Osmanlı Denizciliğinde Akdeniz Ve Kadırga
Osmanlı Devleti’nin deniz alanında mücadelesinin temeli, XIV. yüzyıl Batı Anadolu deniz gaziliğine dayanır. İlk kullandıkları gemiler, envanterleri gibi birçok şeyi kendisine miras kalması şeklinde devralarak ilerlemiştir. Batı Anadolu’dan kasıt da, Menteşe, Aydın, Saruhan, Karasi’dir. Yine bakıldığında Osmanlı’daki denizcilik faaliyetlerinin ilk ciddi anı da, Karasi’nin alınmasıdır (1347-1348). Osmanlı bu tarihten itibaren,denizlerde mücadelelere atılmaya başlamış Karamürsel Beğ’in ilk çekdiri tipi olan, kendisinin adıyla anılan bu küçük gemi de; denizlere olan ilgiyi göstermekle birlikte henüz yeterli olmayacaktır.Edincik,İzmit,Gemlik,Karamürsel’de tersaneler inşa edilmesiyle birlikte ivme yakalanmaya çalışılırken[1]; Rumeli’deki Türk kara kuvvetleri sert bir bozkır rüzgarı şeklinde esmektedir.Tüm bu şeraitte,Rumeli’ye açılırken donanmanın önemi de meydana gelmiştir.Osmanlı için Akdeniz’e geçiş aşamaları da tabii olarak; Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethi, Kırım Hanlığı’nı kendine bağlayışı, Cenevizlilerin-Venediklilerin gücünü kırması nispetinde gelişmekteydi. Barbaros Hayreddin ise, denizcilik tarihine attığı Preveze imzasıyla öne çıkacak;Akdeniz, bir Türk gölü olacaktır.
Osmanlı’nın İlk Denizcilik Faaliyetleri
Osmanlı’nın kurulduğu yıllarda, Anadolu’da onun gibi birçok Türk beyliği daha vardı. Denizcilik hususunda o dönemlerde önde gelen aile, Karesioğulları’ydı. 1296/7’lerde Selçuklu Uç Beyi olarak Batı Anadolu’da fetihler gerçekleştiren Kalem Beğ ile, Karesi Beğ, eski adıyla Mysia denilen Balıkesir,Bergama ve Çanakkale’nin büyük kısımlarını ele geçirdiler.Selçuklu’nun yıkılışıyla beraber Karesilerin, bölgelerinde müstakil şekilde hareket ettiği görülmektedir. Özellikle de, 1328 senesinde Doğu Roma İmparatoru III. Andronikos’un; Demirhan Bey ile saldırmazlık anlaşması gerçekleştirmesi, beyliğin devletleşme konusundaki mesafesini gösterir. Karesi’nin denizlerde boy göstermesi, Avrupalılar’ın deniz ticaretini kötü etkiliyordu. Eylül 1334 senesinde Venedikliler, Rodos Şövalyeleri ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun; Karesi’ye karşı bir haçlı ittifakı gerçekleştirdiği görülüyor. Ardından da, Edremit suları önlerinde Türkler,haçlı ittifakına karşı yenilir. Tabi bu Karesileri yavaşlatmış da olsa; 1337’de Trakya’ya denizden geçerek akınlar yaptığı görülüyor. Bu akınların devam etmesi bir süre sonra iç karışıklıktan dolayı sekteye uğruyor. Yahşi Bey’in vefatı üzerine, Demirhan ile Dursun Beyler’in birbirleri üzerinde otorite kurmak çabaları görülüyor. Dursun Bey’in, Osmanlı’dan yardım talebi de bu süreçte gerçekleşiyor. Orhan Gazi’nin gelmesine yönelik olarak da; Bergama, Edremit, Balıkesir’in ona verileceği de ifade edildi. Orhan Bey, Balıkesir’e gelerek buraları ele geçirdi. Demirhan Bey de Bergama’ya çekildi. Ardından teslim olması hususunda Dursun Bey ve Orhan Bey, kendisiyle anlaşma yapılacağı sırada; kale içinden gelen bir ok, Dursun Bey’i öldürdü. Demirhan Bey de, ikna edilerek teslim alındı. Böylelikle, Karesi bölgesi Osmanlılar’ın eline geçti. Orhan Bey burayı, oğlu Süleyman Paşa’ya iktâ etti. Karesilerin alınması; deniz tecrübesini de beraberinde getirdi. [2]Osmanlı artık, donanma ile Rumeli’ye akınlarını bir koldan daha gerçekleştirmeye başlamıştı. Çanakkale bölgesinin, Osmanlı için pahası, gerçekten biçilemez olmuştu.1354’de Gelibolu’ya yerleşmeye başlayan Osmanlı, ilk deniz üssünü de buraya kurmak için çabalayacaktı. Çünkü Gelibolu, Anadolu’ya güvenli geçiş için vazgeçilmezdi. Bu sebeple, burada donanma bulundurulmalı, gerektiğinde Anadolu’ya; gerektiğinde Rumeli’ye sevk,idare ve destek sağlanabilmeliydi. 1388 senesinde Murad Hüdavendigar’ın Anadolu’daki ordusunu Rumeli’deki Sırp kuvvetlerine karşılık olarak Gelibolu Beyi Yence’nin gemileriyle geçirmesi, önem ve hedefi içerir. Osmanlı’nın denizdeki faaliyetlerinde de yeni rakipler meydana geliyordu. Venedikliler ve Cenevizliler’in Adalar Denizi ve Karadeniz üzerindeki hakimiyetleri,ticari faaliyetleri,Osmanlı’nın geleceğine tehdit oluşturuyordu. Nitekim,Yıldırım Bayezid’in denizcilik hususuna önem verdiği görülüyor. Gelibolu’daki deniz üssü,yeniden tamirata alındı. Üç sıra kürekli kadırgaların barınmasından; iaşe temini ve mühimmat temine dek, tam kadro hazır şekilde bir devlet tersanesi meydana getirildi.Ardından da,Çanakkale Boğazı’nın kontrolü sağlanıldı ve gelen geçen gemiler,denetlendi .Bu dönemki Osmanlı donanmasının altmış parçadan oluştuğu biliniyor.
Osmanlı ve Denizler’de Yükselişi
Yıldırım Bayezid’in Ankara’da Timur ile savaşı sonrasında yaşanan 11 yıllık fetret dönemi içerisinde Osmanlı, Rumeli’de –iskan politikası gibi politikalar sayesinde- toprak kaybına uğramasa da; denizlerde kalkınma konusu belli bir müddet arka planda kalmıştır. Fetret dönemi bitiminde Çelebi Mehmet başa geçmiş; otoritesini kurmaya çalışmıştır. Gelibolu Kalesi sağlamlaştırılmış; Boğaz’ın korunması çalışılmıştır. Donanmada yeni hazırlıklara kalkışılır ve, Çalı Bey idaresindeki donanma ile 1416 senesinde Venedikliler ile çarpışma gerçekleşir. Savaşı Osmanlı kaybeder. Ancak, Boğaz’ın korunması meselesini elinde tutmuştur.[3]Venedik’in etki alanına baktığımızda; Dalmaçya sahilinden Adalar Denizi’ne dek birçok yer ona aitti. Girit Adası ve 1489’da da miras yoluyla Kıbrıs Adası’nı eline geçirmiş; güçlü bir deniz devleti idi. Yine Venedik ile yapılan ikinci deniz savaşı da, Selanik ile ilgiliydi. 1423-1430 yılları içerisinde gerçekleşmişti. Osmanlı donanması, Selanik’i karadan kuşatmış; denizden ablukaya alarak ele geçirmişti. Devam eden yıllarda da Venedik ile birçok deniz savaşı gerçekleştirildi.1463-1479,1499-1502,1537-1540’larda gerçekleştirilen savaşlar bunlardan sadece birkaçıdır.[4] Fatih Sultan Mehmet’in tahta gelişiyle birlikte Osmanlı’nın bir deniz imparatorluğu olmak iddiası da güçlenir. Anadolu Hisarı tamir ettirilir. Karşısına da Rumeli Hisarı inşa ettirilerek; Karadeniz geçişleri kontrole alınmaya çalışılır. Böylelikle, İstanbul’a ulaşacak olan olası yardımlar da kesilmiş olur. Kasım 1452’de Karadeniz’den İstanbul’a tahıl getiren bir Venedik gemisi,denetim emrine uymadan geçmeye kalkışınca,batırılır. 1451’de ise, Derya Beyliği anlayışından; Kaptan-ı Deryalık anlayışına geçildi. İlk Derya Bey’i Karamürsel Bey iken;ilk Kaptan-ı Derya olarak da,Gelibolu Sancak Beyi Baltaoğlu Süleyman Bey seçildi. 1453 civarında da, 400 parçalık donanması ile bugün onun adı ile andığımız Baltalimanı’na demirledi.18 Nisan’da Büyükada ve çevre adaları fethetti.20 Nisan tarihinde İstanbul sularında Venedik ile bir çarpışmayı kaybetmesi üzerine de, Süleyman Bey azledildi.[5]23 Nisan Sabahı yetmiş civarında küçük Türk gemisinin Haliç’e karadan yürütülerek indirilmesi, Doğu Romalıları ve Venediklileri; kazandıklarını düşündükleri sırada üzüntüye uğratır. Bu uygulamanın Haliç ile sınırlı kalmayıp;1456-Belgrad ve 1470-Eğriboz’da da kullanılması dikkate değer.1456’da Papa’nın teşvikleri sonucu Fatih’e karşı bir haçlı ittifakı kurulur. Yüz elli bin Duka altın harcanıp; otuz kadırgan, iki büyük kalyon,bin denizci, beş yüz asker, otuz toptan meydana gelen bir donanma oluşturuldu. Ağustos 1456’da harekete geçen Haçlı donanmasının amacı, Adalar Denizi’nin Kuzey kesimlerini ele geçirip,Akdeniz’e bariyer örmekti. Böylece de karadan Macar orduları beraberinde, İstanbul geri alınacaktı. Limni ve Taşoz Adaları ele geçirildi. Fatih aynı yıl Belgrad önlerindeydi. Belgrad’dan geri çekilmesi,Haçlı donanmasına güç verdi. Osmanlı’da karşılık olarak, yüz elli parçalık donanma ile harekete geçti. Gelibolu Donanma komutanı İsmail Bey, Midilli’yi kuşattıysa da 1462’ye dek Midilli’nin fethi gerçekleşmeyecektir. Limni ve İmroz adaları, üç bin altın ödemek şartıyla, Mora Despotu Dimitrios’a bırakılır.1462’de de Midilli önlerinde kısa süreli bir çarpışma neticesinde Midilli fethedildi. Venedik donanmasının o sırada tehditkar biçimde yirmi dokuz kadırgalık donanması ile olayları gözlemlemesi, Haçlı ittifakının bir gözünün orada olduğunu gösterir. Tabi olarak, bu haçlı ittifakı içerisindeki mezhepsel ayrımlar, Fatih’in lehine sonuçlanmıştır. Haçlı ittifakı,tam bir birlik halinde hareket edememiştir. Papa II. Pie,yeniden Osmanlı’ya karşı birlik çağrısında bulunur. Türk deniz kuvvetlerine karışı savaşmak üzere yeni bir tarikat oluşturulur. Almanlar Papa’ya otuz iki bin yay ve on bin atlı asker vaddetti. Ocak 1460’da da Alman İmparatoru, Haçlı kumandanı olarak seçildi. Orduya katılanlara öbür dünya için Endüljanslar çıkartıldı. Bu haçlı ittifakında Venedik yer almayışı; Fatih’in politik becerileri ile incelenebilir.[6]1416 savaşında Venedik’e karşı Osmanlı ile ortak savaşan, denizcilerini Osmanlı’ya veren Cenevizliler’den, Karadeniz’i kontrole almak maksadıyla 1459’da Amasra ele geçirildi.1461’de Sinop ve civarı da Candaroğulları’ndan alındı. Yine aynı yıl,Trabzon Rum İmparatorluğu’na da son verildi.[7]Karadeniz’i kontrole almanın sadece Anadolu bölgesiyle sınırlı kalmayıp; bulunmaz bir Kırım konjontürü sayesinde ele alınabildi. Kırım Hanlığı da bu dönemde kendisini müstakil bir bölge olarak, Hacı Giray’ın önderliğinde göstermeye başlar. Hacı Giray’dan sonra, oğlu Mengli Giray Osmanlı Devleti’nden yardım isteyerek, tahta geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in emriyle, Gedik Ahmet Paşa, üç yüz parçalık donanması ile Kırım’a demirlemiştir(1475). Ve Cenevizliler, Karadeniz’den tamamen çıkartılmış; bölge Türk gölü haline gelmiştir. Artık, üç yüzyıl boyunca Osmanlı egemenliği söz konusu olmuştur. Kırım Hanlığı’nın bu konumu, Osmanlı’nın da gücünü Akdeniz’e,Avrupa’ya yönelterek çeşitli zaferler elde edilmiştir. Ruslar ise, 19. Yüzyıl’a dek bölgeye pek de giriş yapamamıştır.[8]Böylelikle de;Doğu ticaret yollarında Osmanlı kontrolü sağlanmıştır. Bundan sonra hedef,Akdeniz olur.1463-1479 yılları içerisinde yani on altı yıl boyunca Adalar Denizi’nde ve Venedik idaresindeki yerleşimlerde Osmanlı-Venedik savaşları süre gelir. On altı yıllık süreçten de zafer ile ayrılabilen Osmanlı’nın yeni hedefi, 1480’de İtalya’nın Pulya sahilleridir. Napoli Kırallığı’na bağlı olan Otranto’ya Osmanlı donanması demirlemiş; karaya asker çıkartılarak fetih gerçekleşmiştir.
Osmanlı Denizciliği: Kadırga/Çekdiri
Kadırganın kullanımı özellikle Akdeniz çevresinde yoğundur. Akdeniz’in coğrafi şartlarına,kalyondan çok daha uyumlu olduğu anlayışı,17.yüzyılın sonlarına dek devam eder. Venedik ve Osmanlı’nın kadırga tipi gemileri kullanımı,Akdeniz’deki birçok devletten önce başladığı gibi; sonra da bitmiştir. Örneğin İngilizler,17.yüzyılın başlarında Kalyon tipine önem vermeye başlamıştır. Venedik de, 17.yüzyılın ikinci yarısında buna niyet eder. Osmanlı’nın gemiciliğinin gelişimi, kadırganın büyük etkisiyle de; üç dönemde incelenebilir. Birinci dönem,kuruluştan 17.yüzyılın ikinci yarısına dek sürer. İkinci dönem,19.yüzyılın ortalarına dek sürerken bu döneme, kalyon(yelkenli) tipi hakimdir. Üçüncü dönem de, yıkılışa dek olan süreci kapsar; buharlı gemiler dönemidir. Osmanlı donanması, çekdiri ve yelkenli olmak üzere iki modele ayrılır. Bu modellerin de alt yapıları vardır. Kürekle hareket eden gemilere çekdiri/kadırga ismi verilir.Büyük donanma gemileri uzun süre, kadırga,mavna,kalyata,firkateden meydana gelirken;küçük donanma gemileri de, karamürsel ve palaşkermelerden oluşuyordu. Baştarda’da deniz kuvvetlerinin üst düzey isimleri yer alır. 17.yüzyılın ortalarına dek, donanma ümerası,kaptanpaşa,Tersane kethüdası,Tersane emini, biner.Yirmi altı-otuz altı oturaklı,her küreğinde beş/yedi kürekçi bulunan büyük tip bir kadırgadır. Büyüklükleri itibarıyla da; orta baştarda,paşa baştardası ve baştarda-i hümayun olarak üçe ayrılırlar. Mürettebat hususunda,paşa baştardasının beş yüz kürekçi,iki yüz on altı savaşçı,gemici ve topçularla birlikte,sekiz yüz kişiye ulaştığı bilinmektedir. Baştardaların,kalyonlar döneminde de kullanıldığı; revize edildiğine dair,1702’deki baştarda-i hümayunun kürekli kalyona çevrildiği biliniyor. Yani,kalyonların öne çıktığı devirlerde dahi baştardanın,kaptan-ı deryalara tahsis edildiği; önemlerinin yitirilmediği görülüyor. Baştarda görüldüğü üzere,belli isimlerin toplandığı bir çekdiri tipidir. Kadırga’dan sonraki en değer atfedilenidir. Kadırga ise,ordunun tam anlamıyla belkemiği;18.yüzyıla dek de,donanmanın yegane vuruş gücünü temsil eder. Kadırganın kullanıcıları,tüm Akdeniz coğrafyasıdır denebilir.Eski Yunan’dan Doğu Roma’ya Venedik’e dek birçok donanmanın en temel gücünü temsil eder. Osmanlı kaynaklarında kadırga hakkındaki ilk bilgilere,Gazavat-ı Sultan Murad b. Mehmed Han adlı eserde görülür.1475 tarihli Gelibolu Tahrir Defteri’nde,’’Cemaat-i Reisan-ı Kadırga’’ başlığı ile kadırga nüfusunun doksan üçe ulaştığı biliniyor. Osmanlı’nın gerçek anlamda henüz 15. Yüzyılın ikinci yarısında belkemiği haline gelişi;tesadüfi değildir. Tursun Bey’in ifadesi ile de: ‘’önüne ok atsan,arkasına düşer’’ şeklindeki yorumu bozkırda sürülen at hissiyatı veriyor olsa gerek. Katip Çelebi’nin kadırgalardaki mürettebatların kimlerden seçilmesi gerektiğine dair yorumu da ilgi çekici bir diğer noktadır. Şöyle ki,esir alınan kişilerin vb.-forsa- Türk olmadıkları için,savaş sırasında taraf değiştirebileceklerini ifade eriği gibi;bir gemideki kürekçilerin elliden fazla olmamasını da belirtmiştir.[9]
Kadırga’nın Yükselişi ve Barbaros Hayreddin Paşa
İkinci Bayezid’in Akdeniz korsanlarından Kemal Reis’i devlet hizmetine almasıyla beraber,deniz seferlerinde başarılarla dolu bir kaptanlar çağına girilir.[10]Bu dönemin kapanış tarihini de; İngiliz Tarihçi-Arkeolog Lane Poole, Uluç Ali Paşa’nın vefat tarihi olan,Haziran 1587’yi ifade eder. Kadırganın yükselişi,Akdeniz’deki Türk ve Müslüman korsanların,Osmanlı devletinin hizmetine girmesiyle beraber,Osmanlı’nın Akdeniz’deki mutlak güç olduğu XVI. Yüzyıl’ı da beraberinde getirir. Korsanlık mevzusundaki iyi/kötü ayrımı ise,Müslüman olması;beşte bir oranında dağıtım gerçekleştirmesi;gaza etmek ile mümkündür.1500’lerdeki Osmanlı deniz gücünün teknik anlamda belkemiğini; kadırgalar ve usta korsanları tarafından karşılanıyordu.Türk korsanların,kale-kadırga ayırt etmeden giriştikleri mücadeleye ve Müslim-Hristiyan mücadelesinin denizdeki yansımasına dair Fuad Carım’ın şu ifadeleri önemlidir: ‘’Türkler gelmeden önce bir Hıristiyan gemisi iki Müslüman gemisini kaçırırdı, sonra bir Türk fustası ya da bir Türk çekdirisi iki Hıristiyan kadırgasına karşı koymaya başlamıştır.” Korsan Barbarosların mücadele alanı Kuzey Afrika –sonradan Mağrib Eyaletleri- çerçevesinde olup; XVI. Yüzyıldaki yoğun İspanyol-Osmanlı mücadeleleri bağlamında ilerler. Barbaroslar’dan Oruç Reis’in Cezayir’i 1516’da fethi; 1519’da kardeşi Barbaros Hayreddin tarafından Osmanlı idaresine devredilmesi sonrası Osmanlı adına burada Garp Ocakları faaliyetlerinin oluşturulur. Bu vakitten itibaren de Osmanlı’nın ilk Kapudan-ı Derya unvanlı kişisi Barbaros Hayreddin Paşa’nın adı öne çıkar.[11]XVI.Yüzyılın başlarında Osmanlı sultanlığında Yavuz Sultan Selim’i görüyoruz. Yavuz,Kemal Paşazade’ye şunları söyler: ‘’Tersaneyi üç yüz aded yapmak isterim. Ta Hisar’dan Kağıdhane’ye dek olmak gerekdir ve böyle olması münasibdir. İnşaallah niyetim feth-i Efrence’dir.’’ Kemal Paşazade’nin cevabı, -ki,Osmanlı’nın XVI. Yüzyıl’da denizdeki hedefini de açıklar niteliktedir- şöyledir: ‘’Padişahım,siz bir şehirde mukimsiz ki anın velinimeti bahirdir ve bahir feth olmayınca ve gemi gelmeyince İstanbul ma’mur olmaz.’’ Yavuz’un,Kemal Paşazade ve veziri Pîri Mehmed Paşa ile görüşmesi sonrasında alınan kararlar ile de,Galata’dan Kağıthane deresine uzanan tersane inşası, 1515’de tamamlanır. Elli bin akçe temini ile de, yüz elli gemi yapılması emredilir. İşte,Osmanlı’nın bitime dek kullanacağı merkezi idare birimi de, Galata Tersanesi(Tersane-i Amire) meydana getirilmiş olur. Yavuz döneminde hedef,Osmanlı’ya pek çok da zararı dokunan St.Jean Şövalyeleri’nin sahibi olduğu Rodos’tur. Bu hedef, Yavuz’un oğlu Kanuni tarafından 1522’de başarıya ulaşır. Tersane-i Amire’nin geliştirilmesi, gemi inşa ve tamiri için yapılan iki yüz civarında gözler, depolar vb.yapılarla birlikte XVI.yüzyılın öne çıkan tersanelerini başında gelmektedir. Kanuni karadan; Barbaros Hayreddin denizden yola çıkarak, imparatorluğun gücüne güç katarlar.1534’de Barbaros’un emrinde yüz gemiyle yola çıktığı görülüyor. Tunus üzerine gitse de; İspanya kıralı V.Carlos üç yüz gemiyle gelince; Cezayir’e dönülmüştür. Bundan dört yıl sonra da,1538 tarihinde Preveze meydana gelecektir. Bahsi geçen senelerde, Osmanlı’ya denizde tek başına denizlerde karşı koyabilecek bir güç bulunmuyordu. Fatih döneminde gördüğümüz haçlı donanma ittifakının,1538’de yeniden ortaya çıkması da;denizlerdeki etkinliğimizi ifade eder. Venedik, Papalık, İspanya, Portekiz Ceneviz ve Malta donanmalarından bir bütün meydana getirilir. Kumandan olarak da; Ceneviz asıllı, İspanya hizmetindeki Andrea Doria seçilir. Kalyon ve kadırga ağrılıklı, üç yüz gemiden büyük bir donanma oluşturulur. Barbaros’un donanması, yüz yirmi iki çekdiriden oluşuyordu. Müttefik donanmasındaki büyük yelkenli kalyonlara;çekdiriler/kadırgalar ile karşılık veriliyordu. İki donanma arasındaki bu teknik fark da;coğrafi özellikleri ayrıntısıyla düşünmek ile mümkündür.Orta Akdeniz’in pek rüzgar almayışı; durgun süren havalar,kalyonlar/yelkenliler için olumsuzdu. Bir de bu gemiler oldukça büyük olduklarından,küçük koy/limanlarla dolu Akdeniz’i üstünkörü inceliyordu. Barbaros’un kadırgalarının birtakım tasarımları dahi kendisine aittir.Oldukça ilgili davrandığının örneği olarak, 1534 kışı boyunca İstanbul’da bir donanma teşkil ettirmesi, örneklenebilir. Kadırgaların oldukça hızlı olduğunu belirtmiştik. Kalyon tekniğinin henüz o yıllarda,özellikle kısa mesafeli toplara sahip olması da;Preveze’nin uzun menzilli Türk kadırgaları adına büyük bir avantaj olmuştur. Türk donanmasında Kemal Reis(1451 – 1511) ile beraber uzun menzilli toplara geçilir.-Manevra kabiliyeti olarak da bir kadırga;kalyondan çok çok daha iyiydi.Söylenebilir ki; Preveze’de edinilen Türk zaferi, Akdeniz’de Türk varlığını en üstlere ulaştırdığı gibi;kalyonların literatürlerde yer almalarını da XVIII. Yüzyıla öteler.[12]
Sonuç
Osmanlı Devleti,birden bire meydana gelmiş değildir. Salt bir kara mirası da devralmamıştır. Selçuklular’dan;Çaka Bey’den;Akdeniz Uygarlıkları’ndan edinilen ortak bir mirasın sonucudur,denebilir.1300’lerle beraber bağımsız olmak niyetiyle hareket eden Osmanlı,denizlerde de bağımsız olmayı; Karesioğulları’nın iç mücadelesinde taraf olup;kazandığı miras ile öğrenir. Menteşe, Aydın,Saruhan beyliklerinden de kazançlar sağlanır. Karamürsel Bey ilk derya beyi olarak geçer. Rumeli’ye Osmanlı akınları artmaya başlayınca da ordunun denizden iaşe temin ve hızlı hareket etmeleri sağlanmak isteğiyle, denizlerde hareket edilir. Özellikle de; Selanik bölgesinin alımında donanmanın faaliyetleri önem arz etmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han dönemine değin; bir imparatorluk olamayan Osmanlı’nın; İstanbul’u fethetmesiyle öncelik Karadeniz’e verilmek üzere; Akdeniz’de de etkinlik sağlanmıştır. Gedik Ahmet Paşa’nın Kırım’a üç yüz parçalık donanma ile demirlemesi; Fatih’in Karadeniz’i ele almaktaki en somut göstergesidir.
Fatih ile imparatorluk haline gelen Osmanlı’nın denizlerdeki gücünü yayması tek başına yeterli bir mevzu olmamakla beraber; başlangıç teşkil eder. Başlamanın, bitirmenin yarısı olduğunu düşünürsek; önemini daha iyi kavrayabiliriz. Yavuz’un Mısır Seferi ertesinde, donanmanın öneminin farkına varması ile beraber, Barbaroslar döneminin başlaması paralel olunca da; XVI. Yüzyılı Türk Yüzyılı olarak görüyoruz. Oruç Reis’in 1516’da Cezayir’i fethi; 1519 gibi üç senelik kısa bir sürede Barbaros Hayeddin tarafından Osmanlı sultanına sunulması; korsanlar mevzuunu da gündeme getirir. Korsanların, devletlere hizmet nispetinde; beşte birlik vergilerini; boşa yağma yapmaları düzenlendiği takdirde iyi niyetli, gaza uğruna çarpışan levendler olarak görürüz. Ama devlet dışı hesaplamalar yaparlar; bireysel düşünürler ise, genelde Tanrı’nın lanetinin üzerlerine olduğunu görürüz. Türk ve Müslüman korsanların, Osmanlı’nın otoriter yapısına; karadaki teknik ve gücüne dayanarak bir birlik olmaya çalışması da elbetteki muhtemeldir.
Sonuç itibarıyla, Osmanlı Devleti salt bir kara imparatorluğu değil; aynı zamanda bir deniz imparatorluğudur. En önemli sıçrama tahtalarından olan Rumeli fetihlerini gerçekleştirmeye başladıktan itibaren de; deniz gücünü ciddiye almışlardır. Gelibolu’da üs teşkil edilmesinden; İstanbul’da, Galata’dan Kağıthane deresine dek uzanan iki yüz gözlük alan yapılmış; Karadeniz’de Kırım’a üç yüz parça ile gidilerek devralınmış; Akdeniz’de kilit olan Rodos,Girit,Kıbrıs süre gelen zarfta ele geçirilmiştir. Preveze Zaferi ile de; Osmanlı’nın XVI.yüzyılda denizlerde mutlak egemenliği yaklaşık otuz yıl boyunca sürdüğü gibi; Kadırgaların denizlerde kullanım süresi oldukça uzamış; İnebahtı’da alınan yenilgi ile geri durulmamıştır. Donanma o durumda bile yeniden ayağa kaldırılmıştır.
Stratejik Ortak Misafir Yazarı
Ali Konci
KAYNAK VE DİPNOTLAR
KAYNAKÇA
Bostan, İdris, Osmanlılar Ve Deniz,İstanbul: Küre Yayınları,2017
Günal,Zerrin,‘’Karesioğulları’’,TDV İslam Ansiklopedisi,Cilt:24 s.488-489,İstanbul,2001.
Pedani,Maria Pia,’’Venedik’’,TDV İslam Ansiklopedisi,Cilt:43,s.44-47,İstanbul:2013.
Bostan ,İdris, ‘’Baltaoğlu Süleyman Bey’’,TDV İslam Ansiklopedisi,Cilt:5,s.41,İstanbul:1992.
İnalcık,Halil,Fatih ve Ege Denizi, Türk Denizcilik Tarihi(ed.B.Arı),Ankara:2002.
Tansoy,Tarkan Renan, , Sürgün’den Kırım’ın Rusya Tarafından İlhakına Kırım Türkleri’nin Sorunları, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2018.
Aydın,Y. Alperen, Osmanlı Denizciliği(1700-1770), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Doktora Tezi,İstanbul,2007.
Şahin,Hüseyin Güngör,İspanyol ve Osmanlı Kronikleri’nde Barbaros Hayreddin Paşa,Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Doktora Tezi,Ankara,2018
Dipnotlar
[1] İdris Bostan, Osmanlılar Ve Deniz,İstanbul: Küre Yayınları,2017,s.13-14.
[2] Zerrin Günal,‘’Karesioğulları’’,TDV İslam Ansiklopedisi,Cilt:24 s.488-489,İstanbul:2001.
[3] Bostan,a.g.e.,s.14-16.
[4] Maria Pia Pedani,’’Venedik’’,TDV İslam Ansiklopedisi,Cilt:43,s.44-47,İstanbul:2013.
[5] İdris Bostan, ‘’Baltaoğlu Süleyman Bey’’,TDV İslam Ansiklopedisi,Cilt:5,s.41,İstanbul:1992.
[6] Halil İnalcık,’’Fatih ve Ege Denizi’’, Türk Denizcilik Tarihi(ed.B.Arı),Ankara:2002,s.91-98.
[7] Bostan,a.g.e.,s.19.
[8] Tarkan Renan,Tansoy, Sürgün’den Kırım’ın Rusya Tarafından İlhakına Kırım Türkleri’nin Sorunları, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2018.
[9] Bostan,a.g.e.,s.116-127.
[10] Yusuf Alperen Aydın,Osmanlı Denizciliği(1700-1770),İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Doktora Tezi,İstanbul,2007,s.5.
[11] Hüseyin Güngör Şahin, İspanyol ve Osmanlı Kronikleri’nde Barbaros Hayreddin Paşa,Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Doktora Tezi,Ankara,2018,s.69-79.
[12] Bostan,a.g.e.,s.30-33.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
siz anokranizm yapıyorsunuz ulus devletciği mantığıyla tarihe bakamazsınız türk adı Osmanlıda anılsaydı ya dillerini keser ya kellerini alır kafataslarından tas yapıp kanlarını içerlerdi. Buna emin olabilirsin bugün kılıçtan geçmiyorsunuz diye yarın geçmeyeceksiniz değil.
Osmanlı Şeriat Devleti Müslümanların Devletidir ve İslam için Şehid olunmuş Cihad edilmiştir. türkün adı sanı yok. Olsa diğer ırklar ilk türk kesmek için kana susar. Buna EMİN OL senin sokuk ırkını kendi tebası kılmak ister ırkı araya koyduğun gibi ilk hedef senin ırkındır bana güven. Baş olmak isteyne ırkın başı kesilir. Tarih oyuncak değil batının kırıntılarıyla kendinize tarih devşirmişsiniz de türk tariih bir mumyanın heykelini aklamak için kurgulanmıştır külliyen yalandır darbeci hain aleyhindeki mecmua yok neden hayırdır neyden korkuyorlar 50’lere kadar muhalefet etmek idam sebebiyken sonrasında güçleri azalınca bunu kanun kılıfına soktular ki cehape yapsa tepki toplar başka partiyi zorlayarak velhaıslı kelam çok kısa bir süre içinde bunları herkes kendi adlarını bildikleri gibi bilecektir.