Ermeni Sorunu hakkında birçok çalışmalar kaleme alınmıştır. Fakat söz konusu bu araştırmalar daha çok Ermeni Sorunu alanında yapılmıştır. Bu çalışmalar genellikle Ermeni Sorunun gerek Ermenistan’daki, gerekse diasporada yaşayan Ermeniler üzerindeki etkileri çerçevesinde oluşmuştur. Bu çalışmada ise, daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti adında bir siyasi parti kuran ve bir askeri darbeyle iktidara gelen Jön Türklerin bir politik ve ideolojik ifade biçimi olan Türkçülüğün Ermeni Sorunundaki ideolojik rolünü makro ölçekte incelenecektir. Osmanlı tarihinin en önemli ve kuşkusuz en vahim dönemi, 1908-18 yıllarında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasi liderliği dönemini kapsayan dönemi olabilir. Özellikle 1913’ten sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Türkçülüğü ulusal bir kavram olarak benimsemesi, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki Hıristiyan azınlıklar için nihayetinde derin sonuçlar doğuracaktır. Yine de İttihat ve Terakki Cemiyeti; Avrupa, Osmanlı ve Türk tarih yazımında en az çalışılan ve anlaşılan güç gruplarından biri olmaya devam etmektedir. İşte tam da bu nedenle, bu çalışma, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojik rolünün araştırılmasının Ermeni sorununda daha iyi anlaşılmasında çok önemli bir rol oynayacağı fikrini vurgulamaktadır. Bu araştırmanın amacı, Ermeni sorunu bağlamında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojik bir aygıt olarak kullandığı Türkçülüğün rolünü incelemektir. Ermeni Sorunu sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bünyesinde taşıdığı Türkçülük ideolojisinin rolünün ne olduğu ana konu olarak incelenirken, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojik ve siyasi geçmişinin ne olduğu, 1913’ten sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ana ideolojisinin ne koşullarda ve niçin değiştiği ve bu ideolojinin Ermeni Sorunu üzerinde ne gibi makro etkileri olduğu alt konular seklinde incelenecektir. İttihat ve Terakki Cemiyeti, bundan sonra makalenin içerisinde İTC seklindeki kısaltması ile vurgulanacaktır.
Türkçülüğün Kökeni
Osmanlı İmparatorluğu, etnik ve dini azınlıkların büyük toprak kayıplarına ve ayrılıkçı isyanlara sebebiyet verdiği bir dönem içerisindeydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun nihai olarak parçalanması, Ortadoğu’da bağımsız devletlerin yükselişi, Balkanlar’daki çatışmaların yoğunlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun bünyesindeki halkların arasında milliyetçiliğin tam yükselişi, 1911’de Libya’daki mücadele ile anti-emperyalist Müslüman seferberliğinin başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal ve siyasi tarihinde hayati önem taşıyan diğer olaylar İTC döneminde gerçekleşmiştir.[1] Jön Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne içerleyerek, 20. yy başlarında Osmanlı’nın mutlak monarşisinin anayasal bir hükümetle değiştirilmesini savunan bir siyasi reform hareketi başlatmışlardır. Jön Türkler, başlangıçta çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığını sürdürmek için anayasa şeklinde bir sosyal sözleşmeye ihtiyaç olduğuna inanıyorlardı.[2] Bu, 1876-1878 Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk meşrutiyet döneminden önce gelişen bir kavram olan Osmanlıcılık ideolojisini siyasi zeminde doğurmuştur. Osmanlıcılık kavramıyla birlikte Jön Türklerin birincil amacı, dinleri ne olursa olsun imparatorluktaki tüm farklı etnik kökenleri kabul etmekti. Buna karşılık, Sultan II. Abdülhamid, dünyadaki Müslümanları etki altında tutarak güç kullanmak için “Halife” unvanını kullanarak İslamcılık ideolojisini uygulama sürecindeydi.[3] Jön Türkler ile Osmanlı Padişahı arasındaki ideolojik çatışma, 1908’de Sultan II. Abdülhamid’in mutlak yönetimine karşı bir askeri darbenin fitilini ateşlemiştir.[4] Bu askeri darbe ile birlikte Jön Türkler, aynı yıl içinde İkinci Meşrutiyet Dönemi’nin başlamasına sebebiyet vermişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu tarihinde ilk kez çok partili demokrasi dönemi böylelikle ortaya çıkmıştır.[5]
Zamanla Jön Türkler içinde farklı kollar oluşmaya başlamıştır. Bunlardan biri de, en nihayetinde ekseriyetle genç subaylardan müteşekkil olan ve seküler milliyetçilerinden oluşan İTC’dir.[6] İTC’yi Türkçü fikirleri ile etkilemiş olan Yusuf Akçura, 1904 yılında ” Üç Tarz-ı Siyaset” adlı manifestoyu kaleme almıştır. Akçura, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kurtuluşu için ideal ideoloji olarak Osmanlıcılık ve İslamcılık karşısında Türkçülüğü savunmuştur [7] 1913’ten itibaren, İTC neredeyse tamamen daha milliyetçi bir modele dönüşmeye başlamıştır. İTC’nin resmi ideoloğu durumundaki Ziya Gökalp, Türkçülüğün ana sözcüsüydü.[8] Gökalp, Türkçülüğü; Türk halklarının birliğini savunan kültürel, akademik, felsefi ve siyasi bir kavram olarak tanımladığı “Türkçülüğün İlkeleri’ni” yazmıştır.[9] Bu doğrultuda İTC, esas olarak Akçura ve Gökalp’in fikirlerinden bir hayli etkilenmiştir. Özellikle dinsel ve etnik azınlıkların ayrılıkçı ayaklanmaları, Türkçülüğü İTC’nin ana ideolojik aracı haline getirmiştir. İTC, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü durdurmanın tek yolunun Türkçülük olacağına inanıyordu. Ayrılıkçı Hıristiyanlar azınlıklara ve Müslüman Arap isyancılara karşı büyük yenilgilerle sonuçlanacak olan Balkan Savaşları ve Arap isyanları ile birlikte İTC üyeleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurtuluşu üzerinde ne Osmanlıcılığın ne de İslamcılığın olumlu bir etkisinin olmadığını idrak etmişlerdir. Bu farkındalık onları Türkçülük ideolojisinin benimsenmesine daha kuvvetli bağlar ile birlikte yol açacaktır.
Türkçülüğün Teoriden Pratiğe Geçişi
Milliyetçilik bağlamında, İTC’nin kısa sürede fark ettiği çerçevede, Türkçülük ideolojik bir araç olarak hızla öne çıkmak zorunda kalmıştır. Ayrıca Balkan Savaşları ve Arap Ayaklanmasından sonra ayrılıkçı Hıristiyan azınlıklar ve Arap isyancılar da hain olarak görülüyordu. Bu, Türk kimliğinin önemini daha da belirginleştirmiştir. Osmanlı karar vericileri ayrılıkçı ayaklanmalara çoğunlukla tehcir ve zorunlu göç gibi tepkisel çözümlerle karşılık vermiştir. Ancak mevcut durumdaki bu sorun, Anadolu’nun homojenleştirilmesine yönelik genel planın bir parçası olarak sistematik bir şekilde ele alınacak ve çözülecekti. Anadolu’nun etnik-dini homojenleştirilmesi olarak tanımlanabilecek bu projenin temel amacı, bölgenin demografik yapısının Türk-Müslüman nüfusa dayalı olarak bilinçli bir şekilde reform edilmesiydi. Hükümetin nüfus ve iskân politikası olarak nitelendirilebilecek bu politikanın iki ana ayağı şunlardı: Birincisi, Anadolu’nun gayrimüslim nüfusunun devlet için ölümcül bir tehdit olarak kabul edilen ve hatta tehdit edilen tasfiyesini içeriyordu. İkincisi ise “İmparatorluğun vücudundaki bir kanser” olarak tanımlanan, Anadolu’daki tüm Türk olmayan Müslüman toplulukların asimilasyonuydu.[10] Jön Türklerin milliyetçiliğe kaymasındaki bir diğer makro faktör, Jön Türklerin çoğunun Paris’te yaşaması ve Fransız milliyetçiliğinin yeniden canlanmasına tanık olmalarıydı. Ayrıca L’action Française’in yükselişine ve yükselen milliyetçi duygulara da tanık oldular. Yusuf Akçura’nın École Libre des Sciences Politiques’de Albert Sorel ve Emile Boutmy’nin öğrencisi olduğu unutulmamalıdır.[11] Birçok genç Türk subayı, Osmanlı makamları tarafından Türkçe‘ye çevrilen Osmanlı askeri danışmanı Colmar von der Goltz’un “Das Volk in Waffen” adlı kitabından da etkilenmiştir.[12]
Türkçülüğün ITC perspektifince iddialarından biri, imparatorluğun gayrimüslim ve Türk olmayan nüfusları üzerinde Türk üstünlüğünü savunmasıdır. Bu yönelim, Jön Türklerin seçkin dergilerinin, anılarının ve yayınlarının birçoğundaki ortak hayatta kalma mücadelesi temasıyla görülebilen sosyal Darwinist köklerinin bir sonucudur. Örneğin Türkçülüğün en etkili ideologlarından Yusuf Akçura, “Her canlı, diğer canlıları yok ederek yaşar” demiştir. Bu, ırksal tahakküm arzusunun, ırkın hayatta kalması retoriği tarafından nasıl rasyonelleştirildiğini gösterir.[13]
Ermenilere karşı tepkisel bir siyasi araç olarak Türkçülüğün rolü
Türkçülüğün ideolojik kullanımı aslında İTC tarafından Ermeniler dahil ayrılıkçı azınlıklara karşı bir tepki aracı olarak uygulanmıştır. Bunu dönemin Osmanlı Savaş Bakanı İsmail Enver Paşa ile Amerikan büyükelçisi Henry Morgenthau arasındaki konuşmadan da anlıyoruz. Enver Paşa, Henry Morgenthau’ya Ermeniler hakkında şunları söylemiştir:
“Ermeniler, düşmanlarımıza katılırsa kendilerine ne olacağı konusunda adil bir uyarıda bulundular. Üç ay önce Ermeni Patriki’ni çağırdım ve ona, eğer Ermeniler bir ihtilal başlatmaya veya Ruslara yardım etmeye kalkışırlarsa, başlarına bir fesat gelmesini engelleyemeyeceğimi ona söyledim. Uyardım ama bir işe yaramadı ve Ermeniler ihtilal başlatıp Ruslar’a yardım ettiler. Van’da ne oldu biliyor musunuz? Şehrin kontrolünü ele geçirdiler, hükümet binalarını bombaladılar ve çok sayıda Müslümanı öldürdüler. Başka yerlerde ayaklanma planladıklarını da biliyorduk. Anlamalısınız ki, şimdi Çanakkale’de canımız pahasına savaşıyoruz, binlerce canımızı feda ediyoruz. Böyle bir mücadele içindeyken, kendi ülkemizdeki bu insanların arkamızdan bize saldırmasına izin veremeyiz.”[14]
Zurcher’e göre Ermeni milliyetçileri, Osmanlı hükümetinin Kürtleri ve Türkleri Doğu Anadolu’daki Ermenilere saldırmaya teşvik etmesine yol açan olayları kışkırtmıştır.[15] Buradan hareketle, İTC’nin gündeminde ana ideoloji olarak ortaya çıkan Türkçülük, milliyetçi ve ırkçı niteliklere sahip değildir. Türkçülüğün ITC tarafından kullanımı, Ermenilere yönelik kitlesel bir nefret değil, Newton’un eylem-tepki yasasınca Ermenilerin ayaklanmaları neticesinde zuhur eden tepkisel bir reaksiyon niteliğindedir. İTC’nin ana ideolojisi olarak Türkçülüğün ortaya çıkışı münferit bir olay değil, çift hatları zıttı ile var olan bir etki-tepki durumundan kaynaklanmıştır. Bu elbette Ermenilerin ayrılıkçı hareketleri ve Ruslarla giriştikleri iş birlikçi hareketlenmelerinin bir sonucu olarak gösterilebilir. Ermeniler, ayrılıkçı ayaklanmalar ve Ruslarla iş birlikçi faaliyetleri nedeniyle, İTC tarafından devletin bekası için bir tehdit olarak sunulmuştur. İTC’ye göre, mağlup edilmesi gereken iki tür düşman vardı. Bunlar iç ve dış düşmanlardı ve bu iç ve dış düşmanlarının sürekli olarak komplo ve ihanetlerinden şüpheleniliyordu. Bu şüphecilik, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı sınırları içerisinde yer alan Ermenilerin Rusların yanında yer alacağı beklentisine yol açarak, Ermenilere karşı alınan tedbirleri harekete geçirmek için sıklıkla rasyonelleştirilmiş bir strateji olarak kullanılmıştır. Oranlı’ya göre, düşmanlık kavramı sosyal Darwinist çerçevenin merkezinde yer alır: bir yandan Türkçülük Türk milliyetinin egemenliğini uygulamak için kullanıldı; ve diğer yandan, etnik açıdan farklı olanlara karşı gerektiği yerde ağır tedbirleri meşrulaştırdı.[16]
Mevcut tartışmaya katkı olarak yararlanılan eserlere binaen
Henry Morgenthau‘nun “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü” kitabı bu alanda etkili bir kitaptır. Morgenthau, İTC’nin üç ustabaşı ile konuşma fırsatı bulmuştur. Bu konuşmalardan farklı yorumlar çıkarılabilmektir. Değinilen diğer akademisyenler de Ermeni Sorununda İTC’nin ideolojik rolünü incelemede çok etkili oldular. M. Şükrü Hanioğlu‘nun The Young Turks in Opposition adlı eseri, Hanioğlu’nun İTC çalışmaları alanında çok önemli bir uzman olması nedeniyle ilgi görmektedir. Yararlanılan bir diğer yazar da Ermeni Sorununu farklı perspektiflerden inceleyen Taner Akçam‘dır. A Shameful Act: The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility adlı kitabı bu nedenle bu araştırma sırasında faydalı olmuştur. Ayrıca, Osmanlı araştırmalarının en çok atıf yapılan tarihçilerinden biri olan Kemal Karpat’ta bu kulvarda pek önemli bir isimdir. İmge Oranlı‘nın Epistemic Injustice from Afar: Rethinking the Denial of Armenian Genocide başlıklı makalesi, Türkçülüğün Sosyal Darwinizm’den etkilenmiş bir ideolojik hareket olarak yorumladığı, tarih yazımına yeni bir perspektif sunduğu için kesinlikle önemli olagelmiştir.
Sonuç
Bu çalışmada ana konu olarak şu sorulara yanıt aranmıştır; Ermeni Sorunu sırasında İTC’nin ideolojik rolü neydi? Bu ana soruya cevap verebilmek için birkaç alt konu üzerinde de yoğunlaşılmıştır. İTC’nin ideolojik geçmişine ve kuruluş kodlarına ilişkin bir perspektif kullanarak nedensel bir çalışma için uğraşılmıştır. Ermeni Sorunu sırasında Türkçülüğün rolünün araştırılmasında çok faydalı olan İTC’nin ideolojik arka planı hakkında birkaç önemli nitel veri bulunmuştur. Türkçülüğün İTC’nin en baskın ideolojisi olarak hangi makro koşullarda ortaya çıktığı ve Ermenilere karşı siyasi ve ideolojik anlamda tepkisel bir araç olarak nasıl dönüştüğü anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada sunulan nitel verilerde de belirtildiği gibi Türkçülük ırkçı bir ortamda değil, Ermenilerin ayrılıkçı hareketlerine ve işgalci Ruslara desteklerine karşı tepkisel bir ideolojik araç olarak ortaya çıkmıştır. Her halükarda Nazilerin aksine ırkçılığın Türkçülüğün yükselişinin birincil nedeni olmadığı ve Ermenilere yönelik güç kullanımı ve tehcir uygulamalarının reaktif siyasi araçlar olduğu savunulmuştur. Araştırma sırasında, araştırmaları çok olumlu bir etki yaratan çeşitli uzmanlar tarafından bilimsel yayınlarından yararlanılmıştır. Her hâlükârda, bu araştırma mevcut çalışma alanında çok önemli olagelecek eksikliklere sahiptir. Ermenilere karşı ideolojik ve politik bir ifade olarak İTC ve Türkçülük üzerine yeni, genişletilmiş ve derin perspektifler, mevcut tartışmaya kesinlikle önemli bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca, Vahakn Dadrian, Stefan Ihrig ve Wolfgang Gust gibi bazı tarihçiler tarafından Ermeni Sorununun gerçek başlatıcısı olarak görülen Osmanlı ordusunun Alman genelkurmay başkanı Fritz Bronsart von Schellendorf’u da kapsayacak suretiyle yeni çalışmaların kaleme alınması, pek önemli bir akademik ihtiyaç olarak karsımızda durmaktadır.
[irp posts=”29231″ name=”Azerbaycan – Ermenistan Çatışması: Dağlık Karabağ Sorunu”]
KAYNAK
Dipnotlar
[1] H. Kemal Karpat, ‘The Memoirs of N. Batzaria: The Young Turks and Nationalism’, International Journal of Middle East Studies 6:3 (1975) 276-299, s. 276.
[2] Jan Erik Zurcher, The Unionist Factor: The Role of the Committee of Union and Progress in the Turkish National Movement 1905-1926 (Leiden 1984) 5.
[3] Şaban Tanıyıcı en Selçuk Kahraman, ‘Islamism in the Foreign Policy of Abdülhamid II and British Sheikh al Islam Abdullah Quilliam’, Medeniyet ve Toplum 1:2 (2017) 7-31, s. 8.
[4] H. Kemal Karpat, ‘The Memoirs of N. Batzaria: The Young Turks and Nationalism’, International Journal of Middle East Studies 6;3 (1975) 276-299, s. 290.
[5] Taner Akçam en Paul Bessemer, A Shameful Act: The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility (New York 2006) 48.
[6] H. Kemal Karpat, ‘The Memoirs of N. Batzaria: The Young Turks and Nationalism’, International Journal of Middle East Studies 6;3 (1975) 276-299, s. 279.
[7] Füsun Üstel, İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları, 1912-1931 (Turks nationalisme van keizerrijk tot natiestaat: Turkse Haarden, 1912-1931; İstanbul 1997) 15-42.
[8] Jacob M. Landau en A.H. Shissler, Pan-Turkism: From Irredentism to Cooperation (Indiana 1996) 86.
[9] Gökalp Ziya, and Robert Devereux, The Principles of Turkism (Leiden 1968) 125.
[10] Taner Akçam ve Paul Bessemer, A Shameful Act: The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility (New York 2006) 54.
[11] M. Şükrü Hanioğlu, The Young Turks in Opposition (Oxford 1995) 210.
[12] Ibidem, 211.
[13] İmge Oranlı, ‘Epistemic Injustice from Afar: Rethinking the Denial of Armenian Genocide’, Social Epistemology: A Journal of Knowledge, Culture and Policy 35:2 (2021) 120-132, s. 125.
[14] Henry Morgenthau, Ambassador Morgenthau’s Story (New York 1918) 140.
[15] Jan Erik Zurcher, The Unionist Factor: The Role of the Committee of Union and Progress in the Turkish National Movement 1905-1926 (Leiden 1984) 15.
[16] İmge Oranlı, ‘Epistemic Injustice from Afar: Rethinking the Denial of Armenian Genocide’, Social Epistemology: A Journal of Knowledge, Culture and Policy 35:2 (2021) 120-132, s. 125.
Kaynakça
Erik Jan Zurcher, The Unionist Factor: The Role of the Committee of Union and Progress in the Turkish National Movement 1905-1926 (Leiden 1984).
Füsun Üstel, İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları, 1912-1931 (Turks nationalisme van keizerrijk tot natiestaat: Turkse Haarden, 1912-1931; İstanbul 1997).
Henry Morgenthau, Ambassador Morgenthau’s Story (New York 1918).
Kemal Karpat, ‘The Memoirs of N. Batzaria: The Young Turks and Nationalism’, International Journal of Middle East Studies 6:3 (1975) 276-299.
İmge Oranlı, ‘Epistemic Injustice from Afar: Rethinking the Denial of Armenian Genocide’, Social Epistemology: A Journal of Knowledge, Culture and Policy 35:2 (2021) 120-132.
Jacob M. Landau en A.H. Shissler, Pan-Turkism: From Irredentism to Cooperation (Indiana 1996).
- Şükrü Hanioğlu, The Young Turks in Opposition (Oxford 1995).
Şaban Tanıyıcı en Selçuk Kahraman, ‘Islamism in the Foreign Policy of Abdülhamit II and British Sheikh al Islam Abdullah Quilliam’, Medeniyet ve Toplum 1:2 (2017) 7-31.
Taner Akçam, en Paul Bessemer, A Shameful Act: The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility (New York 2006).
Ziya Gökalp en Robert Devereux, The Principles of Turkism (Leiden 1968).
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.