2008 yılında Gürcistan ile Rusya arasında yaşanılan savaş bölgede önemli gelişmelere neden olmuştur. Bu açıdan savaşın ana nedeni her ne kadar etnik temelli olarak tanımlansa da savaşın içerdiği nedenler, aktörlerin tehdit ve çıkar algılamalarından ötürü savaşı sadece etnik temele indirgemek olayları biraz eksik okumamıza sebebiyet verebilir. Bu nedenle bu çalışmada ilk olarak Gürcistan-Rusya ilişkilerine tarihsel perspektif penceresinden bakılacak ardından yaşanılmış olan gelişmelere genel hatları ile değinilecektir.
Rusya – Gürcistan İlişkilerinin Tarihsel Boyutu
Rusya ve Gürcistan arasındaki ilişkiler oldukça köklü bir geçmişe dayanmaktadır. İki devlet arasındaki ilk temaslar Kakheti Kralı I. Aleksandre döneminde, Moskova Prensi III. İvan ile 1480 yılında kurulmuştur ( Tsurtsumia, 2020, s. 97). İlişkilerin kurulma sebebi her iki taraf içinde farklılık arz ediyordu: Ruslar için İpek ticareti açısından Gürcistan önemli bir ticaret güzergahı iken Gürcüler için ise Ruslar, Müslümanlara karşı dengeleyici bir unsur olabilirdi (Tsurtsumia, 2020, s. 97). Rusya-Gürcistan ilişkileri incelendiğinde dikkat çeken önemli hususlardan ilki: Rusların, tarihin belli dönemlerinde Gürcüler ile ittifak antlaşmaları yapıp daha sonraki süreçlerde bu ittifak ilişkilerini tek taraflı olarak sonlandırmaları ve ittifakı ihlal etmeleri olmuştur. Bu hususa verilebilecek örnekler ise: 1587 yılında Gürcüler ile Ruslar arasında yapılmış olan “Yemin Kitabı” adı verilen antlaşmadır (Tsurtsumia, 2020, s. 97). Belirtilen antlaşmaya göre: Ruslar, Gücüleri dış güçlerden gelecek saldırılara karşı korumayı taahhüt ediyorlardı ancak Gürcülere verilen bu söz Ruslar tarafından yerine getirilmemiştir (Tsurtsumia, 2020, s. 97). Bu konuya verilebilecek bir diğer örnek ise: Rus-Gürcü ilişkilerinde büyük bir öneme sahip olan “Georgiyevsk Antlaşmasıdır”.
1783 yılında imzalanan bu antlaşmaya göre Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün korunacağı vurgulanmıştır (Yenigün & Bolat, 2010, s. 460). Ancak tarihler 1801 yılını gösterdiğinde Ruslar, Gürcistan’ın büyük bir bölümünü işgal etmiştir (Yenigün & Bolat, 2010, s. 460). Böylece Ruslar, Gürcüler ile yaptıkları 1587 ve 1783 tarihli ittifak antlaşmalarını bir kenara atıp Gürcistan’ı 1801 yılında işgal ederek iki ülke arasındaki ilişkilerde birbirlerine karşı oluşan güvensizliğin ilk tohumlarını atmış oluyorlardı. Güç Dengesi Teorisi içerisinde yer alan önemli bir kavram da “Dış Dengelemedir.” Dış dengeleme: Bir devletin veya bir aktörün, karşısında bulunan rakiplere karşı avantaj elde etmek veya mevcut pozisyonunu koruması için diğer devletlerle veya aktörlerle ittifak ilişkileri kurmasıdır. Bu nokta Gürcistan ile ilgili dikkate değer bir kısımdır. Gürcistan, tarihsel süreçten günümüze ittifak ilişkileri kurduğu devletlerden ya istediği ölçüde destek alamamış ya yüzüstü bırakılmış ya da ittifak kurmak istediğinde kendisi ile ittifak yapılmamıştır. Bu hususa en güzel örnek Zaza Tsurtsumia’nın çalışmasında yer almaktadır.
Zaza Tsurtsumia’nın çalışmasında belirttiği üzere: Gürcü kralların, İspanya Kraliçesi I. Isabella’ya ve Fransa Kralı XIV. Louis’e göndermiş oldukları ittifak teklifleri sonuçsuz kalmıştır (Tsurtsumia, 2020, s. 98). Ayrıca Ruslarla yaptıkları ittifaklarda da Ruslar gerekli desteği vermemiş aksine ülkelerini işgal etmiştir. Elbette ki bu dönemlerde bu devletlerin iç yapısı, uluslararası yapı ve bu devletlerin izlemiş oldukları dış politikalarının bu kararları vermelerinde ve uygulamalarındaki etkilerini göz ardı edemeyiz. Ancak bu konunun kayda değer olma sebebi aynı olaylar silsilesinin 2008 savaşında da Gürcistan’ın başına geleceğidir. İttifaklar, yapıları gereği süreleri ve konularına göre kısa ve orta vadeli olabilir. Bugün müttefik olarak yanınızda yer alan devlet yarın karşınızda ve karşı blokta yer alabilir. Bu gayet tabi ve doğal bir konudur. Çünkü devlet çıkarları durağan değil tıpkı tarihin kendisi gibi dinamik bir süreçtir. Devletler arası ilişkilerde ittifak yaptığınız devlete karşı ittifakı bozduğunuzda (burada kastedilen ittifakın sonlandırılması değil ihlal edilmesidir) ve bunu girdiğiniz diğer ittifaklarda da tekrarladığınızda eğer çok güçlü bir devlet değilseniz sizle ittifak kurmak, diğer devletlerin (istisnalar dışında) öncelikleri arasında olmayacak ve uluslararası arenada sahip olduğunuz imajınız bundan olumsuz etkilenecektir.
Rusya’nın Gürcistan’ı İşgali ve Yaşananlar -1801 ve Sonrası-
Ruslar, Gürcistan’ı işgal ettikten sonra bölgede Ruslaştırma politikalarını hızlandırmışlardır. Gürcü dili, Rus İşgali altında olan Gürcistan’da resmi olarak devlet makamlarından çıkartılmıştır (Tsurtsumia, 2020, s. 101). Ruslar, sadece Gürcü dilini devlet makamlarının resmi dili olmaktan çıkarmakla yetinmemişler; Manastırlarda ve Kiliselerde verilen eğitimin dili olan Gürcüce, 1880’li yıllara doğru Rus idaresi tarafından alınan kararlar çerçevesinde bu kurumların eğitim dili olmaktan çıkartılmıştır (Tsurtsumia, 2020, s. 104). Rusların izledikleri bir diğer politika ise Megreller ve Svanlar üzerinde olmuştur. Bölgede görev yapan Rus memurlar, Gürcistan da yaşayan Megrellerin ve Svanların, Gürcülerden ayrı birer etnik kimliğe sahip olduklarını kabul etmişlerdir (Tsurtsumia, 2020, s. 105).
Öyle ki 1886 yılında Megreller için oluşturulan ders kitaplarının dili Rusların yazı sistemi referans alınarak Megrelce yazı dili ile oluşturulmuştur (Tsurtsumia, 2020, s. 105). Bir milleti bir arada tutan ve toplum içerisindeki bireylerin birbirlerine sıkıca kenetlenmelerini sağlayan en önemli sosyal araç dildir. Zira dilinden ve tarihinden koparılan bir millet, millet olma vasfını zamanla kaybeder ve bir zaman sonra dışarıdan dayatılan bilgilere, fikirlere savunmasız kalarak asimile olur veya gücünü büyük ölçüde kaybeder. Bu nedenle Rusların izlemiş olduğu bu politika sosyo-politik açıdan önemli bir hususu teşkil etmektedir.
SSCB Dönemi ve Sonrası
Gürcüler ve Osetler, SSCB kurulmadan önce Çarlık Rusyasının da yaşanılan iç savaş sürecinde farklı tarafları desteklemişlerdir. Gürcüler, Menşevikleri desteklerken Osetler ise Bolşevikleri desteklemişlerdir (Öztürk, 2009, s. 5).
Nitekim Bolşevikler ’in Rusya da savaşın galibi olan taraf olmasının ardından, Kızıl ordu ve Osetler Gürcistan’a karşı savaşmışlar ve 1921 yılında Kızıl ordunun postalları, Gürcistan topraklarına adımını atmıştır. (Öztürk, 2009, s. 5). İşte yaşanılan bu hadiseden 1 yıl sonra Osetler için otonom bir bölge oluşturulmuştur (Öztürk, 2009, s. 5). 1936 yılında Osetya’nın Kuzey bölgesinin SSCB toprakları içerisinde kalmasına, Güney bölgesi için ise Gürcistan Sovyet’ine bağlı bir bölge olduğu kabul edilmiştir (Öztürk, 2009, s. 5). Osetya, üzerinde yapılan bu ayrım Gürcistan-Güney Osetya çatışmasının kök nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. 1989 yılı ise Gürcistan-Güney Osetya ilişkilerinde önemli bir seneyi ifade ediyordu. Bu yıl Güney Osetya Özerk bölgesinde yönetimin başına gelen Halk Cephesi, dönemin Gürcistan yönetiminden 1936 yılında belirlenmiş olan Güney Osetya’nın otonom bölge statüsünün, otonom cumhuriyet olarak değiştirilmesini istemiştir. (Erkan, 2015, s. 77). Ancak bu talep tahmin edilebileceği üzere dönemin Gürcistan hükümeti tarafından reddedilmiştir. Sürekli olarak gergin bir havada olan ikili ilişkiler 1990 yılında Güney Osetya’da iktidarda bulunan hükümetin, Güney Osetya’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle daha da kötü bir hal almıştır (Yenigün & Bolat, 2010, s. 464). Bu tek taraflı bağımsızlık ilanına dönemin Gürcistan hükümeti, Güney Osetya’nın siyasal olarak otonomisinin tek taraflı olarak iptal edildiğini açıklayarak cevap vermiştir (Erkan, 2015, s. 7).
Her iki taraf arasında yaşanılan bu gerginlik neticesinde, taraflar arasında çatışmalar yaşanmış bu çatışmalar ancak 1991 yılının şubat ayında Rusya’nın araya girmesi ile bir ateşkese dönüşmüştür (Yenigün & Bolat, 2010, s. 464). Gürcistan’da 1990’lı yıllarda yaşanan iktidar değişikliğinden sonra koltuğa oturan Eduard Şevarnadze, Gürcistan ile ayrılıkçı gruplar arasındaki çatışmaları sonlandırmak ve bu soruna çözüm bulmak için çeşitli çözüm yolları denemiştir. Nitekim bu çabaların somut bir göstergesi olarak 1992 yılında Boris Yeltsin ile bir araya gelen Şevarnadze, Sochi Antlaşmasını imzalamıştır (Erkan, 2015, s. 79).
Bu antlaşma neticesinde daha fazla çatışma yaşanmasın diye Rus, Gürcü, Oset ve AGİT gözlemciliğinde bir barış gücü oluşturulmasına karar verilmiştir (Öztürk, 2009, s. 7). Şevarnadze’nin, Rusya’ya karşı daha dengeli bir politika izlediği söylenebilir zira ileride yönetime gelecek olan Saakaşvili Rusya ile dengeleri gözetmekten ziyade ilişkileri daha da kopartacak gelişmelere imza atacaktır. Bu da Rusya’nın daha agresif bir politika uygulamasına sebebiyet verecektir. Rusya’nın, Gürcistan meselesine bu denli önem vermesinin arkasında birçok faktör yatmaktadır. Bunlardan birisi de Gürcistan ile NATO arasındaki gelişen ikili ilişkilerdir. “23 Mart 1994’te NATO ile Gürcistan arasında “Barış İçin Ortaklık” antlaşması imzalanmıştır” (Erkan, 2015, s. 80). Bu antlaşmayı takiben taraflar arasında 1995 yılının aralık ayında bir iş birliği antlaşması daha imzalanmıştır (Erkan, 2015, s. 80). Batı ile ilişkilerini geliştiren Gürcistan, 1999 yılının ocak ayında Avrupa Konseyine üye olmuştur (Erkan, 2015, s. 80). 2002 yılında Gürcistan, Rusya’ya karşı bir hamle daha yaparak Önce ABD ile Gürcistan silahlı kuvvetlerinin, ülkenin güvenliğini sağlamasına yönelik olarak güçlendirilmesini temel alan Eğit-Donat programını kabul etmiş; ardından aynı yılın sonlarına doğru Gürcistan, NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmuştur (Yılmaz, 2010, s. 30). Elbette ki bu gelişmelerin Rusya’yı ziyadesiyle rahatsız ettiği ulusal güvenliğine karşı ciddi bir tehdit hissettiği konusunda şüphe yoktur. (Bu konuya ileride değinilecektir) 2003 yılına gelindiğinde ise 2 Kasım da yapılan parlamento seçimlerinde o dönem seçimlere Birleşik Ulusal Hareketi partisinden seçimlere aday olarak katılan Michail Saakaşviili’nin, seçimlere hile karıştığı iddiası Gürcistan da bir halk protestosuna dönüşmüş; bunun akabinde mevcut yönetimin başında olan Şevarnadze’nin itidalli davranarak görevinden istifa etmiştir (Erkan, 2015, s. 81). Bunun üzerine 2004 yılında Gürcistan’da devlet başkanlığı seçimi yapılmış; seçimi Saakaşvili kazanarak iktidara gelmiştir. İşte bu gerçekleşen olaylar zincirine “Gül Devrimi” denmektedir.
Saakaşvili’nin iktidara gelmesi ile bu dönemden sonra Gürcistan ile Batılı devletler arasındaki ilişkiler gelişirken Rusya ile de doğru orantılı olarak kötüleşecektir. Nitekim bu kötüleşmenin ilk göstergelerinden birisi 2004 yılının temmuz ayında ve 2005 yılının ağustos ayında Rusya Federasyonu meclisi olan Duma, Güney Osetya ve Abhazya’nın ayrılma isteklerine destek veren kararlara imza atmışlardır (Öztürk, 2009, s. 8). Aslında sürecin başından bu yana Rusya bu hareketleri zaman zaman taktiksel olarak desteklemiyormuş gibi görünse de el altından desteklemiştir. Duma’nın bu adımları ile Rusya resmi anlamda Gürcistan’daki ayrılıkçılara destek verdiğini göstererek aslında bir anlamda da Gürcistan’a gözdağı vermiş oluyordu. 2006 yılında ise doğrudan Gürcistan, Rusya ilişkilerini son derece geren bir gelişme yaşanmıştır. Gürcistan, ülkesinde bulunan 6 Rusya Federasyonu’na bağlı subay ve bunlara yardım eden 11 Gürcü’yü ajanlık faaliyetleri yürüttükleri gerekçesi ile göz altına almıştır (Yenigün & Bolat, 2010, s. 473). Bunun üzerine Rusya, Gürcistan’a kara, hava ve deniz yollarından ulaşımını kapatarak bir nevi Gürcistan’a ulaşım ambargosu uygulamıştır (Dönmez, 2011, s. 103). 2006 yılı Rusya-Güney Osetya-Gürcistan üçgeninde oldukça gergin bir yıl olmuş 3 Eylül’de Gürcistan Savunma Bakanını taşıyan helikoptere Osetler tarafından bir saldırı yapılmıştır (Dönmez, 2011, s. 104). Bu yıl gerçekleşen bir diğer önemli gelişme ise Rus hava kuvvetlerine bağlı jetler, Gürcistan köyünü vurmuştur (Dönmez, 2011, s. 104).
Savaşa Doğru
İki taraf arasında savaşın çıkmasının arifesinde Rusya’yı iyice rahatsız eden bir gelişme olarak yorumlayabileceğimiz NATO’nun Bükreş Zirvesi gerçekleşmiş; Bu zirvede Gürcistan’ın NATO’ya üyeliği konusu ele alınmış ancak Rusya faktörünü de dikkate alan NATO, konjonktüre göre hareket ederek Gürcistan’ın üyelik talebini daha ileriki bir tarihe ertelemiştir (Erkan, 2015, s. 85). ABD kanadında ise başkan Bush, Gürcistan’ın, NATO’ya üyeliğini desteklediğini açıklamıştır (Erkan, 2015, s. 85). Bu söylem ciddi manada Rusya’yı rahatsız etmiş bu rahatsızlığın somut bir göstergesi olarak Bükreş zirvesinden sonra Rusya, Gürcistan’a ait bir insansız hava aracını imha etmiştir (Erkan, 2015, s. 85).
Ayrıca Rusya, Gürcistan’ın saldırgan bir tavır içerisinde olduğunu söylemiş ve Gürcistan’ın asker sayısının, ayrılıkçı bölgeler olan Güney Osetya ve Abhazya da arttırdığını vurgulayarak kendisi de bölgeye ek asker sevk edeceğini açıklamış ve 1500 askerini bahsi geçen bu bölgelere göndermiştir (Erkan, 2015, s. 85). Bu dönemde yaşanan bir diğer önemli gelişme ise Rus silahlı kuvvetlerinin kara-hava- deniz unsurlarını içeren kapsamlı bir askeri tatbikat yapması olmuştur (Erkan, 2015, s. 85). 15 Temmuz – 2 Ağustos tarihleri arasında yapılan bu tatbikata, Gürcistan yetkili makamlarından Rusya’nın yapmış olduğu bu tatbikattan oldukça rahatsız olduklarını belirten açıklamalar gelmiş ve Rusya’yı, ülkelerini işgal etmek için bir hazırlık içerisinde olduğu konusunda suçlamıştır (Erkan, 2015, s. 85).
2008 Rusya – Gürcistan Savaşı
Yaşanılan bu süreç zarfında zaman zaman Gürcistan ile ayrılıkçı gruplar arasında çatışmalar sürmüştür ancak bunun iki ülke arasındaki bir savaşa evirilmesi 7 Ağustos 2008 akşamı Gürcistan Devlet başkanı Saakaşvili’nin, Güney Osetya’ya, Gürcistan silahlı kuvvetlerinin girmesi emri vermesi ile artık ok yaydan çıkmıştır (Erkan, 2015, s. 87). Rusya yaşanan bu gelişmeler üzerine bölgede bozulan anayasal düzeni sağlamak ve burada bulunan Rus vatandaşlarının güvenliğinin sağlanması amacıyla Gürcistan’a operasyon başlattığını açıklamıştır (Oğurlu, 2010, s. 8). 8 Ağustos da Rus hava kuvvetleri, Gürcistan ordusuna bağlı birlikleri vurmuş ardından Rusya bölgeye bir kara harekâtı başlatmıştır (Erkan, 2015, s. 87).
Ayrıca Rusya, Süleyman Erkan’ın çalışmasında belirttiği üzere savaş sırasında Gürcistan’a siber saldırı da yapmıştır (Erkan, 2015, s. 87). Savaş 5 gün sürmüş ve taraflar arasında AB Dönem başkanı olan Sarkozy’nin girişimi ile 16 Ağustos’ta sonlandırılmıştır (Dönmez, 2011, s. 104). Savaşın neticesinde ise Güney Osetya ve Abhazya daha öncesinde olduğu gibi yeniden bağımsızlıklarını ilan etmiş ve bu bağımsızlık ilanları başta Rusya olmak üzere Venezuela ve Nikaragua tarafından tanınmıştır (Erkan, 2015, s. 88). Rusya ayrıca Güney Osetya’ya 200 Milyon dolar tutarında finansal bir yardımda bulunmuştur ( Dadaşova, 2019, s. 26).
Savaşın Jeopolitik ve Stratejik Boyutu Hakkında
Rusya Federasyonu perspektifinden yapılan bu müdahalenin teorik ve stratejik boyutu nedir?
1) Yakın Çevre Doktrini
1993 Yılında Rusya Federasyonu devlet başkanı Boris Yeltsin tarafından ileri sürülen bu doktrine göre: Eski SSCB toprakları üzerinde Rusya’nın, bu topraklarda güvenliği ve istikrarı sağlama misyonunun devam ettiğini ve bu toprakların Rusya Federasyonun çıkarları açısından hayati derecede önemli olduğunu belirtmektedir (Keskin, 2015, s. 50). 2008 yılında yaşanan savaş ile Rusya’nın bu doktrinden hem vazgeçmediğini hem de bu doktrinin söylem düzeyinde kalmayacağını Rusya, tüm dünyaya göstermiştir. (2014 yılında Ukrayna da gerçekleştirilen Kırım ilhakı ile Ruslar bir kez daha Yakın Çevre doktrinini diğer aktörlere hatırlatacaktır).
[irp posts=”28645″ name=”Atlantik-Avrasya-Avrupa Üçgenin Kırım İlhakı”]
2) Askeri Üsler
Askeri üsler meselesi Gürcistan ile Rusya arasında yaşanan itilaflı konulardan birisidir. Rusya, Abhazya’da ve Güney Osetya’da askeri üslere sahip olmasının yanı sıra Ermenistan’da da Gümrü askeri üssüne sahiptir (İnsamer, 2020).
Olaya bu açıdan baktığımızda Gürcistan’ın, NATO’ya üye olması halinde Rusya’nın, Güney Osetya ve Abhazya’daki üslerini kapatması ve buralardan çıkması gerekmektedir. Boşalan bu üslere de haliyle NATO kuvvetleri yerleşecektir. Ancak bu Rusya’nın kabul edebileceği bir husus değildir. Zira böyle bir durum karşısında Rusya sadece bu bölgelerdeki askeri kazanımlarını kaybetmiş olmayacak, Ermenistan’daki üssü ile de irtibat kurma noktasında sorun yaşama ihtimaline maruz kalacaktır.
3) Stratejik Boyut
Rusya Federasyonu, doğu sınırları itibari ile zaten hali hazırda NATO ile sınır komşusudur (Letonya, Litvanya, Estonya). Bunun yanına potansiyel bir NATO üyesi Gürcistan’ı dahil ettiğimizde ise Rusya, doğu sınırlarının yanı sıra güneyden de NATO ile komşu olacaktır. Bir de Deniz ulaşımı açısından olayı ele alacak olursak Rusya en kısa yoldan Akdeniz’e erişmek için Karadeniz’i kullanmaktadır.
Bulgaristan, Romanya, Türkiye bağlı oldukları ittifak gereği birer NATO ülkeleri olarak Rusya’nın olası bir savaş halinde Karadeniz’den çıkışını engelleme veya geciktirme işlevini görebilirler. Bu da Rusya’nın Karadeniz’e adeta sıkışması anlamında gelecektir. Bunun yanına bir de Gürcistan’ı eklediğimizde Rusya adeta Karadeniz’de 4 bir koldan çevrelenmiş olacaktır. Oysa basında zaman zaman Putin’in akıl hocası olarak lanse edilen Neo-Avrasyacı bir düşünür olan Alexander Dugin’e göre: Rusya, Jeopolitik açıdan Ukrayna ve Abhazya’nın kıyı şeridi boyunca hiçbir şekilde sınırlandırılmamalı ve tam anlamıyla bu hatlarda egemenliğini sağlamalıdır (Kurt, 2018, s. 101). Ayrıca Vladimir Putin dönemi Rusya’sının, ulusal güvenlik belgelerinde NATO’nun, Rusya sınırlarına doğru genişlemesi ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmiştir.
4) Bölgede ABD ve AB etkisinin daha da artma ihtimali
AB’nin, özellikle Rusya’ya enerji anlamında bağımlılığını azaltmaya dönük politika arayışı içinde olduğu bilinen bir husustur. NATO üyesi bir Gürcistan olması halinde hali hazırda bu bölgede faaliyetlerini yürüten ABD ve AB enerji arzı güvenliği açısından hareket alanlarını daha da genişletme imkanlarına sahip olacaklardır. Bu da Rusya’nın, enerji diplomasisindeki caydırıcılığını ve etki gücünü orta vadede zayıflatma tehlikesini içermektedir. Zira bölgede bulunan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına zamanında Rusya’nın itirazları olmuştur”çünkü Rusya, enerji de kendisine bağımlı olunmasını ve kendisinin enerji politikalarını zedeleyebilecek projelerin hayata geçmemesini istemektedir. (Aslında Rusya’nın en etkili silahları nelerdir dediğimizde Su54 savaş jeti,S-400 Hava savunma sistemi, Şeytan 2 füzeleri gibi silah/ silah sistemleri aklımıza geliyor ancak listeye dünya enerji piyasalarında gücünü arttıran ve bir enerji şirketi olan Gazpromu da ekleyebiliriz).
Gürcistan Perspektifinden Olaya Bakış
Gürcistan devleti, Rusya ile yaşamış olduğu tarihsel geçmiş ve hali hazırda Rusya ile sahip olduğu politik ilişkilerinden ötürü, Batı ile Rusya’yı dengeleme arayışı içerisine girmiş; belli ölçüde de Batıdan destek almayı başarmıştır. Bu desteğin en somut göstergesi ABD ve AB’nin, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımamasıdır (Dadaşova, 2019, s. 26). Gürcistan açısından NATO üyeliği Rusya’nın etki gücünü zayıflatabilme açısından oldukça önemlidir. Ayrıca olası bir NATO üyeliğinde, Rusya’nın desteklediği Güney Osetya ve Abhazya’nın elinin zayıflayabileceği ihtimali de Gürcistan’ın lehine olabilecek bir durumdur. Ancak belirtmemiz gerekir ki yakın dönemde Gürcistan’ın bir NATO üyesi olması pek de mümkün gözükmemektedir. Zira Rusya’nın, aktif politikaları karşısında AB, Rusya ile olan ekonomik ilişkilerini ve enerji konusundaki bağımlılığından ötürü aktif bir politika izlemesi konusunda ciddi soru işaretleri vardır. Aynı şekilde günümüzde ana odak noktası Çin olan bir ABD’nin ne ölçüde Rusya ile karşı karşıya gelmek isteyeceği de tartışılabilecek bir diğer konudur.
5) Kosova’nın Rövanşı
Balkanlarda Rusya’nın en önemli müttefiklerinden birisi Sırbistan’dır. 2008 yılında bu ülkeyi ve diğer aktörleri ilgilendiren önemli bir hadise yaşanmıştır. 2008 yılının şubat ayında Kosova, Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş başta AB ve ABD bu bağımsızlık ilanını tanımıştır (Oğurlu, 2010, s. 105). Yaşanılan bu gelişmeler Osetler için bir argüman olmuş kendilerinin de tıpkı Kosova gibi bağımsız olabileceklerini ileri sürmüşlerdir. Osetler (Güney Osetya), 3 Mart 2008 yılında başta BDT olmak üzere BM’ye, AB’ye bağımsızlıklarının tanınması için talepte bulunmuşlar ancak BMGK yaptığı toplantıda Osetlerin bu talebini reddetmiştir (Oğurlu, 2010, s. 105). Bazı akademisyenlere göre Batının bu ikircikli tutumu, Rusya’nın Gürcistan ile olan savaşını tetiklemiş ve Rusya’nın bu savaşı bir nevi Kosova’nın rövanşı olarak görmesine neden olmuştur.
SONUÇ
Vladimir Putin’in söylediği bir söz aslında Rusya’nın gerek 2008 Gürcistan müdahalesini gerek 2014 Kırım İlhakını ve 2015 Suriye’ye müdahalesini açıklar mahiyettedir. Mevzu bahis söz ise “Eğer bir kavga kaçınılmaz ise ilk yumruğu atan taraf siz olmasınız”. Gerçekten de Rusya’nın bugün izlemiş olduğu jeopolitik merkezli dış politika bu sözü destekler mahiyettedir. Rusya yapmış olduğu hamlelerle NATO’nun, sınırlarına dayanmasını önlemeye çalışmış, bunda da belli ölçüde başarılı olmuş olduğunu söyleyebiliriz. Gürcistan açısından ise ülkesindeki toprak bütünlüğünü tehdit eden durumlar nedeni ile Gürcistan dış politikasının karar alıcılarının işi oldukça zordur.
Rusya’yı, Batı ile dengeleme stratejisi Gürcistan için önemli zorluklar içermektedir. Yukarıda bahsedilen AB-ABD’nin, Rusya’yı ne kadar karşılarına almak isteyecekleri konusu Gürcistan’ın elini zora sokan bir konudur. Gürcistan karar alıcıları, Güçler Dengesi Teorisindeki dış dengelemeyi sürdürebilir ancak Gürcistan’ın ulusal güvenliği ve çıkarlarını maksimize etme açısından iç dengeleme yani ülkesinin kapasitesini her anlamda geliştirmesi, Gürcistan açısından Realist Teorinin belirtmiş olduğu, “Uluslararası İlişkilerin anarşik yapısı ve her aktörün aslında kendi kendine yardım etmesi gerekliliği” göz önüne alındığında elzemdir.
[irp posts=”29308″ name=”Dağlık Karabağ Son Durum Haritası”]
KAYNAK
Dadaşova, R. (2019). 2008 RUSYA-GÜRCİSTAN SAVAŞI SONRASI GÜRCİSTANİRAN İLİŞKİLERİ. Avrasya İncelemeleri Dergisi, 23-34.
Tsurtsumia, Z. (2020). Gürcistan’da Rus “Yumuşak Gücü” Tarihi (XIX-XX. Yüzyıl). Türkiye Rusya Araştırmaları Dergisi, 94-115.
Dönmez, S. (2011). Putin Yönetimi’nin Güney Kafkasya Politikası. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 95-116.
Erkan, S. (2015). Güney Osetya Sorunu Ve 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı. Turkish Studies, 71-92.
İnsamer. (2020, Kasım 8). İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi. İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi:
https://insamer.com/tr/rus-askeri-usleri_2961.html adresinden alındı
Keskin, M. (2015). Yakın Çevre Doktrini Bağlamında Rus Dış Politikası : Ukrayna Müdahalesi. Barış Araştırmaları Ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 45-62.
Kurt, S. (2018). Neo-Avrasyacı Perspektiften Rusya Federasyonu’nun Güvenlik Algısı. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 91-125.
Oğurlu, E. (2010). Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya Politikası. Avrasya Etüdleri, 99-127.
Öztürk, A. (2009). Rusya-Gürcistan Krizi: Yerel Bir Çatışma Küresel Yansımalar. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 1-27.
Yenigün, C., & Bolat, M. A. (2010). Gürcistan: Yeni Dünyanın Doğu-Batı Sınırı. K. İnat, M. Ataman, & B. Duran içinde, Dünya Çatışmaları Çatışma Bölgeleri Ve Konuları Cilt I (s. 457-488). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Yılmaz, R. (2010). Bağımsızlık Sonrası Dönemde Rus-Gürcü İlişkileri ve Kırılma Noktaları. Avrasya Etüdleri, 21-42.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.