Home AKTÜEL Dyt. Elvan Odabaşı: Çocuklarımızın Çoğu Okulda Aç

Dyt. Elvan Odabaşı: Çocuklarımızın Çoğu Okulda Aç

21

Stratejik Ortak ekibi olarak bugüne kadar yayın politikamız ağırlıklı olarak dış politika, tarih ve uluslararası ilişkiler alanlarıydı. Ancak bu alanları değerlendirirken zamanla gördük ki ulusları yükselten ve düşüren birçok yan etmen var. Salt tarih, askeri kapasite ve diplomasi her şeyi açıklamaya yetmiyor. Sanat, spor, bilim, sağlık alanları ne kadar gelişmiş, iyi ve üretkense sistemi yöneten insan da bir o kadar yüksek kapasiteye çıkıyor. Örneğin, beslenme erken yaşlarda ne kadar yeterli ve güçlü ise fiziksel ve zihinsel kapasite ilerleyen zamanlarda o kadar yukarı çıkıyor. Biz de Stratejik Ortak ekibi olarak bu düşüncemiz doğrultusunda yeni bir içerik bölümü oluşturmaya karar verdik.

Stratejik Ortak’ın farklı alanlardan çok kıymetli konukları ağırlayacağı yeni içeriği olan “Stratejik Ortak – Aktüel” bölümünün ilk konuğu kıymetli hocam ve aynı zamanda mentorum Dyt. Elvan Odabaşı.

Elvan Odabaşı; yaptığı işler, üstlendiği sosyal sorumluluk projeleri ve vizyonu ile alanının en değerli isimlerinin başında geliyor. Kendisine bu içerikten bahsedip röportaj talebimizi ilettiğimizde “çocuklar için” bir şeyler yapabilme arzusu ile hiç düşünmeden kabul etti. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Stratejik Ortak ekibi olarak bu röportajın bir sonraki aşamasının bir “sosyal sorumluluk projesi” haline gelmesini umut ediyoruz.

Şimdi “Geleceğimizin Teminatı Çocuklarımızın Beslenmesi” konulu röportaja geçelim. Keyifli okumalar.

Türkiye’de 5 yaş altı çocukların % 17’si yani yaklaşık 1 milyona yakın çocuk akut yetersiz beslenme yaşıyor, yani çocuklar ihtiyaç duydukları besinleri alamadığı için gelişemiyor. Bu yaş grubu çocuklarda ideal ve kaliteli beslenme nasıl olmalıdır?

Bir çocuğun beslenme yetersizliği ile karşılaşması sadece 0-5 yaş arası olarak değerlendirilmemeli. Beslenme anne karnında başlayan fizyolojik ve sosyal temel bir ihtiyaç ve ne yazık ki akut beslenme yetersizliği olan bu nüfus, aslında bu ülkenin sosyoekonomik dezavantajlı nüfusudur,

O evde o çocuk anne karnından itibaren yetersiz besleniyordur. Çünkü anne de aile de yetersiz besleniyordur.

Bugün beslenememe mevzusu ne yazık ki sadece bu coğrafyanın değil tüm dünyanın gıdanın eşit erişebilmesi ile ilgili doğru politikaların yürütülememesinin trajik sonucudur.

Ülkemiz nezdinde bunu değerlendirdiğimizde biz komşusu aç iken tok yatamayan, bir lokma ekmeğini bin parçaya bölen bir toplumsal karaktere sahip iken bu konunun bu kadar ciddi bir sorun haline gelmiş olması toplumun her kesimin sağlıklı ve refah yaşaması adına kritik bir konudur.

Bugünün açlık ve besinden yoksun ve yoksul kalınmasının en önemli nedeni gelir adaletsizliğidir. Açlığın nedeni bugün yokluk değil yönetilemeyen ve adil dağıtılamayan varlık mevzusudur. Özellikle hamile ve emzikli kadınların ve 0-5 yaş arası çocuğa sahip tüm ailelerin beslenme konusunda hem danışmanlığa hem de desteğe ihtiyacı vardır. Bu noktada önerim kesinlikle aile beslenme danışmanlığının her mahallede aktif olarak kurulması ve yönetilmesidir.

Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizin İlkokul seviyesinde %14.9, orta okulda % 19.8 ve lise düzeyinde %  13.2 ile olması gereken kilonun altında görünüyor. Özellikle devlet okullarını baz aldığımız zaman kantinde sunulan yiyecek içecekler son derece sağlıksız olarak nitelendiriliyor. Okul çağındaki bu çocuklarımızı sınıf sınıf değerlendirirsek özellikle okulda bulundukları süre içinde öğünleri nasıl olmalıdır?

Okul çağı çocuklarının beslenme konusu çok ayrı ve trajik bir konu ne yazık ki. Bir grup çocuğumuz ekonomik anlamda gıdaya ulaşamayıp açlık çekerken diğer grup çocuklarımız ulaştıkları gıdaların içerikleri nedeni ile açlık çekiyorlar. Okul kantinlerinde bulunacak gıdaların mevzuatı başlı başına değiştirilmeli.

Özellikle çocuk beslenmesinin gelir adaletsizliğinden etkilenmemesi için okul gıdasının erişilebilirliği ve besleyiciliği üzerine projeler yürütülmelidir. Devlet okullarında okuyan ve kırsalda bulunan çoğu çocuğumuz okul saatleri içerisinde ne yazık ki gıdaya ulaşamıyor, net ifade ile aç karınları ile öğrenmeye ve büyümeye çalışıyorlar. Yani çocuklarımızın çoğu okulda aç. Oysaki günlük kalori ihtiyaçlarının en az yarısını okulda karşılıyor olmaları gerekiyor ve bu besinlerin besin değerleri ve özellikle protein içeriklerinin çocukların büyüme ve gelişmeleri destekliyor olmalı. Özellikle okul çağında çocuğu olan dezavantajlı ailelerimiz için okul beslenme fonu tarzında bir planlamanın yapılmasını çok önemsiyorum.

Çocuklar hepimizin çocukları ve bu memleketin geleceği. Bugün 0-18 yaş arası beslenme mevzusu devlet eliyle planlanmalı ve takip edilmelidir. Sabah kahvaltısı, öğle yemeği, ara atıştırmalıklar ve temiz içme suyuna ulaşım okulda rahatlıkla yönetilebilecek öğünler olarak tasarlanmalı. Bu uygulama okul beslenme karnesi olarak planlanabilir ve bu karne üzerinden çocuklarımızın beslenme, sağlık ve okul başarısı ilişkileri takip edilebilir.

Uluslararası arenada bilim, sanat ve spor alanında ülkemiz rekabette geride kalıyor. Bundan tabii ki uygun altyapı, sunulan imkânlar ve tesisleşmenin de etkisi olsa da beslenmenin de çok önemli bir etkisi olduğu araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerimizi bu üç kategoride sınıflandıracak olursak bu öğrencilerimizin öğünleri ve beslenmeleri nasıl düzenlenmelidir?

Şöyle net bir çatı planlamakta fayda var. 0-18 yaş arasındaki sürecin beslenme ile ilgili doğru yönetimi çocuklarımızın hem okul hayatında hem de sosyal hayatında iyi ve başarılı olmasını sağlayacaktır.

Bilim, sanat ve spor alanında başarı göstermek için bedensel iyilik hali ve bunun ruhsal ve zihinsel performansa yansıyışını yönetmek gerekir. Bu da gerçekten tabağın bütünlüğü, yeterliliği, dengesi ve içeriğinin kalitesi ile ilişkilidir. Ayrıca bu alanlardaki başarıyı desteklemek için çocuklarımızda sıklıkla gördüğümüz D vitamini, demir, çinko gibi vitamin mineral eksiklerinin de giderilmesi gerekmektedir.

Benzer beslenme kültürüne sahip olduğumuz İtalya ile ülkemizi kıyasladığımız takdirde belli  farklar ortaya çıkıyor. Mesela pizza ve makarna türü karbonhidrat sıkça tüketilmesine rağmen iki ülke insanı arasındaki fiziksel fark nasıl oluşuyor?  Kullanılan ürün kalitesi (un) ve spor bu farkın oluşmasında ne kadar etkilidir?

Bu coğrafya buğdayın yeşerdiği ve medeniyetin tüm dünyaya doğduğu coğrafya; nice savaşlar, göçler, afetler, salgın hastalıklar ve dahası toprağının cömertçe sunduğu gıdalarla geçirdi ve bugünlere geldi.

Bugün bu coğrafya hala endemik çeşitliliği ve tarım ve hayvancılık ürünleri ile gerçekten dünyada örnek gösterilen bir coğrafya. Peki sorun ne?

Sorun çevresel kirliliğin gıdalara yansıyışı ve tarımsal ilaç uygulamalarındaki kontrolsüzlük. Ve ortaya çıkan ürünün işlenmesi ve tabağımıza gelinceye kadar süreçte geçirdiği aşamaların yeni dünya ihtiyaçlarına göre tekrar tasarlanmamış olması.

İki ülkenin birbirinden farklı bedensel ve sağlık özelliklerinin olmasını sadece beslenme ile ilişkilendirmemek gerekiyor ve fakat ilişkili olan kısma şu detayı eklemek gerekiyor yeni dünyanın gıdaları yeni nesil gıda teknolojileri ile zenginleştirilmeli sanırım biz bu konuda biraz geç kaldık.

Gıda sanayimize yapılması gereken teknolojik yatırım gelecekte yaşanacak gıda krizlerine kendi coğrafyamızdan çözüm üretmek için önemli. Bu noktada çocuklarımız ile ilgili özellikle unda, ekmekte, makarna da yapacağımız protein ve vitamin ve mineral zenginleştirilmesi çok önemsiyorum.

Un, zenginleştirme yapabileceğimiz en kıymetli ham maddemiz,

Şöyle bir ekmek düşünün. İçine köfte koyamayan çocuğum için, içinde protein ve demir zenginleştirmesi yaptığım bir ekmek. Hepimizin meselesi, gelecek nasıl beslenecek olmalı.

Yetişkin insanlarımızda son yıllarda artış gösteren obeziteve diyabet gibi hastalıkların esas sebebi nedir? Beslenme bu hastalıklarda ne kadar etkilidir?

Evet, Türkiye hızla şişmanlayan bir ülke. Bunun temel sebeplerinden birisi hareketsizlik Ve o hareketsizliğe rağmen kontrolsüz yeme davranışı. Belki de burada benden çok ekmek yiyoruz, çok şeker tüketiyoruz, çok yağlı besleniyoruz gibi tek bir beslenme cevabı bekliyorsunuz ve fakat obezite ve diyabetin nedeni çok daha karmaşık ve çok etkenli.

Ve Türkiye’de obezite kadar diğer taraftan gizli bir açlık da söz konusu. Bunu çok net belli başlı vitamin ve minerallerin yetersizliği ile ifade edebiliyoruz. Türkiye D, Demir, Çinko, B12 ve folik asit konusunda talihsiz bir tabloya sahip. Bu vitamin ve minerallerin düşüklüğü metabolik ve immün sistem açısından dezavantajlı olmamıza sebebiyet veriyor.

Diğer taraftan son 36 aydır artan gıda enflasyonu kaliteli protein kaynakları yerine daha fazla karbonhidrat grubu besinlere yönelmemize neden oluyor. Tabaktaki karbonhidrat, protein ve yap dengesi ve o tabağın yeterliliği ve doyurucu kapasitesi kilo yönetimi açısından kritik bir konu.

Bugün artan protein maliyeti hem kurumlarda hem ev içerisindeki tüketimde ihtiyacımız olan enerjiyi daha fazla karbonhidrattan karşılamamıza neden oluyor. Et, tavuk, balık, yumurta, peynir artık lüks besinler sınıfına girmeye başladı. Bu durumda obezite ve diyabet açısından önemli bir risk. Diğer taraftan uyku sürelerinin kısaldığı, uzun ve stresli çalışma saatlerinin arttığı, çevresel kirlilik maruziyetinin arttığı bir ülkeyiz.

Kısacası;

  • Hareketsiz bir toplumuz
  • Uykusuz bir toplumuz
  • Stresli bir toplumuz
  • Gıda enflasyonu yüksek bir toplumuz
  • Gıda ve sağlık okur yazarlığı konusunda yeterli eğitime sahip olmayan bir toplumuz

Okullarda, iş yerlerinde ve diğer tüm kurumlarda ideal beslenmenin oluşturulabilmesi için ne gibi çalışmalar yapılmalı? Diyetisyenlerin bu organizasyondaki rolü ne olmalıdır?

Öncelikle her kurumun beslenme ihtiyaçları farklı farklı değerlendirilmeli. Bugün hala kurum beslenmesinde masa başında oturarak çalışana şirket içerisinde aktif temizlik görevi yapan ile aynı kaloride beslenme menüsü sunuyoruz. Beslenme ihtiyacı kurum içinde bile departmanlara göre farklılık göstermekte. Bu da şu anlama geliyor kurumları farklı değerlendirmenin yanı sıra kurum içerisinde de farklı beslenme ihtiyaçlarına göre bir planlama yapılmalı. Bu noktada ilk tavsiyem kurum beslenme danışmanlarının planlanması, kurumların sağlık, beden ağırlığı haritalarının bu beslenme danışmanları tarafından çıkarılıp yönetilmesi.

Kurumlara hizmet içi verilen eğitimlerin içerisine mutlaka kendine nasıl bir beslenme bakımı vermesi gerektiği konusunda eğitim başlıkları eklenmeli. Okul konusu bambaşka bir şekilde ele alınmalı. Beslenmenin uygulamalı eğitiminin verileceği en önemli çatı okul. Bu bağlamda okullarımızda bulunacak beslenme öğretmenlerimiz(diyetisyenlerimiz)  çocuklarımızın temelden gıda ve beslenme alanında donanımlı okur yazar olmalarını sağlayacak ve okullarımızın kendi lokalinde beslenme çözümü üretmesi için daha hızlı ve aktif çözümler üretebilecek.

  • Her okulun bir beslenme uzmanı olmalı,
  • Her kurumun bir beslenme uzmanı olmalı,
  • Ve her ailenin bir beslenme danışmanı olmalı,

Çocuğumuz, annemiz iyi beslenirse gelecek iyi gelecek…

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

İlk Yorumu Sen Yap!

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Please enter your name here