Halford J. Mackinder tarafından ele alınan Kara Hâkimiyet Teorisi, “The Geographical Pivot of History” ve “Democratic Ideals and Reality” eserlerinde tasvir edilmiştir.
Mackinder’a göre dünya, etrafı denizlerle kaplı bir kıtadır. Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları bir bütünlük arzeder. Kalan toprak parçaları bu “Dünya Adasının” uydularıdır. Bu büyük toprak parçasının “heartland” olarak nitelendirdiği kalbi ise buzlarla kaplı olan Sibirya’dan başlayıp, Doğu Avrupa’yı da içine alan, İran’a kadarki bölgedir.[1]
“Heartland”in merkezi olan Doğu Avrupa ise “Dünya Adasının” en önemli yeridir. Mackinder’in sistemine göre merkez bölge olan Doğu Avrupa’ya hakim olan dünyaya hakim olur.[2]
Mackinder’in kurgusuna göre dünyanın en önemli bölgesi olan Doğu Avrupa’yı kontrol altına alan iki kuşak vardır. Bu iki kuşakta alınacak önlemler ile merkez bölge olan Doğu Avrupa’daki gücün diğer bölgelere ulaşması engellenecektir. Bu bölgeler: Türkiye, Pakistan, İran, Hindistan, Almanya ve Çin’i de kapsayan “Rimland” (İç Hilal) ve İngiltere, ABD, Kuzey Afrika ve Kanada’yı kapsayan “Dış Hilal”dir.[3]
Dünyadaki devletleri karacı ve denizci olarak ikiye ayıran Mackinder, Doğu Avrupa’ya hakim olan karacı devletin zamanla diğer bölgelere de hakim olmasıyla insan ve maddi kaynak olarak çok fazla zenginleşeceğini, genişledikçe deniz gücünü de artırabileceğini, dolayısıyla denizlere de hakim olabileceğini belirtmiştir.[4]
Mackinder’in Kara Hâkimiyet Teorisini günümüz dünyası için yorumlayacak olursak, “heartland” bölgesinde hakim güç olan Rusya’nın, sıcak denizlere açılmak için uygulamış olduğu politikalar, “rimland” ülkeleri için bir tehdit oluşturmaktadır. Son yıllarda Ukrayna işgali ile sıcak denizlerde etkisini artırmak istemiş, bu bağlamda Kırım’ı ilhak etmiştir. Ortadoğu’da yürütmüş olduğu politikalar ile “rimland” üzerindeki baskısını gün geçtikçe artırdığı görülmektedir.
Mackinder’in de belirttiği gibi “heartland” bölgesine hâkim olan Rusya, zengin doğal gaz ve petrol rezervlerini elinde tutmaktadır. Uyguladığı politikalar, askeri bir müdahale ile kontrolden ziyade “rimland” bölgelerindeki ülkeler ile sosyo-ekonomik ilişkiler bağlamında geliştirilmiş politikalar içermektedir. Soğuk savaş yıllarından sonra küresel gücü ABD’nin tekeline bırakan Rusya, son dönemlerde, özellikle “rimland” bölgesi üzerinde uygulamış olduğu politikalar ile iç hilale doğru genişlemeye çalışmaktadır.
Yavuz Selim Özdemir
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAK
[1] Halford J. Mackinder, Democratic Ideals and Reality, (Washington DC, National Defens University Press, 1942) 54-55.
[2] Cezmi Sevgi, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Tarihsel Gelişimi Açısından Türkiye’nin Stratejik Konumu”, Ege Coğrafya Dergisi(Aegean Geographical Journal), C.4, S.1 (1988): 222.
[3] İsmail Hakkı İşcan, “Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası İlişkiler, C.1, S.2 (2004):, 61.
[4] Abdullah Ural, “ABD’nin Enerji Hâkimiyeti Projesi ve Büyük Ortadoğu Projesi”, Akademik ORTA DOĞU, C.3, S.2 (2009), 134-135.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Mackinder in Kara Hakimiyeti Teorisi nin 1904 te yazıldığını ve 10 yıl sonra 1. Dünya Savaşı patlak verdiğinde İngiliz ve Fransız ların ortadoğu petrollerini ve ticaret yollarını hedef aldıklarından yola çıkarak mackinder in ingilizlerin tilki zekasının ürünü karşı istihbarat amaçlı bir oyun ve strateji olduğu kanaatindeyim.
Şu anda dahi en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerinin
Ortadoğu kuzey afrika ve venezüella da olduğunu görmekteyiz. Yani Mackinder ın sözümnona doğu avrupa dan ve sibirya dan daha az önemdeki iç ve dış hilaldeki ülkelerde.
İngilizler 2 .dünya savaşı nda Alman istihbaratının ingiliz yazılı basınını takip ettiklerini bildiklerinden kendi gazetelerinde havuçun göz sağlığına çok faydalı olduğu ve ingiliz hava kuvvetlerinin başarısının sırrının bu olduğu gibi yalan haberlerle de Alman istihbaratını da yanıltmayı başarmışlardı.
İngilizler çok iyi toplumbilimciler olduklarını burada da göstermiş ve diğer devletleri yönlendirmeyi başarmışlardır.
Almanların 2. Cihan Harbi nde Doğu Avrupa ve rusya ya egemen olmak için harcadıkları beyhude çabadan da görmekteyiz.
Bilgiyi objektif olarak yorumlamayı ve şüpheci olmayı, kendi strateji ve devlet akıllarını kullanamayan devletlerin hezimete uğradığını görmekteyiz.
Bu kara hakimiyeti teorisinin son yüzyılda modern emperyalizmle, varolan rezervlerle uyuşmadığı açıktır.
Lütfen teoriyi ortaya atan her ne kadar önemlo bir bilim insanı olsa da akıl süzgeçindenn geçirerek yorumlarınızla birlikte yazın.
Dört asırlık beklemenin ardından coğrafyanın politikayla ilişkisini keşfettiğini sanan birkaç Batılı coğrafyacı (Alman ve İngiliz coğrafyacıları) konuya birtakım kurallar koymaya çalışsalar da, İbn-i Haldun’la başlayan, İnsan, coğrafya, kültür ve devlet yönetimi analizleri 20.y.y. başlarında jeopolitik analizler olarak teorileştirilmiştir. Adına DÜNYA HÂKİMİYET TEORİLERİ denen bu analizler. Bir tarihçi düşüncesiyle belirlenmiştir.
20.y.y. İngiliz coğrafyacı H.J. Mackinder 1902 ve 1904 yıllarında yayınladığı Kara Hâkimiyeti teorisindeki Kalpgah belirlemesinden (heartland) başlamak uygun olacaktırKara Hakimiyet Teorisinin kalpgahı coğrafya yapısından çok, 20.y.y.la kadar gelen süreç . Mackinder’in içerisinde, Toplumların Dünya Hakimiyeti için çıkış bölgesi olarak, Hazar Denizi merkezli bölgeyi tespit etmiş olmasına dayanır.
Bu bölge, Tarihin ilk çağlarından beri M.Ö. bin yıllarından başlayan Sakaların (İskitler) 700 yıllık Avrupa’ya yönelik hâkimiyeti ve daha sonraları bu hâkimiyetin ara vermeden Hunlar, Göktürkler, Avarlar, Hazarlar, Kıpçaklar, Selçuklular, Türk- Moğol, Altın Ordu ve Osmanlı devletlerinin hâkimiyetiyle devam etmiştir. 20.y.y.a kadar süren, üç bin yıllık, süreç içersinde bilinen Dünya hâkimiyeti hep Hazar Bölgesinin bulunduğu coğrafyadan kaynaklanmıştır. Hazar Denizinin kuzeyinden ve güneyinden batıya doğru gelen bu hâkimiyetin adı Avrasya Kültürü idi. Türklerin başını çektiği ve 20.y.y.a kadar devam ettirdiği bu hâkimiyet, üç bin yıldır Avrasya kültürü ile iç içe yaşayan Slavlarla 21.y.y.a kadar taşınmıştır. 21.y.y. Avrasya Kültürünün insanlık Ülküsüne olan yolculuğunun kaldığı yerden devam edeceği yüz yıl olacaktır. İnsanlık değerlerini, hoşgörü, uzlaşı, hakça paylaşım ön planda tutan bu yolculukta, İnsanlığı Dünya Egemen Platformuna taşıyacak olan bu kültürün hâkimiyeti İnsanlığın kaderidir.
Yüz yılı aşkın süredir üretilen Dünya Hâkimiyet Teorileri Önce Kara Hâkimiyeti daha sonraları Denizlere Hâkimiyeti ile Deniz ve Hava Hâkimiyeti Teorileri olarak geliştirilmiştir. Günümüzde dahi Jeopolitik Hâkimiyet Teorileri hep aynı coğrafyayı çıkış noktası olarak aldığından Kalpgah yerini değiştirmemiştir. Olabilen en önemli değişiklik Kalpgahın genişlemesidir.
Bize göre tespit edilen Kalpgahın yeri coğrafya olarak doğrudur. Ancak gerekçesi yeterli açıklıkta değildir. Feodal ve Skolâstik Düşünceye dayalı Dünya hâkimiyeti kavramı, Haksız çıkar ve istilaya dayalı bir çizgi göstermektedir. Oysa Dünya hâkimiyet kavramını coğrafyaya sahip olmak dışında, İnsanlık değerleriyle ölçülmesi gereğine uygun bir kavram olan Kültür bazına oturtmak gerekir. Taşıdığın kültür sahip olduğun tüm coğrafyada yaşayan insanlara hitap ediyorsa ve insanlık değerlerini içeriyorsa Egemen olmaktan söz edebilirsiniz. Bunun anlamı işgal değil fetihtir. Çünkü Fetih kavramı zorlamanın değil, gönüllerin kabulüdür.
Jeopolitik kavramda büyük etki uyandıran Mackinder’in o günkü şartlara göre oluşturulmuş sanal teorisi bile Batı Avrupa Feodalizmine hizmet için hazırlanmıştır. Bu teorinin kabul edilebilir yanı, kalpgah olarak belirlenen yerin deniz ve kara ulaşımına kapalı, sömürgeci güçlerinden korunmuş bir alan olmalısı konusudur. Mackinder’e göre Kalpgahı koruyan, iç hilal şeklindeki coğrafik kuşak, Avrupa kıtasında Baltık denizinden, Adriyatik denizine inen hat ile Yunanistan’ı içine alarak Balkanlar bölgesinden, Anadolu ve İran Platosuyla devam ederek Hindistan ve Çine kadar uzanan bir coğrafya olarak kabul edilmiştir. Bu belirleme Avrupa’nın doğusunu, Kendileri ile kalpgah arasında, bir tampon bölge olarak nitelemektedir. Doğu Avrupa hakkındaki bu yargı, Feodal Zihniyetin coğrafik yapıdan çok, “öteki kültürün etkisinde” kalan bölge anlayışının ortaya konuş biçimidir.
Bu bölgenin, Kuzeyinin Buz Okyanusu ve büyük Sibirya Buzul Topraklarıyla ile güneyinin Tibet Platosuyla kapatılmış olması ve diğer yönlerinin, Mackinder birinci hilali tarafından korunuyor olması nedeni ile Kalpgah niteliğini taşımaktadır. Mackinder’in bu tezi çağının sömürgeci güçleri tarafından kabul gördüğü açıktır.
Mackinder’in Kalpgah Ve Birinci Hilal bölgesi,
Bu hat içinde kalan hazar Denizi merkezli coğrafya Kalpgah olarak belirlenmiştir. Bu coğrafyanın özelliği, İnsanlık tarihinin bilinen ilk kültür coğrafyasıdır. M.Ö. 9000 yılında başladığı kanıtlanan Anav ve takipçisi Afanesyovo – Andronovo – Karasug ve Tagar kültürlerinin Avrasya’ya yayıldığı merkez durumundadır.
Ömer Özkul