Libya: Hibrit Savaşın Konvansiyonel Savaşa Dönüşme Riski

1926
Yazarlık Başvurusu

Libya’daki mevcut iç savaşın gidişatı özellikle Türkiye’nin dahilinden sonra, kesin hatlarla birlikte değişmiş ve ibre tamamıyla farklı bir yöne doğru dönmüştür. Türkiye’nin Libya’daki resmi ve somut varlığı, Libya’da dolaylı olarak bulunan hali hazırdaki ülkelerin politikalarını değiştirmiştir. Türkiye’nin Libya’ya gerçekleştirdiği müdahalesinden sonra örtülü bir şekilde söz konusu bir tarafı ya da her iki tarafı da destekleyen ülkeler, savaşın Ulusal Mutabakat Hükümeti lehine değişmesiyle birlikte mevcut örtülü veyahut dolaylı mevcudiyetlerini geliştirerek varlıklarını artırmışlar ve gerek siyasi gerekse askeri anlamda Libya’da etkili olma gayreti içerisine girmişlerdir. Türkiye’nin Libya müdahalesinden sonra askeri varlıklarını arttırmaya çalışan ve bölgedeki yerel unsurlara yardım edilmesinin yanı sıra kendi konvansiyonel güçleriyle sahada aktif olmaya çalışan aktörler hususiyetle BAE, Fransa, Katar, Mısır, Rusya ve Suudi Arabistan şeklindedir. Bunun dışında sadece siyasi anlamda pozisyonlarını koruyan ya da mevcut konumlarında siyasi saiklerini geliştiren ülkeler de Yunanistan ve İtalya şeklindedir. Siyasi ya da askeri rolleri fark etmeksizin, Türkiye ile aynı cephede yer alan ülkeler Katar ve İtalya olurken, Türkiye karşıtı cephede ise BAE, Fransa, Mısır, Rusya ve Suudi Arabistan bulunmaktadır. Bu çalışmamızda, vekalet savaşı ve hibrit savaşı gibi savaş özelliklerini taşıyan İkinci Libya İç Savaşı’nın konvansiyonel savaşa doğru sürüklenebilme riskinin ana faktörlerini ve mevcut iç savaşta yer alan aktörlerin politikalarını inceleyeceğiz. Bu söz konusu aktörlerin özellikle Türkiye’nin Libya müdahalesinden sonra takındıkları politikalarına değineceğimiz için, Türkiye’nin Libya müdahalesinden önceki politikalarını çalışmamızın dışında tutacağız. Meselenin ana temasına değinmeden önce, hibrit savaş ve konvansiyonel savaşın üzerinde durmak ve tanımlamalarıyla birlikte açıklamalarını yapmak tarafımızca isabetli gözükmektedir. Şu halde öncelikle hibrit savaşın ne olduğunu, ondan sonra konvansiyonel savaşın ne olduğunu izah ederek, bu açıklamalardaki verilerle birlikte doğal ve otomatik bir karşılaştırmanın da yapılmasıyla birlikte asıl konuya girmek istiyoruz.

(Not: Yazımızda Birleşik Arap Emirlikleri’ni “BAE” şeklinde, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni ise “UMH” şeklinde kısaltılmış halleriyle kullanacağız.)

Hibrit Savaş ve Konvansiyonel Savaş Nedir?

Hibrit savaş hakkında günümüze kadar çeşitli çalışmalar yapılmıştır ve elde edilen verilerle birlikte çeşitli tanımlar ve açıklamalar yapılmıştır. En yaygın çalışmalardan biri de şüphesiz Hoffman’ın hibrit savaş üzerine yaptığı tanımıdır. Hoffman’a göre hibrit savaşın tanımı ”düşük düzeyli konvansiyonel ve özel harekât ile taarruz amaçlı siber ve uzay eylemlerinin yanı sıra halkın ve uluslararası toplumun algısını biçimlendirmek için sosyal ve geleneksel medyayı kullanmayı birleştiren karmaşık savaşlar” şeklindedir. (International Institute of Strategic Studies, 2015)

Bunun dışında McCullogh ve Johnson’un da hibrit savaşın tanımı için takındıkları perspektif oldukça dikkate değerdir. McCullogh ve Johnson’a göre hibrit savaş “konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan örgütlerin, teçhizatın ve tekniklerin sinerjik bir stratejik etki oluşturmak için benzeri olmayan bir ortamda birleştirilmesidir” şeklindedir. (Hybrid Warfare, ISOU Report, 13-4, August 2013)

Konvansiyonel savaş ise silahlı kuvvetlerin kara, hava ve deniz gücü olmak üzere farklı güçleri ve birimleri tarafından yürütülen konvansiyonel savaşlarda düşmanın kapasitesi ve operasyonel koşulları düşünülerek yönlendirilen askeri birimler değişiklik gösterir. Kara gücü ile yürütülen savaşlar deniz ve hava harekatlarına göre daha fazla riski olan savaşlardır. Düşman ile yakın ve sıcak temasa girilir, can kaybı ve mühimmat kaybı riski yüksektir (Canan 2014). Hava ve deniz harekatları ise niteliksel olarak kara savaşlarından farklıdır, çünkü yakın çatışmaya girme ihtimali ve dolayısıyla kayıpların yüksek olma riski düşüktür (Quester 1986; Watts 2003)

Libya’daki İç Savaşın Hibrit Savaş Özelliğini Taşıması

Libya’daki iç savaş gerek vekalet savaşının özelliklerini taşıdığı gibi, özellikle hibrit savaşın özelliklerini de taşımaktadır. Hoffman’ın hibrit savaş tanımından yola çıkacak olursak, düşük düzeyli konvansiyonel ve özel harekât ile taarruz amaçlı siber ve uzay eylemlerinin yanı sıra halkın ve uluslararası toplumun algısını biçimlendirmek için sosyal ve geleneksel medyayı kullanmayı birleştiren karmaşık savaşların izlerine rahatlıkla rastlayabiliriz. BAE, Mısır, Suudi Arabistan, Fransa ve Rusya’nın Libya’daki varlıkları tam da Hoffman’ın tanımına uygundur. Geleneksel ve sosyal medya üzerinden uluslararası toplumun algısını değiştirmeye yönelik girişimlerde bulunan şüphesiz BAE’dir. BAE zaten Türkiye karşıtı geleneksel ve özellikle sosyal medya kara propagandalarıyla bilinmektedir. Twitter’ın BAE menşeili propaganda yapan sahte hesaplarını kapatması esasında bunun somut bir delilidir. Uluslararası topluma ve kamuoyuna ‘biz Libya’da terörizme karşı mücadele ediyoruz’ algısını yaymaya çalışan BAE, Müslüman Kardeşler faktörünü de dahil etmeye çalışmaktadır. BAE burada özellikle Mısır’la birlikte, Müslüman Kardeşler’in UMH’yi desteklemeleri durumu karşısında, UMH saflarında teröristlerin bulunduğunu ima ederek kendi mücadelelerini meşru bir zemin üzerine inşa etmeye çalışmaktalar.

Düşük düzeyli konvansiyonel silahların ve mücadelenin varlığı ise yine yukarıda zikrettiğimiz ülkelerin Libya’daki varlıklarından kaynaklanmaktadır. Özellikle Cufra Hava Üssü’nde bulunan hava savunma sistemleri, IHA ve savaş uçakları gibi konvansiyonel savaş araçlarını barındıran BAE, Mısır, Suudi Arabistan ve Rusya gibi ülkeler, Libya’daki iç savaşın bir hibrit savaş olmasının faktörlerini oluşturmuşlardır.

Rusya’nın paralı özel harekat askerleri de Hoffman’ın tanımının bir parçasını oluşturmaktadır. Rus menşeili Wagner Grubu’nun özel harekat taarruzunun parçasını oluşturmuş olması, Libya’daki iç savaşın bir hibrit savaş olmasının da bir göstergesidir. Onun dışında Fransa’nın önceleri her iki tarafı da dengeleyici bir şekilde desteklemesi ve özellikle Macron’un Fransa’nın cumhurbaşkanı olmasından sonra destek ibresinin tamamen Hafter’e doğru dönmesi de dikkatleri üstüne çeken bir gelişmedir. Hafter’e Fransa tarafından sağlanan siber ve uzay eylemleri başta olmak üzere istihbarat destekleri,  Avrupa Birliği, NATO ve BMGK içerisinde politik ve diplomatik destekler ve silah sevkiyatı olmak üzere Hafter’e sağlanan doğrudan askeri destekler de en nihayetinde Libya’daki iç savaşın bir hibrit savaş olmasının önemli bir göstergesi durumundadır.

Libya’daki Hibrit Savaşın Konvansiyonel Savaşa Doğru Dönüşme Olasılığı

Türkiye’nin UMH’ye gerçekleştirmiş olduğu resmi ve somut desteği, Libya’da hali hazırda Hafter’in safında bulunan aktörlerin politikalarını değiştirmelerine ya da arttırmalarına yol açmıştır. Türkiye’nin UMH’ye olan desteği ilk etapta istihbarat alanında, kısa vadeli savaş taktikler ve uzun vadeli savaş stratejileri alanındaki danışmanlık rolü olarak gerçekleşmiş, ikinci etapta ise düşük düzeyde konvansiyonel silah ve araçların devreye girmesiyle birlikte hız kazanmıştır. Türk yapımı zırhlı araçlar, tanklar, çoklu roketatarlar ve en önemlisi İHA’ların Libya’da UMH lehine kullanılması, savaşın ilk etaptaki gidişatını mikro anlamda değiştirmiştir. Türk İHA ve SİHA’ların Hafter saflarında yer alan Çin yapımı İHA’lar karşısında bir üstünlük kurmaları, UMH’nin özellikle havadaki gücünü arttırmış ve bu karadaki birliklere de olumlu olarak yansımıştır. UMH’nin bu noktadan itibaren makro anlamda öne geçerek Hafter karşısındaki ilerleyişi ve Vatiyye Hava Üssü’nün ele alınmasının yanı sıra büyük stratejik öneme sahip olan diğer bölgelerin de alınması Libya’daki güçler dengesini tamamen değiştirmiştir. Rusya, havadaki hakimiyetin UMH’ye geçmesinden sonra Wagner Grubu’nu Libya’dan geri çekmiştir. Rusya bunun üzerine Hava üstünlüğünün Türkiye destekli UMH’ye geçmesinden sonra, Libya’ya  “MiG-29” ve “Su-27” adlı savaş uçaklarını göndermiştir.

Rusya’nın paralı askerlerden oluşan Wagner Grubu’nu Libya’dan geri çekmesinden sonra Libya’ya savaş uçaklarını nakletmesi, Libya’daki iç savaşın hibrit savaştan konvansiyonel savaşa doğru sürüklenmesi ihtimalinin bir parçasını oluşturmaktadır. Zira bunun karşısında Vatiyye Hava Üssü’ne F-16’larını konuşlandırmayı göze alabilen Türkiye, etki tepki yasası doğrultusunda hali hazırda bir hibrit savaş özelliğini taşıyan İkinci Libya İç Savaşı’nın bir konvansiyonel savaşa doğru dönüştürebilmektedir. Rusya’nın dışında Mali ve Çad’da askeri üsler bulunduran Fransa’nın bu üslerde bulunan savaş uçakları vasıtasıyla Libya’nın güneyinden kuzeye doğru bir hat şeklinde hava saldırılarında bulunabilme ihtimali de, mevcut iç savaşın bir konvansiyonel savaşa doğru dönüşebilmesinin örneği olabilir.

Suudi Arabistan ve BAE’nin Cufra Hava Üssü olmak üzere diğer stratejik noktalarında bulunan savaş uçakları ve silahları da dikkate değerdir. BAE’nin, Sudan’dan gelen paralı askerlerin Libya’ya ulaştırılmasından Hafter milislerinin elindeki Çin yapımı SİHA’lara, ülkenin doğusundaki Hadim Askeri Üssü’nü kullanarak savaş uçakları ve helikopterleriyle çeşitli saldırılar düzenlemesinden Libya’nın doğusuna tonlarca jet yakıtı göndermeye kadar uzanan geniş sicili, BM’nin ve bağımsız araştırma kuruluşlarının raporlarında kapsamlı biçimde yer aldı.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi

Son olarak Sisi’nin Hafter ile görüşmesi esnasında Sisi’nin doğrudan UMH’yi, dolaylı olarak ise Türkiye’yi hedef alarak şu açıklamalarda bulunmuştu:

“Birileri Sirte ve Cufra kentini geçmeyi düşünüyorsa, bu bizim kırmızı çizgimizdir.”

Bunun dışında, Libya-Mısır sınırındaki konuşlanmış Mısır hava ve özel kuvvetlerini ziyaret eden Sisi şu açıklamada bulunmuştur:

“Gerek sınırlarımızın içinde gerekse sınırlarımızın dışında verebilecek hertürlü vazifeye hazır olun.”

Bunun dışında Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya naklettiği militan görünümlü teröristlerin gerek Libya gerekse Mısır’ın güvenliği açısından bir tehdit olduğunu vurgulayan Mısır, Türkiye’yi hedef alarak tıpkı BAE gibi, doğrudan terörizmle mücadele ettiğini vurgulamıştır. Türkiye öte yandan BM tarafından tanınan UMH’nin yasal yollarla gerek karşılıklı kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik sınırlarını kapsayan bir mutabakat imzalaması gerekse askeri yardım içeren bir anlaşma imzalaması, UMH’ye yaptığı askeri yardımlarının BM nezdinde tanındığı ve uluslararası hukuk bağlamında bir sorun teşkil etmediğini savunmaktadır. Türkiye’nin bu bakımdan gerek Suriye’de YPG ve DAEŞ’le mücadele kapsamında dünyadaki terörizmle mücadelede dünyaya öncülük eden ülkelerden biri olduğu uluslararası toplum tarafından bilinmektedir ve Türkiye böylelikle Suriye’den Libya’ya asker taşımadığını ifade etmiştir. Suriye’den Libya’ya giden savaşçıların ancak kendi inisiyatifleri doğrultusunda Libya’ya gittiklerini vurgulayan Türk yetkilileri, Türkiye’nin kontrolü dâhilinde yaşanan bir süreç olmadığını da eklemiştir.

Türkiye’nin Libya Müdahalesi Sonrası İlk Ciddi Konvansiyonel Saldırı

Türkiye destekli UMH’nin azami derecedeki ilerlemesinden sonra, ilk ciddi cevap BAE’den gelmiştir. Konvansiyonel saldırı niteliğini taşıyan Vatiyye Hava Üssü’ne yönelik gerçekleştirilen hava saldırısını BAE üstlenmiş bulunmaktadır. Mısır’ın Libya sınırına yaklaşık 100 km uzaklıktaki Sidi el-Barani’den havalandığı sanılan Fransız yapımı Mirage-2000 tipi savaş uçakları, Mısır’ın 1300 km batısındaki Vatiyye’ye saldırdı. Bu saldırı tamamen Fransa’nın tertiplediği ve BAE’nin hedef şaşırtmak için üstlendiği bir saldırı olabildiği gibi, tıpkı BAE’nin saldırıyı üstlendiği gibi, BAE’nin saldırısı da olabilmektedir. Fakat buradaki önemli nokta saldırının kimin tarafından yapıldığı değil, saldırı sonrası Libya’daki gelişme ve dengelerin gidişatıdır. Türkiye elbette bu saldırıya sessiz kalmayacak ve Mısır’ın kırmızı çizgi ilan ettiği Cufra ve Sirte’ye operasyonlar düzenleyebilecektir. Türkiye bunun dışında Akdeniz’deki mevcudiyetini de Mısır’a karşı güçlendirecektir. Libya’da hava, kava ve hava üsleri olmak üzere kalıcı askeri varlığıyla özelde Libya, genelde ise Kuzey Afrika ve Akdeniz’deki gücünü arttırmaya çalışan Türkiye, Hafter saflarında bulunan BAE, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan ve Rusya’ya karşı boyun eğmeyecektir.

Vatiyye Hava Üssü

Fransa’nın Türkiye’ye Uyguladığı Konvansiyonel Diplomasi ve Politika Örneği

Türkiye’nin Libya müdahalesinden sonra Fransa’nın Libya’daki petrol endeksli çıkarları sıkıntıya girmiştir. Böylelikle gemi tacizi iddialarıyla birlikte Türkiye’ye politik bir baskı unsuru oluşturmaya çalışan Fransa, konuyu NATO’ya taşımış fakat beklediği desteği bulamamıştır.

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Joseph Borrel ile görüşen Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Fransa’ya ait savaş gemisinin Türk savaş gemileri tarafından radara kilitlenmesini konu eden gemi tacizi iddiaları ile ilgili şöyle konuşmuştu:

“Fransa en son Doğu Akdeniz’de taciz iddiasında bulundu. Bunun doğru olmadığını ispatladık. NATO da böyle bir delil yok diyor. NATO ve AB söyleyemez ama biz çok açık söylüyoruz. Fransa dürüst davranmadı. Dürüst davranmadığını ispatladık. Fransa’nın Türkiye’den açık net şekilde özür dilemesi gerekiyor. AB’den ve NATO’dan da onları yanılttığı için özür dilemesi lazım.”

Hatta NATO’dan ümit ettiğini bulamayan Fransa, NATO’nun Deniz Muhafızı Harekatı adlı tatbikatına katılımını askıya aldığını beyan etmiştir. NATO’dan umduğunu bulamayan Fransa, meseleyi AB’ye taşıyarak Türkiye’ye AB vasıtasıyla baskı altında tutmaya çalışacaktadır.

Sonuç

Türkiye’nin Libya müdahalesinden sonra Libya’daki iç savaşın seyri değişmiş ve ilgili aktörlerin tutumları da buna paralel olarak değişmiştir. Türkiye destekli UMH’in Hafter’e karşı ilerlemesinden sonra tabiri caizse agresifleşen Hafter destekçileri, Libya’daki ulusal çıkarlarını ve ekonomik menfaatlerini Türkiye’ye kaptırmamak için konvansiyonel savaş, diplomasi ve siyaset enstrümanlarına başvurabilirler. Bu durumda vekalet savaşı ve hibrit savaş özelliklerini bünyesinde barındıran İkinci Libya İç Savaşı’nın konvansiyonel savaş ve bölgesel savaşa doğru sürüklenebilme ihtimali de artabilmektedir. Burada belirleyici olan ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin BAE, Fransa, Mısır, Rusya ve Suudi Arabistan’a karşı bir denge unsuru oluşturmak için ABD, Almanya ve Birleşik Krallık gibi ülkeleri kendi safına çekmesi, Türkiye’nin Libya’daki mevcut gücünü arttırabildiği gibi, Libya’daki mevcut iç savaşın bölgesel bir savaşa sürüklenmesini de engelleyebilmektedir. Rusya’nın çözüm önerisi olarak sunduğu Libya’nın üçe bölünme fikrine karşı çıkan Türkiye, tek çare olarak Sirte ve Cufra’nın UMH tarafından alınmasıyla birlikte Hafter’in devre dışı bırakılmasını öngörebilir. Zira Libya meselesi Türkiye’nin sadece Libya’daki çıkarlarını ilgilendirmemektedir. Libya meselesi Türkiye’nin aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki birincil dış politikalarının da vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.

[irp posts=”3433″ name=”Güncel Libya Son Durum Haritası”]

KAYNAK

Canan-Sokullu, E. (2014). Transatlantic Public Opinion on War: Kosovo, Afghanistan and Iraq. Saarbrucken: LAP Lambert Verlag.

Canan-Sokullu, Ebru (2019), “Savaş Türleri”, Güvenlik Yazıları Serisi, No.22

Canlı, Enes (2020), Hafter Libya’da sıkıştıkça destekçisi BAE saldırganlaşıyor, AA

Çetin, Şerife (2020), Türkiye’ye karşı NATO’da umduğunu bulamayan Fransa gözünü AB’ye çevirdi, AA

Çetin, Şerife (2020), Negative trend in EU-Turkey relations must stop, AA

Fairclough, Graham (2018), Tank, Fare ve Rekabetçi Pazar: Hibrit Savaşa Yeni Bir Bakış, Milli Savunma Üniversitesi Basımevi

Hoffman, F.G. (2007). Conflict in the 21 Century, Potomac Institute for Policy Studies.

İleri, Kasım (2020), ABD, Rus uçaklarının Libya’da uçtuklarına ilişkin kanıtlar paylaştı, AA

McCullogh, T. & Johnson, R. (2013). Hybrid Warfare, ISOU Report, 13-4, August 2013.

Quester, G. H. (1986). Deterrence before Hiroshima: The Airpower Background of Modern Strategy. New Brunswick: Transaction Books.

Tuğçenur Yılmaz ve Tuncay Çakmak (2019), Fransa askeri varlığıyla Afrika’da varlığını korumaya çalışıyor, AA

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

3 YORUMLAR

  1. Muhammmed Emin Ayverdi’nin “Libya: Hibrit Savaşın Konvansiyonel Savaşa Dönüşme Riski” başlıklı yazısı üzerine çok şey söylemek isterim ama gerek görmüyorum. Çünkü rasyonel gerçekler üzerinden Türkiye’nin libya politikası üzerinde ayrıntılı bir şekilde durularak Hibrit Savaşın Konvansiyonel Savaşa dönüşme riskine yönelik vurgulamalar isabetli ve tutarlı. Farklı bir üslup, farklı bir bakış ve farklı bir yaklaşım…

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz