İstihbaratın “Algı Yönetimi” Boyutu

4716
Yazarlık Başvurusu

Psikolojik savaş, manipülasyon, yalan haber-bilgi üretme, komplo teorileri, reklamlar, sansürler hepsi algı yönetimi denilen “sürecin” elemanlarıdır. Ve algı yönetimi operasyonları istihbarat dünyası içinde bir hayli önemlidir, sıkça başvurulan bir faaliyettir. Hepimizin hayata dair bir felsefesi, paradigması, ülküsü vardır. Peki, tüm bunlar ne kadar bize ait hiç sorguladık mı?

Herkesin değişime açık, değiştirilebilir düşünceleri ve inançları vardır. Bunun yanında değiştirilmesi zor, karakterimizin bir parçası olan felsefelere ve inanç kodlarına da sahibizdir. İnsanların düşüncelerini, yeri geldiğinde karakterlerini menfi-müspet değiştirme çabamız olabilir. Karşımızdaki insanı kendi inandığımız doğruya, siyasi düşünceye, felsefeye davet edebiliriz. Ancak karşımızdaki insan da yansız değildir. Yıllardır onu yönlendiren bir felsefeye, bir paradigmaya sahiptir. Bir insanın düşüncelerini kendi isteklerimiz doğrultusunda değiştirmeye çalışmak çok zordur ve uzun bir zaman alabilir. Farklı bir açıdan bakacak olursak bir insanın hatasını ona anlatmaya çalıştığınız zaman size refleks olarak tepki gösterecektir. Çünkü insanın hatasını kabul etmesi kişiye ağır gelen bir şeydir ve kendisini reddedemeyen kişi doğal olarak sizi reddeder. Aranızda geçen konuşmayı defalarca kafasında canlandırır ve ona farklı bir boyut katarak tavrını belirleme yolunu seçer. Peki, bir insanı doğru olduğuna inandığımız fikre, akıma davet ederken veya onu bir yanlışın içinden çekip çıkarmaya çalışırken izlememiz gereken en sağlıklı ve bizi hedefimize ulaştıracak yol nedir?

Algı yönetimi temel olarak insanların fikirlerini değiştirmeye çalışmaz yahut kişiye yeni fikirler empoze etmeye çalışmaz. Yukarıda anlattığım gibi genelde etkisiz yöntemlerdir bunlar. Algı yönetimi der ki; insanlara fikir empoze etme, onların eline “yeni bir fikir oluşturacak”  ve  “yeni bir algı yaratacak”  argümanları, felsefe kırıntılarını ver ve senin kontrolün altında karşındaki kişi yeni bir fikir ve paradigma üretsin. Bu işin can alıcı noktası ise şurasıdır; sen bunu yaparken öyle dikkatli ve profesyonel yap ki aslında senin tarafından onun eline tutuşturulan fikri o kişi kendisine ait zannetsin.

“Bir Amerikan filminde konu CIA’nın Pasifik Okyanusundaki bir ada devletinde düzenlemeye çalıştığı darbe ile ilgili idi. Darbeyi planlayan ve yöneten CIA case officer, yani yetkilisi, dosya ile ilgili CIA başkanına bilgi verirken şöyle diyordu: “Darbeden sonra iktidara getireceğimiz kişi adanın en zengin ailelerinden birinin çocuğu. Yale Üniversitesi’nde tarih doktorası yapıyor. Ve düşüncelerini kendisine ait zannediyor.[1]

Algı yönetimi öyle bir süreçtir ki algı yönetimine maruz kalma ihtimalinin ne kadar bilincinde hareket ederseniz edin etkisinden kaçamayabilirsiniz. Aynen âşık olmak gibi birden kendinizi o sürecin içinde bulabilir ve kapılıp gidebilirsiniz. Yani demek istediğim her eğitim seviyesinden, kültürden, inançtan, yaştan insan algı yönetiminin etkisi altında kalabilir. Ancak algı yönetimi operasyonlarında süreci yöneten kişinin yöneldiği belirli bir hedef profili vardır. Bu profildeki insanlar daha kolay etki altına alınabilir. Operasyonun mahiyetine ve operasyonun yapıldığı coğrafi bölgenin kültürel yapısına ve halkın inanç kodlarına göre bu profil değişebilir.

Dünya istihbarat tarihi incelenerek ortaya koyulan çalışmalarda temel istihbarat elemanı profili belirlenmeye çalışılmıştır. Bu istihbarat elemanı profilindeki bazı maddeler potansiyel algı yönetimi hedefi ile paralel özellikler taşımaktadır. İstihbarat tarihinden çıkarılan temel casus profili şöyledir;

  • 21-35 yaş arası erkek veya kadın
  • Üniversiteden ortalama bir öğrenci olarak mezun olanlar
  • Kısa süreli değişik işlerde çalışan kişiler
  • Para sıkıntısı çeken düşük gelirli kişiler
  • Askeri istihbarat deneyimi olan kişiler
  • Yalnız yaşayan erkek veya kadın
  • Ehliyeti olan ama genelde deneyimsiz olan sürücüler
  • Romantik hobiler, yazarlık, fotoğrafçılık ile ilgilenenler
  • Devlet güvenlik örgütlerinin riskli unsur olarak tanımladığı kişiler
  • Paramiliter yazına ilgili kişiler
  • Silahla ilgili ve genellikle silah taşıma talimi yapan kişiler
  • Satranç, matematik ve müziğe ilgili kişiler

Aslında algı yönetimi için potansiyel olan kişilerin profilini genelleme olarak çıkartmak çok olası ve doğru değildir. Çünkü algı yönetimi spesifik bir hedefe yönelmiştir ve hedefin, görevin doğasına uygun kişiler kullanılmalıdır. Bu tür özel görev ve hedeflerin haricinde algı yönetimi her kişi ve kesime yöneltilebilir. Örneğin bir sivil toplum kuruluşu üzerinde algı yönetimi çalışması yapılarak genel eğilim, felsefe ve hedef manipüle edilebilir. Bazen de özel bir görev için tek bir kişi üzerinde algı yönetimi uygulamak gerekebilir. Bu kişi ise görevin, hedefin cinsine göre tayin edilir.

Kitle içindeki insan birey olarak insandan çok daha fazla algı yönetimine açıktır. Çünkü bu iki insan profilinin geliştirmiş olduğu paradigmalar birbirlerinden çok farklıdır. Hatta aynı kişinin kitle içindeki paradigması ile kitle dışındaki birey olarak paradigması bile büyük farklılıklar gösterir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için birey olarak insan ve kitle içindeki insanı kısaca incelemek gerekir.

Birey olarak insan ve kitle içindeki insan paradigmasının farklarını anlatırken öncelikle kitleden ne anlamamız gerektiğinden bahsetmeliyiz. Lafzen baktığımız zaman topluluk, kalabalık, örgüt vb. kavramlarla ilişiktir. Ancak sadece bu yönüyle bakmamak gerekir. Yani kitleyi oluşturan insanların illaki aynı mekânı paylaşmaları, birbirleriyle fiziksel temas içinde olmaları gerekmez. Örneğin fiziksel olarak hiçbir topluluğun içinde bulunmayan ancak “aynı gazeteyi okuyan insanlar” da pek tabii ki kitle olarak değerlendirilebilir.

Birey olarak insan ve kitle içindeki insan konusunda birçok görüş öne sürülmüştür. Bunlardan en kabul görmüş olanlarının ortak çıkarımı bireyin kalabalığın eğilimlerinden etkilenmeye açık ve kaba tabirle sürü psikolojisi ile hareket etme eğilimi içinde olduğudur. Kitleyi oluşturan bireyler ne türden olursa olsun yaşayışları, işleri, karakterleri, zekâları birbirine ne kadar benzerse benzesin ya da birbirinden ne kadar ayrılırsa ayrılsın kitleleşme sonucu yalnızca ama yalnızca bu nedenden dolayı kolektif bir ruh kazanır. Dolayısıyla her biri tek başınayken düşüneceği, hissedeceği ve davranacağından farklı düşünür, hisseder ve hareket eder. Yani kolektif ruh tarafından yönetilmeye başlanır. Kimi uzmanlar tarafından bu kolektif ruh “bilinçdışı” olarak adlandırılmıştır.

Kitle içindeki insan sayı çokluğu gibi çeşitli nedenlerden dolayı kendisini birey halinden çok daha cesur ve yenilmez hissedebilir. Bu yüzden birey olarak zaman zaman frenlediği duygularını kitle içindeyken açığa vurmaktan çekinmeyebilir. Ayrıca kitle içindeki duygular engellenemez bir yayılmacılığa sahiptir. Kitle içindeki bu duygu o kadar yayılmacı ve güçlüdür ki kişi yeri geldiğinde kitlenin çıkarı için kendi çıkarını kolayca feda edebilir. Bu durum esas itibariyle insanın doğasına terstir ve ancak bir kitleye dâhil bulundukça meydana gelen bir fenomendir.

Yaygın görüşe göre kitle içindeki insan birey halindeki bilincinde uzaklaştığı için hipnoz durumundakine benzer bir psikolojiye sahiptir ve bu nedenle telkine çok açıktır. Kolektif ruh içinde yayılan bir telkinin etkisiyle birey, büyük bir coşkunlukla bazı eylemlere yönelebilir. Telkin edilmeye açıklık durumu kitlenin hiyerarşik olarak farklı konumlarda olan tüm bireyleri için geçerlidir çünkü tüm kişiler “bilinçdışının” etkisindedir.

Freud’a göre kitlenin bu özgün doğasının altında yatan neden kitlenin bütün üyelerinin kitle liderini “kendi ben ideali” yerine koymasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca üyeler sadece liderlerine değil kitle içinde diğer mensuplara da bu paradigmayla yaklaştıkları için birbirlerine de bağlanmaktadırlar.

Bireylerin kitle içindeyken sahip oldukları düşünceleriyle, davranışlarıyla ve dışarıdaki insanların kendisini nasıl gördükleriyle alakalı kaygı düzeyleri düşer ve bu durum beraberinde iki sonucu getirir. Birincisi suçluluk, utanç, korku ve toplumsal normlara dayanan kendini kontrol etme mekanizması zayıflar. İkinci olarak normal zamanlarda ketlenmiş davranışların üzerindeki ketlenme gevşetilerek saldırganlık, öfkelenme vb. gibi davranış biçimleri göstermek için atlanması gereken eşik düşer. Ancak kitle içindeki insan birey olarak sahip olduğu kişiliğini kaybetmez. Sadece sahip olduğu sosyal kimlik kişisel kimliğine oranla başat hale gelir.

Sıkılmadan buraya kadar okuduysanız size bir iyi bir de kötü haberim var. Kötü olan; okumuş olduğunuz bu yazı ile profesyonel bir algı yönetimine maruz kalmış olabilirsiniz. Aksini kimse ispatlayamaz. İyi olansa şu; zamanında istihbarat ile yakından ilgilenen, ancak iznini almadığımdan dolayı ismini veremeyeceğim bir milletvekili ile sohbetimde edinmiş olduğum insanın içini rahatlatan bir bilgi vereceğim.

Üniversite yıllarımda bir program için Ankara’ya gitmiştim ve bu milletvekilinden “algı yönetimi” dersi alma imkânım olmuştu. Anlattıkları bana çok korkutucu gelmişti. Belki de farkında olmadan gün içinde onlarca algı yönetimi operasyonuna maruz kalıyorduk. Psikolojimiz üzerinde meydana gelen tahribatları ancak belli bir noktadan ileriye dönük olarak silebiliyoruz. Bunu unutmak, üstüne sünger çekmek gibi sözlerle ifade ediyoruz. Ama bilinçaltımız yakamızı maalesef bırakmıyor.  İnsan psikolojisi bu şekilde çalışmasına rağmen algı yönetimi operasyonunda bir fark vardır. Sayın vekile algı yönetiminin etkilerinden nasıl kurtulabiliriz diye sorduğumda verdiği cevap şuydu; “Algı yönetimi istihbaratta her ne kadar çok etkili bir yöntem olsa da bu operasyonun zayıf bir yanı vardır. Kişi bilinç düzeyini arttırmayı başarır ve algı yönetiminin farkına varabilirse algı yönetimi operasyonunun etkilerini geçmişe dönük olarak silebilir. Buradaki “geçmişe dönük olarak” ifadesi işin can alıcı kısmı… Bununsa ilk şartı kitle içindeki insan psikolojisinden sıyrılmak ve zihnimizle bir “birey” olarak baş başa kalabilmektir. Keşke bu iş teorik boyutu kadar kolay olsaydı…

Kule: Uçağı hemen terk et! Atla!

Özer: Yapamam… Uçağı kurtarmayı deneyeceğim. Bunu yapabilirim. BU UÇAKTA   YETİM HAKKI VAR!

“13 Mart 2012 günü Konya’da arıza yapan uçağı “Bu uçakta yetim hakkı var” diye terk etmeyerek kurtarmaya çalışan ancak başarılı olamayarak şehit olan Pilot Yüzbaşı Ümit ÖZER’in aziz hatırasına… Ruhu şad olsun… Saygılarımla…”


[1]Ümit  ÖZDAĞ, Algı Yönetimi, Kripto Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2014, sf.14

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

6 YORUMLAR

  1. Bu güzel yazıyı “Gözden Kaçanlar” adı altında stratejik ortakta tekrar üst sıralarda yayınlanması sayesinde okuma fırsatı buldum.Yazıyı okurken daha siz bahsetmeden önce de acaba siz de bu yazıda, benim kendimce “saf ve pür” aklıma bir takım algı operasyonu düzenleyip düzenlemediğinizi düşünmeye başlamıştım.Çünkü zira şu sıralar ittire kaktıra okuduğum İlhan BAHAR’ın da bu konuyla ilgili bir kitabı var ve o kesinlikle kitabının bazı yerlerinde kendi bahsettiklerini uyguluyor ama iyi haber siz de “kesinlikle” kelimesini henüz kullanamıyorum.Belki de bunun sebebi algı operasyonunu İlhan beyden daha iyi yaptığınız olabilir, kim bilebilir :)) . Benim bu yazınızdan yaptığım ana çıkarımımı da aktarmak istiyorum. Kitlelerin içinde bulunmamız bizi bir takım belli başlı düşüncelere ister istemez sevk ediyor bu yadsınamaz bir gerçek ama insan sosyal bir varlık dolayısıyla kendimizi her türlü kitleden soyutlamamıza ihtimal pek yok o halde yapılması gereken : Kitleler içinde olsak da “Kitle içindeki birey” olarak değil “Birey olarak insan” gibi yolumuza devam etmesini öğrenmeliyiz.(Sanırım siz de bu tarz bir cümle kurmuştunuz yaaa.Yoksa algı yönetimine mi maruz kaldım offf :D) .Siz anlamışsınızdır bu dediğimi ama başkaları için biraz daha açayım ; “Kitleler içinde bulunsak da kitlelerin genel yargılarının-düşüncelerinin kendi düşüncelerimize tamamen yön vermesinin önüne geçmeyi öğrenmeliyiz.” Huhh anlaşılır yapayım derken daha da karmaşık hale getirdim sanırım :)) . Neyse fazla uzatmadan bu güzel yazıda öğrendiklerim için size şükranlarımı sunuyorum…

  2. Bu adam Efsane. Gerçekten Harika yazılar yazıyorsun Çok teşekkürler. Yorum fazla yazmam normalde ama En beğendiğim tüm yazılara Bakıyorum Hepsini sen yazmışsın Ve Bi teşekkür etme İsteği oluştu.

  3. Çok teşekkür ederim sayın Aliya inanın ben de sizin yorumlarınızı zevkle okuyorum ve cevaplıyorum. Şehit pilotumuz gerçekten şu hayatta en saygı duyduğum insanlardan biri, onun gibi yetişmiş ve yürekli bir askerin değeri dünyevi şeylerle ölçülemez, ruhu şad olsun Rabbim şehadetini kabul etsin. Gerçekten yorumlarınız bazı hususları daha ayrıntılı açıklamama vesile oluyor ki bu çok memnun edici, çok teşekkürler. Sorunuza gelecek olursak aslında kafa karışıklığının sebebi istihbarat uzmanı ve haber elemanı kavramlarını ayrıntılı olarak açıklamamamdan kaynaklanıyor. Benim eksikliğim, bunun için özür dilerim. Belki başka bir yazının konusu olabilir. İstihbaratçı olmak her ne kadar filmlerdekinden farklı da olsa bazı noktalar uyuşmaktadır. Şöyle ki istihbaratçılarımızın büyük kısmı istihbarat uzmanı olarak farklı birimlerde çalışmaktadır. İstihbarat farklı branşlarda profesyonelleşme gerektiren bir alandır. %95 verim aldığınız bir istihbaratçıdan istihbaratın farklı branşlarında belki en fazla %50 verim alabilirsiniz. Bu derece uzmanlaşma gerektirir. Bir kısmı saha ajanı, bir kısmı da operasyonel birliklerdir. Bahsettiğiniz gibi hayatının tümünü esnaf ya da başkaca memurluklarda geçiren ancak aslen istihbarat kadrosunda olan insanlar da vardır. Bir berberin yahut bakkalın da istihbarat elemanı olması gayet muhtemeldir. Ancak bu konsept günümüz istihbarat dünyasında özellikle son 15-20 yılda yavaş yavaş terk edilmektedir. Sebebi ise sistemin ihtiyaçlara cevap vermemesi ve istihbarat faaliyetlerine soğuk savaş döneminden çok daha farklı bir paradigmayla yaklaşılmasıdır. Berberiniz istihbaratçı olabilir aksini söyleyemem, bu durum yadırganacak bir şey de değildir aslında. Ama ben olsam berberlerden çok gemi kaptanlarından şüphelenirdim:) Her ne olursa olsun bu insanlar vatanın bekası için mücadele eden insanlardır. Simitçi mi mitçi mi şakası da istihbarat faaliyetlerinin yıllarca ispiyonculukla eş tutulmasından kaynaklanmaktadır. Umarım sorunuza yeterli cevabı verebilmişimdir. Tekrar kıymetli yorumunuz için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum…

    • Bu arada kusura bakmayın Sayın Aliya, yorumunuzun altına yazacağıma yine yanlışlıkla genel yorum atarak cevap verdim ve sonradan fark ettim:)

  4. Emek harcayarak güzel ve faydalı yazılar yazdığınız için teşekkürler gerçekten büyük bi zevkle okunuyorsunuz rahmetli pilot yüzbaşıya çok üzüldüm haddime değil ama böyle şerefli fedailerin düşmanla karşılaşıncaya kadar yaşaması harcanan paradan daha önemli diye düşünüyorum bide casus profili kafa karışıklığı yaratdı bende mitçimi simitçimi şakası gibi ben en çok berberlerden şüpheleniyorum bununla ilgili bildiğiniz varsa paylaşırsaniz çok sevinirim başarılar

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz