Avrupa’da Azınlık Hakları: Tarihsel Süreç ve Çalışmalar

1214

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, Avrupa’da ortaya çıkan etnik temelli çatışmalar, azınlık meselelerinin ve azınlık hakları konusunun Avrupa için önemini ortaya koymuştur. Yaşanan gelişmeler Avrupa’yı etkilemiş ve Avrupa devletleri 1990’larda Balkanlarda ortaya çıkan etnik çatışmalar ile durumun ciddiyetinin farkına varmışlardır. Avrupa’nın heterojen bir yapıda olması ve Avrupa ülkelerinin farklı etnik, dini ve dilsel azınlıklara sahip olması Avrupa’da azınlık hakları konusunda adım atılmasının yolunu açmıştır.

Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve AGİT gibi kurumlar azınlık hakları konusunda birçok çalışma yapmış ve üye olan ülkelerin yaptıkları anlaşmalarla azınlık hakları güvence altına alınmıştır.

Tarihsel Anlamda Azınlık Hakları

Avrupa 400’den fazla azınlık grubuna ev sahipliği yapmakta ve her yedi Avrupalıdan biri ya bir azınlık grubuna üye ya da bölgesel veya azınlık dillerinden birini konuşmaktadır.[1] Bu dinsel, dilsel ve etnik çeşitlilik zaman içinde dışarıdan alınan göçlerle artmıştır.

Tarihsel gelişim ele alındığında, Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa azınlık haklarında bir takım önemli gelişmelere sahne olmuştur. Savaş sonrası galip devletler etnik memnuniyetsizliklerin, ulusal ve uluslararası çatışmalara dönüşme potansiyeli karşısında Polonya, Çekoslovakya gibi Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin bağımsızlıklarını, bazı azınlıkların korunması koşuluyla kabul etmiş Arnavutluk, Litvanya, Irak gibi devletlerin Milletler Cemiyeti’ne üyeliklerinin kabulü, bir takım azınlık konulu yükümlülükleri üstlenmeleri koşuluna bağlanmış böylece Avusturya, Macaristan, Türkiye gibi savaştan yenik çıkan devletlere azınlıkların korunması barış için bir ön koşul olarak getirilmiştir.[2] Fakat bu dönemde uluslararası barış ve istikrara tehdit olarak görülen azınlık meseleleri, tüm Avrupa ülkelerinde eşitlik prensibi ile ele alınmamış, Fransa, İtalya ve hatta savaştan yenik çıkan Almanya gibi ülkelerde azınlıkların korunması konusu Milletler Cemiyeti’nde gündeme gelmemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasından Soğuk Savaşın bitimine kadar olan dönemde, Avrupalı devletlerin azınlıklar ve azınlık hakları konusundaki yaklaşımları insan hakları rejimi çerçevesinde şekillenmiştir.8 Bu dönemde Milletler Cemiyeti’nin azınlıklar konusundaki başarısızlığı azınlık hakları meselesinin gündemden düşmesine neden olmuş, İkinci Dünya Savaşı süresince Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki bazı azınlık liderlerinin Nazi suçlarına iştirakleri şüphesiyle azınlıklara kuşkuyla yaklaşılmaya başlanmış, sonuçta azınlık hakları uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak algılanmıştır. [3] 1990’lara gelindiğinde bu yaklaşımın artık geçerli olamayacağı düşüncesi ortaya çıkmış ve azınlıklar ile azınlık hakları konusunda, Avrupalı devletlerarasında farkındalık artmıştır. Azınlıkların durumları Avrupa için potansiyel bir tehdit oluşturduğu görülmüş ve bu durum Yugoslavya’nın parçalanması sonucu Balkanlar’da ortaya çıkan çatışmalarla bir nevi doğrulanmıştır.[4] Sonuç olarak, Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan “azınlık tehdidi” ile başa çıkabilmek adına, 1990’ların başından itibaren hem Avrupa devletleri hem de Avrupalı örgütler arasındaki mutabakat ile eski Sovyet devletlerinin azınlık politikalarına etki etmede en güçlü yaklaşımın minimum seviyede norm ve standartlar oluşturmak ile bu norm ve standartlara uyumu denetlemek için uluslararası mekanizmaların kurulması olduğuna karar verilerek, bu yönde adımlar atılmıştır.

Azınlık Tanımı

1990’larda azınlıklar ve azınlık hakları konusunda hızlanan bu sürece rağmen, günümüzde dahi hala azınlık kavramının tanımı konusunda uluslararası bir mutabakat sağlanamamıştır. Yine de ‘BM İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu’ raportörü Francesco Capotorti’nin 1979 tarihinde hazırlamış olduğu Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına ilişkin BM raporundaki ‘azınlık’ tanımı uluslararası alanda ve dolayısıyla Avrupa’da görece kabul görmüş ve sonrasında yapılan ‘azınlık’ tanımlarına temel çerçeve oluşturmuştur.  Capotorti’nin ‘azınlık’ tanımına göre azınlıklar dört temel özellik – bunlardan ilk üçü nesnel özellikler olup son özellik ise özneldir – çerçevesinde tanımlanabilir ki bir grubun azınlık olarak tanımlanabilmesi için “Çoğunluktan ırk, din ve dil temelinde farklı olan vatandaşlar grubu olmaları; görece sayıca az küçük bir topluluk olmaları; (toplumda) egemen konumda olmamaları; çoğunluktan farklı olan kimliklerini korumaya kararlı olmaları” gerekmektedir.[5]

Bu tanım ve onun üzerine kurulan literatürdeki diğer tanımlar ‘vatandaş’ olma şartı koştuğu için, Avrupa ülkelerinde vatandaşlıktan yararlanamayan göçmen ve mültecileri azınlık tanımı kapsamı dışında bırakmaktadır. Bu durum Avrupa ülkelerinde bulunan mülteci ve göçmen grupların azınlıklara sağlanan haklardan yararlanamamasına neden olmaktadır.

Sonuç olarak, Avrupa’da azınlık hakları meselesi öncelikle azınlık tanımı konusunda nesnel kriterler belirlenmesi ile ilerleme sağlandıktan sonra ancak masaya yatırılabileceği ve bir azınlık hakları rejimi oluşturulabileceği düşünülmektedir. Verilecek haklara kimlerin sahip olacağını belirlemeden, azınlık hakları konusunda gelişme sağlanmasını beklemek veya sağlansa bile bu hakların adilane bir şekilde azınlık gruplarına uygulanmasını sağlamak oldukça yüzeysel bir yaklaşım olarak atfedilebilir ki Avrupa’da ve hatta uluslararası arenada durum halen bu şekildedir.

Azınlık Hakları Çalışmaları

Avrupa’nın üç örgütünün – AK, AGİT ve AB – yoğun çabaları sayesinde yavaş yavaş azınlık çalışmaları şekillenmeye başlamıştır. Azınlık hakları konusunda Avrupa standartlarının belirlenmesi için özellikle AK ve AGİT’in çalışmaları öne çıkmıştır.[6] Bu örgütler birbirleriyle de yakın işbirliği içerisinde bir takım ortak standartlar ortaya konmuş ve örgütler arası işbirliği ile birbirlerinin oluşturmuş oldukları belgelere ve dolayısıyla standartlara referans vererek azınlık hakları rejimine giden yola zemin hazırlamışlardır. Sonuçta, 1990’lar öncesi ve sonrasında AK, AGİT ve AB’nin azınlık hakları konusundaki çalışmaları Avrupa’da gelişmekte olan azınlık hakları rejimi için oldukça önemlidir.

AK, 1990’lar öncesinde insan hakları konusunda aktif bir yaklaşım gösterirken, daha sonrasında azınlık hakları ve standartları konusuna odaklanmış ve bu doğrultuda 1994 yılında kabul edilen ve 1998 yılında yürürlüğe giren Azınlıkların Korunmasına İlişkin Avrupa Çerçeve Sözleşmesi’ni tesis etmiştir.[7] Sözleşme ulusal azınlıkları koruma konusunda Avrupa’da temel standartları oluşturmuş, sıklıkla referans verilen ve Avrupa’nın çoğu devletinin taraf olduğu bir doküman olarak azınlık hakları konusunda belirleyici olmuştur. Fransa ve Türkiye gibi bazı üye ülkeler Sözleşme’yi imzalamayı reddetseler de, Sözleşme Avrupa’da azınlıkları koruma konusunda öne çıkan en önemli belgedir.

AK’nin 1992 yılında kabul ettiği ve 1998 yılında yürürlüğe giren Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı azınlık hakları konusunda sıklıkla başvurulan ve referans gösterilen bir diğer belgedir. Avrupa Şartı’na taraf devletler azınlık dilleri konusundaki yükümlülüklerini ne derecede gerçekleştirdiklerini detaylandıran raporlar sunmakla sorumlu tutulmuşlardır. Fakat önemle belirtilmelidir ki Avrupa Şartı spesifik olarak bölgesel ve azınlık dillerini teşvik etmek ve korumayı hedeflemiş, fakat bu dilleri konuşanlara bireysel veya kolektif haklar getirmemiştir.[8]

Avrupa’da azınlıklar konusunda önde gelen bir diğer örgüt olan AB, azınlık hakları standartları konusunda Avrupa’daki en zayıf halkadır. AB iç müktesebatında azınlık konusunda herhangi bir standart bulunmamakla beraber, AB üye ülkelerinin de uyacağı herhangi bir standart belirlenmemiştir. Azınlık standartları konusunda etkinliği kısıtlı olan AB, yine de genişleme politikası vasıtasıyla azınlıkların korunması ve azınlık hakları konusunda Avrupa’nın önde gelen aktif aktörlerinden biri olmuştur. Azınlık hakları, 1993 Kopenhag Zirvesi ile birlikte genişleme konusunda başat kriter kabul edilen Kopenhag Kriterleri arasında sayılmış ve azınlıkların korunması açık bir şekilde genişleme kriteri olarak belirtilmiştir.

Toparlayacak olursak; Avrupa’da azınlıklar konusunda özellikle AK, AGİT ve AB’nin başını çektiği örgütler sayesinde adım adım bir azınlık rejimi oluşturulmaya çalışılsa da, tüm Avrupa tarafından kabul gören ve uygulanan Avrupa azınlık hakları standartlarından bahsetmek halen mümkün değildir. Bu durum Avrupa ülkelerinde azınlıkların yaşadığı farklı sorunlar ile de kendini belli etmektedir. Özellikle AB, NATO gibi Avrupa örgütlerinin genişlemesiyle azınlık hakları konusunda Batı Avrupa ve Doğu Avrupa arasındaki farklılıklar gün geçtikçe belirginleşmiş ve çeşitli eleştirilere neden olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı sonrası, Preece tarafından dile getirilen, Milletler Cemiyeti tarafından uygulanan azınlık sisteminde eşitlik ilkesinin olmaması gibi – Batı Avrupa ülkelerinin azınlıkların korunması konusunda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine uygulanan koşullara tabii olmaması – nedeniyle Avrupa azınlık hakları meselesi eşitlik ilkesinden uzak bir şekilde ele alınmaktadır. [9]

Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninin değişmesi ile birlikte, Avrupa’da bir azınlık hakları rejimi temellendirilmeye çalışılmış ve bu doğrultuda AK, AGİT ve AB gibi örgütlerin çalışmaları ile Avrupa azınlık hakları standartlarının belirlenmesi yönünde adımlar atılmıştır. Sonuçta tüm bu çabalara rağmen, halen Avrupa’da tüm ülkeleri kapsayan ve eşitlik ilkesi ile tüm ülkelere uygulanan azınlık standartlarına ulaşılamamıştır. Aksine Batı Avrupa devletlerinin egemenlik sınırlarında bırakılan azınlık hakları konusu, Doğu ve Orta Avrupa devletlerine AB gibi örgütlere giriş aşamasında bir ön koşul olarak uygulanmış ve bu durum da azınlık hakları konusunda Avrupa’da bir çifte standart olduğu eleştirilerini beraberinde getirmiştir. Bunun yanı sıra ‘azınlık’ tanımının gerek uluslararası alanda, gerekse Avrupa özelinde belirli standartlara bağlanamaması azınlık haklarının uygulanması konusunu daha da problemli bir hale getirmiş ve hâlihazırda ülkelerin iç hukukuna kazandırılan azınlıkları koruma konusundaki hakların kimleri kapsadığı konusunu gündeme getirmiştir. Açıktır ki azınlık tanımı olmadan azınlık hakları konusu uluslararası alanda ve özelde Avrupa’da muğlak bir alan olarak kalmaya devam edecektir.

Sonuç olarak; Avrupa azınlık hakları konusu hala gelişmekte olan ve dönüşümünü tamamlayamamış ve eşit standartların sağlanamadığı bir alan olarak kalmıştır. Fransa gibi Batı Avrupa devletlerinde süre gelen azınlık problemleri, bu sorunun ancak tüm Avrupa devletlerini kapsayan bir işbirliği içerisinde çözülebileceğini ve azınlık haklarının Avrupa devletlerinin fikir birliği ile egemenlik haklarının azınlık haklarıyla bir dengeye oturtulduğu takdirde ortak standartlara kavuşturulabileceğini göstermiştir.

Mesude Demir

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAKÇA

Francesco Capotorti, Study on the Rights of Persons Belonging to Ethnic, Religious and Linguistic Minorities. United Nations, E/CN4/Sub2/384/Rev1, 1979.

Naz Çavuşoğlu “‘Azınlık’ Nedir?”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 19-20, No. 1, 1998, 93-101.

Jennifer J. Preece “Minority Rights in Europe: from Westphalia to Helsinki”, Review of International Studies, Cilt 23, No 1, 1997, s. 75-92.

Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No 8, 2007,s. 25-35

Carter Johnson, “The Use and Abuse of Minority Rights: Assessing Past and Future EU Policies towards Accession Countries of Central, Eastern and South-Eastern Europe”, International Journal on Minority and Group Rights, Cilt 13, 2006, s. 29.

Gözde Yilmaz, “Common, Double, or No Standards? How to Improve Minority Protection in Turkey through the Pressure of the EU”, Tanja A. Börzel ve Katrin Böttger (der.), Policy Change in the EU’s Immediate Neighbourhood: A Sectoral Approach, Baden-Baden, Nomos, 2012, s. 33- 55.

YAZI TAAHHÜTÜM: AYDA 2 YAZI

[1] https://www.fuen.org/tr/avrupa-azinliklari/genel-bilgiler/.

[2] Ibid., s. 82.

[3] Hakan Taşdemir ve Murat Saraçlı, “Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık

Hakları Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No 8, 2007, s. 28.

[4] Taşdemir ve Saraçlı, op. cilt. s. 29

[5] Naz Çavuşoğlu, “‘Azınlık’ Nedir?”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 19-20, No. 1, 1998, s. 93.

[6]  Preece, “National Minority Rights Enforcement in Europe”.

[7] Carter Johnson, “The Use and Abuse of Minority Rights: Assessing Past and Future EU

Policies towards Accession Countries of Central, Eastern and South-Eastern Europe”,

International Journal on Minority and Group Rights, Cilt 13, 2006, s. 29.

[8] <http://minorityrights.org/minorities/overview-of-europe/>

[9] Preece, “Minority Rights in Europe”, s. 82.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz