İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupalı devlet adamlarının Avrupa’da kalıcı bir barış oluşturma çabalarının bir sonucu olarak Robert Schuman (Fransa Dışişleri Bakanı), Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet’in tasarısına dayanarak, 9 Mayıs 1950 tarihinde, kömür ve çelik üretiminde alınan kararlar Avrupa Devletlerini bir birlik oluşturmaya itmiştir. Bunun sonucu olarak, 1951 yılında Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda’dan oluşan 6 üye ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) kurulmuştur.
Yine bu altı devlet, 1957’de Roma Antlaşması imzalayarak Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurmuştur. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) da 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile kurulmuştur. AKÇT, AET VE EURATOM adlı bu üç ayrı topluluk daha sonra adını Avrupa Birliği (AB) olarak alacak olan ve şu anda 27 üyesi olan topluluğun temel taşlarını oluşturmaktadır. Avrupa Birliği, bir genişleme süreci içerisinden yaşadığı genişleme ve derinleşme süreçlerinin ardından ortak bir dış politikaya sahip olma yolunda atılacak adımlar da bir hayli zorlu olmuştur. 1940’lardan bu yana kurulmaya çalışılan ortak dış ve güvenlik politikası (ODGP) uzun döneme yayılmış ve yavaş ilerleyen bir süreç olmuştur. Bu makalede bütünleşme yolunda AB’nin dış ve güvenlik politikalarının tarihçesine değinilmesinin ardından son kısımda AB’nin son dönem güvenlik politikalarından bahsedilecektir.
Ortak Dış ve Güvenlik Politikalarının Tarihçesi
AB devletlerinin ODGP hedeflerinin temelini İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme kadar götürebilmek mümkündür. İkinci Dünya Savaşı sonrası ağır hasarlar almış Avrupa devletleri, ortaya çıkan boşluktan dolayı endişe duymuş ve bir birlik içinde hareket etme ve ortak politikalar izleme yolunda adımlar atmak istemiştir. Ancak savaşın Avrupa’da yarattığı tahribat bu süreci geciktirmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında ortaya çıkan Soğuk Savaş dönemi, Avrupalı devletleri daha da endişelendirmiştir. Bir birlik içinde olma çabalarını hızlandıran Batı Avrupalı devletler bunun ilk adımı olarak 1951 yılında AKÇT’yi kurmuşlardır. Daha sonraki yılların ardından kurulan AET, EURATOM toplulukları ile 6 Avrupalı devlet arasında ilk bütünleşme gerçekleştirmiştir. 1951’den sonraki süreçte topluluğun entegrasyon süreci sebebiyle ODGP adına sağlam adımlar atılamamıştır. AB’nin temel metinlerini oluşturan anlaşmalarda da yer almayan ODGP, daha sonraki süreçlerde oluşturulması adına çalışmalarda yer bulmuştur.
Entegrasyon süreci devam ederken bir yandan da AB genişlemeye devam etmiştir. Bu süreç içerisinde 1961-1962 yılları arasında atılan ilk adım, daha sıkı bir siyasi birlik ve ortak bir dış politika oluşturulmasını ve sıkı bir hükümetlerarası yapı öngören birinci ve ikinci “Fouchet Planları” nı temel alan sıkı müzakereler olmuştur. Bağımsız bir sekretarya ve uzun dönemde belirli sorunlarda nitelikli çoğunlukla karar alınması konularında öneriler getiren Fouchet Planları, Topluluk içindeki küçük devletlerin bu girişimleri Fransa’nın Topluluğun dış politikasını yönlendirme girişimi olarak görüp karşı çıkmaları sonucunda kabul görmemiştir.[1]
1970 yılında dış politika konularında işbirliği sağlamak adına 27 Ekim 1970 tarihinde AT ülkeleri dışişleri bakanları Lahey Zirvesi’nde, Belçikalı Büyükelçi ve Siyasi Direktör Vincomte Etienne Davignon başkanlığında Lüksemburg (Davignon) Raporu’nu kabul etmişlerdir. Davignon Raporu’nda dış politika alanında işbirliği hedefine ulaşmak için, dışişleri bakanlıkları arasında düzenli bilgi alış verişi ve görüşmelerle önemli uluslararası sorunlara ortak tepkiler vermek; ortak tutumlar benimsenmesiyle Topluluk içi dayanışmayı artırmak, dış politika sorunları üzerine uyumu artırmak; gereken durumlarda ortak eylemler gerçekleştirmek hedefleri de konulmuştur.[2] Davignon Raporu’nda, dış güvenlik ve savunma konularında istişareye atıfta bulunulmamıştır. Fouchet Planlarına göre daha az kapsayıcı olan Davignon Raporu ile Avrupa Siyasi İşbirliği (ASİ) süreci başlamıştır.
1970’lerden itibaren topluluk üyeleri belli başlı konularda ortak tutum ve tavır içerisine girerek ASİ sürecinin işletilmesine olanak tanımıştır. ASİ süreci devam ederken süreci etkileyen bir diğer rapor da 1973 Kopenhag Raporu’dur. Avrupa Siyasi İşbirliği’nin nasıl işleyeceğini açıklayan ve dışişleri bakanları ile Siyasi Komite’nin daha sık toplanmasının kararlaştırıldığı raporda her bir üye devlette ASİ’yi gözlemek için Avrupa Muhabirler Grubu kurularak, ASİ’nin kurumsal yapısı oluşturulmaya başlanmıştır. [3] Avrupa Konseyi’nin 1974 yılında kurulması ise birlikte ASİ’nin en yüksek karar organı Avrupa Konseyi olmuştur.
ASİ süreci Avrupa Tek Senedi ’ne kadar kurucu anlaşmalarda yer almamıştır. Devletlerin gerçekleştirdiği konferans ve ortaya çıkan raporlarda söz edilen ASİ süreci, ortak dış politika için atılan en önemli adımlardan biridir.
ASİ süreci dışında 1980’lerin başında Londra Raporu[4], 1983’te de Avrupa Konseyi Stuttgart (Solemn) Deklarasyonu[5] ortak dış politika yolunda atılan diğer adımlardır.
1990’lı yıllara gelindiğinde ODGP’nın önemi daha da çok anlaşılmıştır. Çünkü o dönemde Topluluk ekonomik olan etkin fakat siyasal olarak pasif kalmıştır. ASİ süreci her ne kadar ortak dış politika anlayışı için temel taşlardan biri olsa da yeterli olamamıştır. Üye devletler 1990-1991 yılları arasında gerçekleştirdikleri Hükümetlerarası Konferans’ta dış politikada ortak kimlik sorununa çözüm arayışına girmişlerdir. Üye devletler, artık kâğıt üzerinde kalan ve yaptırımı yapılmayan konuların son bulması gerektiğini dile getirmişlerdir. Bunun en önemli nedenleri ise şunlardır[6]:
- Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile uluslararası ilişkilerde güç dengesi değişim göstermiş Doğu-Batı çatışmasının sona ermesi Avrupa’nın iki güç arasındaki sıkışmışlığına son vermiştir. Bu süreçte Topluluk ABD ile yakın ilişkiler kurma adına atılımlar yapmışlardır. Ayrıca nükleer gücün önemini Soğuk Savaş’la birlikte yitirmesi, dehşet dengesinin ortaya çıkması, Soğuk Savaş’ın ardından ekonominin ve ticaretin önemini arttırmış, ticaret savaşlarının temelini atmıştır. İşte tüm bu değişen ve gelişen süreç içerisinde topluluk ortak dış politika ile yeniden kurulan düzende söz sahibi olmak istemiştir.
- 1991 yılında Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi de geçmişte yaşanan olaylardan dolayı ortak bir dış politika ihtiyacını daha da arttırmıştır.
- Bu dönemde yaşanan bir diğer olay ise, Irak’ın Kuveyt’i işgali sonucunda yaşanan 1990-1991 Körfez Savaşı’dır. Bu savaş neticesinde Topluluk ODGP eksikliğini hissetmiş ve ASİ’nin tek başına yeterli olmadığını anlamıştır.
- 1991 yılında yaşanan Yugoslavya’nın dağılması sonucunda da Topluluk yanı başlarında gerçekleşen olaylara karşı ortak dış politika eksikliğinden dolayı yetersiz kalmıştır.
Yukarıda yer alan değişimler ve olaylar sebebi ile Avrupa Tek Senedi ile oluşturulan, hükümetler arası temelde dış politika ve güvenlik alanında işbirliği artmıştır. Bu işbirliği neticesinde Avrupa Birliği Anlaşması (Maastricht Antlaşması), ODGP politikalarının oluşturulmasına kaynaklık etmiştir. ODGP alanında alınan karar hükümetler arası karar alma yöntemine dayandırılmıştır.[7] Böylelikle ODGP, üç sütunlu AB yapılanmasının ikinci sütununu oluşturmuştur.
1 Şubat 2003’te yürürlüğe giren Nice Antlaşması ile nitelikli çoğunlukla karar alınan alanlar artırılmış ve kriz yönetim operasyonlarında Siyasi ve Güvenlik Komitesi’nin rolü genişletilmiştir. Karar alma mekanizmasına Nice Zirvesi’yle getirilen diğer bir yenilik de “artırılmış işbirliği” kavramıdır. Buna göre oybirliğiyle karar alınmasının mümkün olmadığı durumlarda üye devletlerin bir kısmının karar almasına olanak tanıyan artırılmış işbirliği kavramı ile askeri ve savunmaya ilişkin konular hariç olmak üzere, en az sekiz üye devletin katılması koşuluyla üye devletlerin bir kısmının aralarında karar almaları mümkün hale gelmiştir.[8]
Görüldüğü üzere İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da ortak bir birlik içinde olma ve ODGP yürütme çalışmaları uzun zaman alan ve yavaş ilerleyen bir süreç içerisinde gelişmiştir. Ekonomik entegrasyon ve işbirliği sürecinin tamamlanmasının ardından 1990’lardan ODGP çalışmalarına ağırlık verilmiş ve bu politikaların AB anlaşması içerisine dahil edilmesi için çalışmalar yapılmıştır. AB, tam anlamıyla ortak bir dış politika anlayışına sahip olmasa da bu konuda atılan adımlar ODGP’da bir ilerleme sağlamıştır.
Avrupa Birliği’nin Son Dönem Güvenlik Politikaları
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yıkılmış ve savaşın en sert etkilerini görmüş olan Avrupalı devletler 1951 yılında başlattıkları işbirliğini genişleterek bir ekonomik, siyasi ve kültürel birlik kurma yolunda ilerlemiş ve 2021 itibariyle AB adı altında 27 üye devlet bu birliği devam ettirmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Soğuk Savaş’ın başlaması ve dünyanın iki kutuplu düzen içerisinde kalması Topluluğu ODGP geliştirmeye itmiştir. Fakat bu konuda atılan en somut adım ancak 1970’lerden sonra ASİ ile mümkün olabilmiştir.
1990 sonrasında Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile değişen dünya düzeni Topluluğun daha güvenlik alanında daha sağlam bir politika geliştirmesi gerekliğini ortaya koymuştur. 1991’de yaşanan Körfez Savaşı da AB’nin güvenlik politikalarının eksikliğini gün yüzüne çıkarmıştır.
Üyesi olduğu günden bugüne kadar güvenlik politikalarını Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO)’ne bağlayan AB, NATO temelinde güvenlik ve savunma işbirliği içerisine girmektedir. Hükümetler arası bir işbirliği ile birbirine bağlı olan NATO- AB ilişkilerinde her devletin söz hakkı bulunmaktadır. NATO paralelinde ilerleyen AB üye devletleri için ABD ile ilişkiler NATO ile ilişkileri de etkilemektedir. ABD ile Trump döneminde yaşanan güvenlik konusundaki belirsiz hava AB ülkelerinin savunma ve güvenlik alanındaki politikaların geleceğini sorgulamasına neden olmuştur.
AB güvenlik politikalarını etkileyen bir diğer etmen de İngiltere’nin AB’den ayrılma süreci olmuştur. AB Brexit sonrasında askeri gücünün çok önemli bir bölümünü yitirecektir. Bu da AB üyelerini hem savunma harcamalarını arttırmaya hem de ODGP içinde daha çok derinleşmeyi sağlayacak yeni mekanizmalar oluşturmaya sevk etmektedir. Rusya’nın giderek artan müdahaleci tavrı göz önüne alındığında, AB üyelerinin savunma harcamalarını arttırma ve özerk kabiliyetleri geliştirme konusunda adım atmaları da zorunlu hale gelmektedir.[9]
Sonuç
Avrupalı Devletlerin İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte bir siyasi bütünlük olma çabaları 1951 yılında başlayan AKÇT ve sonrasında kurulan toplulukların birleşmesi ile mümkün olmuştur. Zaten 1940’lı yıllardan itibaren ortak bir dış politika belirlemek isteyen Avrupalı devletler bunun ilk adımını ancak 1970’lerden sonra atabilmiştir.
İlk sağlam adım olarak atılan ASİ, 1990’lardan sonra yetersiz kalmış ve yerine ODGP geliştirmek amacıyla Maastricht Anlatması ile yeni politikalar ortaya konmuştur. Savunma ve güvenlik alanında NATO’ya bağlı işbirliği içinde ODGP’larını şekillendiren AB, ABD ile ilişkilerinin gelişimi, Brexit sürecinin etkisi ile bu durumdan memnun olmamaktadır. Soğuk Savaş sonrası değişen dünya düzeni içerisinde yeni tehdit algılarının ortaya çıkması da AB üyesi devletlerden Avrupacı görüşte olanlar AB’nin kendi savunma ve güvenliğini sağlaması gerektiğini savunmuşlardır. Gelecekte AB’nin savunma ve güvenlik konularındaki politikaları yine uluslararası sisteme ve uluslararası sistemdeki tehdit algılarına göre şekillenecektir.
[irp posts=”24866″ name=”2015’ten 2020’ye İngiltere’nin AB’den Ayrılış Süreci (BREXIT)”]
KAYNAK
KAYNAKÇA
Akçay, Belgin ve İlke Göçmen. Avrupa Birliği: Tarihçe, Kurumlar, Teoriler ve Kurumlar. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2012.
Akdemir, Erhan. “Avrupa Birliği’nin Dış İlişkileri ve Politikası: Avrupa Birliği’nin Bütünleş(eme)mesi Üzerine Bir İnceleme”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 17 (2), 2018.
Arman, Şengül. “Nice Antlaşması (AB Kurumsal Hukukuna Etkisi)”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2004.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu. “Avrupa Birliği Yasal Çerçeve”. T.y. https://www.avrupa.info.tr/tr/avrupa-birligi-yasal-cerceve-109. (Erişim Tarihi: 12.06.2021).
Cebeci, Münevver. “AB’nin Güvenlik ve Savunma Politikalarında Güncel Tartışmalar”, Hukuki, Siyasi ve İktisadi Yönleriyle Avrupa Bütünleşmesinde Son Gelişmeler ve Türkiye-AB İlişkileri ATAUM 30. Yıl Armağanı, Ed., Sanem Baykal, Sinem Akgül Açıkmeşe, Belgin Akçay, Çağrı Erhan, Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 2018.
CVCE.EU. “Historical events in the European integration process (1945–2014)”. T.y. https://www.cvce.eu/en/collections/unit-content/-/unit/02bb76df-d066-4c08-a58a-d4686a3e68ff/56b69a5e-3f16-4775-ba38-b4ef440fdccb. (Erişim tarihi: 12.06.2021).
Deutsche Welle. “NATO: AB Savunmasını AB üyesi Olmayan Ülkeler Üstleniyor”. 5 Mart 2021. https://www.dw.com/tr/nato-ab-savunmas%C4%B1n%C4%B1-ab-%C3%BCyesi-olmayan-%C3%BClkeler-%C3%BCstleniyor/a-56778235. (Erişim Tarihi: 12.06.2021).
Efe, Haydar. “Avrupa Birliği’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7 (1), 2008.
Mengi, Ergun. “Güvenlik Bağlamında Avrupa Birliği (AB), NATO ve ABD İlişkileri”. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2014.
NATO Review. “Güçlenen AB-NATO İlişkileri”. 16 Temmuz 2019. https://www.nato.int/docu/review/tr/articles/2019/07/16/gueclenen-ab-nato-iliskileri/index.html. (Erişim Tarihi: 12.06.2021).
Yiğittepe, Levent. “Avrupa Birliği’nin Güvenlik Politikaları”, Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 4 (7), 2017.
DİPNOTLAR
[1] Haydar Efe, “Avrupa Birliği’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7 (1), 2008, s.68.
[2] “Historical events in the European integration process (1945–2014)”, T.y. https://www.cvce.eu/en/collections/unit-content/-/unit/02bb76df-d066-4c08-a58a-d4686a3e68ff/56b69a5e-3f16-4775-ba38-b4ef440fdccb, (Erişim tarihi: 12.06.2021).
[3] Haydar Efe, 2008, s.70.
[4] Londra Raporu’nda terörizm, silahların kontrolü gibi güvenliğin siyasi boyutları gündeme getirilmiş, üye devletleri etkileyen bütün dış politika sorunları üzerinde, üye devletlerin dış politikada tutum belirlemeden önce birbirleriyle ve Komisyon’la danışmada bulunma yükümlülüğü teyit edilmiştir.
[5] Avrupa Konseyi Stuttgart (Solemn) Deklarasyonu ile güvenliğin siyasi boyutları yanında ekonomik yönlerine de vurgu yapmıştır. Siyasi, güvenlik alanlarında da işbirliğinin artırılmasını amaçlayan Stuttgart Deklarasyonu, güvenliğin siyasi ve ekonomik yönlerini de içeren dış politikada tek bir sesle konuşan Avrupa’nın barışın korunmasına ciddi katkı yapabileceği belirtilmiştir.
[6] Belgin Akçay ve İlke Göçmen, Avrupa Birliği: Tarihçe, Kurumlar, Teoriler ve Kurumlar, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2012, s.596, 597.
[7] Belgin Akçay ve İlke Göçmen, 2012, s.598.
[8] Şengül Arman, “Nice Antlaşması (AB Kurumsal Hukukuna Etkisi)”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2004.s.28.
[9] Münevver Cebeci, “AB’nin Güvenlik ve Savunma Politikalarında Güncel Tartışmalar”, Hukuki, Siyasi ve İktisadi Yönleriyle Avrupa Bütünleşmesinde Son Gelişmeler ve Türkiye-AB İlişkileri ATAUM 30. Yıl Armağanı, Ed., Sanem Baykal, Sinem Akgül Açıkmeşe, Belgin Akçay, Çağrı Erhan, Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 2018, s.175.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.