Güvenlik ve Terörizm bağlamında sığınmacı politikasının Türkiye’ye olası etkileri

132

2011 yılında Suriye’de baş gösteren iç savaş neticesinde, yaşadıkları yerlerden ayrılan Suriyelilerin güvenli sığınma arayışı, 21.yüzyılın en büyük göç hareketine yol açmıştır. İç savaş ile merkezi yönetimin gücünü kaybetmesi sonucu Suriye; küresel ve bölgesel güç mücadelesine dönüşmüştür. Bu bağlamda Suriye; bölgesel güç unsurların, silahlı unsurların güçlendiği, rejim karşıtlarının yanı sıra terör örgütlerinin de bulundukları bölgelerde kendi çıkarları doğrultusunda davranış gösterdikleri konuma gelmiştir. Bu bağlamda Suriye; başta rejim taraftarları, karşıtları, etnik ve dini motifli terör örgütleri, bölgesel ve küresel güç odaklarının karmaşık ilişkiler kurduğu bir büyük laboratuvara dönüşmüştür.

Yaşanan küresel ekonomik krizle birlikte, başta Türkiye olmak üzere pek çok ülke düzensiz göçe maruz kalmıştır. Türkiye’ye ilk sığınmacı akını 252 kişilik bir grubun 29 Nisan 2011 tarihinde Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Cilvegözü sınır kapısından geçişi ile başlamış ve üzerinden 13 yıl geçmesine karşın halen devam etmektedir. Yaşadıkları yerlerden ayrılan Suriyelileri, uluslararası hukuka uygun olarak “açık kapı” politikası gereğince “geçici koruma” altına alan Türkiye, takip ettiği politikalar ve konumundan ötürü 2011 yılından itibaren dünyanın en çok mülteci bulunduran ülkesine dönüşmüştür. Bu durum Türkiye’yi, başta güvenlik ve terörizm olmak üzere ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve kültürel anlamda tehdit etmektedir.

Türkiye, uyguladığı açık kapı politikası sonucunda başta Suriyeli sığınmacılar ekseninde geçen 13 yılda sınırları içerisinde bulunan Suriyelilerin sadece geçici barınma merkezlerinde kalan azınlık kısmı üzerinde tam olarak denetim sağlayabilmiş, geri kalan ve ülkenin neredeyse her köşesine dağılmış kesim ise bugünün ve yarının ülke güvenliği açısından çözüm bekleyen sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Günümüze dek ekonomik, sosyal, toplumsal ve siyasal pek çok problem yaratan Suriyeli mülteci krizinin önümüzdeki dönemde de çözümlenmesi gerekecek pek çok potansiyel sorun barındırdığı bilinmektedir.

Başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere Türkiye’nin uyguladığı açık kapı politikası sonucu çatışmalı ve iç savaş yaşayan ülkelerden gelen sığınmacılar ülke içinde yarattığı güvenlik sorunlarının yanı sıra, başta El-Kaide, IŞİD, PKK ve diğer terör örgütleri olmak üzere, birçok etnik ve dini motifli terör örgütü üyesi Suriyeli sığınmacı kimliğinde; Suriye krizini fırsata çevirmiş ve Türkiye’ye karşı terör eksenli güvenlik tehdidi oluşturmuştur.

Bu makale, başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere açık kapı göç politikasını Türkiye’nin güvenlik ve terörizm politikaları açısından ele almayı amaçlamaktadır.

Suriyeli Sığınmacılar Meselesi ve Olası Riskler

Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’daki çatışmalı ülkelerden gerçekleşen 21.yüzyılın en büyük göçüyle Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinden nüfus aktarılmıştır. Boşaltılan nüfusun yerine bölücü Kürtçü terör örgütü PKK ve Suriye uzantısı yerleşmiştir. Türkiye’nin, muhacir-ensar anlayışı ile başlatılan bu durum Türkiye cumhuriyeti devletine ve Türk milletine kurulmuş emperyalist bir tuzaktır. Türkiye’ye bu tuzağı hazırlayanlar ve içerideki işbirlikçileri, sığınmacılar içerisinde ülkeye giriş yapan silahlı çatışma deneyimi olanların, olası emperyalist destekli bir iç çatışmanın ana unsurlarını oluşturma açısından önemlidir. Çatışma bölgelerinden Türkiye’ye sığınmacı adı altında fırsatı değerlendirerek giren deneyim kazanmış örgüt mensuplarının, olası bir iç savaş çıkması durumunda Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenen de facto yapı ile ilişkisinin olmayacağını düşünmek ancak saflık olacaktır.

Başta Suriye iç savaşı ile başlayan Suriyeli sığınmacı göçü, ülkemiz dışında Lübnan 1,5 milyon, Ürdün 1,4 milyon, Irak 247,568, Mısır 132,281, İsveç 122,087, Almanya 721 Bin ve bunlardan 75,500 Alman vatandaşlığına kabul edilmiştir. AB ülkelerine giden Suriyeli sığınmacı sayısı Türkiye’ye gelenlerden çok az olmasına karşın AB ülkelerinde sığınmacılar konusu ülkelerdeki seçim sonuçlarına ve ülke politikalarına ciddi etki oluşturmuştur. Bu bağlamda AB ve diğer gelişmiş ülkeler Suriye krizinden kaynaklı kitlesel göç hareketine karşı dışlayıcı, yasakçı ve negatif yönde bir tutum sergilemişlerdir. Batı, Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya geçişini engellemek için yasal sınırlamalarını katılaştırmış, yeni sınır kontrolleri geliştirmiştir.

Bu durum Türkiye’den Avrupa’ya gitmek isteyen Suriyelileri yasadışı göçe yönlendirerek insanlık dramlarının oluşmasına sebep olmuştur. Şimdilerde başta Almanya olmak üzere pek çok AB ülkesi Şengen dâhil sınırların yeniden kontrolü konusunda yasal düzenlemeler yapmışlar ve Türkiye ile sığınmacılar konusunda yeni anlaşmalar düzenlemektedirler.

-Başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere Türkiye’nin uyguladığı açık kapı göç/göçmen politikasının Türkiye’ye yaratacağı etkileri şu başlıklar altında değerlendirmek mümkündür.
-Türkiye’nin millî kültür ve demografik yapının değişmesi,
-Türkiye’nin eğitim seviye ve kalitesinin bozulması,
-Sığınmacıların, özellikle iç savaş/çatışma bölgelerinden gelenlerin Türk milletinin psikolojik ve yeni nesil güvenlik kaygılarının giderek artış göstermesi,
-Çatışma bölgelerinden gelen sığınmacıların, inanç temelli mezhepsel ayrılıkların Türk toplumunda yaratacağı olumsuz etkiler,
-Devlete olan inancın zayıflayarak, devlet otoritesinin sarsılması,
-Organize suç örgütlerinin artış göstermesi,
-Terör eylemlerinin artış gösterecek olması,
-Ülkenin artan nüfusunun başta gıda olmak üzere içme suyu ve su güvenliğinin yaratacağı riskler,
-Başta Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde yaşanacak jeopolitik sarsıntılar sonucu artacak olan istikrarsızlığın Türkiye’ye yansıyacak olması,
-AB’nin, lokomotif güç Almanya’nın ve BM’nin artış gösteren bu riskler karşısında sığınmacılara yönelik finans desteğinin kesilme olasılığı,
-Emperyalist bir projenin Türkiye ayağını oluşturan sığınmacıların iç savaş çıkma olasılığında uluslararası bir askeri gücün müdahil olması gibi olasılıklar kuvvetle muhtemeldir.

Suriye İç Savaşının Türkiye’nin Güvenliği Açısından Terör Eksenli Gelişimi

Bölücü Kürtçü terör örgütü PKK/KCK’nın 2003 yılında kurulan Suriye uzantısı PYD, 2011 Suriye iç savaşına kadar durağan bir süreç izlemiş olsa da yaşanan devlet otoritesi boşluğu sonucu ülkemizin güneyinde etkili bir konuma gelmiş ve Türkiye açısından tehdit oluşturmuştur. PYD ve silahlı kolu YPG bölücü Kürtçü terör örgütünün Suriye uzantısı olmasına karşın bölgede çıkar güden uluslararası sistemin başat güçleri tarafından terör örgütü olarak kabul edilmemiştir. PYD/YPG’nin bırakın terör örgütü olarak kabul edilmesini IŞİD’e karşı yürütülen mücadelede vekil güç olarak kullanılmış olması sonucu Batılı güçler örgütü müttefik olarak kabul etmişlerdir.

Bu dönemde Suriye iç savaşını fırsata dönüştürmek isteyen PYD/YPG, uluslararası sistemin başat güçleri ve yabancı devlet ve aktörlerin siyasi ve lojistik desteğiyle bölgede güç kazanmaya çalışmıştır. Suriye krizi ile birlikte PKK/KCK birçok terörist grubunu PYD’nin silahlı kolu olan YPG’de görevlendirerek Suriye’de etkin olma ve meşruluk kazanmaya çalışmıştır. ABD ve Rusya ile ortak hareket ederek Suriye’nin kuzeyinde devlet dışı silahlı bir aktör olarak güç kazanmaya çalışan bölücü Kürtçü terör örgütünün Suriye uzantısı PYD/YPG; Türkiye’nin bölgede yürüttüğü askeri operasyonlar ile emellerine ulaşamamıştır.

1999 yılında Ebu Musab el-Zerkavi tarafından Afganistan’da, Tevhid ve Cihad Örgütü adıyla kurulan IŞİD, 2001’de Irak’ın kuzeyinde örgütlenmiştir. 2003’te Irak topraklarında ABD ordusuna karşı terör eylemleri gerçekleştiren örgüt 2004 sonrasında Irak El Kaidesi olarak anılmıştır. 15 Ekim 2006’da Bağdat, Anbar, Diyala, Kerkük, Selahaddin ve Ninova kentleri ile Babil’in bir bölümünü de içerisine alan (sözde) İslam Devletinin kurulduğunu ilan etmiştir. 2011’de ABD’nin Irak’tan çekilmesi ile bölgede güçlenen örgüt, 2013 yılında Suriye’nin Rakka şehrini ele geçirerek adını Irak Şam İslam Devleti (DEAŞ) olarak değiştirmiştir. DEAŞ, 2014’te Musul’u ele geçirmiş ve örgütün başındaki Ebubekir el-Bağdadi halifeliğini ilan ederek hilafetin yeniden geldiğini iddia etmiştir.

Türkiye DEAŞ ile mücadele kapsamında oluşturulan uluslararası iş birliğinin önemli bir parçası olmuştur. Suriye’de DEAŞ unsurlarına karşı askeri operasyonlar düzenlenmiş, DEAŞ ile mücadele edecek yerel güçlere eğitim verilmiştir. Suriye ve Irak’ta uluslararası iş birliği ile mücadele edilen DEAŞ ilk başlarda otorite boşluğundan faydalanarak birçok bölgeyi ele geçirmiş ancak yürütülen mücadele sonucu büyük zayiatlar verdirilmiştir.

Göç hareketlerinin yarattığı tehditler ön plana alındığında, yabancı istihbarat teşkilatlarının saha ajanlarının ve yabancı terörist savaşçıların durumdan faydalanarak göçmen/sığınmacı maskesi altında Türkiye’ye sızma girişimleri gerçekleşmiştir. Son yıllarda ülkeleri özellikle Türkiye’yi birinci derecede ilgilendiren konulardan biri de bu durumdan faydalanan teröristlerin sabotaj ve terör eylemi girişimleridir.

Sonuç olarak 2011 Suriye İç savaşıyla beraber Türkiye, Bölücü Kürtçü terör örgütü PKK/KCK ve Suriye uzantısı PYD/YPG ile DEAŞ tehditlerine daha hassas hale gelmiştir. Bu bağlamda etnik ya da dini güdülü/selefi terör örgütlerinin Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirmişlerdir. Bölgedeki otorite boşluğundan faydalanan terör örgütleri hem sınır güvenliğini tehdit etmiş hem de Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde eylemler gerçekleştirmişlerdir.

Türkiye’yi yöneten siyasal karar alıcıların, başta Suriyeliler olmak üzere Afgan, Pakistan, Irak vd. uygulanan “açık kapı” politikası şimdilerde İsrail’in Lübnan’ın güneyinde oluşturduğu güvenli yaşam alanından dolayı ülkemize yönelecek yeni sığınmacı akını dikkate alındığında bu terör örgütü üyelerinin Türkiye’ye giriş yapmalarının hatta silah ve mühimmat sokmalarının kolaylaşmasına neden olmuş/olmaktadır. Bu bağlamda Türkiye İç İşleri Bakanlığının verilerine göre 2014 sonrasında Türkiye’de 14 farklı DEAŞ saldırısında 304 kişi ölmüş, 1.338 kişi yaralanmıştır.

Türkiye’ye, her sığınmacı adı altında girişi yapılan sığınmacılar/kaçaklar güvenlik kontrolü ve kişisel verileri tam sağlanamadığı zaman ülke iç güvenlik tehdidi birinci derecede zarar görecektir. Zira geçmiş dönemlerde yaşanan canlı bomba eylemleri ve terör olayları Türkiye’nin Suriyeli/sığınmacılara yönelik uyguladığı ısrarlı açık kapı politikasının istismar edilmesinden kaynaklanan güvenlik sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç:

Bir ülke, kısa orta ve uzun vadede göç/göçmen ihtiyaç politikasını rasyonel planlama yapmadan açık kapı politikası uygulayamaz. Aksi durum karısında ısrarlı açık kapı politikası ile sadece sınırımızdan değil bölgedeki çatışmalı ülkelerden de yeni sığınmacı ve göç akınlarına kapı aralamak Türkiye’yi bata ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal olmak üzere güvenlik ve terörizm alanında da krizlere sokacaktır.

Özellikle 2011 Suriye iç savaşının hemen akabinde ülkemize yönelen Suriyeli sığınmacı akınının ardında emperyalist bir senaryo vardır ve Türkiye bu sorunun altından tek başına kalkamayacaktır. Bölgesel ve küresel anlamda en çok sığınmacı ve göçü açık kapı politikası sonucu kabul eden Türkiye, ülkesine yönelik sığınmacı/göç akınını doğru yönetemediği gibi güvenlik ve terörizmle bağlantılı krizlerin de giderilmesinde başarılı olamamıştır.

Bu bağlamda, ısrarlı açık kapı politikasının devamı ve ülkeye yeni sığınmacıların alınması durumunda Türkiye’yi; millî kültür ve demografik yapının değişimi riski tehdit etmektedir. Bu durum Türkiye’nin başta eğitim kalitesini ve seviyesini daha da düşürecektir. Çatışma bölgelerinden gelen sığınmacıların Türk toplumuna uyumu (özellikle Arap milliyetçiliği) söz konusu olamayacağından ötürü Türk toplumunda yıkıcı etkilere sebep olabilecektir. Türkiye için bir başka tehdit ve tehlike kaynağı olarak Mezhep ayrılıkları gelmektedir. Organize suç örgütlerine dönüşen ve terör örgütlerinin kullanışlı aparatı konumuna gelme olasılıkları oldukça yüksektir. Sığınmacıların ülkelerine geri döndürülmesi düşüncesinde “gönüllülük” vurgusu gerçekçi değildir. Bu durumdan yararlanmak isteyen sığınmacılar yakın gelecekte diaspora faaliyetlerine başlayacaklardır. Özellikle Suriye’nin kuzeyinden ülkemize giriş yapan sığınmacıların ileride toprak ve tazminat talebinde bulunabilecek çalışmalar içerisine gireceklerdir. Bu durumu, bölgesel çıkarları olduğunu iddia eden güçlü aktörler Türkiye’ye karşı destekleyerek kullanacaklardır.

İklim değişikliği ve sıcaklıkların artacak olmasıyla özellikle Gıda ve Su Güvenliği riski güney sınır bölgelerimizde artış gösterecektir. Geçmiş dönemlerde gerek Irak gerekse de Suriye yönetimleri, Fırat/Dicle Nehirlerini haksız yere bahane ederek bölücü Kürtçü terör örgütünü ülkemize karşı kullandıkları unutulmamalıdır.

Türkiye’nin, 2018 küresel ekonomik kriz ve 2011 Suriye İç savaşı sonucu ülkemize alınan sığınmacıların oluşturduğu ekonomik yükü kaldıracak ya da akademik anlamda istikrara kavuşturabilmesi rasyonel değildir. Sığınmacıların ülkemize kalmaya devam edecek olmaları ve yeni sığınmacılara kapıların açık olduğunun beyan edilmesi ekonomik sorunların artış gösterecektir. Bu durum Türk milletindeki devlet otoritesine ve kurumlara olan inancın erimesine sebep olacaktır. Son olarak, sığınmacı politikasının devamı halinde başta ekonomik kriz Türkiye’yi daha da yıpratsa da etkisi bununla sınırlı kalmayacaktır. Başta sosyal, kültürel, etnik yapısı temel alındığında Türkiye’nin ulusal güvenliği tehdit altındadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Mahmut Hamsici, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/articles/crgdpw9eqj7o , 26 Eylül 2022.

Tarık Dilvani, Independet Türkçe, https://www.indyturk.com/node/655641/d%C3%BCnya/%C3%BCrd%C3%BCndeki-suriyeli-m%C3%BClteciler-bor%C3%A7-ve-tahliye-tehditleriyle-m%C3%BCcadele-ediyor , 18 Ağustos 2023.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) 2020 Şubat ayı verisi.

Yasemin Çirkin, Sınırımızdaki Peşaver, s. 9, Mart 2021, 21.yüzyıl Türkiye Enstitüsü yayınları, Ankara.

Yasemin Çirkin, a. g. e., Mart 2021.

DW Türkçe, Alman vatandaşlığı alanların sayısında rekor artış, 23 Mayıs 2024.

Yeşiltaş, M. & Öncel, R. (2017). Yenilgiden Sonra DEAŞ: Yükselişi, Çöküşü ve Geleceği, SETA Yayınları, İstanbul.

T.C. İçişleri Bakanlığı (2017a). Türkiye’nin DEAŞ İle Mücadelesi, Strateji Geliştirme Başkanlığı Yayınları, Ankara.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz