten sonra muhalefeti tasviye ediş biçimini incelemektedir. Bu incelemenin ardından Sovyetler Birliği devlet yapısının Ekim Devrimi’nden Stalin’in ölümüne kadar geçen süre içindeki örgütleniş ve biçimleniş şekli incelenecek ve ortaya konmaya çalışılacaktır.

Lenin’in Ölümü Sonrası Stalin’in İktidara Gelişi

Devrimin fikir öncüsü ve lideri konumundaki Lenin, devrimden kısa süre sonra hastalanmış ve bir süre yatağa bağlı kaldıktan sonra 24 Ocak tarihinde 1924 yılında hayatını kaybetmiştir. Stalin, Lenin henüz ölmeden onun öleceğini anlamış ve kişiliği gereği lider olması gerektiğine inandığı için önündeki fırsatı değerlendirmeye başlamıştır. Buna karşın böyle bir fırsatın farkında olan diğer bir isim ise, parti içerisinde sevilen ve güvenilen ayrıca güçlü bir isim olarak görülen Troçki’dir. Bu iki güç arasındaki mücadelenin ilk kıvılcımları henüz 1923 yılında, Lenin’in hastalığının gün yüzüne çıktığı sırada başlamıştır.[1]

Lenin ilk olarak 1922 yılında felç geçirmiştir. Bu felçten çok kısa bir önce parti genel sekreteri olarak atanan Stalin’in iktidar heveslerini ve hırslarını görmüş olacak ki bu süre zarfında vasiyet yazma çalışmalarına başlamıştır. Bu vasiyetinde Stalin’den duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş ve partideki görevinden çekilmesini istemiştir. Buna ek olarak 1923 yılında bizzat Stalin’e bir miktar göndererek kendisi ile ilişkilerini kesmiş, bu mektuptan kısa bir süre sonra da konuşmasını dahi engelleyecek ve birkaç ay sonra ölmesine neden olacak üçüncü felci geçirmiştir.[2] Lenin’in ölümünden sonra parti içinde hiziplenmeler başlamıştır.

Troçki

Liderlik pozisyonuna en layık olarak görünen aday başlarda Troçki olmaktaydı. Bu nedenle parti içinde güçlü olan isimlerden Zinovyev ve Kamanev başlangıçta Stalin’den yana bir tutum takınmış ve Troçki’ye karşı muhalefet oluşturmuşlardır. Ancak ilerleyen günlerde Stalin’in hırsları günyüzüne çıktığında bu ikili asıl tehditin Stalin olması gerektiğini anlamışlardır. Bu nedenle 1926 yılında Troçki, Kamanev ve Zinovyev biraraya gelmiş ve birleşik muhalefet adı verilen grubu oluşturmuşlardır.[3] Bu hareket karşısında pozisyon almaya çalışan Stalin, partide giderek daha fazla söz sahibi oluyor ve önlenemez bir yükselişe geçiyordu. Bu nedenle kendisine yönelen muhalefete karşı tasviye hareketlerine başlamıştır.

Bunun bir sonucu olarak Troçki ve Zinovyev partiden ihraç edilmiştir. Özellikle Troçki’nin partiden ayrılması ve sürgüne gönderilmesi Stalin’in iktidarını güçlendirmiş ve karşı konulamaz bir pozisyona gelmesine neden olmuştur. Daha sonra Kamanev merkez komiteden uzaklaştırılmış ve Stalin’e yönelen en güçlü muhalefet böylece son bulmuştur. Özellikle Troçki ve Zinovyev’in on beşinci kongre öncesi partiden çıkarılması ve sürgüne gönderilmesi, sonraki yıllarda da Stalin ve onun uygulamalarına aktif muhalefet edenlerin çeşitli bölgelere sürgüne gönderilmesi uygulamasının başlangıcını teşkil etmekteydi.[4] Bu tarihten sonra parti içindeki temel politikalar ve yapılması gerekenler sadece Stalin tarafından belirlenir oldu ve bu duruma muhalefet etmek rejime muhalefet etmek ve bu nedenle vatan hainliği yapmak ile eş değer tutulur hale geldi.

Stalin İktidarı ve Muhalefet İle Mücadelesi

Lenin’in ölümü devrimin evrimi açısından yeni bir döneme girilmesinin başlangıcı olmuştur. Bu anlamda parti içindeki dengeler yeniden düzenlenmiş ve önderliği Stalin’in kazanması ile birlikte yönetim git gide daha otoriter bir hale bürünmüştür. Stalin’in iktidarı kazanması karşısında en güçlü rakibi Troçki olmuştur ve ilk iktidar mücadelesini ona karşı kazanmıştır. Bu mücadele içinde Stalin’in amacı Troçki’yi ülke dışına sürmekti. Buna karşın hiçbir ülke komünizm tehlikesine karşı Troçki gibi bir ismi ülkesine kabul etmek istememiştir. 1927 yılında öncelikle Kazakistan sınırları içinde bulunan Alma Ata’ya sürülmüş ancak burada kendisi gibi muhalif olan isimler ile iletişim kurmuş ve bu durum Stalin’i oldukça rahatsız etmiştir.[5] Bu nedenle Troçki’den kurtulmanın yolu olarak onu başka ülkeye sürgüne gönderme yolları aramaya başlamıştır.

Bu noktada en büyük tartışma konusu Stalin gibi güçlü ve otoriter bir figürün neden Troçki’yi öldürtmek suretiyle ondan kurtulmadığı olmuştur. Stalin gibi iktidarını gittikçe sağlamlaştıran ve acımasız kişiliği ile ön plana çıkan bir liderden beklenen kuşkusuz böyle bir hamle olmaktaydı. Buna karşın yaygın kabul gören bir düşünceye göre Stalin, Troçki gibi sağlam ve taraftarları olan bir kişiyi açıkça öldürtmekten çekinmiştir. Böyle bir hamle iktidarının ilk yıllarında gerçekleştiğinde Troçki taraftarı kişilerin nefretini ve yoğun muhalefetini üzerine çekecekti. Bu nedenle ondan kurtulmanın tek yolu başka bir ülkeye sürgüne gönderilmesidir. Bu karar sonrası çeşitli ülkeler ile görüşmeler başlamış ancak sosyalist hareketlerden kuşku duyan Almanya ve İngiltere gibi ülkeler bu karara sıcak yaklaşmamıştır.

Troçki’yi kabul eden tek ülke Türkiye olmuştur. Türkiye’nin bu tutumunun sebebi 1925 yılında Sovyetler ile imzalanan dostluk antlaşması gereği bu dostluğa önem vermesi olarak görülebilmektedir. Yine de burada da muhalif örgütlenmelere önderlik etmesinden çekinen Stalin, Troçki’nin İstanbul’a sürgününü gizli tutmuştur. Daha sonraki yıllarda Troçki Fransa, Norveç ve Meksika gibi ülkelere gitmiş ve en son Meksika’da bulunduğu süre içerisinde Sovyet ajanı olduğu düşünülen bir kişi tarafından öldürülmüştür.[6] Böylece Stalin en büyük rakibinden kurtulmuş ve bu tarihten sonra iktidarının önünde bulunan herkese savaş açmıştır.

Stalin

Stalin’in iktidarını sağlamlaştırması ile özellikle 1930’lu yıllar rejimin dönüşüme ve değişime uğradığı yıllar olmuştur. Bu tarihten sonra rejim başlangıçta belirlenen ilkelerden çok daha farklı, daha baskıcı, daha otoriter bir çizgiye evrilmiştir. Bu yeni çizgi içinde belirlenen her politika ve eylem doğrudan Stalin’in ağzından çıkmaktaydı ve bu söylemlere katılmayanlar rejim karşıtı olmakla suçlanmıştır. Bu noktada 1930’larda ortaya çıkan Moskova Mahkemeleri tam olarak bu amaç doğrultusunda kurulmuş ve muhaliflerin yargılanması görevini görmüştür. Bu mahkemeler yardımı ile parti içerisinde bir temizlik hareketi başlamış ve sonunda ise eski Lenin dönemi kadrolardan yalnızca Stalin, Kalinin ve Molotov kalmış olacaktı.[7]

Böylece parti ve yönetim kadroları arasında yaşanan büyük tasfiye sonucu meydana gelen boşluklar, tamamen partiye girmeleri Stalin sayesinde olmuş ve ona tamamen bağlı kişiler tarafından doldurulmuştur. Moskova Mahkemeleri bu eski kadroların çoğunun idam edilmesine olanak sağlamış ve kalanlar için de Stalin büyük bir itibarsızlaştırma propagandası yürütmüştür. Parti için yeni kadrolara ihtiyaç duyulması sebebiyle ortalama yedi yıl süren bir eğitim ile yeni kadrolar yetiştirilmeye başlanmıştır. Partiye yeni giren bu kişiler büyük ölçüde Stalinist bir eğitim sonucu devlet hizmetine girmekteydi ve tamamen Stalin’e koşulsuz bağlı olarak hizmette bulunuyorlardı. Analiz edilen bazı arşivlere göre bu dönemde 1928 ve 1939 yılları arasında yönetici olarak görev yapacak kişilerin sayısının yaklaşık 1 milyondan 7 buçuk milyona çıktığı gözlemlenmiştir.[8]

1930’lu yıllarda başlayan bu tasviye hareketleri özellikle 1936 – 1938 yılları arasında kurulan mahkemeler ile doruk noktasına ulaşmıştır. Bu mahkemelerde 1917 devriminin önde gelen isimleri, Lenin’in yakın arkadaşları ve Stalin’e muhalif görünen pek çok kişi işkenceye maruz kalmış ya da idam ettirilmiştir. Stalin bu kişilerin sadece düşünceleri yüzünden idam edilmiş masumlar olarak anılmalarını istememekteydi. Bu nedenle pek çok kişi yaşadığı işkence, uykusuzluk ve açlık gibi muameleler sonucunda Stalin’in itiraf etmelerini istediğini yalan da olsa itiraf etmiş ve istenen belgeleri imzalamışlardır.[9]

SSCB

Stalin dönemi sonrası açılan arşivlere göre bu tarihler arasında büyük bir çoğunluğu siyasi suçlardan olmak üzere yaklaşık 1,6 milyon insan ya idam edilmiş ya çalışma kamplarına gönderilmiş ya da tutuklanarak hapishanelere gönderilmiştir.[10] Buna karşın bu ifade edilen rakamların çok daha fazla olduğu düşünülmektedir. 1937 yılında bu tasviye hareketleri Kızıl Ordu’yu da kapsar bir hale gelmiştir. Bu tarihte 8 üst düzey Sovyet generali vatana ihanet ile suçlanmış, yaklaşık 35 bin kişi ordudan ihraç edilmiş, binlerce asker işkence yaşamış ya da kurşuna dizilmiştir.[11]

Stalin Dönemi Uygulamaları ve Bunların Sovyetler Birliği Devlet Biçimlenişine Etkileri

Sovyetler Birliği, Lenin tarafından temelleri atılan ancak kurumsallaşmış yapısını Stalin döneminde oluşturmuş bir devlettir. Stalin döneminde yapılan muhalefeti tasfiye hareketleri sonucunda Sovyetler, tek parti idaresine dayanan ve otoriter bir siyasal sisteme sahip olmuştur. Bu sistemde toplumsal düzenden ekonomik sisteme kadar hayatın tüm alanlarının kontrolü Komünist Parti’nin kontrolü altına alınmış ve muhalefete asla göz açtırılmamıştır. Dolayısı ile zamanla Komünist Parti ile devlet yönetiminin iç içe geçtiği bir düzen oluşmuştur. Devletin temel karar verme organı Politbüro adı verilen ve yaklaşık bir düzine üyesi olan bir yapıydı. Politbüro’yu yöneten kişi aynı zamanda devlet başkanı olmakta ve bu organın kararları merkez komitesi tarafından otomatik olarak onaylanmaktaydı.[12] Devlet yönetiminin ve karar alma mekanizmasının bu şekilde örgütlenmiş olması Sovyetler’in diktatörlük yönetimi olup olmadığı tartışmalarına neden olmaktadır.

Sovyetler Birliği’nin devlet yapısına bakıldığında merkezin yani Rusya’nın en güçlü olduğu bir federal sistem olduğu görülmektedir. Bu sistem içinde Sovyetler Birliği içerisinde kalan ulusların kendi Sovyet Cumhuriyetleri oluşmuş ve her ulusa kültürel özerklik hakkı tanınarak ayrılıkçı tutumların engellenmesi amaçlanmıştır.[13] Buna ek olarak 1936 Anayasası ile SSCB içerisinde var olan 12 eşit cumhuriyetin birleşmesi ile oluşan Sovyetler Birliği tanımlanmış ve her cumhuriyetin birlik anayasasına uygun anayasalar oluşturmaları öngörülmüştür.[14]

Stalin’in giderek tek adamlaşan rejimi, devrimin başında devrimin dünyaya yayılacağını öngören Lenin’in aksine “tek ülkede sosyalizm” felsefesini benimsemiştir. Bu sebeple ortaya çıkacak politikalar ile Sovyetler Birliği’ni modern bir uluslararası aktör olarak konumlandırmayı amaçlamıştır. Öncelikle sanayiye ağırlık vermiş hızlı sanayileşme hedefleri belirlemiştir. Bunun ardından sanayi gelişimi ile tarımsal gelişimi paralel yürütmek istemiş ve bu doğrultuda kararlar çıkartmıştır. Bu yıllarda yaklaşmakta olan savaş ve uluslararası ortamın gerginliği Sovyetler’de de hissedilmiştir. Bu gerilime paralel olarak artan dış düşman söylemi, hali hazırla var olan ve Stalin tarafından iç düşman olarak tanımlanan kişiler ile birleşmiş ve hem iç hem dış düşmanın olduğu bir hava ülke geneline yayılmıştır. Bu iç ve dış düşman söyleminin en çok Stalin’in işine yaradığı söylemek doğru olacaktır. Bu söylemler sayesinde ülke genelindeki baskıcı tutumunu kontrol altında tutabilmiş ve otoritesini sağlamlaştırmıştır.

Sovyetler Birliği’nde Stalin dönemi, Stalin’in kültleştirildiği, tartışılmaz bir figür haline geldiği ve kutsallaştırılmış lider rolüne büründüğü bir dönem olmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıktıktan sonra Sovyetler yeni dünya düzeninin en büyük iki süper gücünden biri olmuştur. Bu düzenin en güçlü figürlerinden olan Stalin, Amerika Birleşik Devletleri ile girilen soğuk savaş evresinde Rus halkına tepeden inme politikaları dayatmış ve bunlara muhalif olanlarda yine çeşitli kamplara gönderilmiştir.

Stalin, tepeden inme olarak hayatın her alanına dair kanunlardan sorumlu tek kişiydi. Bu politikalara örnek olarak 1929 yılında çıkarılan ve uygulamaya konan din kanunu örnek verilebilir. Bu kanuna göre her türlü dini faaliyetin örgütlenmesi ve faaliyetlerde bulunması yasaklanmış ve adeta din karşıtı bir kanun olarak uygulanmıştır.[15] Buna ek olarak 1928 yılında çıkarılan bir kanun ile tüm yayınların özellikle edebi yayınların kontrolü devlet eline geçmiştir.[16] Dolayısı ile edebi yayınlar da partinin ve Stalin’in politik ve ideolojik görüşlerinin yayılması ve benimsetilmesi araçlarından biri haline dönüşmüştür.

Stalin 1953 yılında ölene kadar SSCB’nin yöneticisi olmuş ve bu tarihe kadar tepeden inme yönetim anlayışı uygulamıştır. Ardından en çok kamplarda hayatını kaybeden insan sayısından dolayı yol açtığı trajediler ile anılmasına karşın öldüğünde Sovyetler Birliği ciddi oranda sanayileşmesini tamamlamıştır. Buna ek olarak Stalin sanayileşme, kalkınma ve modern bir toplum olma amacını güderken komünist ideolojiyi kullanmaktan ziyade vatandaşlar üzerinde Rus milliyetçiliği ve vatanseverlik duygularını kullanmıştır.[17]

Sonuç 

1917 Ekim Devrimi’nin lideri olarak sayılan Lenin’in 1924 yılındaki ölümü, devrimin kazanımlarını ve Sovyetler Birliği devlet tarihini değiştirecek bir tarih olarak kabul edilmektedir. Lenin’in ölümü sonrası ortaya çıkan iktidar boşluğunu doldurmaya hevesli isimler bir bir öne çıkmaya başlarken, iktidar mücadelesi de kaçılmaz olarak parti içinde ortaya çıkmıştır. Bu mücadelenin en önemli isimlerinden biri, parti içinde Lenin’in halefi olarak görülen ve başarısı takdir edilen Troçki idi. Diğer bir isim ise liderliği ele geçirmek isteyen Stalin olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu ikili arasındaki iktidar mücadelesini kazanan Stalin olmuş ve Troçki önce ülkeden sürgün edilmiş ardından ise Meksika’da öldürülmüştür. Troçki’nin bu ölümü Stalin’i rakipsiz kılmıştır ancak bu tarihten sonra gücünü merkezileştirmek isteyen Stalin parti içindeki kendisine muhalif olan veya olabilecek herkese karşı bir temizlik ve tasvife hareketine başlamıştır. Böylece sonucunda binlerce insan trajik durumlara maruz kalarak işkence görmüş, kurşuna dizilmiş ve idam ettirilmiştir. Bu muhalefeti temizleme işlemi Stalin iktidarını oldukça sağlamlaştırmış ve zamanla onu kültleşmiş bir lider pozisyonuna yerleştirmiştir. Stalin tarafından kurulan siyasal sistem ile Sovyetler Birliği’nin devlet biçimlenmesi devrimin temel ilkelerinden uzaklaşmış ve tepeden inme politikalar ile uygulanmıştır.

Bu nedenle yönetim otoriter eğilimler gösteren bir çizgiye evrilmiştir. Böyle bir yönetimde Stalin’in temel amacı sanayileşmek, kalkınmak ve sanayileşmeye paralel olarak tarımsal üretimi arttırmak olmuştur. Bunu yaparken eğitimden edebiyata hatta dini konulara kadar toplumsal hayatın her alanını düzenleme ve karar alma yetkisi kendisinde toplanmıştır. 1953 yılında ölene kadar uygulamaları ve politikaları halk tabanında tartışılamaz bir lider olarak görülmüştür.

Ayşe Zümra Mert 

Stratejik Ortak Misafir Yazarı

KAYNAK

Kaynaklar 

Hasanov, İbrahim “SSCB Dönemi Rus Milliyetçiliği 1917- 1985”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013

Hosking, Geoffrey Rusya ve Ruslar Erken Dönemden 21. Yüzyıla, Çev. Kezban Acar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006

Köktürk, Abdullah “Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917- 1929” Tarih Kritik Dergisi, 2017

Kürkçügil, Masis “Moskova Mahkemeleri: Stalin’in Kızıl Terörü”, https://tarihdergi.com/moskova-mahkelemeri-stalinin-kizil-teroru/ , 2016

Örmeci Ozan, Sina Kısacık, Rusya Siyaseti ve Rus Dış Politikası, Ankara, Seçkin Yayınları, 2018

Özcan, Adem Alper “1917 Ekim Devrimi Sonrası SSCB’nin Geçirdiği Siyasal Biçimleniş”, 2015,

Özdemir, Burcu “Troçki Muhalefeti ve Komsomol’a Yansımaları”, DTCF Dergisi, 2018

Özel, Merve Suna “Stalin Dönemi Rus Milliyetçiliği ve Politikaları” , Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 2

Dipnotlar 

[1] Burcu Özdemir, “Troçki Muhalefeti ve Komsomol’a Yansımaları”, DTCF Dergisi, 2018, Sayı 58, s.284

[2] Abdullah Köktürk, “Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917- 1929” Tarih Kritik Dergisi, 2017, Sayı 3, s.63

[3] Köktürk, a.g.m., s.63

[4] Adem Alper Özcan, “1917 Ekim Devrimi Sonrası SSCB’nin Geçirdiği Siyasal Biçimleniş”, 2015, s.11

[5] Özdemir, a.g.m., s.284

[6] Özdemir, a.g.m., s.286

[7] Masis Kürkçügil, “Moskova Mahkemeleri: Stalin’in Kızıl Terörü”, https://tarihdergi.com/moskova-mahkelemeri-stalinin-kizil-teroru/, 2016, (Erişim Tarihi: 20.06.2021)

[8] Masis Kürkçügil, “Moskova Mahkemeleri: Stalin’in Kızıl Terörü”, https://tarihdergi.com/moskova-mahkelemeri-stalinin-kizil-teroru/ , 2016, (Erişim Tarihi: 20.06.2021)

[9] Geoffrey Hosking, Rusya ve Ruslar Erken Dönemden 21. Yüzyıla, Çev. Kezban Acar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006, s.640

[10] Hosking, a.g.e., s.645

[11] Masis Kürkçügil, “Moskova Mahkemeleri: Stalin’in Kızıl Terörü”, https://tarihdergi.com/moskova-mahkelemeri-stalinin-kizil-teroru/ , 2016, (Erişim Tarihi: 20.06.2021)

[12] Ozan Örmeci, Sina Kısacık, Rusya Siyaseti ve Rus Dış Politikası, Ankara, Seçkin Yayınları, 2018, s.36

[13] Örmeci, Kısacık, a.g.e., s.37

[14] Merve Suna Özel, “Stalin Dönemi Rus Milliyetçiliği ve Politikaları” , Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, s.104

[15] İbrahim Hasanov, “SSCB Dönemi Rus Milliyetçiliği 1917- 1985”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, s.36

[16] Hasanov, a.g.t., s.37

[17] Örmeci, Kısacak, a.g.e., s.35

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz