Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği ve Transfer Rotaları

598

Giriş

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için enerji bir baş aktördür. Enerji kaynaklarının bulunduğu yer devletler tarafından çekim merkezi haline gelmiştir (Örselli ve Babahanoğlu, 2019: 389.). Bu merkez ise devletler tarafından kontrol altına alınmak istenmiş ve devletler birbiri ile rekabet haline girmişlerdir. Amaçları ise olabildiğince enerji kaynaklarından yararlanmaktır. Sadece enerji kaynağını kontrol etmek ise yeterli olamaz. Bunun yanında enerjinin transferini ve güvenliğini sağlamak önemlidir. Çünkü enerji yoksunu olan devletler enerji kaynaklarını olabildiğince ekonomik, süreklilik halinde ve güven içinde almak isterler. Enerji kaynakları devletler tarafından sadece ekonomik olarak görülmezler. Enerji kaynakları ile birlikte devletler siyasi bir güç elde etmiş olurlar. Bu gücü ise gerek uluslararası ortamda gerekse ulusal çıkarları bağlamında kullanırlar. Yani enerji sadece sanayi, ekonomik politika için istenmez, bir güç unsuru olarak kullanılır. Enerji kaynakları önemi her yüzyıl için aynı kalmıştır. Değişen tek şey ise enerji kaynaklarının maddeleridir. Sanayi devrimi ile birlikte kömür ön plana çıkmış ve uluslararası alanda enerji kaynağı olarak birincil sırayı almıştır. Bu enerji kaynağı için Birinci ve İkinci Dünya Savaşı çıkmış, yine Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu şimdiki adıyla ise Avrupa Birliği kurulmuştur. Zamanla ise kömürün yerine daha ekonomik olan petrol almıştır. Petrol kullanımının yaygınlaşması ile birlikte ülkeler petrol için rekabet etmişler ve her devlet için petrolün önemi birinci sırası almıştır. Günümüzde ise petrol ile birlikte enerji kaynağı olarak doğalgaz kullanımı artmış ve sanayi için birincil sıradadırlar. Bu enerji kaynaklarının fosil kaynaklı olması, her bölgede olmayışı, dengesiz dağılımıyla birlikte yoğun olarak bulundukları bölgelerde bir çatışma alanı mevcuttur. Bu çatışma alanları devletlerin gelişmişlik düzeyiyle de alakalıdır. Günümüzde ise bu fosil kaynakların (hidrokarbon) bulundukları yeni alanlar keşfedilmiştir ve bu yeni alan Doğu Akdeniz bölgesidir. Doğu Akdeniz bölgesindeki bu yeni keşif bölgenin önemini bir üst seviyeye çıkarmıştır. Geçmişten beri jeopolitik konumuyla beraber dünya üzerinde önemli bir yeri olan bu bölge günümüzde bir rekabet alanı haline dönmüştür.

Bölgedeki devletler tarafından enerji kaynaklarının kontrolü hedeflenmiş, aynı zamanda çıkarılacak bu kaynakların transferleri önemli bir yer tutmuştur. Uluslararası alanda ise enerji açısından dışarıya bağımlı olan Avrupa Birliği ülkelerinde ise önemli bir nokta olan enerjinin güvenliği ve rotaları birincil konuma yükselmiştir. Enerji kaynaklarının tek başına bulunmaları bir anlam ifade etmemektedir. Bu kaynakların rezervleri, çıkarılma maliyetleri, dağıtılma rotaları ile birlikte bir anlam ifade etmektedirler. Ülkeler bulunan bu yeni enerji rezervleri için birçok politika ve rota belirlemişlerdir. Pratikte düşünülen bu rotalar ise beraberinde birçok sorunu bir araya getirmiştir. Bu çalışmada ilk olarak Doğu Akdeniz bölgesinin stratejik öneminden bahsedilecek olup, ikinci olarak ise bulunan enerji rezervlerinden ve güvenliğinden son olarak ise bu enerji kaynaklarının transferlerinden (boru hatlarından) bahsedilecektir.

Doğu Akdeniz Bölgesinin Stratejik Yeri

Akdeniz kelimesi taşıdığı anlama bakıldığında, “dünyanın merkezi yeri” ya da “ülkelerin ortasındaki yer” anlamına gelmektedir (Türkeş, 2020:3). Bölge aynı zamanda NATO tarafından “choke-point” (tampon nokta) olarak adlandırılmakta ve Sicilya Kanalı, Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı ve Türk Boğazları gibi uluslararası alanda önemli yeri olan bağlantıları bünyesinde barındırmakta ve jeostratejik anlamda Akdeniz’i vazgeçilmez kılmakta ve başka bir alternatif sunmamaktadır (Kedikli ve Çalağan, 2017:122). Günümüzde en geniş anlamıyla baktığımızda ise İtalya, Hırvatistan, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs, Suriye Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus kıyılarını kapsayan bir bölge olarak adlandırılmaktadır. Bu bölge geçmişten günümüze birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bu ev sahipliğinde ise bölgenin sahip olduğu stratejik önem ön plandadır. Doğu Akdeniz bölgesi; Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları arasındaki bağlantıyı sağladığı ve ticaret, göç, ulaşım, enerji transferi gibi birçok konuya ev sahipliği yaptığı için devletlerin çatışma alanlarından biri olmuş (Öztekin,2020: 4-5.) ve stratejik bir deniz ve hava üssü olma özelliğini içinde barındırmıştır.

Şatt’ül- Arap

Ayrıca bu bölge Bereketli Hilal toprakları olarak bilinen Fırat ve Dicle’den başlayarak, Şatt’ül- Arap olarak anılan Basra Körfezine kadar, bu iki bölge arasında ilk uygarlıkların doğduğu coğrafya olması özelliği ile de stratejik önemi sürekli artmıştır. Bunların yanında kendi zamanlarında uluslararası alan için önemli olan İpek ve Baharat ticaret yollarının bu bölgeden geçmesi yine bölgenin ilgi çekiciliğini arttıran bir aktör olmuştur (Kedikli ve Çalağan, 2017: 123). Küresel çapta bir güç olmak isteyen devletlerin ilk olarak enerji kaynaklarını elinde bulundurması gerekmektedir. Bu enerji kaynaklarının ise güvenli bir şekilde transferlerini sağlamaları gerekmektedir. Enerji kaynakları uluslararası alanda hem siyasi hem de ekonomik bir koz olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda Arap-İsrail savaşlarından sonra yaşanan 1973- 1979 petrol ambargoları örnek gösterilebilir. Bu ambargolarla birlikte enerji bir güç olarak kullanılmıştır fakat yine enerji merkezli savaşlar ortaya çıkmıştır; bu savaşlara örnek olarak Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Süveyş Krizi, İran-Irak Savaşı, Körfez Savaşları gösterilebilir. Görüldüğü üzere tüm dünyayı etkileyen bu savaşların ana aktörü enerji kaynaklarıdır. (Kedikli ve Çalağan, 2017:124.)

20.yüzyılın başlarında ise Doğu Akdeniz bölgesi, uluslararası sahneye bu kez enerji konusu ile ortaya çıkmıştır. Enerji rekabeti konusunda özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın sahip olduğu petrol ve doğalgaz (hidrokarbon) yatakları üzerinden yaşanan çatışmadan, coğrafi konum gereği Ortadoğu bölgesinin askeri açıdan kontrol altına alınması için ve petrolün güvenli bir şekilde transferi (boru hatları) için bu bölgede etkilenmiştir (Öztekin, 2020: 6).Akdeniz bölgesinin hem enerji kaynaklarına yakın olması hem de enerji güvenliği ve enerji aktarımı için bir kilit nokta olmasıyla birlikte bölge vazgeçilemez bir yer olmuştur. Enerji güvenliği; “enerjinin sürekli olarak güvenilir, temiz ve çeşitli kaynaklardan uygun miktarlarda ve uygun fiyatlarla sağlanması ve yüksek verimlilikte tüketilmesi” olarak tanımlanmaktadır (Saçı:139). Buna ek olarak enerji güvenliği ulusal çıkarlar esas alınarak enerji üreten/çıkarılan ülkeler için bir pazarlık ya da tehdit/ baskı unsuru olarak da karşımıza çıkmaktadır. Ülkeler kendi çıkarları için enerji kaynaklarını bir dış politika aracı olarak kullanabilmektedir.

Enerji

21. yüzyılın ilk çeyreğinde Akdeniz’e kıyısı olan devletlerle petrol şirketlerinin birlikte yaptığı keşiflerle birlikte bu bölgede önemli bir hidrokarbon kaynağı bulunmuştur. Bu keşifle birlikte bölgeye verilen önem artmış ve bölge çekim merkezi haline gelmiştir. Bu bağlamda ilk olarak kıyıdaş ülkeler arasında rekabet yaşanmıştır. Bölgesel güç olarak enerji kaynaklarını elinde tutmak isteyen ülkeler geçmişten gelen siyasi sorunlarıyla birlikte bölgede bir nevi güç birliği yapmıştırlar. Bu güç birliği beraberinde enerji güvenliğinin ve enerji transferi için yapılacak olan boru hatlarının ön diplomasisini oluşturmuştur. Bu ön diplomasi ile birlikte deniz yetki alanları sınırlandırılması yapılmış, bu sınırlandırma anlaşmalarıyla birlikte imzacı devletler kendi bölgelerinde petrol ve doğalgaz aramalarına başlamışlardır. Bu aramalar sonucunda ise bölgede bulunan toplam rezerv 3.23 trilyon metreküpe ulaşılmış durumdadır. Bölgenin bir kez daha jeopolitik ve jeostratejik değeri artmıştır. Bulunan bu enerji rezervleriyle birlikte Doğu Akdeniz bir anlamda enerji nakil merkezi halini almıştır (Özekin, 2020: 8). Bu bağlamda enerji arz güvenliğinin sağlanması ve korunması için gelişmiş ülkelerin ilgi odağı haline geldiği ve gelecekte de bu konumunu sürdüreceği düşünülmektedir. Bu kapsamda;

Mackinder’in kara hakimiyeti teorisine göre Doğu Akdeniz, merkez bölgesine-kalpgaha- giden deniz ticaretinin odak noktasıdır. Mahan’ın deniz hakimiyeti teorisine göre doğu ile batı arasındaki ticaret yolları üzerinde yer alan ve Karadeniz ülkelerinin dünyaya açılan tek penceresi konumunda bulunan Doğu Akdeniz, küresel ticarette çok önemli bir ağırlığa sahiptir. Douchet’in hava hakimiyeti teorisine göre Doğu Akdeniz, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar ile merkez bölgesinin güneydoğu kanadına havadan müdahale etme imkanı vermektedir. Spykman’ın kenar kuşak teorisine göreyse kenar kuşak ülkelerinden Yunanistan ve Türkiye ile doğrudan, Irak ve İran ile de dolaylı yoldan temas halinde olan Doğu Akdeniz, merkez bölgeyi çevreleyen kenar kuşağın önemli bir kısmını kontrol altında tutmaktadır (Özgen,2013: 104). Jeopolitik teorilerle birlikte enerji için dışa bağımlı ülkeler için bölgenin enerji arzı ve güvenliğinin gittikçe arttığı ve artacağı görülmektedir. Enerjide karşılıklı olarak artan bağımlılıkla birlikte enerji ticaretinde üreten ve tüketicilerin birlikte yol aldığı küresel bir entegreye sokmuştur. Bu bağlamda tüketiciler için üreticiler ne kadar önemli ise üreticiler içinde tüketicilerde bir o kadar önemlidir. Bu nedenle hızla büyüyen enerji ticaretindeki bu küreselleşme beraberinde enerji güvenliğinin önemini de arttırmıştır (Güneş ve Arslan: 38).

Bölgede bulunan enerji kaynakları sadece kıyıdaş ülkeler için bir enerji politikasına dönmemiş, petrol şirketleriyle birlikte bölge uluslararası alanın bir bölgesi haline gelmiştir. Aynı zamanda da enerji uluslararası alanda bir güç silahı haline gelmiştir. Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynakları özellikle Avrupa Birliği için bir dönüm noktası olmuştur. Avrupa Birliği ekonomi seviyesi bakımından Amerika Birleşik Devletlerinden sonra dünyada ikinci sırada yer almaktadır ve dünyada üretilen enerjinin yaklaşık beşte birini tüketmektedir. Fakat enerji kaynakları bakımından yetersizdir ve dışa bağımlıdır. En büyük enerji ithalatını ise Rusya’dan yapmaktadır. Rusya’dan yapılan bu ithalat ise tüm doğalgazın dörtte birini doğrudan sağlamaktadır. AB enerjideki bu dışa bağımlılığını azaltmak için; hem yenilenebilir enerji kaynaklarının (güneş, rüzgar vb) kullanımını teşvik etmekte hem de enerji çeşitliliğini artırmak istemektedir. Enerji alımında tek bir ülkeye bağlı kalınmadan birçok bölgeden enerji alıp, kendi enerji güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır (Güneş ve Arslan:39.). Enerji güvenliğini sağlama almak istemesindeki bir diğer koşul ise 2006 yılından itibaren Rusya- Ukrayna arasındaki sorunlarda AB enerji akışışının sekteye uğratan birçok enerji krizini ortaya çıkarmasıdır. Bu bağlamda Doğu Akdeniz bölgesini enerji çeşitliliğini artırmak için bir fırsat olarak görmektedir. Bu bölgedeki enerji kaynaklarına hakim olmak ve bölgeyi kontrol altına alabilmek için 2004 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimini, AB’nin bir üyesi yapmıştır.

Buradaki amaç GKRY kullanarak, enerji kaynaklarından olabildiğince yararlanmak ve enerji güvenliğini sağlamaktır. Rusya açısından bölgeye baktığımızda ise; Rusya ekonomisinin temeli enerji odaklındır. Enerji bakımından Rusya, dünyanın en büyük ikinci doğalgaz ve en büyük üçüncü petrol üreticisi konumundadır. Bu konumla birlikte Rusya’nın diğer devletler ve özellikle AB devletleri üzerinde enerji kaynaklı olmak üzere büyük bir güç bulunmaktadır. Ayrıca Rusya bu hidrokarbon enerjilerinden dolayı büyük avantajlarda elde etmektedir. Bununla birlikte Rusya’nın dış politikası yine enerji odaklıdır ve bu unsur vazgeçilemez kılınmaktadır. Günümüzde Rusya için temel nitelikte olan enerji ihracat talebinin sürekli bir biçimde devam etmesi gerekmektedir (Güneş ve Arslan: 44). Bunun nedeni ise hem kendi ekonomisini ve gücünü korumak istemesinde hem de çevresindeki devletleri siyasi ve ekonomik bakımından etkisi altında tutmak istemesindedir. Yani Rusya hidrokarbon enerjilerini elinde bir güç, baskı aracı olarak kullanmaktadır. Bu kapsamda en büyük ihracat kaynağı olan AB’nin, Doğu Akdeniz enerji politikasından rahatsız olmaktadır. Rusya, Doğu Akdeniz bölgesinde ilk iş olarak AB’nin politikalarına engel olup, yine bu bölgedeki enerji kaynaklarına ve enerji güvenliğini kendi ekseni altına almak istemektedir. Bu doğrultuda hem enerji ihracatına devam edebilecek hem de enerji kaynaklarına bir yenisini ekleyecektir (Kedikli ve Çalağan: 134). Bir enerji kaynağını kontrol altına almak için enerji kaynağının bulunduğu bölgede olmak gerekmez. Enerjinin transferini sağlamak ya da enerji güvenliğinde etkin rol oynamakta yine enerjinin kendisi kadar ülkeye güç verecektir. Çünkü enerji konusunda dışa bağımlı ülkelerin öncelikli noktası enerji transferi ve enerjinin güvenliğidir. Çin Halk Cumhuriyeti için Doğu Akdeniz politikası ise Rusya ile birlikte hareket etmektir. Çin her küresel güç olmak isteyen devlet gibi buradan çıkabilecek potansiyel enerji rezervleri için bölgede aktif bir rol oynamak istemekte ve bunu da GKRY yakın olmakla gerçekleştirmektedir. Çin için “Bir Kuşak Bir Yol” projesi kapsamında Doğu Akdeniz enerji nakil koridorunun önemi artmaktadır ve bu enerjinin güvenliğinin korunması gerekmektedir (Örselli ve Babahanoğlu, 219: 392).

(Bir Kuşak Bir Yol)

Doğu Akdeniz bölgesine ABD açısından bakıldığında ise enerji transferlerinin rotası ve hidrokarbon kaynaklarının kontrolünün üzerinde bir jeostratejik öneme sahiptir. ABD’nin küresel bir güç olması ve gelecekte de bu konumunu koruması için Doğu Akdeniz bölgesi, “Hint Okyanusu, Basra Körfezi ve hatta Asya Pasifik arasında kuvvet kaydırmak için kritik bir geçiş güzergahı ve bilhassa Avrasya merkezli güç mücadelesinde kilit bir noktadır (Özekin, 2020: 23).” Bu doğrultudan bakıldığında ise Doğu Akdeniz bölgesine hakim olmak, ABD’ye Ortadoğu bölgesine daha hızlı ve kolay politikalar üretmek imkanı vermekle birlikte, NATO için tehdit oluşturan Rusya’yı Avrasya bölgesine sıkıştırma imkanı bulmaktadır. Bu dış politika amaçlarının yanında ABD, yine Rusya için önemli olan AB’nin bölgeye olan politikasına destek vermektedir. Buradaki amaç ise AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmakta ve Rusya’nın ekonomisine zarar vererek, enerji kaynaklarının baskı aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmesini sağlamaktır. Bu doğrultuda bölgeye dair politikalarında açık olarak 2020 yılında bir dönüm noktası yaşamış ve GKRY’nin askeri ambargosunu kaldırmış ve askeri destek vermiştir (Özgöker: 8). Doğu Akdeniz bölgesinde kıyıdaş olmamalarına rağmen hidrokarbon kaynaklı ve enerji güvenliği için etkili olmaya çalışan birçok faktörden bazılarına değinilmiştir Bu aktörlerle birlikte zaten kendi içinde sorunlu olan kıyıdaş ülkelerin rekabetine de eklenmiş ve bölge gittikçe sorunlu ve istikrarsız bir hal almaya başlamıştır. Bulunan yeni enerji rezervlerle birlikte birçok politika ortaya atılmış ve bu politikaların ortak noktası ise hem tüketici hem de üreticileri açısından enerji güvenliğidir. Çünkü tüketiciler için maliyetinin ucuz olmasının yanında sürekli ve tutarlı bir biçimde gelmesi önemlidir. Bu unsurla içinde bölgenin istikrarlı bir yapıda olması şarttır. Ayrıca üretici ülkeler için enerji kaynakları tek başlarına fazla bir anlam ifade etmez. Bu kaynaklar önemlidir fakat işletilmesi, satılması ve güç unsuru olarak kullanılması için ihracat edilmesi gerekir. Bunun için ise yine enerji güvenliğinin olması gerekmektedir. Kısacası enerji rezervlerinin olması ve bu enerjinin en kısa, en ucuz ve sürekli bir biçimde güven içerisinde satılması gerekir ki; enerji bir güç, baskı unsuru olsun.

Doğu Akdeniz Bölgesindeki Enerji Alanları

Doğu Akdeniz tüm bu jeostratejik ve jeopolitik unsurlarının yanında günümüzde enerji kaynaklarının bulunması ile gündeme gelmiş durumdadır. Bu enerji kaynaklarının bölgede aranmasının ilk örneği ise, Rumların 1979 yılında Spiros Kiprianu’nun Mısır’la birlikte petrol aramasına girişmesiyle gerçekleşti.

Spiros Kiprianu

Bu aramaya ise Rauf Denktaş karşı çıktı ve “Bu bir savaş nedeni olur.” Açıklamasında bulundu. Türkiye’nin de tepkisiyle birlikte Birleşmiş Milletler araya girerek, Rumların petrol aranmasında geri adım atılmasını sağladı (Katman, 2013: 19). Bölgedeki enerji rekabetinin ilk başlangıcı ise GKRY’nin 2 Nisan 2004 yılında bütün Kıbrıs adına Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmesi ile meydana gelmiştir. Bu ilandan sonra GKRY, kıyıdaş ülkelerle 3 tane MEB anlaşması imzalamıştır. Bu MEB anlaşmalarından ayrı olmak üzere bölgede 2 tane daha anlaşması vardır; Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 2011 yılında imzaladığı deniz yetki alanı sınırlandırılması ve 2019 yılında BM tarafından meşru görülen Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı anlaşma. GKRY yaptığı deniz yetki alanı sınırlandırılmaları şunlardır; 2003 yılında Mısır ile, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile yapılmıştır (Saçı: 145.). Bu anlaşmalarla GKRY, kendine ait olduğunu ilan ettiği güney ve doğu kısımlarını 13 parsele ayırmıştır. Bununla birlikte parsellerde petrol ve doğalgaz arama hakkının büyük petrol şirketlerine vermiştir. Bu parsellerde açıklanan rezerv kaynaklarına göre ise küresel nitelikte olan şirketlerin gözü Doğu Akdeniz bölgesine kaymıştır (Kavaz, 2020:). Bölgeyi uluslararası alanın gözdesi haline getiren enerji alanları ise; “Afrodit: Kıbrıs Adası’nın güneyindeki alan, Levithan: Kıbrıs Adası ile İsrail arasında (Afrodit’in güneydoğusunda) kalan saha, Nil: Kıbrıs Adası ile Mısır arasında kalan saha, Herodot: Kıbrıs Adası ile Girit Adası’nın güneydoğusunda kalan sahadır. (Kedikli ve Çalğan,2017: 126.).” Bu bölgelerin keşfiyle birlikte Doğu Akdeniz bölgesi bir kez daha uluslararası toplumun gözü önüne gelmiştir.

Ülkeler Göre Doğalgaz Rezervi

Bulunan enerji rezervleriyle birlikte komşu ülkeler arasındaki sorunlar derinleşmiş, bunun yanında ittifak girişimleri olmuş ve bölge bir anlamda bloklaşmaya başlamıştır. Buna ek olarak ise bölgedeki sorunlar enerji güvenliği açısından bir sorun teşkil etmektedir. Kıyıdaş ülkelerin ortak bir deniz yetki sınırlandırma anlaşması yapamaması ve olası bir boru hattında sınırların belli olmamasından kaynaklanan rota belirsizliği ana sorunlardadır. Bu sorunlara temel oluşturan ise GKRY’ nin tek taraflı olarak ilan ettiği MEB anlaşmasıdır. Bu anlaşmaya göre bölgede yaklaşık olarak 200 milyar metreküp kapasitesi bulunan bir doğalgaz rezervi bulunduğu açıklanmıştır. Rusya’nın kendi başına 44,9 trilyon metreküp, İran ise 29,6 trilyon metreküp ispatlanmış doğalgaz rezervi bulunmaktadır (Saçı; 145.). Bu oranlara bakıldığında bölgede bulunan doğalgazın diğer devletlere rakip olmayacağı görülmektedir. Fakat bulunan enerji rezervlerin, enerjide dışa bağımlı ülkeler için enerji çeşitlendirilmesi, enerji güvenliği, ucuzluk ve enerji rotları tarafından önemlidir. Örnek verilecek olursa kıyıdaş ülkelerin MEB’den geçecek olan boru hatları bölgelerin değerlerini artıracaktır. AB açısından enerjide Rusya’ya bağımlılığı bir miktarda azaltacak ve Rusya’nın hem ekonomisi kötü etkilenecek olup, hem de elinde bulunan enerji kaynaklarını bir baskı aracı olarak kullanamayacaktır.

Doğu Akdeniz’de Önemli Deniz Sahaları

Bölgenin öneminde bir dönüm noktası olan keşif 2009 yılında ilk doğalgaz sahası olarak İsrail kıta sahanlığın içerisinde olan Tamar bölgesi değiştirmiştir. Bu bölgedeki rezervlerin bulunması ile birlikte (Saçı: 138.) Doğu Akdeniz enerji rezervlerinin potansiyeli ile ilgili olarak yapılan ilk çalışmalar 2010 yılında ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (US Geological Survey) tarafından hazırlanan raporda ortaya çıkmıştır. Bu rapora göre İsrail, Filistin, Güney Kıbrıs ve Lübnan açıklarını içeren Levant Havzas’nda yaklaşık 1,7 milyar varil petrol, 3.5 trilyon metreküp doğalgaz ve 3 milyar doğalgaz sıvıları (NGL) varlığı tespit edildiği açıklanmıştır. Söz konusu raporsa Mısır’ın kuzeyinde Nil Delta Havzası’nda yaklaşık 1,8 milyar varil petrol, 6,3 trilyon metreküp doğalgaz ve 6 milyar sıvı doğalgaz rezervi olduğu saptanmaktadır (Özekin,9). Yürütülen bu ortak çalışmalarda Noble Energy Şirketi bu bölgenin %39,66 hissesine sahiptir (Saçıı: 138.). Bölgenin ikinci en büyük keşfi ise Tamar gaz sahasının batısında bulunan Leviathan adlı başka bir bölgede 623 milyar metreküp miktarında doğalgaz rezervinin bulunması ile gerçekleşmiştir. Günümüz şartlarına kadar İsrail ve ortağı Noble Energy deniz alanında, başta “Tamar (2009) ve Leviathan (2010) olmak üzere Dalit (2009), Dolphin (2011), Noa2 (2011), Tanin (2012), Pinnacles (2012) ve Karish (2013)” gibi birçok doğalgaz alanı keşfedilmiştir (Özekin, 16.). Bu keşiflere ek olarak Noble Energy şirketi 2016 yılının Eylül ayında Ürdün Hükümeti ile 10 milyar dolar değerinde bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma çerçevesinde, daha önce imzalanan anlaşma bölgelerine ek olarak 24 blok için de Kasım 2016 – Mart 2017 tarihleri arasında hidrokarbon yani petrol ve doğalgaz arama ruhsatı vermiştir (Şeker, 2018a: 215). Bu keşiflerle birlikte İsrail önemli bir doğalgaz üreticisi konuma gelmiştir.

Noble Energy – Logo

Bu rezervlerin bulunmasıyla birlikte Avrupa taşınmasında nasıl bir rota izleneceği konusunda bir uzlaşıya varılamamıştır. Bu konuda birçok proje vardır. Bölgenin kilit konumda ki ve Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip olan ikinci ülke ise Mısır’dır. 2015 yılının Ağustos ayında, İtalyan enerji şirketi ENI’nin Port Said şehrinin 190 kilometre açığında bulunan ve Zohr adı verilen alanda Doğu Akdeniz’in en büyük gaz rezervinin bulunduğu açıklandı. Dolayısıyla bölgede Mısır’ın önemi köklü olarak değişti. Bu keşifle birlikte bölgede enerji merkezi adayı olmaktadır. Zohr alanında yapılan keşiflere göre ise “5.5 milyar varil petrol eş değeri ve 850 milyar metreküp değerinde doğalgaz rezervi” bulunmaktadır (Özekin, 19.). Yakın zamanda ise Mısır’ın denizel alanında birçok rezerv keşfine sahip olduğu düşünülmektedir. Bu bölgelere örnek olarak ise Zohr alanına yakınlığı sebebiyle Girit adasının güneyi düşünülmektedir. Yine 2018 yılında Zohr alanının uzantısında yakın rezerv oranı ile Calypso sahasının keşfedildiği açıklanmıştır (Şeker: 289) Bulunan bu rezervlerle birlikte Mısır, enerji ithalatçısından ihracat konumuna gelmiştir. Bu keşiflerle birlikte halihazırla GKRY ile 2003 yılında yaptığı MEB anlaşmasının yanında İsrail ile de yakınlaşma söz konusu olmuştur. Mısır’ın girişimiyle 14 Ocak 2019 yılında gerçekleşen Doğu Akdeniz Gaz Forumu zirvesine İsrail davet edilmiş, bu da yakınlaşmanın bir ifadesi şeklinde algılanmıştır. Bu Doğu Akdeniz Gaz Formunun resmi olarak kurulması ise Ocak 2020 yılını bulmuştur. Resmi olarak kurulan bu forma Mısır, İsrail, GKRY, Yunanistan, İtalya, Ürdün ve Filistin katılmıştır.

Doğu Akdeniz Gaz Formu

Bu zirveye Türkiye’nin çağırılmaması ise bölgeden dışlandığını göstermektedir (Kavaz, 2020: 9.). Bu gelişmelerle birlikte bölgede birden çok gruplaşma görülmektedir. Bunlar GKRY-Yunanistan-İsrail ve GKRY-Mısır-İsrail ve Türkiye-Libya, Türkiye-KKTC’dir. Noble Energy şirketinin aramalarının yoğunlaştığı sırada GKRY bu aramaları kendi kıta sahanlığına kaydırmış ve bölgede önemli bir ölçüde olan rezerv kaynakları bulunmuştur. Bu alana verilen isim ise Afrodit’tir. Afrodit bölgesinde 2011 yılında yaklaşık olarak 200 milyar metreküpün üzerinde doğalgaz rezervinin bulunduğu açıklanmıştır (Örselli ve Babahanoğlu, 2019: 138.). Bu da başta GKRY daha sonra ise bölgenin değerini arttırmıştır. Bunun yanında Kıbrıs’ın kendi için kullandığı enerji miktarının yılda ortalama 1 milyar metreküpten az olduğu bilinmektedir (Kedikli ve Çalağan, 2017: 130.). Bölgedeki enerji rezerv oranı fazla olduğu için de bu enerji kaynakları diğer ülkeler için oldukça önemlidir. Kıbrıs’ın bulunan enerji kaynaklarıyla birlikte küresel çapta bir enerji ithalatçısı olacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda dünya üzerinde stratejik konumu önemli olan Kıbrıs’ın değeri yine artmış ve bölgedeki sorunların uluslararası bir anlaşmazlığı daha da derinleştireceği söylenebilir.

Doğu Akdeniz Enerji Rotaları

Doğu Akdeniz bölgesinde bulunan yeni enerji rezervleriyle birlikte bölgenin önemi artmış ve küresel çapta olan enerji şirketlerinin ilgisini buraya kaydırmıştır. Bulunan bu enerji alanları beraberinde ise birtakım sorunları getirmiştir. Bu sorunların küresel çaptaki en büyük sorunu ise enerji güvenliğinin sağlanmasıdır. Enerji güvenliğinin sağlanabilmesi ve bölgenin enerji merkezi haline gelmesi için ise enerjiyi transfer etmesi gerekmektedir. Enerji transferi için ise bölge üzerinde birden çok proje rotaları planlanmıştır. Bu teori üzerindeki projeler ise;
⦁ Doğu Akdeniz Botu Hattı (DABH/ East-Med) projesi,
⦁ Türkiye’ye uzanan bir boru hattı ve buradan aktarılması,
Mısır’a uzanan bir boru hattı ve gazın İdku ve Dimyat’taki tesislerde sıvılaştırılarak LNG (Liquefied Natural Gas/ Sıvılaştırılmış Doğalgaz),
⦁ Vasiliko/GKRY’ de sıvılaştırma tesisleri kurularak aktarılması,
⦁ FLNG (Floating LNG/ yüzen doğalgaz sıvılaştırma paltformu),
⦁ CNG (Compressed Natural Gas/ Sıkıştırılmış Doğalgaz) gemileri ile aktarılması (Şeker, 297.).

CNG (Compressed Natural Gas/

Bu projelerdeki amaç enerji kaynaklarının transferini güvenli, sürekli ve ucuz bir şekilde sağlamaktır. Bu projeler genel olarak İsrail enerji kaynaklarının taşımacılığı sorunundan doğmuştur. Buna göre İsrail için en uygun seçenekler ise DABH, Türkiye rotası ve Mısır üzerinde LNG yapılmasıdır. DABH projesine baktığımızda; bölgedeki doğalgaz yataklarının ilk olarak Yunanistan’a oradan ise İtalya ile Avrupa taşınması planlanmaktadır. Bu proje de amaç en kısa ve en güvenilir bir şekilde İsrail parselinde bulunan enerjilerin Avrupa’ya taşınmasıdır. Fakat projede birden fazla olumsuzluk vardır. Bu olumsuzluklar ilk olarak planlanan rotanın Türkiye havzasında geçmesi ve uluslararası hukuk kaynaklı olarak Türkiye’nin izni ile geçmesi gerekmektedir. Buna ek olarak denizin altından geçmesi için yüksek derinlik söz konusudur ve rotaların mesafesi uzundur (Şeker: 298.). Tüm bunlara bakıldığında proje için yapılacak olan harcamaların fiyatı yine doğalgaz fiyatından çıkacaktır. Bu şekilde Avrupa’nın günümüzde alınan doğalgaz fiyatından daha pahalıya alacağı anlaşılmaktadır. Bu proje maliyet açısından ABD’nin desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu olumsuz özellikleri yanında projenin gerçekleştiği takdirde bölgedeki istikrarsızlığı en aza indirmesi, enerji kullanımının üretim/tüketim açısından bir denge getireceği ve AB’nin güneydoğu komşuluk politikasının geliştirileceği yönündedir. Projenin diğer bir önemli noktası ise AB tarafından Ortak Çıkar Projesi olarak tanımlanmasıdır ve yine Birliğin en önemli elektrik koridoru olmasıdır. Bu da DABH projesinin siyasi olarak da Yunanistan’ın daha çok ön plana çıkmasını ve uluslararası alanda “düşük maliyet, hızlı planlama, garantili izin, yatırımcılara açık olma (Şeker, 2018: 214.)” konularında desteklenmesini sağlamıştır. Ayrıca bu proje enerji güvenliği açısından bölgenin siyasi güvenliğini sağlayabilir fakat ucuz maliyet ve süreklilik konusundan eksikleri olduğu açıktır. Bunların yanında projenin gerçekleşmesi için 2017 yılı aralık ayında GKRY-İsrail-İtalya-Yunanistan arasında bir mutabakat imzalanmıştır.

Doğu Akdeniz Enerji Rotaları

Bir diğer seçenek ise Türkiye rotasıdır. Burada İsrail gaz yataklarının Kıbrıs ve Lübnan deniz yetki alanlarından Türkiye’ye yönelecek denizaltı boru hattı inşasıdır. Türkiye üzerinden gidecek bu boru hattı mesafeyi kısaltmaktadır. Mesafenin kısalmasıyla birlikte maliyetler düşecek ve alınacak doğalgazın ücreti de East- Med projesine göre daha ucuz olması beklenmektedir (Kavaz, 2020: 7). Buda bölgesel olarak Rusya gazına rakip olması sonucunu doğurur. Ayrıca Türkiye üzerinden geçen birden fazla enerji boru hattı vardır ve Türkiye’nin bu konuma güvenilir olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak ise “Güney Gaz Koridoruna (GGK)” bağlanma ihtimal vardır ki, buda enerji transferi açısından daha az maliyeti beraberinde getirir (Şeker: 299.). Bu olumlu özelliklerin yanında bölgedeki politik unsurlar projenin gerçekleşmesini engellemekte ve projenin önüne geçmektedir. Projenin önüne geçen bir diğer unsur ise GKRY- Türkiye arasındaki sorunlardır. Projenin hayata geçmesi için öngörülen bir İsrail- Türkiye yakınlaşması beraberinde; TR-AB ve TR-GKRY’nin yakınlaşmasını sağlayabilir. Bununla birlikte Türkiye’nin bölgedeki konumunu güçlenir. LNG seçeneği: buradaki amaç doğalgazın var olan ya da yeni oluşturulacak tesisler ile İsrail doğalgazının sıvılaştırılarak transfer edilmesidir. Günümüz enerji koşullarında LNG’nin önemi hızla artmaktadır ve gelecekte de değerinin artacağı düşünülmektedir. Bu önemi ise doğalgaz ithalat eden ve ihraç eden ülkelere boru hatları ile taşınmaz. Bu sıvılaştırma işleminde karşımıza Mısır, Türkiye ve İsrail seçenekleri vardır. LNG transferleri bakımından Mısır tesisleri önemli bir noktayı taşımaktadır. Buradaki İdku ve Dimyattaki tesisler ön plandadır. Fakat Mısır’ın önemli rezerv kaynaklarına sahip olması ve kendi kaynaklarını sıvılaştıracak olması buranın kullanılmaması sağlayabilir. İsrail açısından ise LNG tesisleri kurmayı hedeflemiştir. Bu amaçla İsrailli Delek ve ortağı Noble Energy şirketi, Golar LNG ve Exmar şirketleriyle anlaşmışlardır (Kavaz, 2020: 10). Türkiye’ye baktığımızda ise gerek enerji altyapısı, coğrafi konum gereği ve iki tane LNG tesisi olmasıyla önemli bir seçenektir. Diğer seçenekler ise gerek siyasi gerek teknolojik gerek ekonomi bakımından birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Bu seçenekler diğer üç seçenekle kıyaslandığında ise enerji güvenliği konusunda daha az güven vermektedirler.

Sonuç

Doğu Akdeniz bölgesi geçmişten günümüze coğrafi konumu, enerji nakil bölgesi, stratejik konumuyla birlikte devletlerin rekabet sahası olmuştur. Her dönemde dünya üzerindeki önemini korumuş ve yerini sağlamlaştırmıştır. Günümüzde bölgede bulunan enerji kaynaklarıyla birlikte küresel çapta olan enerji şirketlerinin bölgeye gelmesiyle birlikte bölgede sıfır toplamlı oyun oynanmaya başlanmıştır. Bulunan bu enerji kaynakları bölgedeki sorunları derinleştirmiş ve bölge dışındaki devletlerde bu kez kendi ulusal çıkarları gereği bölgeye akın etmiştir. Bu enerji kaynaklarına sahip olmakla birlikte enerji kaynaklarının kullanılması da önemlidir.

Doğu Akdeniz Botu Hattı

Bu kapsamda enerjiyi ithal eden devletler için öncelik sırası enerji güvenliği olmuştur. Enerji güvenliği ile birlikte enerji ithalat eden devletler enerjiyi kolay, sürekli ve ucuz bir şekilde elde etmek isterler. Bu amaçla dış politika aracı olarak enerji kullanılmakta ve enerjiyi ithal eden devletler enerji çeşitliliğini sağlayarak, enerjide baskı unsurunu en aza indirmeyi amaçlamaktadırlar. Enerji güvenliğini sağlamak için ise ilk olarak enerji rotasını belirlemek gerekir. Doğu Akdeniz için bu rotalara baktığımızda ise bölgedeki istikrarsızlığın bu rotaları belirlemede ön planda olduğunu görmekteyiz. Bölgede oluşan bloklaşmayla birlikte enerji transferinde en kısa ve ucuz yolun dışında yapılması önünde birtakım sorunlar olan East-Med projesinin ön planda olduğunu söylemekteyiz. Bu projenin alt yapısında rota bakımından siyasi ve hukuki sorunların yanında ekonomi olarak da sorunlar vardır. Teoride olan planların içinde ise en uygun ve maliyetsiz olan Türkiye seçeneğidir. Türkiye; mesafe, enerji altyapısı, enerji nakil bölgesi vb özelliklerinin yanında LNG seçeneğinde de ön plandadır. Fakat oluşan bloklar arasında Türkiye dışlanmıştır. Bu çalışmada öncelikli olarak Doğu Akdeniz’in stratejik önemi vurgulanmış, daha sonra ise günümüzde dünya enerji piyasalarına rakip olacak alanları belirtilmiştir. En son olarak ise enerjilerin transferleri için uygun görülen rotaları hakkında bilgi verilmiştir. Son olarak unutulmamalıdır ki “Enerji kaynaklarını elinde tutan, dünyayı elinde tutar! (Pamir,2017)” işte bu yüzden enerji sahaları için her zaman bir rekabet vardır ve her zamanda olacaktır.

Gaye Bozkurt

Stratejik Ortak Misafir Yazarı

[irp posts=”25169″ name=”Avrupa’nın Enerji Arz Güvenliği: Doğu Akdeniz’deki Keşifler”]

KAYNAK

Güneş, M. ve Arslan, T. “Enerji Bağımlılığında Avrupa Birliği, Rusya, Türkiye Üçgeni ve Doğu Akdeniz Alanı”. International Journal of Humanities and Education, s.32-60.
Katman, Filiz (2013). “Levant- Doğu Akdeniz ve Enerji Satrancı”. ABMYO Dergisi, 29(30), s. 17-26.
Kavaz, İ. (2020). “Enerji Kaynakları ve Transfer Rotaları Bağlamında Doğu Akdeniz”. Anadolu Strateji Dergisi,2, s.1-14, Orcıd:000000023044795X.
Kedikli, U. ve Çalağan, Ö. (2017). “Enerji Alanında Bir Rekabet Sahası Olarak Doğu Akdeniz’in Önemi”. Sosyal Bilimler Metinleri, 1, s.120-138.
Örselli, E. ve Babahanoğlu, V. (2019). “Doğu Akdeniz’de Açılmaya Çalışılan Pandoranın Kutusu: Enerji Kaynaklarından Alan Hakimiyetine Uzanan Ekonomi Politik Hesaplar”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12(66), s. 387-400.
http://dx.doi.org/10.17719/jsr.2019.3589
Özekin, M. (2020). “Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye”. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 16(33), s.1-51. Doı: 10.17752/guvenlikstrtj.719964.
Özgen, C. (2013). “Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği Yönelik Bir Girişim: Akdeniz Kalkanı Harekatı”. Akademik Orta Doğu, 8(1), s.101-104.
Özgöker, U. “ABD’nin Yeni Akdeniz Politikası ve Türkiye’nin Seçenekleri”. s. 1-11.
Pamir, N. (2017). Enerji’nin İktidarı. Hayygrup Yayıncılık, İstanbul.
Saçı, C. “Doğu Akdeniz Enerji Rekabeti ve Türkiye”. s. 135-153.
Şeker, B. Ş. “Doğu Akdeniz Enerji Güvenliği Ekseni: Yunanistan- GKRY’nin Muhtemel Politikalarının Analizi ve Türkiye’nin Tutumu”. Yeni Deniz Güvenliği Ekosistem ve Doğu Akdeniz, s.280-319.
Şeker, B.Ş. (2018a). “Deniz Enerji Güvenliği: Doğu Akdeniz’deki Güncel Gelişmelerin Jeopolitik Dengelere Etkisi”. Turkish Studies, 13(7), s.207-228.
Türkeş, İ. (2020). “Doğu Akdeniz’de Uyuşmazlık Teşkil Eden Deniz Alanlarında Gerçekleştirilen Hidrokarbon ve Doğalgaz Çalışmalarının Kıbrıs Sorunu’na Yansımaları ile Soruna Getirdiği Yeni Dinamikler”. EURO Politika Dergisi, 4(1), s.1-24.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz