Özet
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, her iki devletin de tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Osmanlı Devleti, her ne kadar çeşitli reformlarla (Tanzimat ve Islahat Fermanları) yapısında bulunan tüm unsurların hak ve özgürlüklerine yönelik iyileştirmeler yapmışsa da gerek devletin imparatorluk yapısında olması, gerekse dış devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde yaptıkları planlar doğrultusunda isyanlar kaçınılmaz hale gelmiştir. Osmanlı Devleti, bu isyanları bastırma gücünü gösterebildiği zamanlarda ise yine büyük güçler devreye girmiş ve Osmanlı’nın kendi etki alanlarına müdahale etmesini engellemişlerdir.
Osmanlı’nın isyanlara karşı başarılı olması ve her ne kadar büyük devletlerin yaptırımlarından kaçınmak için de olsa Anayasa ilan etmesi, Rusya özelinde hiçbir etki göstermemiştir. Ruslar, Osmanlı’ya kendi şartlarını dayatmaya devam etmişlerdir. Rusya’nın Panslavist politikalarının egemen olduğu bu ortamda gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı, savaşın sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları, Osmanlı tarihi açısından bir dönüm noktası olduğu gibi Osmanlı’nın Balkan topraklarındaki varlığını da önemli şekilde etkilemiştir.
Anahtar Kelimeler: 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti, Rusya, Ayastefanos Antlaşması, Berlin Antlaşması, Balkanlar.
Giriş
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde sık hükümdar değişiklikleri yaşanan ve topraklarında çok sayıda ayaklanma çıkan bir devlet haline gelmiştir. Ancak bu isyanların bir kısmında, söz konusu bölgelerde emelleri olan devletlerin kışkırtmaları da söz konusudur. Bu duruma verilebilecek en net örnek Rusya’dır. Rusya’nın Balkan topraklarında yayılma emelleri de güden panslavist politikasıyla, Ortodoksları himaye politikasının en etkin olduğu dönemler de yine bu dönemlerdir.1
Devletin hem iç hem de dış kargaşalarla uğraştığı sırada patlak veren Hersek ve Karadağ isyanları, her ne kadar devlet tarafından bastırılıp galip duruma gelindiyse de Rusya, kendi planları olan bölgede Osmanlı egemenliğine müsaade edemeyeceği için bu bölgede ateşkes ilan edilmesini istemiştir.2 Ateşkesin ilanıyla beraber bu sefer de Osmanlı’ya kabul edemeyeceği anlaşma maddeleri sunulması üzerine antlaşma reddedilmiştir; ancak bu durum sonucunda devlet uluslararası arenada yalnızlaşmıştır.3
İstanbul Tersane Konferansı ve Londra Protokolü’nün kararlarına uymayan Osmanlı Devleti, aynı dönemde Kanun-i Esasi’yi ilan etmiştir. Devletlerin kendisinin yanında olmasını talep eden Osmanlı, her türlü ıslahatı gerçekleştirip bölgedeki milletlerin özgürlüklerini teslim edeceğini açıkça beyan ettiyse de bu durum dikkate alınmamıştır. Nihayetinde 1877 yılına gelindiği zaman Rusya, görünürdeki sebebi Hristiyan milletlerin haklarını korumak olarak Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir. Bu savaş ilanı, Osmanlı Devleti’nin Balkan egemenliği için sonun başlangıcı olacaktır.
1.1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan Önce Balkanlardaki Genel Durum
1.1 Osmanlı Devleti’nde Balkan İsyanları
XIX. yüzyılın sonlarında Panslavist hareket Rusya’da tekrar ortaya çıkmıştır. Panslavizmin etkisiyle Rusya, Balkanlardaki Hristiyan reayayı Osmanlı hakimiyetine karşı ayaklanma çıkarmaya teşvik etmeye başlamıştır.4 Rusya, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi anlamına gelen Şark meselesini halletmek üzere desteklediği ve silah yardımında bulunduğu Balkan milletlerini isyana teşvik ederken bir yandan da yine aynı dönemde Alman-Fransız anlaşmazlığından faydalanarak, 1870’de Karadeniz’de yeniden donanma hazırlamaya da girişmiştir.5 Rusya, Kırım Savaşı’ndan sonra barış politikası izleyen Osmanlı’yı savaşa sokmayı hedefliyordu ve bu amacını gerçekleştirmek için Slavlar’ı kışkırtma yolunu seçmiştir.6
Rusların bu kışkırtma politikaları doğrultusunda 1875 yılında Hersek bölgesinde, vergi sorunundan dolayı ayaklanma çıkmıştır.7 İçinde Fransa ve İtalya’nın da bulunduğu altı devlet, bu ayaklanmanın bir an önce sona ermesini istemiş ve bunun için de Bosna ve Hersek’te etkin reformların yapılmasını gerekli görmüşlerdir. Sonunda, “Andrassy Notası” adlı reform programı 30 Aralık 1875’de Osmanlı Devleti’ne tebliğ edilmiştir. Fransa ve İtalya’nın da kabul ettiği Andrassy Notası’nda Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla verilmiş olan vaatlerin gerçekleştirilmediği ve halkta Osmanlı’ya karşı güvensizlik uyandığı belirtilmiştir.8
Rusya tarafından Karadağ’da, Arnavutluk’ta, Moldavya’da, Eflak’ta, Gürcistan’da ve Kırım’da Rus ajanları tarafından kışkırtma eylemleri yapılmıştır.9 Karadağ Prensi Nicholas, savaş yanlısıydı. Ancak Sırbistan Prensi Milan, ülkesinin bir savaşa hazır olmadığını düşünmekteydi ve savaşa karşıydı. Ancak Prens, İstanbul’daki Rus Elçisi İgnatiev’in baskıları ve Sırbistan’daki panslavist kamuoyuna yenilerek Osmanlı’ya savaş açmak durumunda kalmıştır.10 Sonuç olarak Rusya, Sırbistan ve Karadağ’ı Osmanlı’ya karşı savaş açmaya ikna etmiştir ve savaş çıkmıştır. Osmanlı, bu savaşı kazanmıştır. Bunun üzerine olaylara bir çözüm bulmak üzere İstanbul’da İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya, İtalya ve Osmanlı’nın katılımıyla bir konferans düzenlenmiştir ancak konferanstan, Osmanlı’nın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne aykırı istekler çıktığından dolayı anlaşma sağlanamayacaktır.11*
Osmanlı Devleti’ne içinde bulunduğu bu karmaşık duruma tercih edeceği şekilde müdahale olanağı verilmemiştir. Balkan milletlerinin sürekli kışkırtılması, ülkede sürekli ayaklanma çıkmasına sebep olmuştur. Bu durumu da Osmanlı üzerinde emelleri olan devletler Osmanlı aleyhine kullanmış ve kendi politikalarını gerçekleştirme fırsatı bulmuşlardır. Örneğin Rusya, ortaya çıkan Hersek ve Bulgar isyanlarını istismar ederek Babıali’yi Avrupa siyasetinde yalnız bırakmak için yoğun bir faaliyete girişmiştir. Özellikle 1876 Mayısında meydana gelen Bulgar isyanında on binlerce Bulgar’ın Türkler tarafından katledildiğini iddia ederek hadiseye dini bir mahiyet de kazandırmıştır.12
1.2. Kanun-i Esasi’nin İlanı (23 Aralık 1876)
Osmanlı Devleti, bu ortamda devletin ilk anayasası olacak olan Kanun-i Esasi’yi, 23 Aralık 1876 günü Babıali avlusunda toplanan devlet adamları ve halk önünde törenle ilan etmiştir.13 Bu arada top atışları İstanbul’un Müslüman ve Hıristiyan halklarına kendilerini bekleyen yeni özgürlük haklarını müjdelemekteydi. Kanun-i Esasi’yi selamlayan top atışlarının zamanlaması o sırada İstanbul’da toplanmış olan Tersane Konferansı masasındaki altı Avrupa Devleti’nin delegelerini yumuşatmak için yeni sultan tarafından kurnazca ayarlanmıştır.14 Osmanlı, bu hamlesiyle beraber dış güçler tarafından iç işlerine karışılmasına müsaade etmeyeceğini, bünyesindeki toplulukların hak ve özgürlüklerini ancak kendi inisiyatifiyle iyileştirebileceğini göstermiştir. Hem devletin müdahaleye kapalı olduğunu, hem de Müslüman-Hristiyan ayırmadan halkın özgürlüklerinin teslim edileceğini beyan eden Kanun-i Esasi, umulan etkiyi yaratamamıştır. Konferans delegeleri bu ilanı çok soğuk karşılamıştırlar. Onlar, Anayasa ilanının bir diplomatik taktikten başka bir şey olmadığını düşünmekteydiler.15
1.3. Tersane Konferansı (23 Aralık 1876)
Osmanlı, kendisine savaş ilan eden Sırpları üç ayda mağlup etmiştir; ancak Belgrad’a doğru ilerlemeleri, Rusya’nın direkt müdahalesiyle engellenmiştir. Rusya, bir ateşkeste ısrar etmiştir.16 Bu olaylardan sonra duruma Avrupa devletleri de sürece dahil olarak İstanbul’da Tersane Konferansı’nın toplanmasını sağlamışlardır.17 Osmanlı, saldırgan Sırplara karşı çok fazla kayıp vererek kazandığı zaferi sonuçlandırmak isterken karşısında Avrupa devletlerini bulmuştur.18 Bu konferansta daha önce Rus elçiliğinde belirlenen teklifler, İstanbul Konferansı’nda alınan kararlar olarak Osmanlı’ya bildirilmiştir. Buna göre Osmanlı, Sırbistan ve Karadağ ile antlaşma yapacak ve onlara toprak verecektir. Bulgaristan, muhtariyet idaresine sahip iki eyalet haline getirilecekti. Osmanlı’nın toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına aykırı olan bu teklifler Babıali’de müzakere edildikten sonra reddedilmiştir.19
Askeri olarak kendi iç isyanlarını bastırabilecek güçte olan Osmanlı Devleti, Rusya’nın Balkanlardaki siyasi çıkarlarından dolayı olaya dahil olmasıyla kazanılmış hakkından mahrum olmuş; ayrıca bu sorunları kökünden çözebilmek üzereyken yine Rusya tarafından durdurulmuştur. Toprak bütünlüğünü korumaya çalışmak gibi en meşru sayılabilecek hakkını korumaya çalışan Osmanlı, İstanbul Konferansı’ndan çıkan kararları bu nedenle kabul etmemiştir. Bu durumun neticesinde ise Osmanlı, kararlarını reddettiği zaman yine uluslararası arenada yalnızlaşmaktan kurtulmayacaktır ki bu da tam olarak Rusya’nın isteği doğrultusunda bir durumdur.20
1.4. Londra Protokolü
Gelişmeler üzerine 15 Ocak 1877’de Avusturya ile Rusya arasında Peşte Anlaşması yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre: Avusturya, Bosna-Hersek’i alacak; Rusya ise Balkanlar’da serbest kalacak ancak bölgede bir Slav devleti kuramayacaktı. Bu antlaşmayla birlikte Rusya, olası bir savaş anında Avusturya’nın tarafsızlığını sağlamıştır.21 Bu antlaşmanın imzalanmasından sonra, İngiltere’nin girişimiyle toplanan Londra Konferansı, Ruslar’ın tekliflerini kapsayan Londra Protokolü’nü 31 Mart 1877’de imzalayarak, kabul edilmesi için 3 Nisan 1877’de Babıali’ye sunmuştur.22 Protokole göre Osmanlı, Hristiyan topluluklara vadettiği ıslahatları yerine getirecektir. Ayrıca bu ıslahatların uygulanması da diğer devletlerin elçileri aracılığıyla kontrol edilecekti. Yine bu protokolle Osmanlı’nın silahlı kuvvetleri azaltılmak istenmiştir. Protokol, Osmanlı Devleti tarafından reddedilmiştir.23 Aynı dönemde Osmanlı Devleti’nde ilk meşrutiyet ilan edilmiştir fakat Rus hükümetinin talepleri sona ermemiştir. Nihayetinde Rusya Slav kardeşlerini himaye bahanesiyle, 24 Nisan 1877’de Osmanlı’ya savaş ilan etmiştir. Rus kuvvetleri, savaş ilanından önce Romanya bölgesine girmiş ve hızla Osmanlı sınırına yaklaşarak, Tuna’yı geçmiştir.24
2. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi)
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Tuna ve Doğu Anadolu’da olmak üzere iki cephede gerçekleşmiştir. Savaşın başlamasıyla birlikte hızla Romanya’ya giren Ruslar, bu prensliği de kendi yanlarına çekerek Dobruca ve Bükreş yönlerinden Osmanlı topraklarına saldırmıştır.25 Ruslar, Balkanlardaki Şipka geçidini işgal edip Edirne ve İstanbul yolunu açmıştır. Fakat, Plevne’ye gelen ve bölgede toprak tabyalar inşa ederek Plevne’yi kale haline getiren Osman Paşa’nın dört bin kişilik bir kuvveti, Rus ilerleyişini durdurmuştur.26 Yüz bin kişilik bir kuvvet ve dört yüz elli topla saldırıya geçen Ruslar karşısında Osman Paşa komutasındaki 25 bin kişilik ve yetmiş toptan oluşan Osmanlı ordusu, Rusları ağır kayıplara uğratmıştır. Bunun üzerine Çar II. Aleksandr Plevne’de gördüğü manzara karşısında “burada Hıristiyanlık mahvoluyor” demiştir.27 Doğuda ise Kars ve Ardahan’daki Rus ilerleyişi Erzurum’un işgalinde şiddetle karşılanmıştır. Rus ilerleyişi o kadar iyi gitmemekteydi.28
Bu durum üzerine Çar bizzat cepheye gelmiştir. Plevne’deki çarpışmalar, 10 Aralık 1877 günü, Rus hattını yarmak üzere harekete geçen Osman Paşa’nın esir düşmesi üzerine sona ermiştir.29 Kafkas Cephesi’nde ise savaşın başlamasıyla birlikte, Rus kuvvetleri Arpaçay sınırını aşarak Osmanlı topraklarında birçok noktaya saldırılara başlamışlardır. Rusya Kars’ı kuşatmış, Kağızman, Ardahan ve Beyazıt’ı ele geçirmiştir. Kafkas Cephesi Komutanı Ahmet Muhtar Paşa, karşı saldırıya geçerek Kars’ı kurtardıysa da, Kasım 1877’de Ruslar Kars’ı tekrar ele geçirip ve sonrasında Erzurum’a ilerlemeye başlamışlardır.30
Daha disiplinli ve modernize edilmiş rakipleri karşısında deneyimli ve cesur komutanlarca zorlu bir savunma mücadelesi veren Osmanlı ordusu, Balkanlarda Plevne’yi kaybettikten sonra Edirne ve Tekirdağ’ı da koruyamamıştır. Böylece Rus ordusu, (Ayastefanos da denen) Yeşilköy’e kadar ilerleyebilmiştir.31 Rusların durdurulamayacağı anlaşılınca Osmanlı Devleti, barış müzakerelerine girişmek için müracaatta bulunmuştur. Ruslar bu isteği dikkate almadan Yeşilköy’e kadar ilerlemiş ve ancak İngiliz donanmasının toplarını görünce durup barış müzakereleri yapılmasını kabul etmişlerdir.32
3. Ayastefanos Antlaşması
Barış görüşmelerinde, Osmanlı’yı Dışişleri Bakanı Saffet Paşa ile Berlin Elçisi Sadullah Bey, Rusya’yı Kont İgnatiev ve Nelidov temsil etmiştir. Görüşmelerin sonucunda Osmanlı, Rusya’nın savaş tazminatı olarak istediği altı savaş gemisi hariç, bütün koşullarını kabul etmek zorunda kalmıştır ve iki devlet arasında 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır.33 Ayastefanos Antlaşması, Panslavist ideallerin gelmiş geçmiş en kapsamlı uygulaması olmuştur.34
Antlaşmanın tamamı yirmi dokuz maddeden oluşmaktadır. Antlaşmaya göre; Osmanlı Devleti Romanya, Karadağ ve Sırbistan’ın bağımsızlıklarını kabul edecekti. Karadağ Adriyatik denizine kadar uzanacak, Sırbistan Niş’i alacaktı. Romanya Besarabya’yı Rusya’ya verecek, karşılığında Dobruca kendisinde kalacaktı. Bulgaristan, Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir prenslik haline getirilecek ve sınırları Tuna’dan Ege denizine, Arnavutluk’tan Karadeniz’e kadar uzanacaktı.35 Bu barışa en büyük tepki Avusturya ve İngiltere’den gelmiştir. Avusturya açısından neden açıktır: Rusya, iki devlet arasında iki yıl önce imzalanan Peşte Antlaşması’nı çiğnemiş ve Avusturya’nın Balkanlardaki çıkarlarını dikkate almamıştır.36 Ayastefanos Antlaşması’nın öngördüğü yeni sınırlar mevcut dengeyi alt üst etmekteydi.37 Rusya’nın Osmanlı toprakları üzerinde aşırı derecede nüfuz sahibi olması İngiltere’nin menfaatlerine ters düşmekteydi.38
Rusya’nın 1878 yılında savaş meydanlarındaki zaferi ve bunun sonucu olan Ayastefanos Antlaşması, Balkan Slavları için gerçek bir kurtuluş olmuştur. Fakat diplomatik alanda, bu kurtuluşun sevinci çok kısa sürmüş; Berlin Antlaşması, Ayastefanos Antlaşması’nın kazançlarının önemli bir kısmını ortadan kaldırmıştır.39
4. Berlin Antlaşması
Rusya, 1875 tarihli Hersek İsyanının ardından geçen üç yıl boyunca, Osmanlı toprakları üzerindeki emellerinin neredeyse tümünü Ayastefanos Antlaşması’yla birlikte gerçekleştirmiş bulunmaktaydı. Rusya, Bu antlaşma ile Balkanlarda kendi kontrolündeki Slav yönetimlerinin topraklarını genişletmiş; bu sayede bu bölgedeki egemenliğini çok fazla güçlendirmiştir. Aynı zamanda bu toprak kazançlarıyla hem Ege Denizi hem de Karadeniz’de istediği bölgeleri kontrolü altına almıştır. Böylece Ruslar, Balkanlarda kara egemenliğini güçlendirdikleri gibi, 1870’lerde oluşturmaya başladıkları Karadeniz donanmasını bu bölgede kullanabileceklerdi. Ancak antlaşmanın maddeleri, bu bölgede çok çeşitli amaçları olan devletleri rahatsız etmekteydi. Önceki bölümde bahsedildiği üzere İngiltere, Osmanlı’nın Rus nüfuzu altına girmesinden rahatsızdı; Avusturya ise kendisine vaadedilen toprakları alamadığından ve kendi egemenlik alanı olduğunu düşündüğü bölgede Rusya’nın aşırı güçlenmesinden dolayı bölgede Rus gücünü istememekteydi. 1877-1878 Savaşı’nın ardından Rusya’nın neredeyse hiç ordusu kalmamıştır. Jön Türklerin, 20 Mayıs 1878 tarihinde, Çırağan olayıyla, savaşı tekrar başlatacak Sultan V. Murad’ı tekrar tahta çıkartma girişimleri, Rusların Avrupa’nın memnuniyetsizliğine kulak vermek zorunda kılmıştır.40 Ruslar daha sonraları, büyük devletlerin isteklerine boyun eğmek mecburiyetinde kalarak Panslavist şiddetli eleştirilerine rağmen 1878 yazında Berlin’de tespit edilen antlaşmayı imzalamak zorunda kalacaktır.41
Almanya Başvekili Bismarck’ın başkanlığında başlayan kongrede Osmanlı, İngiltere’den yardım göreceğini düşünerek 4 Haziran 1878 tarihli bir antlaşma ile Kıbrıs’ı İngilizler’e devretti.42* Kongre’de amaç, Osmanlı’nın Ayastefanos Antlaşması’yla uğradığı kayıpları hafifletmek değil, Avrupa devletleri arasındaki çıkar çatışmaları konusunda bir anlaşmaya varmak olmuştur. Öyle ki her büyük devlet kendi çıkarlarını elde etmeye çaba göstermiştir.43 Ayastefanos Antlaşması’nın, sıra ile değil, sorunların önemine göre incelenip kesin çözümlere bağlanmasını kararlaştırılmıştır. Bu bağlamda kongrenin ele aldığı ilk konu Bulgaristan sorunu olmuştur. Ayastefanos Antlaşması’nın öngördüğü Büyük Bulgaristan fikrinden burada vazgeçilmiştir.44 Antlaşmayla; Yunanistan’a bir miktar toprak verilmesi kararlaştırılıp ayrıca Bosna ve Hersek’in Avusturya tarafından işgal edilmesi kararı kabul edilmiştir. Ek olarak Romanya, Karadağ ve Sırbistan’ın bağımsızlığı tanınacak ve Sırbistan’a Niş ve Pirot verilecekti.45 Ayrıca Antlaşmanın 58-60. maddeleriyle; Osmanlı Ardahan, Kars ve Batum’u Rusya’ya verecek; Rusya da, Eleşkirt ve Beyazıt’ı Osmanlı’ya iade edecekti. Kongre, Osmanlı Devleti’nin paylaşılma pazarlığının yapıldığı uluslararası bir toplantı halini almıştır.46 Bunun en büyük ispatı; savaşta taraf olmayan Yunanistan ve İran’ın bu antlaşma sonucunda Osmanlı’dan toprak almasıdır.47
Sonuç
Osmanlı, XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde dönemin büyük güçlerinin, üzerinde planlar yaptığı bir devlet haline gelmiştir. Bu dönemde Avrupa’daki neredeyse her büyük devletin Osmanlı toprakları üzerine bir planı vardır. Osmanlı, kendi kararlarını özgürce verebilmek anlamında oldukça kısıtlanmıştır. Öyle ki Balkanlar’da, kendi ülkesi sınırları içindeki isyanı bastırıp sonlandırabilecek kudretteyken, Rusya’nın müdahalesinden dolayı bunu gerçekleştirememiş; ek olarak dünya kamuoyunun da güçlü devletlerce yönlendirilmesinden dolayı suçlu konumuna düşürülmüştür. Bu dönemde Osmanlı-Rus ilişkileri, Rusya’nın her alandaki üstünlüğüyle geçmiştir. Devletten en büyük kopuşların yaşandığı dönemlerden birinde, 1877 yılında Osmanlı’nın karşısındaki güç yine bu bölgedeki egemenliğini korumak ve güçlendirmek isteyen Rusya’dır. Rusya, Balkanlardaki Osmanlı topraklarında egemenlik alanını genişletmek isterken bu duruma karşı koyabilen devlet ise Osmanlı değil İngiltere ve Avusturya-Macaristan olmuştur. Devletin stratejik olarak bölünmesi, savaşta taraf olmayan devletlere dahi toprak verilmesi meselesi, artık Osmanlı’nın kendi toprakları üzerinde tasarruf yetkisinin kalmadığı anlamına gelmektedir.
[irp posts=”32541″ name=”Dağlık Karabağ Sorunu Bağlamında Azerbaycan – Ermenistan Sınır Anlaşmazlıklarının 1877’den 1998’e Tarihsel Gelişimi”]
KAYNAK
KAYNAKÇA
Kitaplar
Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987.
Afyoncu, Erhan, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2012.
Sander, Oral, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2012.
Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997.
Kinross, Lord, İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü, çev. Meral Gaspıralı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, b.t.y..
Uçarol, Rifat, Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995.
Jorga, Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, b.t.y.
Ansiklopedi Maddeleri
Aydın, Mahir, “Doksanüç Harbi”, C.9, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, s. 498-499.
Küçük, Cevdet, “Abdülhamid II”, C.1, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988, s. 216-224.
Gencer, Ali İhsan, “Ayastefanos Antlaşması”, C.4, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1991, s.225.
Makaleler
Durmaz, Ferhat, “93 Harbi’nde Büyük Güçlerin Politikaları ve Osmanlı Devleti’ne Etkileri”, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 5/S. 2, (2015), s. 103-122.
Öztürk, Mustafa, “Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları Arası Sürecin Çarlık Rusya Açısından Değerlendirilmesi”, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, C.6/S.15, (2018), s. 676-688.
Aydın, Mithat, “Osmanlı-Sırp, Karadağ Savaşlarında İngiltere’nin Balkan Politikası”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, C.15/S.15, (2004), s.139-163.
Baykal, Bekir Sıtkı,, “100. Yıldönümü Münasebetiyle Berlin Kongresi Hakkında Bazı Düşünceler”, Belleten, C. 52/S. 202, (1988), s. 195-208.
İnternet Kaynağı
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/1877-1878-turk-rus-savasi-93-harbi-4 1796357, son erişim tarihi: 22.05.2022.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.