Bölgemizde yaşanan siyasi ve askeri operasyonların ortak amacı yüzlerce yıllık fay hatlarını yerle yeksan edip ortaya yeni ve suni ‘devletçikler’ çıkarma gayretindedir. Bu husus bölgesel komşu devletleri etkilediği kadar o coğrafyada yaşayan bölge halkını da derinden etkilemektedir. Sözünü ettiğimiz derin güçlerin mezhepsel çatışmalar sonucu ortaya çıkarmak istediği devletçikler binlerce yıllık tarihsel bağları olan devletlerin kısa ve orta vadede dış politikalarını değiştirmeye itmiştir. Bu hususla birlikte binlerce yıllık ortak tarihi olan devletlerin dostlukları zaman zaman hezeyana uğramış zaman zaman da ortak ulusal çıkarlar sonucu tekrar pekişmesi söz konusu olmuştur.
Sözünü ettiğim fay hatlarının kırılması, bölgesel iki büyük devlet Türkiye ve İran eksenli gelişmektedir. Uluslararası camia İran’ın Haşdi Şabi milisleri üzerinden bölgede mezhepçilik üzerinden etnik katliamların gerçekleştirdiği tezini önümüze koymaktadır. Söz konusu bu devletlerin haksız olmadıklarının kanısındayım. Fakat sözü geçen uluslararası devletlerin tabiri caizse kıllarını bile kıpırdatmamaları bölgede yaşanan katliama adeta üç maymun oynadıklarını açık bir işaretidir. Diğer taraftan Türkiye’nin Ortadoğu coğrafyasında yaşanan kirli oyunları bertaraf etme konusundaki kararlı tutumu ve yaptırımları gerek Suriye’de gerekse Irak’ta mezhepsel açıdan barış tohumlarının ekildiğini göstergesidir.
Türk devleti Fırat Kalkanı operasyonu ile Azez – Cerablus ve El Bab bölgelerini Daeş terör örgütünden temizlemiş ve buralara Suriye halkının tekrar yerleşmesini sağlamıştır. Bu bölgelere hastane, okul ve PTT gibi diğer kamu kuruluşlarını organize ederek halkın ihtiyaç ve isteklerine karşılık vermiştir. Öyle ki Daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Fırat Kalkanı operasyonu ne ilk ve ne de son operasyon olacağını, bölgede örnek temsil edeceğini belirtmiştik.
Muhtemel ‘Adım adım Münbiç operasyonu’ dediğim hususta tam buradan kaynaklanmaktadır. Uzun süredir sessizliğe bürünen Münbiç konusu aslında İdliB operasyonu ile tamamen öyle olmadığının bir işaretidir. Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Fırat Kalkanı harekatının ana tezi terörden arındırılmış bölgenin 5000 kilometre kare alandan oluşacağını her defasında savunmaktadır. Fırat Kalkanı harekatı 2000 kilometre kare alanda tamamlanmış gibi görünse de operasyonlarımız farklı isimler adı altında devam edecek olup; İdliB, Afrin ve Münbiç gibi alanlar ile birlikte 5000 km kareyi tamamlamış olacağız. Türkiye’nin Suriye politikasında birçok stratejisi değişmiş fakat değişmeyen tek husus ‘kırmızı çizgimiz’ dediğimiz Fırat nehrinin batısı yani Münbiç bölgesidir. PYD/PKK terör örgütünün ABD’nin desteğiyle genişleme imkanı bulmuştur. Bu husus ile Türkiye’nin amaç ve hedefleri sapmamıştır aksine operasyonel önceliği değişmiştir. Öngörüyorum ki muhtemel ‘adım adım Münbiç’ operasyonuna hep birlikte şahit olacağız.
Münbiç için öncelik Afrin’in temizlemekten geçeceğinin kanaatindeyim. Daha basit şekilde izah edecek olursak Suriye haritasını gözler önüne getirelim:
İlk adım PYD/PKK terör örgütünün hakimiyeti altında bulunan Afrin ve Münbiç toprakları arasında tampon oluşturmuş El Bab-Cerablus bölgesinin tam güvenini sağlamak,
ikinci adım, İdlip operasyonu ile İdlip bölgesi içindeki ayrılıkçı sivri grupların temizlenmesi ve tam hakimiyeti sağlamak
ve üçüncü adım Afrin operasyonu…
Evet İdlip operasyonun sonucunda Afrin’e yöneleceğimizden hiç kuşkum yoktur. Tekrar Suriye haritasını ele alacak olursak doğuda El Bab güneyde temizlenmiş sağlam bir İdlip ve Kuzeyde Türkiye toprakları arasına sıkışmış PYD/PKK terör örgütünün kontrolündeki Afrin toprakları. Tam manasıyla ‘Turan taktiği’ ile kuşatılmış bir bölgede bu saatten sonra teröristlerin barınması söz konusu bile değil. Başarıyla sonuçlandıracağımız bütün bu operasyonları ve amaçlarını toplayacak olduğumuzda ; TSK/ÖSO hakimiyetindeki El Bab, İdlip, Afrin kıskacı ile nihai hedefin ‘kırmızı çizgimiz’ olan PYD/PKK terör örgütünün diğer kontrol altında tuttuğu Münbiç bölgesine operasyonumuzun başlayacağını öngörmekteyim.
Önemli diğer bir husus ise muhtemel ‘adım adım Münbiç’ operasyonuna yönelirken, belirlediğimiz Rusya ve İran’ın stratejik müttefikliğine ne kadar güveneceğimiz olmalı. Rusya ile Suriye’de birtakım operasyonlar gerçekleştiriyor olsak da terör örgütü PKK’nın Suriye kolu durumunda olan PYD’nin henüz Rusya tarafından terör örgütü kabul edilmemiş olması tam anlamıyla ‘taze’ müttefikliğimize zarar vermektedir. Öte yandan İran’ın haşdi şabi milisleri bölgede yayılmacı politikalar izleyerek Pkk/Pyd, Daeş gibi terör örgütlerinin ardından uzun vadede Türkiye Cumhuriyeti devletine tehdit oluşturabileceğini unutmamalıyız. Bugün, Türk devletinin bölge politikaları İran kadar aktif görünmüyor olsa da uzun vadede bugün ‘sessiz ve derinden’ yürütülen Ortadoğu politikasının meyvesini almış olacağımızdan şüphem yoktur. Devletin bekası için; terörle mücadele, ikili devlet ilişkileri ve uluslararası camia da Türk devleti gerekli imkan, kabiliyet ve tecrübeye son derece hakimdir. Bizler aziz Türk devletinin büyüklüğünü ve bölgesel güç olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Türkiye bu süreçte düşünce olarak tek olduğu için, 22 savunma sanayi projesine 5 milyarlık bütçe ayırması çok doğru, savunma sanayimizi çeşitlendirmeliyiz. Bu hamleleri yaparken daha nitelikli, donanımlı olmalıyız…
Tebrik ederim,güzel bir yazı olmuş.
güzel yazı tebrikler.