ABD’de Köleliğin ve Irkçılığın Tarihi

1308

Sovyetler Birliği yıkıldığından beri dünyada politik, ekonomik ve askeri boyutta ‘tek güç’ olarak görülen Amerika Birleşik Devletleri, özellikle şu zamanlarda ‘ırkçılık’ konusunda büyük sıkıntılar geçiriyor. Yaşanan protestoların nedenini ve kaynağını anlayabilmek için bugün 401 yıl önce başlayan kölelik sisteminin yasallaşmasını ve günümüze kadar olan olayları inceleyeceğiz.

Amerika kıtası bilindiği üzere 1492 yılında Avrupalı milletler tarafından keşfedilmiştir ve bu süreç ile kıtanın kolonizasyonu başlamıştır. Birçok Avrupalı devlet bu kıtada hakimiyet yarışına girmiştir fakat İngiltere bu devletler arasında şu anki ABD bölgesinde en kalıcı olan millet olmuştur. Her ne kadar diğer rakiplerine göre bölgeye en son ulaşan devletlerden biri olsada , Jamestown’da başlayan macera tarih ilerledikçe on üç koloniye dönüşecek ve bu koloniler ileride Amerika Birleşik Devletleri’nin temelini oluşturacaklardır.

13 Koloni.

Başlangıcından itibaren koloniler çok farklı nüfusa, ekonomik sisteme ve toplumsal yapıya sahipti. Zamanla göç alarak büyüyen bu devlet çok kültürlü yapısından dolayı farklı bir siyasal yapıya sahipti. Önemli göç almasının en önemli sebepleri din özgürlüğü, askeri hizmet veya savaşlardan kaçanlar, baskı rejimlerinden kurtulmak isteyenler, Yeni Dünya’nın zenginliklerini duyan insanlar için Amerika bir kurtuluş rotasıydı. Fakat bu süreç boyunca her şey dışarıdan gözüktüğü kadar tozpembe olmamıştır.

 

 ‘Irkçılık, bir etnik grubun veya tarihsel bütünlüğü olan grubun, kalıtımsal ve değiştirilemez bağlamda farklılıklara dayanarak bir diğer grubu dışladığında, yok etmenin yollarını aradığında veya üzerinde hâkimiyet kurmaya çalıştığında meydana çıkmıştır’. ( Fredrickson: 2003)

Kolomb değişimi olarak bilinen köle ticaretinin başlamasından beri beyazlar siyahları kendileri ile eşit görmemiş ve köleleştirmiştir. Öyle ki, 1770’li yılların başında Güney Eyaletlerinde iş gücünün %40’ını köleler oluşturmaktaydı ve köleler tamamen bir mal niteliğeydi. Hiçbir hakları bulunmaması bir yana alıp satılıyor, işkence edilip öldürülüyorlardı. Bilinçlenmemeleri için okuma-yazma öğrenmeleri yasaklanmıştı. Hatta Üçüncü ABD başkanı Thomas Jefferson bile köle sahibiydi.

Bu köleleştirme harekâtı yavaş yavaş ülkeyi 600.000 Amerikalının hayatına neden olan Amerikan İç Savaşı’na sürüklemiştir. Bu savaşın tarafları Kuzey Eyaletleri ve Güney Eyaletleri olarak ikiye ayrılmıştır. Güney Eyaletleri, kendilerini ‘Konfederasyon’ olarak isimlendirmiştir ve köleliğin kaldırılmasına karşılardır. Bunun en büyük sebebi ise tarıma odaklı bir ekonomik sisteme dayalı olmaları ve bu işlerde köleleri kullanmalarıdır. Kuzey tarafı ise ‘Birlik’ olarak isimlendirilmiş, daha sanayileşmiş ve kölelik kültürünün daha az bulunduğu bir bölgedir ki bu sebepler eyaletleri bir iç savaşa sürükleyecektir.

Amerikan İç Savaşı

Abraham Lincoln’ın başta olduğu Birlik cephesi 4 yılın ardından savaşı kazanan taraf olmuştur ve sonrasında siyahiler birtakım haklar kazanmışlardır. Fakat Abraham Lincoln’ın zaferin ardından suikasta uğraması etkili bir anayasa değişimini önlemiştir. Bunun ardından, 1890 yılından itibaren Güney Eyaletleri ‘Jim Crow’ yasaları adıyla bilinen ‘segregasyon’ yasalarını kabul etmişlerdir.  Yasalar genel anlamda siyah ve beyazları toplumsal alanlarda ayrıştırıyordu. Örnek vermek gerekirse beyazın bulunduğu bir okul, hastane veya bunun gibi bir alana siyahların girmesi yasaktı.

Bu yasa, siyahilerde büyük bir sivil hak arayışını başlattı ve bunun ürünleri olarak Frederick Douglas, Benjamin Turner, Booker T. Washington gibi isimler büyük etkiler bıraktı. Bunlar gibi birçok isim çıksa da, en ses getiren olaylardan birkaçı 1955 yılında 381 gün sürecek olan Montgomery Otobüs Eylemi’nin başlamasına neden olan Rosa Parks, berbat bir çocukluk yaşayıp hapisten çıktıktan sonra İslam dinini benimseyen, büyük kitlelere liderlik yapmış Malcolm X ve son olarak bugünlerde bile hala düşünceleriyle politikalara rehber olan, ‘Benim Bir Hayalim Var’ cümlesinin sahibi olan Dr. Martin Luther King gibi isimler bu sivil hak arayışında önemli yerlere sahiptir.

Rosa Parks otobüste bir beyaza yer vermediği için tutuklanmıştı.
Martin Luther King halka seslenirken.

‘Bir hayalim var köklerini Amerikan rüyasından alan bir hayal bu.

Bir hayalim var günün birinde bu ülke uyanacak ve iman dolu şu sözlerin gerçek anlamını sonuna kadar yaşayacaktır. Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır.

Bir hayalim var günün birinde Georgia’nın kızıl tepelerinde eski kölelerin oğullarıyla eski köle sahipleri kardeşlik masasında oturabilecekler.

Bir hayalim var, günün birinde adaletsizliğin ve zulmün boğucu sıcağından bunalan Mississippi eyaleti bile bir özgülük ve adalet vahasında dönüşecek.

Bir hayalim var, dört küçük çocuğum günün birinde tenlerinin rengi ile değil kişilikleri ile değerlendirilecekleri bir ülkede yaşayacaklar

Bugün bir hayalim var!’

Ünlü Washington Yürüyüşü ’nün ardından gelen 1964 Sivil Haklar Yasası ve 1965 Oy kullanma Hakkı Yasası ile hukuki olarak siyahilere oy hakkı verildi ve segregasyon tamamen yasaklandı. Bu yasalarla beraber ABD’nin bugünkü Anayasal düzeninin temeli atılmıştır.

Sonuç

Amerika’ya getirilen ilk köle grubundan beri siyahi insanlar uzun süreli bir mücadeleye girmiştir. Bu zor, kanlı ve onurlu mücadele en sonunda 1965’te yapılan reformlarla durumları iyileştirse de hala tam olarak ırkların eşit olarak görüldüğünden bahsedemeyiz. Dünyadaki tüm siyahi insanlar için umut verici olan bu yıllar maalesef günümüzde hala bir sorun teşkil etmektedir. Gördüğümüz üzere, ABD’de her yıl ‘nefret suçları’ artmaktadır ve bunların hedefleri genellikle Müslüman, Siyahi, LGBTQ ve Yahudi kesimdir.

Birçok açıdan gelişen dünyamızda ırkçılığında azalmasını beklerken 25 Mayıs 2020 tarihinde bir polis tarafından acımasızca öldürülen George Floyd, ABD’de siyahi insanların tekrardan sokağa dökülmesini sağladı. Bu başkaldırı ülkeyi ve dünyayı derinden sarsmaya devam ediyor. Özellikle COVID-19 sürecini felaket bir şekilde geçiren ABD’nin bu durumla nasıl başa çıkacağı bir merak konusu. Fakat bu olay sadece bir siyahinin öldürülmesi ile başlamadı, bu zamanla biriken bir olayın patlamasıdır. 2014 yılında Michael Brown’un öldürülmesi ile birlikte ülke çapında büyük isyanlar patlak vermişti. Sadece son 3 yılda (2017-2020) bin 268 siyahi vatandaş polis tarafından öldürüldü. Bu belki kulağa az gelebiliyor olabilir fakat genel bir istatistiğe vurursak Siyahiler, Beyaz Amerikalılardan 3 kat daha fazla öldürülüyor. Aynı şekilde hapis, gözaltı, rapor etme gibi suç teşkil eden kategorilerde siyahilerin oranı çok daha yüksek. Anlaşılabileceği üzere, ten rengi farklılığı hala ABD’de büyük bir sorun olmaya devam ediyor.

Belki bir gün insanların değiştiremeyeceği şeyler yüzünden nefret edilmediği bir dünyada yaşayabiliriz. Irkçılığın ne kadar kötü ve anlamsız bir şey olduğunu anlamak için tarihe bakmak yeterli olacaktır.

Emre Güngör 

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

https://www.bbc.com/news/world-us-canada-30193354

https://tr.euronews.com/2020/05/28/abd-de-polis-siddetinden-olen-siyahilerin-oran-beyazlara-gore-uc-kat-daha-fazla

https://www.amerikaninsesi.com/a/amerikada-kolelıgın-baslamasinin-400-yili/5081111.html

https://www.academia.edu/13087472/Amerika_Birleşik_Devletleri_nin_Irkçılık_Politikaları_ve_Sivil_Haklar_Hareketi_Racism_Policy_of_the_United_States_of_America_and_Civil_Rights_Movement_

https://www.academia.edu/31202020/AMERİKADA_AYRIMCI_POLİTİKALAR_VE_SİYAHİ_MÜCADELE_TARİHİ

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz