Cezayir’in Fransızlar tarafından işgal edilişinin perde arkasında ilginç bir hikâyesi vardır. Kuzey Afrika ülkeleri Osmanlı devletine bağlı olan birer ‘’DAYI’’ tarafından yönetilirdi. Her şey Cezayir’i yöneten dayı Hüseyin Paşa ile dönemin Fransız konsolosu arasında geçen tartışma ile başladı. Cezayirli tüccarların Fransa’ya gönderdikleri buğdayların parası gelmeyince, Hüseyin Paşa ile Fransız konsolos arasında sert tartışma yaşanmış hatta Hüseyin Paşa elinde bulundurduğu yelpaze ile Fransız Konsolosa tokat atmıştır. Olay, Cezayir’in işgaline hazırlanan Fransa tarafından diplomatik bir koz ve bahane olarak kullanıldı. Yaşanılan bu gelişmenin ardından Fransa, Cezayir’i denizden abluka altına aldı.
Osmanlı Devleti, himayesi altında bulunan Cezayir’e yardım edecek durumda değildi, yine de diplomatik olarak mücadelesini üç yıl sürdürebildi. Amiral Baron Victor Duperre ile Maraşel Kont Louis de Ghaisnes de Bourmont yönetimindeki 37 kişilik bir Fransız ordusu 14 Haziran 1830’da Cezayir topraklarına çıktı. 5 Temmuz günü’de Cezayir’deki ‘’Dayı’’ hükümeti Fransızlara kayıtsız şartsız teslim oldu. İşin en ilginç tarafı ise Fransızların bu istila hareketini kamuoyuna sunuş biçimiydi. Fransızlar bu işgali; uygar dünya adına yaptıklarını ve Akdeniz’deki korsancılık faaliyetine bir son vermek maksadıyla icra edildiğini ilan ediyordu. Hâlbuki Akdeniz’de o dönemde bir korsancılık faaliyeti söz konusu değildi ve korsancılık tarihe karışmıştı. Fransızlar bir başka sebep olarak, Cezayir’deki ‘’Dayı’’ yönetimini hedef aldı ve bölgedeki bir avuç azınlık Türk’ün, Arap milletine mensup insanları yönetmemesi gerektiğini iddia etti. Kısacası, bölgeyi işgal etmeye değil Türklerin egemenliğinden kurtarmaya geldiklerinin propagandasını yaptılar.
İşgal Sonrası Cezayir’in Durumu
Fransa, işgalin ardından bölgenin demografik yapısıyla oynamak maksadıyla binlerce Avrupalıyı bölgeye göç ettirdi. Toprakların en iyi bölümü Avrupa’dan gelen göçmenlere ayrılıyor ve başta Cezayirli çiftçiler olmak üzere yerli halk zorbaca uygulamalara muhatap oluyordu.
Fransız işgaline karşı en büyük tepki köylülerden geliyordu, bu durumun sebebi ise gayet açıktı çünkü; Fransızlar Cezayirli çiftçilerin topraklarına gözünü dikmişti. Fransızlar bölgedeki sömürülen halkın gelişimi için radikal kararlar alıyor ve bir dizi yatırımlar yapıyordu. Fakat bu çabalar Cezayir halkının Fransızlara daha da yabancılaşmasına ve içten içe bir bağımsızlık aşkının oluşmasına neden oluyordu. Fransızların işgali ile başlayan süreç aslında Cezayir’in başkaldırı ve bağımsızlık mücadelesinin de yaşanmaya başladığı tarihtir. Bu süreçten itibaren dönemsel olarak farklılık göstermekle birlikte türlü bağımsızlık hareketleri ve buna bağlı olarak bir takım liderler ortaya çıkmıştır. Bu liderler arasında Ahmed Messali Hac ayrı bir yere ve öneme sahiptir ve ‘’Cezayir Ulusçuluğunun Babası’’ olarak bilinir. 1938’de Cezayir Müslümanları arasında iki önemli siyasal eğilim belirdi. Bunlardan birisi Setifli bir eczacı olan Ferhat Abbas’ın kurduğu Cezayir Halk Birliği (U.P.S), ötekiyse işçi kökenli Ahmed Messali Hac liderliğindeki Demokratik Özgürlükleri Kazanma Hareketiydi (M.T.L.D). Ferhat Abbas büyük bir Fransız hayranıydı, eğitim ve oy hakkına sahip olma yoluyla Cezayir’in Fransızlaştırılmasından yanaydı. Messaliciler ise Fransızlaşmaya ve sömürge devleti olmaya sonuna kadar karşıydı. 1830 tarihinden 1930’lu yıllara değin 100 yıl içerisinde Fransa sistemli olarak Cezayir’i Avrupalaştırma siyaseti gütmüş ve Cezayir’deki kolonlarının sayısını artırmıştır. 1954 yılına gelindiğinde Cezayir’deki Avrupalıların sayısı 800 dolaylarına kadar ulaşacaktır. Cezayir’de bulunan Avrupalılar kısa sürede Fransız yönetiminin de desteğini alarak ekonomik olarak gelişmiş ve toplum içerisinde seçkinler olarak tabir edeceğimiz statüye ulaşmışlardır. Buna karşın Müslüman çoğunluk açlık, susuzluk ve işsizlikle boğuşmaktaydı. Tarihler 1945 yılının Mayıs ayını gösterdiğinde Konstantin yakınlarındaki Setif kasabasında bir takım olaylar cereyan etti. Müttefik kuvvetlerin İkinci Dünya Savaşından zaferle ayrılmasını kutlamak amacıyla yapılan gösterilerde birden bire Cezayir bayrakları ve flamaları açılmaya başlandı. Bağımsızlık lehine ve Fransa aleyhine söylemler ve sloganlar gösterilen seyrini tamamen değiştirdi. Gösteriler sırasında Fransız bir subayın Arap göstericiyi soğukkanlı bir şekilde öldürmesi infiale yol açtı. Günün sonunda Fransa tarafından 102 ölü ve büyük ölçüde zarar ziyan oluştu. Fransız makamları gösterilerin öcünü almak için bir dizi katliam başlattı. Resmi verilere göre 1500 Cezayirli, gayri resmi verilere göre ise 45 Cezayirli yaşamını yitirdi. Bu gelişmeler ekseninde Olağanüstü Hal ilan edildi, siyasal partiler kapatılarak siyasi liderler bir bir tutuklandı. Bu gelişmeler dünya kamuoyunda Fransa’yı zorlamaya ve güç duruma düşürmeye başlamıştı, oluşan bu etkiyi en aza indirmek için Fransa 1946’da af ve genel seçimlere gitti, 1947’de de Cezayir’e yeni bir statü verdi. Fakat artık çok geçti ve Cezayir Bağımsızlık Hareketi önlenemez bir şekilde başlamıştı. Cezayir Bağımsızlık Hareketinden bahsederken Ahmed Bin Bella ismine ayrı bir parantez açmak gerekir. Ahmed Bin Bella 1946 yılından beri Cezayir Bağımsızlık Mücadelesinin içerisinde olmuştur, Fransız ordusunda askerliğini yapmış ve İkinci Dünya Savaşında İtalya’ya karşı savaşmıştır. Bin Bella köken bakımından proleterdir ve aynı zamanda Cezayir’in Fransa ile birleşmesi görüşüne katılmayanlar arasındadır. Messali Hac’ın Demokratik Özgürlükleri Kazanma Hareketinin içerisinde yer alan Bin Bella aynı zamanda bu hareketin önde gelen liderleri arasındadır. Messali Hac’ın partisi olan M.T.L.D’nin silahlı kolu olarak, parti içerisinden doğan O.S birliklerinin önemli bir üyesi de yine Bin Bella ve arkadaşı Muhammed Hıdır’dır.
1954 Yılı Büyük Ayaklanması
1954 yılına gelindiğinde gerginlik taşma noktasındadır ve gerilim Hristiyanların Yortu Bayramında doruğa ulaşmıştır. Ayaklanma hazırlıklarının başında Bin Bella ve Muhammed Hıdır’ın içerisinde yer aldığı M.T.L.D ye bağlı O.S güçleri vardır. 1954 yılının 31 Ekimi’ni 1 Kasım’a bağlayan gece Cezayir’de büyük ayaklanma başladı. O gece Fransızlara ait kışlalar, karakollar ve belli başlı kişilere karşı, elli kadar harekât yapıldı.
Ayaklanmayı örgütleyen ve başlatanlar, 1954’ün yaz aylarında Messali’ci Demokratik Özgürlükleri Kazanma Hareketi kongresinde çıkan anlaşmazlık üzerine partiden ayrılan devrimcilerdi. Partiden ayrılanlar Cezayir Kurtuluş Mücadelesinin önemli aktörlerinden olacak olan Ulusal Kurtuluş Cephesini (F.L.N) kurdular. Bin Bella ve Muhammed Hıdır gibi isimlere de F.L.N’nin Kahire’deki şubesinden öteki Arap ülkeleriyle ilişki kurma görevi verildi. Ayaklanma patlak verir vermez, Cezayir halkına seslenen bir bildiri yayımlandı. Bildiride Ulusal Kurtuluş Cephesinin (F.L.N) kurulduğu ilan edildi. Bildiri de tüm Cezayir halkına seslenilerek, ulusal kurtuluş içi savaşmayı amaçlayan bir eyleme katılmalarını istiyordu. 1 Kasım 1954 ayaklanmasından önce, Cezayir’de yerli orta burjuvaziden tarım proletaryasına kadar bütün halk güçlerinin çevresinde toplanabileceği tek ulusal demokratik amaç ‘’Bağımsızlık’’ tı. F.L.N’ye bağlı olarak kurulan Ulusal Kurtuluş Ordusu (A.L.N) 1954’te en çok 500 kadar savaşçıdan oluşurken, cephenin Cezayir köylülerindeki bu eğilimleri örgütlemekte gösterdiği başarı sonucunda bu sayı 100.000’e yükselecekti. Gerilla savaşlarını en çok köylüler verdi; yalnız savaş olaylarının yer aldığı bölgeler nedeniyle değildi bu; aynı zamanda F.L.N’in devrimci bildirisini kabule en yatkın en hazırlıklı olanlar köylülerdi ve Cepheyi asıl destekleyenler onlar oldu. Fransız kuvvetleri ile F.L.N arasında şiddetli çatışmalar oluyor ve bunun yansıması olarak ölümler gerçekleşiyordu. F.L.N’nin Messali Hac’a karşı başlatmış olduğu ayrılıkçı harekette neticesini vermiştir ve Messali Hac’ın etkisi Cezayir’den silinmiştir. Cezayir sorunu giderek uluslararası bir boyut kazanmaya başlamıştı. 1955 yılının Nisan ayında toplanan Bandung Konferansı’nda Cezayir sorunu tartışılıyor, aynı yılın eylül ayında da Cezayir Birleşmiş Milletlerin gündemine alınıyordu.
Cezayir’de bulunan Avrupalılar, Cezayir’in Fransa’dan ayrılarak bağımsızlığına kavuşmasına karşıydı, çünkü Fransız idaresi altında elde etmiş oldukları ayrıcalık ve zenginliği kaybedeceklerini biliyorlardı. Bu sebeptendir ki; Fransa’nın sosyalist Başbakanı tarafından, Cezayir Genel Valisi olarak görevlendirilen Liberal görüşlü General Catroux Avrupalı Cezayirliler tarafından düşmanca algılandı. General Catroux’un bu şekilde karşılanması Fransa’da tepkiyle karşılandı ve Catroux’un yerine Robert Lacoste atandı. Lacoste’nin amacı şuydu; Cezayir’in içinde bulunduğu karışıklığı silahla bastırmak ve yeniden seçime gidilmesini sağlayarak Cezayir’in temsilcileriyle görüşmek. Bu politika doğrultusunda gerekli görülen bölgelerde ‘’Özel Yönetim Kuruluşları’’ kuruldu. Amaçları, ayaklanma çıkabilecek bölgelerdeki Müslüman köylerinin demografik yapısıyla oynayarak karışıklığın önlenmesiydi. Bu amaçla 1.250.000 köylü, ordunun denetiminde yeni bölgelere yerleştirilmiş; 150 kişiyse Tunus ve Fas’a iltica etmişti.
Bin Bella’nın Tutuklanması ve Fransız Paraşütçü Birlikleri
1956 yılının Ekim ayında Ahmed Bin Bella yönetiminde 5 Cezayirli devrimci önderi (aralarında Ait Ahmed ve Muhammed Hıdır da vardır.), Fas Sultanının davetlisi olarak Tunus’ta bir konferansa katılmak üzere Rabat’tan Tunus’a götüren bir Fas uçağı, Cezayir’e indirildi ve 5 önder, Fransızlar tarafından tutuklandı.
Bu gerginliği daha da arttırdı ve Bin Bella’nın liderliğinin daha da pekişmesine neden oldu. 1957 yılının başlarında yaşanan bir takım gelişmeler, insanlık tarihine bir kara leke olarak geçecek cinstendi. Cezayir’de, Fransız paraşütçü birlikleri büyük bir katliam ve vahşete girişti. Tutuklu devrimcilere ağır işkenceler uygulanıyor ve akabinde bu uygulamalar yaygınlaştırılıyordu. Paraşütçü birliğinin yaptığı bu eylemler olağanca hızıyla devam ederken siyasal düzlemde de mücadele çetin geçmekteydi. Fransa’nın bütün önlemelerine karşı Cezayir sorunu 9 Şubat 1957’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun arka arkaya birkaç birleşiminde ele alındı. 1957’de, Fransız ordusu bu kez yeniden büyük bir harekâta girişti. Fas’ta ve özellikle Tunus’ta üstlenmiş bulunan Cezayir silahlı kuvvetlerinin Cezayir’e girişlerini engellemek için, bu iki ülkenin Cezayir’le olan sınırları destekli barikatlarla örüldü. F.L.N’nin yurt içinde yürütmekte olduğu mücadele son derece güçleşmişti. Ulusal Kurtuluş Ordusu (A.L.N) birliklerinin bulunduğu sınır yakınındaki bir Tunus köyü, Sakiyet Sidi-Yusuf Fransız uçakları tarafından bombalandı. Yürütme ve Bağdaştırma Komitesi, Tunus’a yerleşme gereğini duymuş, devrimciler giderek umutsuzluğa kapılmaya başlamışlardı. Fransızların, Cezayir-Tunus sınırındaki Sakiyet Sidi Yusuf isimli köyü bombalaması dünya kamuoyunda büyük bir infial yarattı. Artık, başta ABD olmak üzere tüm dünya ülkeleri bu insanlık dışı duruma kayıtsız kalamazdı. ABD bu doğrultuda bir takım girişimlerde bulunarak Fransa’dan, Cezayir sorununun çözümü için Tunus ve Fas’ın aracılık yapmasını istedi. Bu durum, Cezayir’de bulunan Avrupalıları telaşlandırdı ve önlem alma yolunda ciddi adımlar atmalarına neden oldu. Fransızların devrimcilerle 1958 yılında masaya oturacağından şüphelenen Cezayir’deki Avrupalılar 13 Mayıs 1958 tarihinde geniş bir gösteri düzenlediler. Bu gösteri, Avrupalıların Cezayir’deki çıkarlarının tehlikeye girmesinden dolayı duydukları korkuları yansıtmaktaydı. Ama Avrupalıların istediği oldu. Bir tür karşı ayaklanma anlamına gelen gösteriler, Fransa’da önemli bir siyasal bunalıma yol açtı. Bu bunalım De Gaulle’nin yeniden iktidar olmasına neden oldu. De Gaulle ‘’Konstantin’’ adını verdiği bir planı devreye soktu. Plan çerçevesinde dış örgüt olarak nitelenen Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (F.L.N) ateşkes konularını görüşme önerisinde bulundu. Bu arada F.L.N kendi arasında toplanarak Geçici Cezayir Cumhuriyeti Hükümetini (G.P.R.A) kurmuştu. Başkanlığına da Ferhat Abbas’ı getirdiler. Bu arada Fransa’nın ateşkes önerisi G.P.R.A tarafından reddedildi ve F.L.A’nın eylemlerine devam etmesi kararı alındı. Cezayir’de yaşanan gelişmeler Fransa iç siyasetini de derinden etkilemişti, bu doğrultuda Fransa’daki solcular bağımsız bir Cezayir fikrini savunurken, sağ görüşlü partiler Fransa’ya bağlı bir Cezayir fikrinden yanaydı. De Gaulle iç siyasette böyle bir bloklaşma içerisinde yer alırken, 13 Mayıs olaylarının faili olarak gösterilen sağcı General Massu’yu Cezayir’deki görevinden alarak Paris’te bir göreve atadı. Bu olay Cezayir’de ve Fransa’da bulunan sağcılar tarafından tepkiyle karşılandı. Büyük gösteriler ve ayaklanmaların yaşandığı atmosferde De Gaulle Cezayir’i ziyaret etti. Bu arada Fansa ile F.L.N arasında Melun’da görüşmeler sürmekteydi ve Fransa’nın Evian’da F.L.N ile resmi görüşme yapacağı söylentisinin çıkması ortamı iyice ağırlaştırdı. Gizli Ordo Örgütü (O.A.S) Cezayir’in Fransa’dan kopmaması için gizliden açıktan faaliyetlerine devam etmekteydi. Bu doğrultuda Fransa’da De Gaulle iktidarına karşı başarısız bir darbe girişimi gerçekleşti ve ordu içerisinde huzursuzluk olduğu iyice gün yüzüne çıkmaya başladı. Cezayir’deki iç çatışma ve kargaşa ortamından bahsedip General Salan’dan bahsetmemek olmayacaktır. General Salan, 1956’da sosyalist Başbakan Guy Mollet tarafından Cezayir silahlı kuvvetlerinin başkomutanı olarak atanmıştı. Cezayirli devrimciler Salan’dan öylesine nefret ediyorlardı ki, birkaç kez başarısız suikast girişiminde bile bulundular. Salan 1960 yılında yaş haddinden emekliye ayrılmıştı, Fransa’daki aşırı sağcılarla da ilişki içerisine girmişti ve O.A.S güçlerinin de liderliğini yapmaktaydı. Hatta De Gaulle iktidarına karşı girişilen darbe girişiminin perde arkasındaki gücün Salan olduğu bilinmektedir.
Evian Anlaşması Ve Bağımsızlığın Kazanılması
25 Haziran 1960’da Melun da başlayan görüşmeler, birçok kez kesintiye uğradıktan sonra 18 Mart 1962’de anlaşmaların imzalanmasıyla Evian’da kapandı. 19 Mart’ta bütün Cezayir’de çatışmaların sona erdiği ilan edildi. Nihayetinde, Cezayir amacına ulaşıyordu fakat bu durum Cezayir halkından 500 ile 1.000.000 arasında insanın ölmesine ya da sakat kalmasına sebep olmuştu.
Salan’ın liderliğini yaptığı O.A.S güçleri bu oluşan olumlu atmosferi bozmak maksadıyla çeşitli girişim ve sabotaj faaliyetlerinde bulunsa da, F.L.N güçlerinin tahriklere kapılmaması neticesinde etkisini giderek kaybetmeye başladı. Evian anlaşması kapsamında 1956 dan beri tutuklu bulunan Ahmed Bin Bella, Ait Ahmed ve Muhammed Hıdır serbest bırakıldı. Bin Bella’nın serbest bırakılması Cezayir de büyük bir mutluluk ve umut dalgası yarattı. Bin Bella büyük sevgi gösterileri ve sloganlarla karşılandı. Eylül 1963’yeni Cezayir anayasası ilan edildi ve hemen sonra yapılan seçimlerde Bin Bella yeni Cezayir Devletinin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Sonrasında ise, Kuzey Afrika ülkelerinin kronik bir sancısı ve halen karayan bir yarası olan ‘’Darbe’’ gerçekleşmiş ve Bin Bella hükümeti askeri bir darbe ile düşürülmüştü.
Barış Yüksel
Stratejik Ortak Misafir Yazar
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cezayirin-bagimsizlik-mucadelesinin-64-yili/1300039
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmed_bin_Bella
https://en.wikipedia.org/wiki/Raoul_Salan
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cezayir_Bağımsızlık_Savaşı
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cezayir
Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi, Gelişim Yayınları Cilt 3, İstanbul, 1987
Kenan Akın, Cezayir’de Fransız Vahşeti Ve Ötesi, Derin Yayınları, İstanbul, 2003
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.