Home BÖLGELER Tarihin En Büyük Hapishanesi: Avustralya

Tarihin En Büyük Hapishanesi: Avustralya

2734

Günümüzde birçok gelişmişlik endeksine göre yaşanabilir ilk 10 ülke içerisinde yer alan Avustralya’nın, sosyal devlet anlayışını hayatın her alanında uygulamayı hedef edinmiş bir ülke olması tabii kolay olmadı. Her ülkenin belirli bir tarihten günümüze kadar gelen, bulunduğu coğrafyadan, önemli tarihsel kişiliklerden ve olaylardan etkilenerek gelişen kendine has bir değişim serüveni vardır. Avustralya’nın da 1700’lerin sonlarında “beyaz adamın” kıtaya gelmesiyle başlayan, Türk tarihine nazaran kısa fakat bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için örnek teşkil edecek, üzerine çalışılması gereken bir gelişim ve değişim serüveni var. Bu yazıda elimden geldiğince, tarihsel bazı olaylar ve güncel veriler ışığında, Avustralya’nın başlangıçta hükümlülerden oluşan bir koloniden, nasıl eşit yurttaşlık ve sosyal devlet anlayışına dayanan, ayrı bir ülke haline geldiğinden bahsedeceğim.

Dünyanın Yaşanabilir İlk 10 Şehri (2018)

  1. Vienna (Avusturya)
  2. Melbourne (Avustralya)
  3. Osaka (Japonya)
  4. Calgary (Kanada)
  5. Sydney (Avustralya)
  6. Vancouver (Kanada)
  7. Toronto (Kanada)
  8. Tokyo (Japonya)
  9. Kopenhag (İsviçre)
  10. Adelaide (Avustralya)

Kaynak: The Economist

Yeni Kıtanın Keşfi

18. yüzyılda Büyük Britanya, suçlularla baş edebilmenin kolay bir yolunu bulmuştu. Sosyal devlet anlayışının yavaş yavaş ortaya çıktığı bu dönemde toplum düzenini bozan davranışlar cezasız kalmıyor ve mahkumlar, toplumdan aforoz edilmek üzere, imparatorluğun uzak ceza kolonilerine sürgüne veyahut zorunlu çalışmaya gönderiliyordu. Bu dönemde kolonilerden bazıları Britanya İmparatorluğu’na karşı ayaklandı ve 1775 ile 1783 yılları arasında Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı başlattılar. Ardından 1776’da Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi yayımlandı ve 19 Ekim 1781’de de savaş alanında zafer elde edildi. Bu süreçten sonra Bağımsız Amerika Birleşik Devletleri, İngiliz hükümlülerin kıtaya getirilmesine karşı çıktı ve bu nedenle Britanya yönetimi suçlular için başka bir yer bulmak zorunda kaldı.

Kıtaya geliş

Britanya yönetiminin suçlular için düşündüğü ilk yer günümüzde Sierra Leone, Gambiya, Nijerya ve Gana gibi ülkelerin yer aldığı, “Altın Sahili” olarak bilinen Britanya Batı Afrika’sıydı. Fakat Avrupalı mahkumların sıtma ve sarıhumma gibi iklimsel sebeplerden kaynaklanan ölümcül hastalıklara bağışıklıkları olmadığı için yetkililer, hükümlü bile olsalar insanları bu bölgeye yollamanın kabul edilemez olduğuna karar kıldılar. Ellerindeki diğer seçenek ise Yeni Kıta Avustralya’ydı….

Kaptan James Cook – National Maritime Müzesi

Kıtanın doğusundaki sahil şeridi, dönemin büyük denizcisi Kaptan James Cook tarafından keşfedilmişti. Kaptan Cook 29 Nisan 1770’te beraberindeki doğa bilicilerin keşfettiği zengin türlere atfen “Botany Körfezi” adını verdiği küçük bir körfeze demir attı. (Günümüzde başkenti Sydney olan New South Wales Eyaletinde bulunan bir körfezdir)

Kaptan Arthur Philip kumandasındaki, tümüyle hükümlüyle dolu 11 gemilik bir filo, 1788 Ocak ayında Botany Körfezine doğru yola çıktı ve günümüzde Avustralya Ulusal Günü olarak kutlanan 26 Ocak’ta modern Sydney şehrinin merkezi olan Sydney körfezinde kamp kurdular. Bu yeni koloniye “New South Wales” (Yeni Güney Galler) adını verdiler. Burası başlangıçta İngiliz hükümet yetkililerine ideal bir yer olarak görünmüştü.  Fakat unutulmamalıdır ki her coğrafya kendi kaderini kendisi yaratır. Öyle ki bu yeni kıtadaki yerleşim arttıkça İngiliz hükümeti farklı sorunlarla karşılaştı ve yeni kıta kendine Britanya’dan bağımsız bir yol çizmeye başladı.

Mahkumiyetten iş adamlığına giden yol…

Yeni kıtaya İngiliz mahkumları getiren, kaptanlığını Duncan Sinclair’ın yaptığı Alexander isimli gemide Henry Cable ve Susannah Cable adlarında ikisi de hükümlü olan evli bir çift bulunuyordu. Susannah hırsızlıktan hüküm giymiş ve ölüm cezasına çarptırılmıştı. Fakat cezası sonradan hafifletilerek 14 yıl hapis cezasına çevrilmişti. Cezasını çektiği sırada Norwich Castle hapishanesinde Henry Cable ile tanışmış ve hayatlarını birleştirmişlerdi. Hatta birde çocukları olmuştu.

Alexander, Botany Körfezine vardığında Cable çiftine ait bazı eşyalar ortadan kaybolmuştu; ya da en azından geminin kaptanı Duncan Sinclair öyle idda etmişti. Cable çiftinin Britanya hukukuna göre yapabilecekleri pek bir şey yoktu. Her ne kadar 17’lü yıllarda Britanyada kapsayıcı kurumlar mevcut olsa da hükümlüler mülk edinme, şikayetçi olma ve dava açma gibi haklara sahip değildiler. Anglosakson hukukuna göre mesele bu noktada tıkanıyordu, fakat bu yeni kıtada durum Britanya’dakinden farklı olacaktı…

Büyük Britanya tarafından bir hükümlü kolonisi olarak kullanılan bu yeni kıtada suçlularla birlikte gelen çok sayıda muhafız asker ve hukukçu, koloninin yöneticisi konumundaydılar. Cable ailesi mallarının çalınması üzerine mahkemeye müracaat etmek istedi. Şikâyette Alexander gemisindeki yolculuk sırasında bazı değerli eşyalarının çalınmış olunduğu ve gemi kaptanı Duncan Sinclair’ın bu olayda ihmallerinin söz konusu olduğundan bahsediliyordu.

Mahkumların bu tür bir şikâyette bulunamayacağını, bulunsalar dahi Britanya hukukuna göre yasal haklarının olmadığını bilen Cable çifti, şikâyet metininin altına “Yeni yerleşimciler” olarak not düştüler. Dönemin Askeri Hâkimi David Collins başta bu durumdan rahatsız olmuş olsa da davayı bir köşeye atmadı ve tamamı hükümlülere muhafızlık etmek için Avustralya’ya gelen askerlerden oluşan bir jüriyle mahkeme heyetini topladı. Kaptan Sinclair, davanın Britanya Hukukuna ayrı olduğunu söyleyerek itiraz etmesine rağmen davayı Cable çifti kazandı ve Kaptan Duncan Sinclair 15 pound tazminat ödemek zorunda kaldı.

Hâkim David Collins, bu kararı almak için İngiliz hukukunu uygulamadı ve teamülleri yok saydı. Bu Avustralya’da karara bağlanmış ilk özel hukuk davası olarak tarihe geçti. Kolonileşmenin başlamasından çok kısa bir süre sonra bir suçlunun başka bir suçlunun ekmeğini çalmasından dolayı açılan bir dava da Avustralya’da karara bağlanan ilk ceza davası olarak kayda geçti. Mahkûmiyet süresini tamamladıktan sonra Henry Cable ve eşi 1798’de “Ramping Horse“ (Şahlanan At) adında bir otele sahip oldu, ayrıca bir de dükkanı vardı. Bir gemi alıp fok derisi ticaretine giren Cable çiftinin, 1809’da Sydney’de, 9 çiftliğin yansıra pek çok da dükkân ve evi bulunuyordu. Yeni kıta Avustralya artık sadece hukuki açıdan değil sahip olduğu ekonomik ve siyasal kurumlarla Britanya’dan ayrılacaktı.

Eski Kıta’nın suçluları yeni kıtanın ilk yerleşimcileri…

1820’lere kadar Avustralya’da çok az özgür yerleşimci vardı. Çoğu hükümlülerden ve askerlerden oluşan kolonilere hükümlülerin gelişi 1860’lara kadar sürdü. Bu dönemde yeni kıtayı keşfeden “beyaz adam” ile hâlihazırda kıtada yaşayan Aborjinler arasında, Amerika’dakine benzer bir beyaz adam- yerli çatışmasının olmadığı söylenebilir. Amerikan yerlilerinin aksine savaşçı özellikleri pek gelişmemiş olan Aborjinler, büyük çoğunluğu çöl ile kaplı olan kıtada dağınık halde yaşamaktaydılar. Doğa ile uyum içerisinde yaşayan ve avcı-toplayıcı özelliklerini sürdüren Aborjinlerin, İngiliz kolonicilere karşı direnmedikleri, buna karşın İngilizlerin de Afrika sömürgelerindeki gibi bir köle ticareti pazarı kuramadığı açıktır. Bunun en önemli nedenlerinden biri Aborjinlerin, her şekil baskı ve zorlamaya rağmen köle olarak çalıştırılamamalarıdır.

Aborjinlerin çalışmayı reddetmeleri sebebiyle, kıtaya getirilen hükümlüler, cezalarının bir bölümünü “mecburi iş” adı altında çekmek zorunda kaldılar, muhafızlar ise bunun üzerinden para kazanmamın peşindeydiler. Yaptıkları angarya iş karşılığında sadece yiyecek alan hükümlülerin sıkı çalışmak ya da iyi iş çıkarmak için teşvikleri yoktu. Ne sürgün ne de kırbaç cezaları hükümlüleri çalıştırmak için yeterli değildi. Bu sebeple muhafızlar, sonunda Britanya’dakinden bile daha kapsayıcı kurumlara gidecek bir yol benimsediler. Hükümlüler kendilerine verilen görev listesini tamamladıklarında, kendileri için çalışabilecek ve ürettiklerini satabileceklerdi.

Muhafızlar değişen bu yeni durumdan da faydalandılar ve işçilerin sattıkları mallardan elde ettikleri geliri harcayabilecekleri tekeller kurdular. Bunlar arasında muhafızlar için en kazançlısı Rom ticaretiydi. Çok geçmeden duruma el koymaya çalışan Britanya yönetimi ve tekel sahibi muhafızlar arasında anlaşmazlık çıktı. 1808’de Avustralya Valisi William Bligh, rom ticaretini yasaklayınca isyan çıktı, işin sonu askeri darbeye kadar gitti. Bu olay tarihe “Rum Rebellion” (Rom İsyanı) olarak geçti. Bu yeni kıtanın gördüğü ilk ve son darbe olacaktı. Esasen Rom isyanı ekonomik sebeplere dayanmaktaydı. Hükümlülere teşvik sağlanması, Avustralya’ya bir asker olarak gelen John Macarthur gibilerine çok para kazandırıyordu.

Ordudan ayrılıp kendi işini kuran Macarthur, Avustralya’nın New South Wales bölgesinde yer alan “Blue Mountains” (Mavi Dağlar)’daki koyun cennetini keşfettikten sonra hayvancılık ve yün ticaretine girişmişti. Çok geçmeden yeni kıtanın sayılı zenginleri arasına giren Macarthur, ileride Squatter’lar olarak bilinen Avustralya’nın ilk elitlerinden biri oldu. Bu elitler önce kıtanın yerlileri Aborjinler üzerinde baskı kuracak sonra da hükümlülerin verimliliğini arttırmak için uyguladıkları teşvik yöntemiyle Avustralya’nın Avrupa’ya nazaran daha kapsayıcı kurumlar oluşturmasında öncü olacaklardı.

New South Wales bölgesi

Fakat Squatter’ların kurduğu bu düzen çok fazla devam etmedi. Kıtanın yeni yerleşimcileri ve eski hükümlüler, kıtaya daha fazla mahkum getirlmesini istemiyordu. Yeni gelen hükümlüler hem emek piyasasındaki rekabeti arttırıyor hem de ücretlerin düşmesine sebep oluyordu. Başlarını Avustralyalı bir kâşif, yazar, politikacı ve Avustralya kolonileri için özerk yönetimin önde gelen savunucusu William Charles Wentworth’ın çektiği eski hükümlüler ile içerisinde Macarthur’un bulunduğu Squatter’ların arasındaki bu çekişme eski hükümlüler ve yerleşimciler lehine sonuçlandı.

1900’lere doğru Yeni kıta yükseliyor…

1840’da New South Wales‘a olan hükümlü sevkiyatı durdu ve 1842’de üyelerinin üçte ikisi seçimle işbaşına gelen bir yasama kurulu oluşturuldu. Eski hükümlüler aday olabiliyor ve belirli miktarda mülkleri olanlar oy kullanabiliyordu ki birçok eski hükümlünün kendisine ait mülkleri vardı. 1850’de artık tüm yetişkin beyaz erkeklere oy kullanma hakkı tanındı. Yurttaşların ve eski hükümlülerin talepleri artık Wentworth’ün hayal ettiklerinden çok daha fazlaydı. Bu hızlı değişim kıtanın kalanındaki diğer kolonileri de etkiledi.

Tasmanya eyaletinde dünyada ilk kez seçimlerde etkin bir şekilde gizli oy açık sayım ilkesi uygulanıyordu; bu da oy satın almaya ve zorla oy kullandırtmaya son veriyordu. Bugün hala Avustralya seçim hassasiyetiyle birçok ülkeye örnek oluyor.

Amerika’da olduğu gibi Avustralya’da da kapsayıcı kurumların inşası ile İngiltere’dekinden farklı bir yol izlendi. İngiltere’de “Görkemli Devrim” ile başlayan toplumsal hareketlerin benzerleri Amerika ve Avustralya’da yaşanmadı. Çünkü içerisinde bulundukları koşullar itibariyle bu denli büyük toplumsal hareketler gerekli değildi. Üretim teşvikine ve eşitlikçi rekabete dayanan kapsayıcı kurumlar sayesinde Birleşik Devletlerde ve Avustralya’da, Sanayi devrimi çok hızlı bir şekilde yayıldı ve toplumsal zenginleşme sağlandı. Kanada ve Yeni Zelanda gibi koloniler de bu ülkelerin izlediği yoldan gideceklerdi.

1700’lerin sonlarında keşfedilen ve deyim yerindeyse “Britanya’nın arka bahçesi” olarak görülen bu hükümlüler kolonisi, 100 sene içerisinde yaşadığı toplumsal değişimle 1900’lerin başında bir aktör olarak I. Dünya savaşında yerini aldı. Öyle ki, dünyanın öbür ucundan gelen Anzak askerleri, savaşın merkezi konumundaki Avrupa’ya, Çanakkale’yi geçme niyetiyle gönderildi.

Kıtadaki değişim süreci tabii ki kolay olmadı. Avustralya’ya beyaz adamın gelmesiyle, Aborjin’lerin varlığı büyük bir tehdit altına girdi. Başta köle olarak çalıştırılmak istenen Aborjinler, bu işe uygun görülmeyince kıtanın kalanına göç ettirildiler. Savaşı özellikleri gelişmemiş bu ilkel topluluk beyaz adamın baskısına direnemedi ve birçoğu Avustralya’nın içlerine doğru giderek çölü kendisine yurt edindi.

Aborjinlerine yapılan bu baskı 1900’lü yıllara kadar devam etti. Binlerce Aborjinin ölümüyle sonuçlanan bu süreç Aborjin kültürünün ve yaşayış biçiminin yok olmasıyla devam etti. Günümüzde Avustralya Parlamentosu (Commonwealth Parlamentosu veya Federal Parlamento olarak da isimlendirilir), Aborjinlere karşı yapılan kötü muameleyi resmen tanıyor ve ülkede bulunan tüm Aborjinler için finansal ve sosyal ayrıcalıklar sağlıyor. Ağırlıklı olarak Avustralya’nın Kuzey Toprakları (Northern Territory) Eyaletinde yaşayan Aborjinlerin kültürü ve yaşam alanları Avustralya’nın koruması altında.

Yazının başında ifade ettiğim gibi her ülke, bulunduğu coğrafyanın, yetiştirdiği önemli tarihsel kişiliklerin ve önemli olayların etkisiyle kendi değişim serüvenini kendisi yazıyor. Tarihte, dünyanın birçok bölgesinde kolonisi olan İngiltere’nin hiçbir kolonisinin birbirine benzemediği çok açıktır. Avustralya, Kanada’dan; Yeni Zelanda, Güney Afrika’dan oldukça farklı gelişim süreçleri geçirmişlerdir.

Görüldüğü gibi Avustralya’nın da bu değişim süreci hiç kolay olmamıştır. Bugün vatandaşlarına sunduğu özgürlükler ve kapsayıcı kurumları yüceltmesiyle, dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Avustralya’nın da kendi tarihinde yüzleşmesi gereken sancılı dönemleri ve olaylar vardır.

Yazımı tamamlarken bir kitap ve 1 film önerisinde bulunmak istiyorum. Aborjin çocuklarının ailelerinden kopartılıp Beyaz-Hristiyan bir çocuk olarak büyütülmeye çalışılmasını konu alan Rabbit-Proof Fence (Çit) filmi, Aborjin kültürünün günümüzde yok oluşunu anlamak açısından önemlidir. Buna ek olarak Daron Acemoğlu’nun Ulusların Düşüşü, kapsayıcı kurumların oluşturulmasının ülkelerin gelişimi açısından ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için okunması gerek değerli bir kitaptır.

Ozan Savran

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

Why Nations Fail-Ulusların Düşüşü (Daron Acemoglu and James A. Robinson)

http://www.mumble.com.au/enrollingthepeople/tasmania/tassie_secret_ballot.htm

https://www.britannica.com/topic/Australian-ballot

https://en.wikipedia.org/wiki/Squatting_(Australian_history)

“Macarthur of Camden: Centenary of founder of wool industry”

australiangeographic.com.au/blogs/on-this-day/2013/11/on-this-day-rum-rebellion-rocks-sydney/

https://www.sea.museum/2019/01/26/bligh-rum-rebellion

https://en.wikipedia.org/wiki/Rum_Rebellion

https://www.law.mq.edu.au/research/colonial_case_law/nsw/cases/case_index/1788/cable_v_sinclair/

https://freedomhouse.org/

http://www3.weforum.org/docs/WEF_TheGlobalCompetitivenessReport2019.pdf

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

İlk Yorumu Sen Yap!

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Please enter your name here